- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘İsrail’in konvansiyonel açıdan tehdit oluşturduğu görüşüne katılmıyorum. İsrail yanlış hesaplar içine girmesin’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 19.09.2025
Abone ol
Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu'na göre İsrail, Türkiye'ye konvansiyonel tehdit oluşturmuyor fakat gayrı nizami tehdit oluşturabilir. Öte yandan İsrail'in Güney Kıbrıs'a sevk ettiği hava savunma sistemi radarının istihbarat riski oluşturduğunu da belirten Bağcıoğlu, Türkiye'nin milli güvenlik çizgisini net şekilde belirlemesi gerektiğini söyledi.
İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne Barak hava savunma sistemi teslimatı gerçekleştirdi. Güney Kıbrıs halkı, kısmen gizlenmiş kamyonlardan oluşan konvoyun görüntülerini sosyal medyada paylaştı. Kamyonların Barak MX hava savunma sistemini taşıdığı görüldü.
Rum basını, İsrail tarafından Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) tedarik edilen Barak MX hava savunma sisteminin yeni partisinin, Limasol Limanı üzerinden Ada’ya ulaştığını ileri sürdü. Geçen yıl Rum basını, yetkililere dayandırdığı haberde, 2025’in ortalarına doğru İsrail yapımı Barak MX sisteminin teslimatının yapılacağını ve bunun GKRY’nin hava savunma kabiliyetlerini önemli ölçüde geliştireceğini yazmıştı.
Öte yandan İsrail'in Güney Kıbrıs'a ilk Barak MX sevkiyatı, 2024 yılının sonlarında başlamıştı.
Barak MX hava savunma sistemi, üç farklı tipte füze kullanabiliyor. Azami 150 kilometre menzile sahip sistem, ELM-2084 MMR adlı gelişmiş bir radar tarafından yönetiliyor. Açık kaynaklara göre S bandında çalışan MMR radarı yaklaşık 500 kilometre menzilde 1.000’den fazla hedefi aynı anda tespit ve takip edebiliyor. Radar aynı zamanda 100 kilometre menzile kadar obüs, havan ve topçu roketi batarya ateşlerinin konumlarını da belirleyebiliyor.
İsrail’in Türkiye’ye yönelik tehditlerini, İsrail basınındaki haberleri, İsrail üretimi Barak hava savunma sistemlerinin Güney Kıbrıs’a sevkiyatını ve Türkiye-Mısır arasında 13 yıl sonraki ilk deniz tatbikatını, Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu ile konuştuk.

‘İsrail’in konvansiyonel açıdan Türkiye’ye tehdit oluşturduğu görüşüne katılmıyorum. İsrail yanlış hesaplar içine girmesin’

İsrail’in Türkiye’ye yönelik konvansiyonel bir savaşa girecek kapasitede olmadığını, kara ve deniz kuvvtetleri açısından zayıf olduğunu ifade eden Emekli Tümamiran Bağcıoğlu, İsrail hava kuvvetlerinin ise bugüne dek eğitimli ve donanımlı bir hava gücüyle karşı karşıya gelmediğini, dolayısıyla Türkiye açısından konvansiyonel bir tehdit olmadığını söyledi. Öte yandan Bağcıoğlu, İsrail’in siber saldırı ve algı savaşları gibi faaliyetler ile Türkiye açısından tehdit oluşturabileceğini belirtti:

“Suriye’de HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesine müteakip yaşanan şeylere bakalım: İsrail, Suriye’nin güneyinde varlığını artırdı. Adeta ‘kurtarılmış bölge’ ilan etti. İstediği an ayrılıkçı gruplara helikopterlerle mühimmat taşıyor. İstediği an askerleriyle giriş yapıyor. Golan Tepeleri’ni ve bir kısım bölgeyi idame ediyor. Bu ayrı bir sıkıntı. Batı Suriye’de takip edildiği kadarıyla basına düşmese de Arap Alevilerine yönelik baskı devam ediyor. Sanki Esad Rejimi’nin bedelini onlara ödetmek ister gibi baskı uyguluyorlar. Geçen seneki katliamlar gibi olmasa da şu anda evlerine işaret konması, mahallelerin boşaltılması gibi olaylar yaşanıyor. Bir de SDG/YPG, Amerika desteğiyle idame ettiği varlığını daha da tescillemeye çalışıyor. 10 Mart anlaşmasına uyup uymadığı tartışılırken entegrasyon’dan caydı. Karışık bir kriz bölgesi oluştu. Bunların her biri Türkiye açısından ayrı bir güvenlik sıkıntısı. İsrail uçaklarının Şam’ın 10 kilometre güneyindeki bir bölgeyi bombalıyor ve arkasından hava hücum harekatıyla askerlerini indiriyor. Ne zaman Türkiye ve Suriye askeri işbirliği görüşmeleri yapsa, bir şekilde Suriye’deki askeri tesisler vuruluyor ve Türkiye’ye mesaj veriliyor.

Tabii ki şimdiye kadar bir Türk varlığı bombalanmadı. İsrail’in Türkiye’yi hedef aldığı diğer ülkelerle, varlıklarla karıştırmaması lazım; hesap hatası yapmaması lazım. Bunlar ciddi bir kriz durumu oluşturuyor. Ama bu Suriye ölçeğinden daha geniş bir ölçeğe yayılmak üzere. İsrail’in Türkiye ile konvansiyonel harbe girme durumu yok. İsrail’in kara kuvvetlerinin, deniz kuvvetlerinin çapı belli. Hava kuvvetleri etkin görünüyor ama İsrail şu ana dek eğitimli bir hava kuvvetiyle karşı karşıya gelmedi. İsrail’in Türkiye’ye konvansiyonel beka sorunu olduğu anlayışını kabul etmiyorum. Fakat İsrail ne yapabilir? Siber saldırı yapabilir, Türkiye’deki hassasiyetleri manipüle etmek için çeşitli girişimlerde bulunabilir. Çeşitli suikast girişimlerinde de bulunabilir. İsrail bir beka sorunu derken bu tehditlere karşı varlığımızı, iç huzurumuzu, iç istikrarı ve iç barışı idame ettirmemiz lazım.”

‘İsrail hiçbir gayret göstermeden, gemisini kuzeye göndermeden, hiçbir uçağını bölgede uçurmadan Türkiye ile ilgili hava resmine ve taktik hava durumuna sahip olabilir’

Türkiye’nin 1997’de askeri ve diplomatik tedbirlerle S-300 hava savunma sistemlerinin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılmasını engellediğini hatırlatan Emekli Tümamiral Bağcıoğlu, bugün İsrail üretimi Barak sistemlerinin sevkiyatına engel olunmamasının sakıncalarını anlattı. Bağcıoğlu, İsrail’in bu radar aktif hale getirilirse barış zamanında Türk sahillerinde ve KKTC’de Türk Hava Kuvvetleri’ni takip edip veri toplayabileceğini belirtti. Emekli Tümamiral Bağcıoğlu öte yandan Türkiye’nin bir savaş durumunda bu radarı bir dakika içerisinde etkisiz hale getirebileceğini fakat barış zamanı İsrail’in ciddi bir istihbarat üstünlüğü sağlayacağını da sözlerine ekledi:

“1997 yılında S-300 hava savunma sisteminin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne getirilmesi planlanmıştı. O dönem askeri ve diplomatik tedbirler alındı. Hatta caydırıcılık teşkil edecek bir askeri eylem planı yürürlüğe kondu ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu kararından vazgeçti. S-300’ler Yunanistan’a konuşlandırılmıştı. O dönem bu kriz sönümlenmişti. Fakat Barak gelişmiş hava savunma sisteminin tedariki aylar öncesine dayanıyor. Barak füzesi ve bataryaları alarak silah etkinliği sağlayacaklarını söylemiştik. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin daha önceki hamlelerini hatırlamak lazım: Ne yaptı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi? Fransızlarla anlaştı, Fransız uçak gemisi geldi. Güney Kıbrıs askeri teçhizatı modernize ediliyor. Fransız Uçak Gemisi geliyor, savaş uçakları Akdeniz’de uçuş gerçekleştiriyor. Amerikan gemileri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi limanlarını ziyaret ediyor. İngilizlerin zaten üssü var. Güney Kıbrıs, 7 Ekim 2023’ten sonra NATO devletlerinin özel kuvvet harekat üssü oldu. Orada personel eğitim yaptı, İsrail’i korumak için oradan müdahale edilecek şekilde planlamalar yapıldı. Bunun haricinde KKTC’de emlak satışı iddiaları mevcut. Barak MX sistemi, ‘tedbir alıyoruz’ denilecek kadar basit bir hadise değil. Türk Silahlı Kuvvetleri elbette güçlü. Allah muhafaza eğer bir çatışma olursa Türk Hava Kuvvetleri, savaşın birinci dakikasında bu hava savunma sistemini etkisiz hale getirebilecek kabiliyete sahip.

Ama bu Barak MX sisteminde hava radarı bileşeni var. Son teknoloji. F-35’lerin çok övülen radar teknolojisini karada düşünün. Yaklaşık 500 KM menzili olduğu iddia ediliyor. Bu radarı savaşta değil barışta yani şu anda aktive ettilerse, Güney Kıbrıs’tan KKTC’den Türkiye sahillerine kadar tüm hava trafiğini takip edebilecek durumdalar. Ağ desteği ile İsrail’e bu bilgiler aktarılabilir. İsrail hiçbir gayret göstermeden, gemisini kuzeye göndermeden, hiçbir uçağını bölgede uçurmadan Türkiye ile ilgili hava resmine ve taktik hava durumuna sahip olabilir. Bu bir durum üstünlüğü yaratır. Türkiye’nin hazırlık durumunu, hava devriye sistemini takip edebilirler. İsrail için müthiş bir istihbarat kaynağı bu. Teyit edilmeyen bir iddiaya göre İsrail bu Barak sistemini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne daha ucuza satmış. Neden? Çünkü müthiş bir istihbarat kabiliyeti kazanıyorlar. Aralık-ocak aylarında bu sistemin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne geleceği belliyken Türk Dışişleri’nin buna gereken tedbiri alması gerekiyordu. Elbette günümüz konjonktüründe askeri eylem en son hal tarzı ama burada diplomatik yollarla mesela ABD veya NATO devreye sokularak müdahale edilebilirdi. Veya caydırıcılık amacıyla askeri eylem planı uygulanabilirdi. Ama geç kalındı. Şu anda durum üstünlüğü ve istihbarat kaynağı İsrail’e yaratılmış oldu.”

‘O iş zaten geçti: sistemi konuşlandırdılar’

Türkiye’nin İsrail üretimi Barak hava savunma sistemlerinin Güney Kıbrıs’a sevkiyatı sonrası yoğun bir diplomatik çalışma başlatması gerektiğini dile getiren Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Askeri boyutta konuşacak olursak Kıbrıs’taki varlığımızı hiçbir taviz vermeden, harekata hazır vaziyeti idame ederek sürdürmemiz lazım. İlave askeri eylem yapma durumumuz yok. O iş zaten geçti. Sistemi konuşlandırdılar. Hava faaliyetlerimiz aynı şekilde devam edecek. Bundan sonrası diplomasi. Bu, 1960 anlaşmalarına ve uluslararası hukuka aykırı. Dolayısıyla bunu sıklıkla gündeme getirerek diplomatik baskı uygulanması gerekir. İngiltere bir garantör devlet. Orada diplomatik girişimler olabilir. Askeri eylemden ziyade diplomatik faaliyetleri artırmak gerekir. İsrail’in ‘Türkleri Kıbrıs’tan çıkarmamız lazım’ şeklindeki açıklamaları tamamen iç kamuoyuna yönelik. Bizde de var böyle açıklamalar. 7 Ekim 2023’ten hemen önce on binlerce İsrailli, Binyamin Netanyahu’nun yolsuzluk ve yüksek yargıyı ortadan kaldırma girişimlerine karşı sokaktaydı. Netanyahu her dakika savaşı uzatıyor, Gazze’deki savaş ve insanlık suçlarını devam ettiriyor ve iktidarını sürdürüyor. Netanyahu, iktidarını sürdürürken Türkiye ile hiçbir zaman konvansiyonel çatışma ihtimali olmadığı halde algı faaliyeti yapıyor. İki taraf da bu konuda kendi seçmenlerine yönelik algı faaliyeti yapıyor hatta.”

‘Gelecekte Mısır, Lübnan ve Suriye ile deniz yetki anlaşmaları gündeme gelebilir’

Mısır ile yapılacak deniz tatbikatının gelecekte deniz yetki alanı anlaşmasıyla taçlandırılabileceğini belirten Emekli Tümamiral Bağcıoğlu, Türkiye’nin milli güvenlik meselerinde net bir politika izlemesi gerektiğini ifade etti:

“Mısır ile yapılacak deniz tatbikatı son derece önemli. Harekat anlamında bize bir şey katmasa da politik ve bölgedeki varlık anlamında çok önemli bir tatbikat. Dolayısıyla bunu çok önemli bir gelişme olarak görüyorum. Balyoz-Ergenekon kumpasları başlamadan önce Türk Deniz Kuvvetleri, çok etkili bir duruş sergiledi. O duruş hala devam ediyor, hiçbir geri adım atılmadı. Birleşmiş Milletler’e 2019’da ilan edilen deniz yetki alanlarımıza ne İsrail, ne ABD, ne Almanya, ne İtalyan hiçbir araştırma gemisi sokulmadı. Maalesef biz de araştırma yapmadık. O da büyük bir acı. En son 2020 yılı Aralık ayında Akdeniz’de araştırma faaliyeti yaptık. O tarihten beri araştırma ve sondaj faaliyetimiz yok. Ancak Deniz Kuvvetleri başka ülkelerin araştırma gemilerini sokmadı. Her ne kadar Güney Kıbrıs ve İsrail deniz yetki alanı anlaşması yapsa da buna izin vermedik. Şimdi önümüzde büyük bir fırsat var. Mısır ile bu tatbikatın başlamasıyla kademeli olarak Doğu Akdeniz yetki alanları bağlamında ilişkilerin düzelmesi mümkün olabilir.

Suriye her ne kadar Avrupa Birliği baskısıyla deniz yetki alanında anlaşma imzalayamadıysa orada da bir fırsat var. Lübnan’la da gerçekleşebilir. Ama şunu sormak lazım: 2012-2013 yılından beri Mısır ile kaybettiğimiz 12 senede, iç politika odaklı dış politika hataları nasıl telafi edilecek? Mısır ile eski gelişmiş ilişkilerimiz devam etseydi, İsrail Gazze’de insanlık dramını bu kadar kolay yapabilir miydi? En azından yardımların ulaşmasında katkımız olabilirdi. Bu kayıpları önümüze koymalıyız. Kimse bize 13 sene sonraki tatbikatı büyük başarı olarak sunmamalı. 13 yıl bize ne kaybettirdi? Buna bakmamız lazım. İşbirliği çok önemli. Somut bir örnek vereyim: Karadeniz’de Deniz Kuvvetleri önderliğinde yürütülen bir Karadeniz Uyumu Harekatı var. Bu harekata Rusya, Ukrayna ve Romanya katılmış durumda. Bilgi paylaşımı var. Bunun benzeri Akdeniz Kalkanı olarak da var. Tamamen milli olarak yürütüyoruz. Belki ileride Mısır’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı, Libya’yı bu harekata dahil edebiliriz. Bu düşmanca bir harekat değil. Deniz güvenliği harekatı. İnsan kaçakçılığına, terörizme karşı bir harekat. İç politika malzemesi yapılmadan tutarlı dış politika ile ve NATO gücü eğitimli etkin askeri gücümüzle bunları desteklememiz lazım. U dönüşleri ile bu olaylar toparlanmaya çalışılıyor. Milli güvenlikte bu kadar U dönüşü olmaz.”

‘Türk-Amerikan ilişkilerinde asıl kritik eşik SDG/YPG konusu’

ABD’nin Türkiye ve İsrail arasında dengeli bir politika yürüteceği değerlendirmesinde bulunan Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu, diğer yandan Türk-Amerikan ilişkilerindeki en kritik meselenin YPG/SDG olduğunun altını çizdi:
“Trump, sanki bir holding gibi Amerika’yı yönetiyor. Çok marjinal ve cesur kararlar da alıyor. Silahlı kuvvetlerini bir oyun kurucu aktör olarak kullanıyor. Venezüella’da yaptıklarını görüyorsunuz. Amerika içinde iç güvenliğe de dahil etti orduyu. Trump, spontane kararlar veriyor. Daha sonra bunu bir şekilde döndürmeye çalışıyor. İsrail ve Türkiye’nin bölgede birbirine tercih edilebilecek iki devlet olmadığı ortada. İsrail’i veya Türkiye’yi tercih edip diğerini ikinci plana atma lüksü yok Trump’ın. İki devletin de ayrı özellikleri ve kabiliyetleri var. Ben Trump’ın bir ortayol şeklinde durumu idare edeceğini düşünüyorum. Kimi zaman Türkiye’ye, kimi zaman İsrail’e tavizler verebilir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Amerikan varlığını Doğu Akdeniz’de rahatsız edecek bir durumu yok. Mevcut iktidar onlarla uyumlu çalışıyor. İsrail de onlarla uyumlu çalışıyor. Asıl kritik eşik Suriye’de SDG/YPG konusu. Önümüzde iki-üç ay kaldı. Suriye’deki bu grup, Suriye geçici hükümetine entegre olacak mı, direnecek mi? Amerika-Türkiye ilişkileri açısından bana kalırsa en kritik nokta bu olacak. Suriye’nin güneyindeki bölgede bile kısmi özerklik çabası var. Süveyda’da kendi silahlı güçlerini kurdular. Suriye’de öyle gruplar var ki... Dürzilerin maaşını İsrail ödüyor. Özgür Suriye Ordusu var, maaşını ABD veriyor. Suriye Milli Ordusu var, hala tamamen katılmadılar, Türkiye destekliyor. SDG/YPG’yi Amerika destekliyor. Orada kalan ‘direniş’ güçlerini İran destekliyor. Beş ayrı devlet altı ayrı grubu destekliyor. Bunların Suriye’nin milli menfaatini düşünmesini beklemek hayalperestçe olur. Suriye’nin milli birliğinin sağlanması elbette Türkiye’nin menfaatine uygun. Türkiye elbette bölünmemiş bir Suriye istiyor. Ancak bu çok güç şu aşamadan sonra. İç politika ve seçim odaklı olmayan, milli güvenliği esas alan kararlar alınmalı. Dinamik kararlarla bu süreci yönetmek gerekiyor.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала