00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
7 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
DÜNYA HABERİ
11:06
13 dk
PARANIN HAREKETİ
Ekonomide neler oluyor?
11:21
13 dk
HABERLER
12:00
6 dk
90 SANİYE
13:28
2 dk
HABER MASASI
13:30
35 dk
HABERLER
15:00
6 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
7 dk
HABERLER
18:00
15 dk
HABERLER
19:00
6 dk
HAVA DURUMU
20:30
1 dk
HABERLER
07:00
6 dk
HABERLER
08:00
9 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
5 dk
HABERLER
12:02
5 dk
90 SANİYE
13:28
2 dk
HABERLER
16:00
4 dk
HABERLER
17:30
6 dk
HABERLER
18:00
10 dk
HABERLER
19:00
13 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Güvenliğini ABD’ye ipotek etmiş Avrupa bugüne dek hiç bu kadar aşağılanmamıştı’

Ceyda Karan'la Eksen
Abone ol
Prof. Erol’a göre Trump’ın tasarımı salt dış politikayı değil ABD’nin içini de düzenlemeyi içeriyor. Güvenliğini ABD’ye ipotek eden AB’nin hiç bu kadar aşağılanmadığını belirten Erol, büyük ölçüde deşifre edilmiş ABD devletinin eski kurum, kural ve kavramlarla gidemeyeceği görüşünde. Erol, Rusya’nın ise Batı ile güven meselesine atıf yaptı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başlamasının üzerinden henüz bir ay geçmişken, Amerika içinde ve dış politikadaki hamleleri tüm dünyayı sarsıyor. Özellikle Transatlantik hattındaki yarılmalar geçen hafta Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle ortaya serildi.
Transatlantik hattında ‘değerler’ üzerine formüle edilen ortaklık da Trump ekibinin Avrupa’ya ‘demokrasi, insan hakları ve sansür’ konularındaki eleştirileriyle sarsılıyor.
Trump, Ukrayna’da Rusya Federasyonu’nu ‘stratejik yenilgiye uğratma’ temalı savaşın Batı için bumeranga dönüşmesinden hareketle bir an önce barış için kolları sıvarken, ABD’nin Avrupa’daki ortaklarıyla cepheden karşı karşıya gelmiş görünüyor.
Transatlantik hatta ve Avrasya jeopolitiğindeki dönüşümü Prof. Mehmet Seyfettin Erol ile konuştuk.

‘Trump yeni düzeni sadece dış politikada değil ABD içinde de yeniden yapılandırmayı hedefliyor’

Prof. Mehmet Seyfettin Erol’a göre Trump açısından öncelik ABD’nin dünya üzerinde yeniden hegemonya kurması ve önüne çıkacak rakipleri bertaraf etmek. Trump açısından yeni düzen inşasının salt dış politika bağlamı olmadığını belirten Erol, ABD’nin de yeniden yapılandırılmasının söz konusu olduğu değerlendirmesinde bulundu:

“Mevcut sürece bakıldığında aslında tablo çok net. Yeni bir dünya inşası. Burada dikkat çeken husus; Trump’ın bunu sadece dış politika bağlamında değil, Amerikan devletini ve bu anlamda bürokratik yapısı başta olmak üzere Amerika’yı yeniden yapılandırması. Birleşik Devletler ve Trump öncelikle kendi içinde bu yeni sürece daha hızlı bir şekilde adapte olabilecek bir yapılanma ve bu kapsamda da dış politikada bütün ezberleri bozan bir çıkış gerçekleştirmek suretiyle yeni denge ve denklemlerin bu anlamda inşasının önünü açacak birtakım adımlar atma şeklinde kendisini gösteriyor. O yüzden Trump’ın izlediği mevcut politika birtakım çevreler tarafından her ne kadar sürpriz olarak değerlendirilse de ya da bir anlamda Trump’ın fevri olarak aldığı kararlar olarak nitelendirilse de ben açıkçası bunu böyle görmüyorum.

Amerikan devleti uzunca bir süredir hem kendi iç yapısında hem de dış politikasında bir yapılanma sürecinin hazırlıklarını bana göre yapmıştır ve Trump’la birlikte bu süreci başlattı. Burada bakıldığında Trump’ın en büyük hedefi Amerika’yı yeniden büyük yapmak, bu çok net. Dolayısıyla Amerika’nın hegemon bir güç olması ve bu statüsünü bundan sonra devam ettirmesinde önüne çıkacak birtakım rakipleri bertaraf etme Trump açısından bir öncelik olarak önünde duruyor.”

‘Trump’ın istediği Rusya’sız bir Çin ve Avrupa’sız bir Ukrayna barışı’

Trump başkanlığının ilk dönemiyle değişmeyen tek konunun Çin olduğunu belirten Erol, bu yüzden Rusya ve Avrupa’ya dair tasarımının farklı olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Trump’ın ilk ve ikinci döneminde değişmeyen bir husus da şu; Çin bugün Amerikan gücünün önündeki en büyük temel hedef ve bu kapsamda Amerika Birleşik Devletleri Rusya’yı her halükârda yanına almalı ya da en azından Çin’e kaptırmamalı. Bugün bakıldığında Trump bu anlamdaki politikasını tekrar düzeltme ve buna dönük olarak Rusya’sız bir Çin ve Avrupa’sız bir Ukrayna barışı ile birlikte bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. ABD her halükârda Asya Pasifik ve Avrupa ayağında gücünü tesis etmek istiyor. Bu anlamda Avrupa’yı kayıtsız şartsız olarak bu yeni dünya düzeni yapılanmasında yanında görmek ve etkisiz kılmak istiyor. Riyad’da gerçekleştirilen toplantılarda Ukrayna ve Avrupa’nın yer almaması da bunun bir göstergesi. Trump ‘Batı’nın tek lideri benim ve Avrupa da benim liderliğimi kabul etmek zorunda. Ben bu kapsamda istediğim aktörlerle kendi çıkarlarım çerçevesinde bir politika geliştirebilirim’ diyor.”

‘Batı’ya güven Rusya açısından bir güvenlik sorunu’

Rusya’nın son üç yılda önemli dersler çıkardığını belirten Erol, Putin’in artık Batı’ya güvenilmemesi gerektiğini gördüğünü dile getirdi. Prof. Erol, ABD ve Almanya denkleminde rollerin değişmekte olduğunu belirtirken, Rusya içinse değişmeyen meselenin ülke çıkarlarına uygun biçimde çok kutuplu dünyada yerin alınması olduğunu dile getirdi:

“Rusya’ya bakıldığında Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte son üç yıllık dönemde kendine göre önemli birtakım dersler çıkardı. Bunun altını net bir şekilde çizmek lazım. Rusya artık Batı’ya güvenmenin doğru olmadığını çok net bir şekilde görüyor. Batı’ya güven Rusya açısından başlı başına bir güvenlik sorunu. Ama Batı’sız da olmuyor. Bu kapsamda Batı içerisindeki bölünmüşlük, ayrışma, sorunlar her halükârda Moskova’nın bu anlamda önceliği olmaya devam ediyor ve bundan sonraki süreçte de devam edecek. Bu çerçevede Trump’ın Putin’e yaklaşımı Rusya’ya bu imkânı fazlasıyla tanıyor.

Hatırlatmak gerekirse Rusya-Ukrayna savaşı öncesi Almanya Amerika’dan stratejik özerklik bağlamında daha bağımsız bir politika izlemede Rusya ile olan iş birliğini (enerji diplomasisi burada ön plana çıkıyordu) öncelikli olarak görüyor. Bu kapsamda Rusya ile birlikte çok kutuplu dünya inşa sürecinde birlikte hareket etmeyi hedefliyordu. Rusya açısından bu yaklaşım Amerika’nın Batı dünyası üzerindeki etkisini kırma ve Amerikan hegemonyasını zayıflatma bağlamında önemli bir adım olarak terakki ediliyordu. Ama geldiğimiz noktada artık roller tamamen değişmiş vaziyette. Bugün bakıldığında ABD Almanya’nın yerini almış vaziyette ve Rusya da ‘Benim için değişen bir şey yok. Ben sonuçta Rusya’yı daha güçlü nasıl yapabilirim ve bu kapsamda Rusya’yı çok kutuplu dünyaya nasıl taşıyabilirim?’ Rasyonel bağlamda Bakıldığında Putin’in de öncelikleri bunlar.

Rusya buradan hareketle Rusya-Ukrayna bağlamında sağlanacak yeni ateşkes süreci ve bu bağlamda tesis edilecek olan ilişkilerle hem iç politikasında birtakım düzenlemeler yapma, bu kapsamda iktisadi, siyasi ve sosyal anlamda toparlama hem de dış politikasını bu çerçevede birtakım endişelerini giderecek şekilde yeniden inşa etme düşüncesinde.”

‘Amerika’nın kendisi büyük ölçüde deşifre edilmiş durumda’

ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘havuç’ göstererek ABD karşıtlığını törpülemeye çalıştığını dile getiren Erol’a göre Trump ezber bozan bir yaklaşım içerisinde:

“ABD ve Trump mevcut haliyle dünyaya çok bir güven vermediklerinin açıkça farkındalar. Ama daha ötesi Amerikan politikaları ve Amerika’nın kendisi büyük ölçüde deşifre edilmiş vaziyette ve Birleşik Devletler’in soğuk savaş döneminden kalma birtakım kurum, kural ve kavramlar üzerinden bu mücadeleyi devam ettirebilmesi çok mümkün görünmüyor.

USAID’e Amerikan derin devlet yapılanması da denebilir. Trump bu yapılanmanın tasfiyesi ile birlikte artık deşifre olmamış, daha farklı bir Amerika’yı dünyanın gözü önüne koymak suretiyle Amerika’nın bu anlamdaki zafiyetini gidermek ve daha anlaşılmaz bir Amerikan tablosu çizmek istiyor ve bunu çizmiş vaziyette. Trump’ın ne yapacağı, ne yapmak istediği mevzusu birçok başkent tarafından anlaşılamıyor.

Trump tamamiyle ezber bozan bir yaklaşım içerisinde ve çılgınca görünmekle birlikte bütün ülkelerin, ulus devletlerin emniyet kemerlerini takıp uçuşa geçtiği bir dönemde açıkçası ortaya koyduğu yol haritasına çok itiraz edebilecek bir devlet de görünmüyor. Burada Grönland bağlamında Avrupa’yı gördük, Kanada bağlamında İngiltere’yi gördük, Ukrayna vb. süreçlere de bakıldığında Trump muhataplarını kendisi seçiyor ve bu seçtiği muhataplar çerçevesinde bir yol haritası oluşturmaya çalışıyor. Burada yapmaya çalıştığı en temel husus şu; bir anlamda ‘havuç’ sunmak suretiyle şu ana kadarki Amerika karşıtlığını kendi içerisinde birtakım şüphelere, birtakım endişelere ya da bir takım farklı arayışlara sevk etmek suretiyle kendi çizdiği çerçevede bu aktörlerle bir ilişki gerçekleştirme peşinde.”

‘Avrupa bugüne dek hiç bu kadar aşağılanmamıştı’

Erol, ABD ve Avrupa arasında ortaya çıkan görüş ayrılıklarını dikkat çekerek, Avrupa’nın güvenliğini ABD’ye ipotek ettiğini, bunun bedelini de ‘ağır’ ödediğini söylüyor. Erol en başta gelişmelerin Avrupa ülkelerindeki iç siyasi durumlara etkilerine atıfta bulundu:

“Düne kadar Rusya-Ukrayna noktasında birlikte hareket görüntüsü sunan Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ciddi bir görüş ayrılığı ve ihtilaf ortaya çıkmaya başlamış vaziyette. Bu anlamda Münih’te de adeta tarihi bir kırılma yaşandı. Avrupa bugüne kadar hiç bu kadar aşağılanmamıştı. II. Dünya Savaşı sonrası itibariyle bakıldığında kendisini aşağılanmış olarak hisseden ve bu kapsamda kürsüde gözyaşlarını tutamayan bir Avrupa gördük. Bugün, acziyet içerisinde olan, ne yapacağını bilemeyen, düne kadar bütün güvenliğini, her şeyini Birleşik Devletler’e ipotek etmenin ağır bedelini ödeyen bir Avrupa var. Dolayısıyla bu Avrupa önümüzdeki süreçte ciddi bir arayışa girecek. Bunu Amerika Birleşik Devletleri ne kadar hesap etti, etmedi yönünde birtakım sorular olabilir.

Ama bana göre ABD Avrupa konusunda kendisinden emin. Avrupa’nın sadece dış politikası değil, iç politikası bağlamında da Birleşik Devletler’in oldukça etkili bir yere sahip olduğunu, Avrupa siyasetini yönlendirme noktasında da en son Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD’li yetkililer tarafından yapılan açıklamaya baktığımızda bugün Avrupa’nın demokratik değerler, insan hakları vb. birçok hususta geride kaldığı ve bu açıdan Avrupa’nın kendisini sorgulaması gerektiği yönünde Avrupa’ya demokrasi dersinin verildiğini de gördük. AfD ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri Avrupa iç siyasetine müdahale etmekte ve bunu engelleyebilecek herhangi bir Avrupa iradesi de görülmemekte.

Daha vahimi de bugün Avrupa’da herhangi bir şekilde ortak bir Avrupa ordusu gündeme getirildiğinde sarı yeleklilerin sahaya çok net bir şekilde indirildiğini de gördük. O yüzden bugün bakıldığında Avrupa Amerika karşısında birtakım tepkiler ortaya koyarken açıkçası sadece dış politika bağlamında değil, iç siyaset bağlamında da birtakım sürprizlere hazır olmalı. Bunun sinyallerini de verdi.”

‘Çin pragmatik bir tavır sergiliyor’

Kurulan denklemde Çin’in konumuna da işaret eden Erol, şu değerlendirmede bulundu:
“Çin oldukça pragmatik bir tavır sergiliyor. Rusya-ABD arasındaki ikili ilişkilerin olası seyrine karşı işi şansa bırakmıyor. Şu an Çin tarafından Avrupa’ya yönelik uzatılan el ve bu kapsamda ‘iş birliğine açığız’ mesajı da burada Avrupa’yı dün olduğu gibi bugün ve yarın da bu çok kutuplu dünya içerisinde tutmak ve bu kapsamda Rusya, Çin ve Avrupa bağlamında bir üçlü sac ayağı oluşturmak istiyor ya da istiyor olabilir. Bunda ne kadar başarı olabilir açıkçası çok emin değilim. O yüzden bugün Avrupa’nın önünde daha rasyonel, daha gerçekçi Amerika’yı karşısına almadan Çin ve Rusya ile (özellikle Rusya ile) tekrardan daha barışçıl ve yapıcı bir iş birliğini merkeze alan bir yaklaşımla Trump’a karşı farklı bir Trump’ın beklemediği reaksiyon göstermek suretiyle burada Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa ve Rusya üzerinden oynamaya çalıştığı oyunu bozma noktasında belki bir adım atabilir. Burada Türkiye’nin artan bir önemi söz konusu.”

‘Rusya ve Çin ikilisi Amerikan hegemonyasının gücünü kırma noktasında belirleyici oldu’

Çok kutupluluk düzleminde Rusya ve Çin’in rolüne atıfta bulunan Erol, Rusya ve Çin’in ABD hegemonyasının gücünü kırmada etkili olduğunu belirtti:

“Şu ana kadarki Rusya ve Çin ilişkisine bakıldığında açıkçası Rusya’nın Ukrayna kapsamında burada yürüttüğü faaliyetler ve gelinen aşama itibariyle net bir şekilde söylemek lazım; oldukça belirleyici oldu. Rusya ve Çin ikilisi bu anlamda hem çok kutupluluk hem de Amerikan hegemonyasının gücünü kırma noktasında belirleyici olduğu gibi Avrupa boyutuna da, Batı boyutuna da ciddi anlamda bir sorun alanı bıraktı."

‘ABD’nin önünde yükselen güçler engeli var’

Trump’ın kurmak istediği ABD hegemonyasının önündeki ‘yükselen güçler engeline’ dikkat çeken Erol, Trump’ın söz konusu güçlere karşı ‘böl ve yönet’ politikası izlediğini belirtti:

“Trump’ın yapmak istediği çok net. Önündeki hedef Amerika’nın hegemonyasını yeniden tesis etmek. Bu kapsamda Amerika’nın önünde yükselen güçler engeli var. Bunlar en temelde Çin, Hindistan, Rusya ve ne yapacağı belli olmayan bir Avrupa Birliği. Avrupa Birliği hususu her şeye rağmen Amerika’nın önünde bir gündem maddesi olarak varlığını devam ettirmeye çalışacak. Burada İngiltere’nin Brexit sonrası Avrupa Birliği’ne tekrar yanaşması ya da Avrupa Birliği ve İngiltere arasında ortaya çıkacak bir iş birliği süreci hiç göz ardı edilmemesi gereken bir süreç olarak ön planda olacak.

Trump burada şunu yapmaya çalışıyor; IMEC Projesi vb. projelerle Hindistan’ı yanında tutmaya çalışıyor. Şu an Modi’nin Birleşik Devletler ziyaretinde Trump’la yaptığı konuşma ve verilen mesajlar; Hindistan çok kutuplu dünya arayışında her ne kadar BRICS ve Şanghay içinde olsa da Amerika’ya da ‘neden olmasın?’ diyor. Oldukça pragmatik bir duruş, bu da Trump’ın hoşuna gidiyor. Böyle giderse Hindistan ve Amerika arasındaki ilişkiler bu çok kutuplu dünya ve Küresel Güney bağlamında da bir soru işaretini gündeme getirecek.

İkincisi: Rusya. Burada Putin’in vereceği mesajlar ve atacağı adımlar sadece Amerika boyutu ile değil Avrupa, Çin ve Hindistan (özellikle Çin) gibi aktörler tarafından dikkatle takip edilecek. Bu da tabii Rusya açısından oldukça hassas bir denge politikasını ve ilişkiler ağını gerektiriyor. Özetle Trump oldukça bilinçli bir şekilde karşısındaki bloğu bölmeye ve bu kapsamda dünyayı yönetmeye dönük bir politika izliyor. Bu kadar basit.”

‘Türkiye ve Rusya iş birliği her iki tarafı da bölgedeki tehditlere karşı koruyacaktır’

Prof. Erol, Münih Güvenlik Konferansı’nda askeri gücü bağlamında ‘anımsanan’ Türkiye’nin Rusya’yı göz ardı etmeden bir denge politikası izlediğini dile getirdi. Yeni dünya düzeni inşasının devam ettiğini vurgulayan Erol, Türkiye ve Rusya’nın iş birliğini devam ettirdiği sürece bölgesel risklere karşı güvende olacağı görüşünde:

“Birincisi şeytan azapta lazım. İkincisi, Avrupa’ya geçmiş olsun. Üçüncüsü; Türkiye zaten uzunca bir süredir yol haritasını çizdi. Dördüncüsü; artık Brüksel’in değil, Ankara’nın duruşu ve bu anlamda attığı ve atacağı adımlar oldukça önemli. Beşincisi; Türkiye şu an için paylaşılamayan bir aktör konumunda. Altıncısı; Türkiye hiçbir şekilde ‘gaza gelmek’ niyetinde değil. Yedincisi; bu anlamda Türkiye’nin özellikle Rusya’yı da merkeze alan rasyonel politikası sonuçlarını ortaya koymuş vaziyette. Sekizincisi; Türkiye bugüne kadar çok boyutlu, dengeye dayalı bir politika izlemeye çalıştı ve bunu yaparken Rusya dengesini her zaman için göz önünde bulundurdu.

Burada Rusya’nın ve Türkiye’nin karşılıklı olarak bu geçiş sürecinde Avrasya merkezli ortak tehdit algılayışları kapsamında ortaya koydukları duruş kuşkusuz oldukça önemli ve belirleyici oldu. Burada Rusya ve Türkiye arasında 16 Kasım 2001’de imzalanan Avrasya’da İş birliği Eylem Planı’nın ne kadar uzak bir görüş kapsamında bu anlamda yerinde bir kararı ve bu iki devletin bugünkü süreçleri de öngörerek iş birliğini merkeze alan yaklaşımlarının doğruluğunu ortaya koyması açısından önemli oldu. Çünkü yeni dünya düzeni inşa süreci devam etmekte. Bugün bakıldığında Türkiye ve Rusya bundan sonraki süreçte de bu iş birliğini devam ettirdikleri sürece bölgedeki birtakım tehditlere, risklere karşı daha güvende olacaklardır. O yüzden Moskova’nın şu an Rusya-Ukrayna sonrası Amerika Birleşik Devletleri ile bir rehavete kapılması sadece Çin boyutu ile değil Türkiye açısından da yakından takip edilecek ve Türkiye burada ona göre adımlarını atacak.”

‘Yükselen Asya politikası Türkiye’de önem kazanıyor’

Avrupa’nın çizdiği haritada Türkiye’yi konumlandırmasının değil, Türkiye’nin nasıl bir harita çizeceğinin önemine dikkat çeken Erol, Türkiye’de Yükselen Asya politikasının önem kazandığını ifade etti:

“Almanya merkezli birtakım çıkışlarda Türkiye, Rusya, Almanya iş birliğine dikkat çekilmiş, iktisadi, ticari ilişkilerin siyasi ve güvenlik bazlı olarak da geliştirilmesi hususunda birtakım arzular ortaya konulmuştu. Bundan sonraki süreçte Avrasya üçlemelerinin hangi ülkeleri içine alacağı oldukça önemli. Avrasya’da bugün iki ülke oldukça önemli bir yere sahip; Türkiye ve Rusya. Türkiye ve Rusya 11 Eylül sonrası bunu çok net bir şekilde gördüğü için aynı daha önce olduğu gibi (örneğin Milli Mücadele dönemi) bir Kafkas Setti projesine karşı olası bir Avrasya Balkanlaşması ya da seddine dönük olarak orada bir işbirliğini ortaya koymuşlardı. O yüzden Türkiye’de yükselen Asya politikası bu anlamda daha da büyük bir önem ve değer kazanıyor.

Yükselen Asya politikasında Asyalı devletlerin bundan sonraki süreçte koordinasyonu, her halükârda istişarelerini devam ettirmeleri bence karşılarındaki yeni oyuna karşı daha uyanık ve dikkatli olmaları konusunda büyük bir önem arz edecek. Türkiye bu konuda hassasiyetini koruyor. Eminim Rusya da bu konuda hassasiyetini korumaya devam edecek. O yüzden Avrupa’nın, Batı’nın şu anki mevcut şartları içerisinde bizim bölgesel ve küresel anlamda yeni bir politika geliştirmemiz ve Avrupa’yı da bu anlamda göz ardı etmememiz gerekiyor. Avrupa kendisi birtakım haritalar çizerken bizi oraya dahil edebilir ama esas olan bizim nasıl bir harita çizdiğimiz ve bu haritalara nasıl baktığımız. O yüzden bizim çizdiğimiz bir yol haritası var ve bu yol haritasında Türkiye oldukça kararlı ve bu kapsamda başta komşuları Rusya ve Asyalı devletler olmak üzere oldukça önemli bir yere sahip. Aynı şekilde Birleşik Devletler ve NATO dahil olmak üzere bu ülkeler ve aktörlerle olan ilişkisi de dengeye dayalı, çok boyutluluk içerisinde devam edecek. Çünkü Türkiye kriz istemiyor, Türkiye iş birliği içerisinde ‘kazan-kazan’a dayalı bir dünya düzeninin inşasını hedefliyor ve bu kapsamda hareket ediyor.”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала