- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Almanya’nın büyük konvansiyonel ordu hamlesi kıtayı karanlık bir döneme sokabilir’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 18.11.2025
Abone ol
Osman Çutsay’a göre Berlin yönetimi, ekonomik daralma ve enerji krizinin yarattığı baskıları aşmak için savaş ekonomisine yatırımı ön plana çıkararak Avrupa’nın en büyük konvansiyonel ordusunu kurmaya hazırlanıyor. Çutsay, bu militarizasyon dalgasının Avrupa siyasetini tehlikeli bir hatta sürüklediğini vurguladı.
Avrupa’nın merkezinde, Berlin yönetiminin aldığı kararlar kıtanın siyasi geleceğini belirleyecek yeni bir dönemin kapısını aralıyor. Almanya, Rusya’dan gelen ucuz enerji akışının kesilmesiyle başlayan ve ağır sanayi, otomotiv, kimya gibi stratejik alanlarda üretim daralmasına yol açan ekonomik krizi aşmak için yönünü giderek daha görünür biçimde militarizasyona çeviriyor. Üç milyona yaklaşan işsizlik, ihracat devlerinin çöküş sinyalleri ve sermayenin yüksek enerji maliyetleri nedeniyle ülke dışına kaçması, Berlin’in çıkış arayışını hızlandırmış durumda.
Bu tablo, Almanya’yı yalnızca ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda siyasal bir türbülansla da karşı karşıya bırakıyor. Siyasetin merkez partileri tarihsel bir zayıflama yaşarken ülkenin siyasal denklemini kökünden değiştirebilecek kırılmalar beraberinde geliyor.
Tüm bu koşullar bir araya geldiğinde Berlin, 460 bin kişilik Avrupa’nın en büyük konvansiyonel ordusunu kurma hedefini açıkça ilan ediyor. Ancak bu yapılanmanın toplumsal sonuçları da bir o kadar sert. Gönüllülük adı altında sunulan model, özellikle yoksul ve alt sınıflardan gençleri ekonomik gerekçelerle orduya yöneltiyor. Üst düzey komutanların elit sınıftan, alt kademelerin ise aşırı sağ eğilimlere açık sosyoekonomik kesimlerden oluşması riski, Almanya’nın tarihsel geçmişi düşünüldüğünde ciddi alarm işaretleri taşıyor.
Bu dönüşüm, Avrupa ölçeğinde de kritik bir döneme işaret ediyor. İtalya’da Meloni, Fransa’da Le Pen, Almanya’da AfD yükselirken; kıta, sağ popülizmin ve sertleşen güvenlik politikalarının merkezine doğru kayıyor.
Militarizme dolu dizgin koşan Almanya’daki dönüşümü, bunun ekonomiden siyasete uzanan sonuçlarını ve Avrupa’yı nereye sürükleyebileceğini Gazeteci-Yazar Osman Çutsay ile konuştuk.

‘Rusya enerjisini kesmenin bedeli Almanya’ya pahalıya patlıyor’

Çutsay, Almanya’daki üretim ve talep daralmasının temel nedeninin Rusya’dan gelen ucuz enerji akışının kesilmesi olduğunu söyledi. Artan maliyetler otomotivden kimyaya ülkenin ihracat devlerini sarsarken, Almanya ekonomisinde alarm zillerinin çaldığını ifade eden Çutsay, şunları kaydetti:

“Bence toplumun nasıl baktığına sonra döneceğiz ama ortada şöyle bir mesele var. Bunu Die Welt Gazetesi bile ki Avrupa'nın en büyük sağ gruplarından biri, Almanya'nın zaten en büyüğü şu anda. O açıkça yazdı. Makine imalat sanayinde çok ciddi bir talep sorunu var. Üretimdeki düşüş kimse için tesadüf değil. Şimdi mesele şu; neden bu üretim düşüşü ya da talep düşüşü gündeme geliyor? Cevabı çok basit. Senin de çok iyi bildiğin bir şey. Rusya ile enerji bağlantınızı keserseniz bu Almanya'ya çok pahalıya patlar. Yani Almanya bir reel ekonomi büyüğü olarak büyük paralar ödeyerek üretim yapmak zorunda kalır, eski maliyet avantajını kaybeder ve bunu şu anda da yaşıyoruz. Yani özetin özeti Almanya Rusya üzerinden gelen enerji kolaylığını kaybettiği için ama bunu bilerek yaptığı için çok ciddi bir sorunla karşı karşıya. Artık yüz binlerden söz ediliyor. Şu anda Almanya'daki işsizlik oranı yüzde 6.3, 3 milyona yakın 2 milyon 970 bin civarında insan işsizlik bildiriminde bulunmuş. Uzun yıllar çok daha gerideydi. Bunun hangi sektörleri vurduğu da çok önemli. Yani makine imalat sanayi dedik ama otomotiv, ağır vasıta, kimya bunlar Almanya'nın dünya devleri arasında yer aldığı sektörler. Çünkü Almanya bir ihracat devi olarak zaten ilk kalemleri otomotivde. Bunlarda ağır gerilemeler yaşıyorlar. Açık bir biçimde bir talep sorunu var. Yani yüksek maliyetlerle dünya pazarlarında tutunamayacaklarını biliyorlardı ama buna rağmen böyle bir şey yapıyorlar. Şu anda Volkswagen, Mercedes, BMW bunların satışlarında yüzde 5'lik bir gerileme var. Bunlar çok büyük rakamlar, bunlar bu şirketleri çok fena sarsar.

Yani ekonomide çok ciddi bir sallantı var. Özel sermaye yatırım yapmıyor değil, yatırım yapıyorlar ama bu yatırım Almanya'nın içine gelmiyor. Çünkü enerji maliyetleri çok yüksek. Bu nedenle dünya pazarlarında başarı kazanamazlar. Rusya'dan gelen enerji hatları Almanya'ya çok büyük bir olanak sağlıyordu. Frihmann’ın dediği gibi ‘Biz 200 yıldır Almanya ile Rusya'nın birlikte çalışmasını, bir aya gelmesini engellemeye çalışıyoruz’ Adamlar bunu şimdilik başarmış görünüyorlar ama Almanya bunun bedelini fena ödeyecek gibi görünüyor.”

‘Almanya’da sivil sanayiden savaş ekonomisine tehlikeli bir dönüşüm var’

Almanya’daki ekonomik daralmanın sivil sektörleri çıkmaza sürüklediğini, bunun da ülkeyi tehlikeli bir militarizasyon eğilimine ittiğini söyleyen Çutsay’a göre, Almanya “pullukları yeniden kılıç yapma” dönemine girmiş görünüyor:
“Buradan şuraya geliyoruz; makine imalat sanayindeki, demir-çelik, bununla bağlantılı sektörlerdeki bu gerilemeyi başka hangi sektöre yatırım yaparak telafi edebilirler? Burada senin söylediğin gibi toplumun militarizasyonu, ekonominin militarizasyonu gündeme giriyor. Demek ki bu çağrılar pek de boşuna yapılmış değil. Ekonomik bir altyapının, yani sarsılan bir altyapının hemen kolay çözümler arayan elitlere bir önerisi gibi düşünebiliriz. Biz burada kaybedersek Rheinmetall ve hatta Volkswagen gibi eskilerin bu Almancada da çok ünlü bir söz vardır; ‘kılıçları pulluk yapalım’ Barış Hareketi'nin sözcüğü. Bunlar tam tersine ‘pullukları kılıç yapmaya’ başlayacaklar. Yani otomotiv sektörü gibi sivil bir sektörün militarize bir sektör haline gelmesi, yani silah üretimine geçiş yapması söz konusu. Buradan iyi kokular gelmiyor.”

‘Almanya Avrupa'nın en büyük konvansiyonel ordusunu yaratma hazırlığında’

Berlin’in 460 bin kişilik ordu hedefinin, ekonomik olarak kırılgan kesimleri zorunlu olarak askere iteceğini ve Almanya’nın hızla sınıfsal bir askerlik modeline sürüklendiğini belirten Çutsay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Askerlikte ‘Gönüllülük esasına bağlı olacağız’ diyorlar ama herkes biliyor ki, Almanya Başbakanı Freedrich Mertz'in açıkça söylediği bir şey var; 460 bin personele sahip Avrupa'nın en büyük konvansiyonel ordusunu yaratma planı içindeler. Ve bunu saklamıyorlar da zaten, söylüyorlar. Bu 460 bin aktif personel ne demek? Macaristan ordusundaki aktif personel sayısı 20 bin. Avusturya'da 16 bin. Çek Cumhuriyeti'nde 28 bin. Belçika'da 25 bin. Fransa'da 200 bin. İtalya'da 165 bin. Almanya'da ise 181 bin. Komşusu Çek Cumhuriyeti ile karşılaştıralım; adamların 28 bin askeri varmış. Bunlar 460 binlik bir ordu kurarsa aradaki farkı görebiliyor musunuz? Yani şuraya geliyoruz. Avrupa'nın en büyük konvansiyonel ordusunu neden kurma ihtiyacı hissediyor? Bunun bir anlamı olmalı.

İkincisi, senin sorunun arkasında yatan başka bir şey var. Biz yıllardır gazeteci olarak gördük. Almanya, Barış Hareketi'nin de bir dönem güçlü olduğu bir ülkeydi. Acaba toplum bunu nasıl karşılar? Toplum galiba bir bakıyor. ‘Ya ne oluyor kardeşim burada’ falan gibi. Büyük bir tepkiyle karşı karşıya değiliz. Ama Pistorius şöyle bir şey yapacağını söyledi. Bir süre sonra herhalde savaş bakanı olduğu ilan edilecek. Yani Sosyal Demokrat Hareketin içinden gelmiş çok agresif bir politikacı bu alanda. Şöyle dedi; 18 yaşında doğmuş kızlar da dahil galiba. Öğrenciler ya da işte o yaşa gelmiş olanlar. Bize bir parasız bir bildirimde bulunacaklar. Biz onlara bakacağız. Ve onların içinden isteyenler bizimle çalışabilecekler… Bu çok basit, çok uygun gibi görünüyor. Yani zorlayıcı bir zorunlu askerlik gibi görünmüyor. Ama herkes biliyor ki bu personel ihtiyacını karşılamayacak ve gençler bunu istemiyorlar. Senin de bağlantıda olduğun genç insanlar var. Onlar ‘yok, biz öyle bir şeye sıcak bakmıyoruz’ diyorlar. Benim de gözlemim o doğrultuda. Ama o zaman şöyle bir şey yapıyorlar. ‘Peki Size 2600 Euro size maaş öderiz’ diyorlar. Almanya'da yoksulluk sınırı 1378 Euro. Yani net. Şimdi bu yoksul aileler için çok ciddi bir para. İkincisi, ‘biz size hem bu parayı veririz. Hem de bizde şoförlük öğrenirsiniz. Sizin bazı eğitimlerinizi mesleki eğitimlerinizi destekleriz. Ek birtakım olanaklar sağlarız’ diyorlar. Bunlar normal de karşılanabilir. Ama o zaman şu ortaya çıkıyor; demek ki bu 2600 Euro'ya ihtiyaç duyacak kadar yoksul ailelerin çocukları olacak. Şunu söylemek lazım. Almanya'da ‘vatan millet Sakarya’ pek tutmayacak. Onu biliyorlar. Bunun için bazı ek olanaklar sağlamak istiyorlar. Fakat bu kadar lafı şunun için söyledim. Bu, bu orduyu bir sınıf ordusu haline getirir. Yani iyi eğitimli olanların, iyi olanaklara sahip ailelerden gelenler kolayca daha üst düzeye çıkarlar. Düşük, yoksul ailelerin çocukları da alt sınıfları oluştururlar. Şimdi bu çok ağırlarına gidiyor ve Pistorius’un en çok kızdığı şey bu. ‘Sakın böyle bir sınıflı ordu falan diye çıkmayın karşıma’ diyor sürekli. Ama acı gerçek şu; bu böyle olacak. Yoksul insanların çocukları asker ihtiyacını karşılayacaklar. Bunun için belli bir para alacaklar. Başlarken daha 18 yaşından sonra bu çok ciddi bir para ve özellikle de bazı mesleki eğitim olanaklarının verilmesi askerlik için… bu Amerika Birleşik Devletleri'nde de böyle galiba. Öyle bir şey olacak. Benim çevremden bazı insanlar da, Türk aileler ya da göçmen aileler sisteme girdiler. Bazı olanaklardan yararlanmak için ‘tamam biz muazzam asker olalım’ dediler. Birincisi, çok büyük bir ordu kurulacak. İkincisi, bu ordunun esas taşıyıcı gücü aşağı sınıflardan oluşacak. Bu isteseler de istemeseler de böyle olduğunu düşünseler de düşünmeseler de böyle.”

‘Berlin’de siyasal çürüme derinleşiyor: AfD yükseliyor, merkez dağılıyor’

Osman Çutsay’a göre Almanya’da siyasal merkez hızla çökerken AfD’nin yüzde 26’ya ulaşarak ülkenin en büyük partisi haline gelmesi ciddi bir kırılmayı gösteriyor. Çutsay, BSW’nin parlamentoya girme ihtimalinin dengeleri altüst edebileceğini, SPD ve CDU’nun siyasi erozyonunun ise muhalefeti neredeyse işlevsiz bıraktığını vurguladı:
“Bu kara deliği gören bir muhalefet neden öne çıkamıyor?’ sorusu çok açık. Çünkü öyle bir şey var. İki şeye dikkat çekmek isterim. Birincisi; şu anda Almanya'da birinci parti, yüzde 26'lara artık varan gücüyle, Almanya İçin Alternatif dediğimiz, hakikaten içinde faşizan kanalların da bulunduğu, bana sorulursa gerçekten aşırı sağ, yani Hristiyan Demokratların da savunduğu bir parti ve hakikaten birinci parti. Bunlar açık bir biçimde bir tek şeyi Hristiyan Demokratlardan ve Sosyal Demokratlardan farklı söylüyorlar; ‘Bizim Rusya'yla didişmemize gerek yok’ diyorlar. Şimdi bir tartışma var zaten, bir Rusya gezisi var, ‘niye gidelim, niye gidiyoruz? Gitmeyelim’ tartışması var. Bunun dışında gerçekten sağcı bir parti ve çok tehlikeli bir yerlere de gidebilecek bir parti. Ama ülkenin birinci büyük partisi şu anda. Buradan nereye gidilebilir? Yani ikincisi, şu anda 9 bin 500 oy eksik olduğu için parlamentoya giremeyen Zara-Wagenknecht ittifakı dediğimiz, BSW diye de rumuz halinde kullandığımız bir parti var. Zara-Wagenknecht partileşme sürecini ilan etti, yani ismi de değişecek partinin ve başında da olmayacağını söyledi. Ama yönetim kadroları içinde yer alacak. Şimdi bunlar açıkça söylüyorlar, özellikle Zara-Wagenknecht'in, nedense Türkiyeli Sosyal Demokratların sanki bilerek çok uzak durdukları Oscar Lafontaine geçtiğimiz hafta çok ilginç bir makale yayınladı ve çok ağır şeyler söyledi. Çok ağır bir yere, tehlikeli bir yere gidiyoruz. Elitlerin düzeyi öylesine çürümüş ve öylesine boş ki bunları eskilerle karşılaştırdığımız zaman çok ağır şeyler söylemek zorunda kalıyoruz. Mealinde çok ağır bir şey yayınladı. Söylediği şu; yani Willy Brandt'ları, Helmut Schmidt'leri falan bugünkü SPD'de ya da bugünkü siyasette eski Hristiyan Demokrat yöneticileri, hatta Helmut Kohl'ü bile saydık ki alay edilir Helmut Kohl'ün entellektüel düzeyi ile. ‘Bu kadar seviyesizliği nerede bulduk, nereden çıktı bunlar?’ diye çok ağır bir yazı yayınladı. Zaten adamcağız yıllardır söylüyor bunu. BSW dediğim gibi yüzde 5 eğer 9 bin 500 oy daha aldığı yeniden bir sayımla ortaya çıkarsa bütün siyaset sahnesi yerle bir olacak. Çünkü bunlar parlamentoya girecekler, Anayasa Mahkemesini zorluyorlar, ‘siz bunu bir yıldır geciktiriyorsunuz biz yeniden sayım istiyoruz’ diye. Hakikaten birincisi bu. İkincisi, Friedrich Merz kendi partisi içinde bir sıkıntı yaşıyor, hafta sonunda yaşadığı. Bunların bir tane emeklilik paketi var. Orada da yani insanı güldürecek bir tartışma var. Fakat Hristiyan Demokratların gençlik örgütünden gelenler, ‘Biz bu emeklilik paketine oy vermeyiz’ dediler, şu anda hükümet hakikaten sallanıyor. Onlar oy vermezse hükümet düşer. Yani BSW parlamentoya girerse hükümet düşer. Şu anda, ‘Friedrich Merz başbakan olsun mu?’ sorusuna yanıt verenlerin oranı yüzde 10-16'larda.”

‘Avrupa’nın en büyük ordusu tehlikeli bir ideolojik zemine oturabilir’

Almanya’nın büyütmeyi hedeflediği dev ordunun asker ihtiyacını karşılamakta zorlandığı için alt kademelerde aşırı sağcı ve nasyonalist kadroların ağırlık kazanması riskini taşıdığının altını çizen Çutsay, şunları kaydetti:
“Toplum buna nasıl bakıyor? Barış Hareketi'nin ciddi adımlar attığı, toplum şu anda benim gözlemlerime göre bakıyor. Gençler de bakıyor ama ‘gelin, askerlik yapalım’ falan çağrılarının bir etkisi yok. Gelirlerse gerçekten aşırı sağcı Alman nasyonalistleri, milliyetçileri burayı doldurabilirler. Düşünebiliyor musunuz? Avrupa'nın en büyük ordusunu üst düzeyde iyi ailelerden gelen iyi eğitimli kurmaylar yönetecek ama alt taraftaki askerlerin ideolojik olarak çok tehlikeli, Alman nasyonalizmi gibi tarihi, Avrupa'ya ve dünyaya çok pahalıya mal olmuş bir ideolojinin taşıyıcılığı halinde silahlandığını göreceğiz. Mesele şu; Almanya'da büyük sermaye eğer yan, çevre ülkelere yani enerjinin daha ucuz olduğu ülkelere (ki bunlar arasında Türkiye'de var) yatırım yaparsa bunu koruması gerekecek. Asker göndermez ama yarım milyonu bulan Avrupa'nın en büyük konvansiyonel ordusu Alman çıkarlarını koruma konusunda arka planının sağlam olduğu mesajını vermiş olur. Bunun için de birçok nedenden biri de bence bu.”

‘Almanya’da Rusya düşmanlığı kontrolden çıktı, Çin bağımlılığı fren etkisi yapıyor’

Osman Çutsay’a göre Almanya’daki siyasal elitler Rusya konusunda akıl dışı bir sertliğe savrulmuş durumda; medya da bu çizgiyi sorgusuz tekrarlıyor. Buna karşın, Alman endüstrisinin kritik alanlarda Pekin’e bağımlılığına vurgu yapan Çutsay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rusya ve Çin diye iki başlık açarsak; birincisi, ana akım medyada, ki buna kendini muhalif sayanları da dahil ederek konuşalım, Almanya'da özellikle, çok ciddi bir biçimde engeller var. Yani ana akım medya bizdeki A haberi andırıyor, Rusya meselesinde. Buna kendisini muhalefette sanan, sosyal demokrat, yani Yeşiller zaten bir savaş partisi halini almaya başladı, o artık çok biliniyor. Çin meselesinde çok dikkatliler. Çünkü Alman endüstrisi birçok konuda Çin'e gerçekten çok bağımlı. Bunu otomotivden başlayarak düşünebiliriz, bir de bu nadir elementler dediğimiz… sanayide bazı adımları Çin olmadan atamıyorsunuz. Mesela dün akşam çok izlenen bir kültür programında Çin'in attığı robot adımları vardı. Yeni olanakları korkunç, yani insan gibi artık. Yumuşak geçişleri falan da sağladılar. Bir şaşkınlık içinde bakıyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Almanya'nın Dışişleri Bakanı, ‘Rusya bizim ebedi düşmanımız. Bizim gelecekte de düşmanımız olacak’ gibi korkunç bir laf kullandı. Bu adamın derhal elinden profesörlüğünün de alınması lazım. Ama bunu yapıyorlar. Rusya konusunda artık ipin ucunu kaçırmış bir elit grupla karşı karşıyayız. Oscar Lafontaine buna dikkat çekti. Fakat Çin konusunda elitler de galiba dikkatliler. Çünkü bunun sonucu çok ağır olur. Hakikaten bir anda Çek Cumhuriyeti'ne dönersiniz. Bu işin sonu iyi olmaz.”

‘Avrupa’da sağ dalga yükselirken Almanya kritik eşikte’

AfD’nin olası iktidarı ve Hristiyan Demokratlarla kurulabilecek yeni ittifakların Almanya’yı Avrupa’daki sağ dalganın merkezine yerleştirdiğini söyleyen Çutsay’a göre kıtanın nereye gideceğini öngörmek zor:
“Almanya çok ilginç bir dönemden geçiyor. Almanya'da AfD iktidara gelirse, gelebilir. Çünkü bunun adımlarını Avrupa Parlamentosu'nda attılar. Hristiyan Demokratlarla Almanya İçin Alternatif arasında bir yeni ilişki biçimi Merz gittikten sonra bu olabilir. Ama düşünebiliyor musunuz? Meloni İtalya'da. Le Pen muhtemelen geliyor ve Almanya gibi Avrupa'nın her anlamda hegemon ülkesinde yarım milyonluk yeni bir Avrupa'nın en büyük konvansiyonel ordusuyla birlikte böyle bir sağ iktidar var. Bu ülke değil, bu kıta nereye gider onu bilmiyorum. Onu en iyisi sen bilirsin.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала