- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Türkiye-İsrail karşılaşması doğrudan iki ordunun çarpışması şeklinde olmak zorunda değil’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 17.09.2025
Abone ol
Araştırmacı yazar Emir Aşnas'a göre İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği zirvesinde somut bir karar alınamadı. İsrail'in Türkiye'ye yönelik söylemlerini de değerlendiren Aşnas, iki ülkenin Suriye'de karşı karşıya geldiğini, bu karşılaşmanın vekil güçler aracılığıyla sürebileceğini belirtti.
Birleşmiş Milletler (BM) İşgal Altındaki Filistin Toprakları Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığını belirterek, tüm ülkeleri bunu durdurma yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı.
Komisyon, BM İnsan Hakları Konseyinin 60. Oturumu kapsamında İsrail'in saldırıları altında bulunan Gazze ile işgal altındaki Filistin topraklarındaki son duruma ilişkin raporunu paylaştı.
Raporda, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı soykırım yaptığı belirtilerek, İsrail ve tüm devletlere, soykırımı sona erdirmek ve sorumlularını cezalandırmak için uluslararası hukuk kapsamındaki yasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri çağrısı yapıldı.
Komisyonun 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşananları araştırdığı belirtilen raporda, "İsrailli yetkililer ile İsrail güvenlik güçlerinin, 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde tanımlanan 5 soykırım eyleminden 4'ünü, yani öldürme, ağır bedensel veya zihinsel zarar verme, Filistinlilerin tamamen veya kısmen yok edilmesini sağlayacak şekilde yaşam koşullarını kasıtlı olarak kötüleştirme ve doğumları engelleme amaçlı tedbirler uygulama eylemlerini gerçekleştirdiği sonucuna varıyoruz." ifadeleri yer aldı.
Raporda, İsrailli sivil ve askeri yetkililerin ifadelerinin yanı sıra İsrail güvenlik güçlerinin davranışlarının, soykırım eylemlerinin Gazze Şeridi'ndeki Filistinlileri bir grup olarak tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle işlendiğini gösterdiği vurgulandı.
İsrailli siyasi ve askeri liderlerin eylemlerinin İsrail'e atfedilebileceğine değinilen raporda, "Bu nedenle Komisyon, İsrail devletinin, Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı soykırımın önlenmesindeki başarısızlıktan, soykırım işlemesinden ve soykırım faillerinin cezalandırılmamasından sorumlu olduğu sonucuna vardı. Komisyon ayrıca, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Başbakan Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın soykırımı kışkırttıkları ve İsrailli yetkililerin bu kışkırtmayı cezalandırmak için harekete geçmedikleri sonucuna da vardı." ifadeleri kullanıldı.
Raporda, BM üyesi ülkelere, soykırım eylemlerinin işlenmesinde kullanılabilecek silah ve diğer teçhizatın İsrail'e transferini ve topraklarında bulunan kişi ile şirketlerin soykırımın işlenmesine veya soykırıma teşvik edilmesine yardımlarını durdurmaları çağrısı yapıldı.
BM üyesi ülkelere, soykırıma doğrudan veya dolaylı olarak karışan kişi ve şirketlere karşı soruşturmalar ile yasal işlemler yoluyla hesap verebilirlik konusunda harekete geçmeleri tavsiyesi de raporda yer aldı.
Raporda, İsrail'e "açlık politikasına son vermesi, ablukayı kaldırması, insani yardımın geniş ölçekte ve engelsiz erişimini kolaylaştırması" çağrısı yapılırken, BM personeli ve tüm uluslararası insani yardım kuruluşlarının erişiminin engellenmemesi gerektiği kaydedildi.
İsrail'e, ABD-İsrail güdümlü "Gazze İnsani Yardım Vakfı"nın faaliyetlerine acilen son vermesi çağrısı da raporda yer buldu.
Raporda görüşlerine yer verilen Birleşmiş Milletler İşgal Altındaki Filistin Toprakları Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu Başkanı Navi Pillay, "Komisyon, İsrail'in Gazze'deki soykırımdan sorumlu olduğunu tespit etti. (İsrail'in) Soykırım Sözleşmesi'nde belirtilen kriterleri karşılayan eylemlerle Gazze'deki Filistinlileri yok etme niyetinin olduğu açık." ifadelerini kullandı.
Bu vahşet suçlarının sorumluluğunun, yaklaşık 2 yıldır Gazze'deki Filistinlileri yok etme amacıyla bir soykırım kampanyası düzenleyen en üst düzey İsrailli yetkililere ait olduğunu vurgulayan Pillay, İsrail'in, soykırım eylemlerini soruşturmaması ve suçlu olduğu iddia edilen failleri yargılamaması nedeniyle soykırımı önlemede ve cezalandırmada başarısız olduğunun da altını çizdi.
Pillay, "Uluslararası toplum, İsrail'in Gazze'de Filistin halkına karşı başlattığı soykırım kampanyasına sessiz kalamaz. Soykırımın açık işaretleri ve kanıtları ortaya çıktığında, bunu durdurmak için harekete geçilmemesi suç ortaklığı anlamına geliyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bu konuda harekete geçilmemesinin her gün daha fazla can kaybına neden olacağını ve uluslararası toplumun güvenilirliğini zedeleyeceğini belirten Pillay, "Tüm devletler, Gazze'deki soykırımı durdurmak için makul ölçüde ellerinde bulunan tüm araçları kullanma konusunda yasal bir yükümlülük altında." ifadelerine yer verdi.
Pillay, İsrail'in, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) geçici tedbir kararlarının yanı sıra BM üyesi ülkeler, BM kuruluşları, insan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını açıkça görmezden gelerek Gazze'deki Filistinlilere yönelik yıkım stratejisini sürdürdüğünü vurguladı.
Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı ortak zirvesini, BM raporundaki soykırım ifadesini ve İsrail’in Türkiye’ye yönelik açıklamalarını, araştırmacı yazar Emir Aşnas ile konuştuk.

‘Rubio’nun İsrail ziyareti küstahçaydı’

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesini değerlendiren Emir Aşnas, zirve sonucunda yayınlanan bildiride somut bir yaptırım yer almadığını belirtti. Aşnas’a göre Marco Rubio’nun İsrail ziyareti de bu konuda ciddi bir mesaj oldu:

“Bütün Arap ülkeleri ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri müşterek bir zirve düzenledi. Son dönemlerde böyle bir zirve formül bulundu. Bu formül ne işe yarıyor? Anlayabilmiş değilim. Daha mı etkili oluyor? Ben öyle bir şey görmedim. Yaklaşık 56 ülke katılıyor. Ülke sayısı ve nüfusu itibarıyla dünyanın dörtte biri katılıyor buraya. Birleşmiş Milletler’i saymazsanız dünyadaki en büyük platformlardan birisi bu. Niye toplandılar? Buna bakarsak, dünyanın en etkisiz örgütlenmelerinden birisi oluyor bu açıdan bakarsak. Dolayısıyla bu toplantı şu açıdan önemliydi: Sonuçları ve gösterilen tutumları nedeniyle değil ancak hemen öncesinde İsrail Doha’yı vurduğu için tarihiydi. İsrail, son on yıllarda ilk kez doğrudan ABD kampında olan, savaşa girmemiş olan ve ilk diplomatik ilişki kurulmuş ülkelerden birisi olan Katar’a saldırdı. Ayrıca ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üssü Katar’da. Zirve bu yüzden önemli. Burada elbette Gazze’deki çatışmalar ve devam eden soykırım da etkili oldu. Üç hafta sonra bu soykırım savaşı iki yılını tamamlayacak. Süresi itibarıyla çok uzun bir savaş. Çok küçük bir alanda yürütülen, neredeyse tamamen sivil halka karşı sürdürülen bir savaş. Dolayısıyla böyle bir ortamda toplandılar. Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri, ‘dağ fare doğurdu’ bile denilemeyecek şekilde; her zamanki kınama cümleleri ile açıklama yaptılar.

Çok madde yazdılar ancak o 25 maddeyi toplayıp çarpın, somut bir şey çıkmıyor. Doha’ya saldıran ve saldırıya iştirak eden, buna izin veren ABD, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu İsrail’e gönderdi. Yani İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği toplandığı gün Marco Rubio da İsrail’deydi. Marco Rubio, tam o esnada Netanyahu ile basın toplantısı da yaptı. Orada benim ancak küstahça nitelendirebileceğim bir tutum gösterdiler. ABD’nin temel ilkesi, İsrail’e sarsılmaz destektir ve Marco Rubio bunun devam edeceğini söyledi. Rubio, iki yıldır devam eden soykırım sebebiyle yalnız ve yalnız Hamas’ı suçladı. Yanında Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM’ye bağlı en yüksek mahkeme tarafından soykırım kararı verilmiş Netanyahu ile beraber basın toplantısı yaptı ve bunları söyledi. Netanyahu da her zamanki Netanyahu’ydu. Ve ‘Yine de saldıracağız’ dedi. Biz Trump’ın gelgitlerine ve sözlerine güvenmeme durumuna alıştık. Karşınızda 56-57 ülke var. Dünyanın dörtte biri nüfus olarak. Bunlara karşı bir taahhüt verdiniz. Trump, ‘Katar’a daha fazla saldırı olmayacak’ dedi. Ancak Netanyahu ‘Gerekirse tekrar saldırırım. Hamas’ı bulunduran her ülkeye saldırırım’ dedi Marco Rubio’nun yanında. Bu açıdan zirve bir fiyaskodur. Bu ülkelerin zavallılığını ispat etmek dışında başka bir işe yaramadı bu zirve. Marco Rubio’nun iki günlük İsrail gezisinin turizme ayırdığı ilk gününde, Netanyahu ile birlikte Mescid-i Aksa altında tünel açılışına katıldı. Mescid-i Aksa’yı çökertmek üzere açıldığı iddia edilen tünelin töreninde bulundu Rubio.”

‘Biz şu anda her ne kadar tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçtiğimizi söylüyorsak da bunun çok yavaş gerçekleştiğini görmemiz lazım’

Emir Aşnas’a göre çok kutupluluğa geçiş yaşayan dünya jeopolitiğindeki çalkantılar, ABD müttefiki ülkeler arasında çatışma ve sürtüşme yaşanması mümkün:
“Bırakın normalleşmeyi sona erdirmeyi, ambargo gibi somut eylemleri; diplomatik ilişkiyi askıya almayı dahi beceremediler zirvede. 1970’lerin ilk yarısında petrol ambargosu olmuştu doğru. O dönem iki kutuplu bir dünya vardı. Bu iki kutupluluk, ABD müttefiki ülkelere dahi manevra alanı sağlıyordu. Biz şu anda her ne kadar tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçtiğimizi söylüyorsak da bunun çok yavaş gerçekleştiğini görmemiz lazım. Böyle çok kutupluluğa geçiş belki de çok daha kanlı bir dönemi gerektiriyor. Ülkeler bu süreç boyunca kendi iktidarlarını riske atacak işlere kalkışmak istemiyor. Körfez’deki tüm ülkeler hanedanlık. Bu yüzden böyle işlere girişmiyorlar. İsrail’e karşı şu veya bu şekilde gücü olduğunca kafa tutan, direnmeye çalışan ülkeleri de ortadan kaldırdılar. Başta Suriye var. Suriye’yi konuştuğumuzda hep söyledik. Diyelim ki Türkiye, İsrail, Arap ülkeleri vs. ABD’nin komutası altında Suriye’yi yıkarken işbirliği yaptı fakat sonrasında aralarındaki çelişkiler ortaya çıktı. ABD hegemonyasının azaldığı ve çok kutupluluğa geçişte ek risklerin olduğu bu dönemde, ABD şemsiyesi altındaki bu ülkelerin birbiriyle çatışması da mümkün hale geldi. Belki Katar’a saldırı da bununla ilgili. Katar da Türkiye ile beraber Suriye’deki devletin ortadan kaldırılması için hem medyasıyla hem finansmanıyla bir numaralı ülke oldu. İsrail ve Türkiye gibi ülkeler askeri ve diğer güçlerle katkıda bulunmuştu. Katar ise medya hakimiyeti sayesinde anlatı inşasında yani yalan söylemede bir numaralı ülke oldu. Amerika ve İsrail’e bu anlamda en büyük hizmeti yapan ülke Katar. Bu ülke şimdi yeni bir gerçekle karşı karşıya kaldı. Biz bölgenin halklarının zarar görmesine üzülebiliriz ancak Katar’a kötü bir şey olursa memnun oluruz. İsrail’e kötü bir şey olunca memnun olduğumuz gibi.”

‘Türkiye-İsrail karşılaşması doğrudan iki ordunun çarpışması şeklinde olmak zorunda değil’

Türkiye ve İsrail arasındaki sürtüşmenin Suriye’de yaşandığını, doğrudan askeri çatışma gerçekleşmese dahi örtülü savaş şeklinde ilerleyebileceğini dile getiren Emir Aşnas, şu ifadeleri kullandı:
“Ne söylenirse sırıtıyor. Mesela Türkiye Cumhurbaşkanı olarak ‘Artık ekonomik yaptırım uygulanması lazım’ diyorsunuz. Sonra bakıyorsunuz, Azerbaycan ile petrolü temin eden sizsiniz. Netanyahu ile karşılıklı atışıyorsunuz. Bu, Netanyahu’nun da işine geliyor. İki taraf da kendi kamuoyları nezdinde bir öteki yaratıp oynuyor karşılıklı. Ama bu oyun bundan sonra tehlikeli olabilir. Oynuyorlar ama birbirlerine karşı aldıkları bir önlem yok. Nerede aldılar? Suriye’de aldılar. Çok net bir şekilde İsrail, Suriye’de Türkiye’yi istiskal eden saldırılarda bulundu. Türkiye’nin üs kuracağı, hava savunma tesisleri kuracağı yerlere açıklama yaparak doğruca bombaladı. Dolayısıyla çok net bir şekilde orada karşılıklı bir çatışma var. Hatta şunu iddia edenler dahi oldu: Biliyorsunuz çok itibarlı bir araştırmacı, Süveyda’da Colani’ni dronlarını Türklerin yönettiğini söyledi. Suriye’de çok ciddi bir karşılaşma var. Çok ciddi olmakla beraber net bir fotoğraf da var maalesef. İsrail’in dediği oluyor. İşin böyle bir zorluğu da var. Bu gerginlik nereye kadar sürer? Biz de kolaycılıkla ‘Türkiye, Katar’dan farklı olarak NATO üyesi bir ülke. Dolayısıyla Trump, Türkiye’ye saldırılmasına onay veremez’ diye düşündük. İkinci olarak Türkiye, kendi havasını kendisi koruyor. Katar’ın hava sahasını bizzat ABD koruyor. Hatta ABD kendisi koruyup kendisi vuruyor. Türkiye böyle değil dedik. Ama bu işin doğrusunu isterseniz, Amerikan hegemonyasının gerilemesinde ve Trump denilen kişinin sürdürdüğü politika çerçevesinde bunun nereye kadar gidebileceği konusunda endişelenmek olağan. The Cradle Podcast’inde Fatih Yaşlı’nın işaret ettiği doğru bir nokta var. Bugünkü koşulların kısa ve orta vadede değişmeyeceğini varsayalım. Türkiye-İsrail karşılaşması doğrudan iki ordunun çarpışması şeklinde olmak zorunda değil. Ama farklı operasyonlar, suikastlar vs. yaşanabilir. Suriye sahasının mevcut durumu, Türkiye’nin Suriye’de yaptıkları vs. bugün Türkiye açısından gittikçe artan tehlikeli bir durum yaratma potansiyeli gösteriyor. Her ne kadar Türkiye bu harekata katıldığında kimi Arap medyasına göre de bizzat yönettiğinde, bunu öngörmemişti muhtemelen. Ama bugün itibarıyla buradayız ve potansiyel bir tehlike mevcut.”

‘Uluslararası hukuk terimi iyice yerlere düştü’

BM İnsan Hakları Komisyonu’nun raporunda Gazze’de İsrail’in soykırım işlediğinin belirtilmesinin sahada ciddi bir etkisi olmayabileceğini belirten Aşnas, Lahey’in verdiği kararların daha ciddi olduğunu ifade etti:

“Uluslararası hukuk diyorsak şunu söyleyelim: Arap ülkeleri ve İslam İşbirliği Teşkilatı müşterek zirvesinde uluslararası hukuka bir atıf var. Ama unutmayalım ki Binyamin Netanyahu da Rubio ile görüşmesinde uluslararası hukuka atıfta bulundu. ‘Teröristleri barındırıp egemenlik iddia edemezsiniz’ dedi. Uluslararası hukuk dediğimiz şeyin en başından beri ne ölçüde sahada uygulanabilir olduğu zaten tartışmalıydı ancak uluslararası hukuk terimi iyice kepaze olmuş durumda. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna bakarsak eğer, bu rapor, Adalet Divanı’nın sahip olduğu objektifliğe sahip değil. Suudi Arabistan’ın arada bir başkanlık yaptığı bir komisyon bu. Tamamen BM üyesi ve parası olan ülkelerin belirli ölçülerde yönlendirdiği bir komisyon bu. Dolayısıyla buna bakmak lazım. Bunlar geçenlerde Alevi soykırımı hakkında da bir şeyler yazdılar. Bu komisyonun kendi raporundaki ifadelerde dahi çelişkiler söz konusuydu. Birçok suçu tespit ettiler ama komisyonun ana teması aynı zamanda Colani yönetimini korumak ve bu işten tamamen sıyırmak üzerineydi. Bu raporda sırıtmıştı. Filistin’le ilgili soykırım raporu belki değerli ama yeterince değerli değil. Zaten Lahey kararı yanında sınırlı ve siyasi bir rapor bu. Gazze’deki soykırım o kadar ayyuka çıktı ki zaten... Emperyalist sistemin kendi içindeki güçlerin bir anlamda sesi haline gelebiliyor. Bir şekilde baskı yapmaya çalışıyorlar. AB, önlem alabileceğini söylüyor. Ancak son tahlilde ABD’nin ve Trump’ın iradesine boyun eğiyor hepsi. Bu BM raporu da ancak bu kapsamda değerlendirilirse doğru olur.”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала