00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
5 dk
HABERLER
09:00
5 dk
HABERLER
11:00
5 dk
PARANIN HAREKETİ
Ekonomide neler oluyor?
11:20
16 dk
HABERLER
12:00
14 dk
HABERLER
13:00
6 dk
90 SANİYE
13:28
2 dk
HAFTANIN KEYFİ
Serhat Ayan'la Haftanın Keyfi
14:05
55 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
4 dk
HABERLER
17:30
4 dk
HABERLER
18:00
7 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
18:29
9 dk
HABERLER
19:00
6 dk
BÖLGENİN KALBİ
20:00
59 dk
HABERLER
11:00
5 dk
HABERLER
12:00
6 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
12:30
9 dk
HABERLER
13:00
7 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
14:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
15:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
18:00
1 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Trump ABD’nin Çin ile ilişkilerini koparma peşinde, Çin hazırlıklı’

‘Trump ABD’nin Çin ile ilişkilerini koparma peşinde, Çin hazırlıklı’
Abone ol
Gökhun Göçmen’e göre ABD Çin ile ilişkileri koparma peşinde ancak Çin ticaretini çeşitlendirerek buna hazırlandı. Trump’ın ‘Panama Kanalı korkusu’ ile Panama’ya baskı yaparak Çin’i hedef aldığını belirten Göçmen, Rusya-Çin bağını koparma fikrinin de karşılığı olmadığı görüşünde.
ABD Başkanı Donald Trump, gümrük duvarları tehdidiyle başladığı yeni dış politika yöneliminde yakın komşuları Kanada ve Meksika’nın yanı sıra bölgede yıllardır yatırımlarla varlığını hissettiren Çin Halk Cumhuriyeti’ni de hedef alıyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ilk yurt dışı ziyareti olarak Latin Amerika rotasını tutarken, ilk durağı da Trump’ın iki Çinli şirketin liman işletmesini yürüttüğü için hedef tahtasına koyduğu Panama oldu.
Trump, Panama Kanalı’nı adeta Çin’e aitmiş gibi göstererek, askeri müdahale dahil her seçeneği açık tutarken, Rubio’nun ziyareti Washington için ilk etapta olumlu sonuçlandı. Panama Devlet Başkanı Jose Raul Mulino’nun önceki açıklamalarına karşın Panama Çin ile Kuşak ve Yok Girişimi mutabakatının yenilenmeyeceğini duyurdu.
Trump’ın Çin ile ticaret savaşları için şimdiden düğmeye bastığı yorumları yapılırken, gelişmeleri gazeteci ve yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.

‘Trump dış politikasının merkezine Çin’i yerleştirdi’

Gökhun Göçmen’e göre Trump yönetimiyle birlikte ABD dış politikasında Çin’in merkezde yer alacağı netleşti. Göçmen, yemin tören öncesi Trump’ın yumuşak söylemleri ile Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’le yaptığı telefon görüşmesine atfen ‘kısa süreli yumuşamaya’ karşın atılan ilk adımları vurguladı. Göçmen, Trump’ın dışişleri bakanı seçimi olan Rubio’nun ‘Çin şahini’ tutumuyla yaptırım listesine bile girmiş olduğunu anımsattı:

“Donald Trump’ın Beyaz Saray’a çıkması ile birlikte Çin’in dış politikada yine merkezde yer alacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Ukrayna krizine binaen kısa süreli bir yumuşama yaşandı. Donald Trump birkaç mesaj gönderdi; ‘Çin ve Amerika Birleşik Devletleri birlikte olduğu sürece çözemeyecekleri sorun yok’ dedi. Trump başkanlık konuşmasında yine Çin’in adını vermedi. Çin’i bir kez Panama Kanalı üzerinden kullandı ve kararnamelerin imzalandığı, Beyaz Saray’daki törenin olduğu gün Çin’e pek fazla dokunmak istemedi. Bunun arkasındaki gerekçe Çin ve Rusya arasındaki iyi ilişkilerin Ukrayna krizinin çözülmesine yardımcı olacağı varsayımıydı. Fakat belirli bir süre geçtikçe biz aslında Donald Trump ve şükerasının; Dışişleri Bakanı ve altındaki bürokratların attıkları adımın tamamen Çin’e karşı olduğunu görüyoruz. Bunu, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Çin karşıtlığından görüyoruz.

Rubio o kadar Çin karşıtı ki kendisi Hong Kong ve Uygur meselesinden dolayı Çin tarafından iki kez yaptırıma maruz kalmış bir kişi. Bu kadar büyük bir Çin karşıtı, ‘Çin şahini’ bir isim. Trump görevine başlar başlamaz Marco Rubio da Çin mesaisine başladı. İlk olarak Washington’da Quad Dışişleri Bakanlarını ağırladı; Avustralya’dan, Japonya’dan, Hindistan’dan vardı. Quad platformu 2007 yılında bir insani yardımlaşma için formüle edilmişti. Asya’daki tsunami vb. felaketlere karşı Asya-Pasifik ülkelerinin bir araya gelmesiydi. Ama Trump’ın ilk döneminde Quad platformuna bir de güvenlik boyutu eklendi. Dolayısıyla biraz da Çin karşıtı bir hal almaya başladı ve şimdi Rubio gelir gelmez ilk telefon görüşmesini Quad bileşenleriyle Çin’e karşı bir ev sahipliği yaparak göstermiş oldu. Bildirinin neticesinde doğrudan Çin odağa alınmadı ama ‘Asya Pasifik’teki statükoyu bozucu eylemler’ derken doğrudan Çin’e de bir mesaj gönderildiği açıktı.

Rubio ikinci mesai gününde de Filipinler Dışişleri Bakanı ile görüştü. Filipinler denilince akla Güney Çin Denizi geliyor akla. Orada da üstü kapalı bir şekilde Çin’e karşı güvenlik ittifakını daha da sağlamlaştıracağını ilan ettiler.”

‘Rubio Çok kutupluluk vurgusu yaparken 35 kez Çin’i andı’

Göçmen, Rubio’nun Megan Kelly ile son röportajında ABD’nin ‘tek kutuplu’ dünyanın sonunu ilan etmiş olmasına rağmen ‘Çin takıntısına’ da işaret etti:

“Rubio en son ise Megyn Kelly’ye kapsamlı bir mülakat verdi. Toplamda 35 kere Çin’den bahsediyor, yaklaşık 14-15 kez Rusya’dan bahsediyor. Rubio’nun Çin’e ne kadar takıntılı olduğunu da buradan anlayabiliriz. Şu anda uluslararası toplumun en büyük iki beklentisinin ilki Filistin krizinin sona ermesi, ikincisi ise Ukrayna krizinin sona ermesidir. Dünyanın neresine giderseniz gidin insanlar bu iki ihtilafın son bulmasını istiyor. Beklersiniz ki Rubio Filistin ya da Rusya’dan daha çok bahsetsin. Ancak Rusya’dan bahsettiğinin iki katından fazlasını Çin’e ayırıyor ve Çin’e dair mesajlar veriyor. Bize Çin’e dair uygulayacakları politikanın temel çerçevesini sunmuş oluyor. ‘Biz Çin’i durduramayız, büyük bir güç olacak’ diyor.

Zaten röportajında dünyanın artık çok kutuplu olduğunu kabul ediyor. ‘Soğuk savaş sonrası ABD’nin egemenliğine dayanan o dönem bir anomaliydi, şimdi çok kutuplu bir noktaya doğru gidiyoruz’ diye itiraf ediyor ve Çin ile kuracakları ilişkiyi söylüyor. ‘Biz Çin ile ABD’nin ulusal çıkarlarına göre bir ilişki kuracağız. Çıkarımız olduğu noktalarda görüşmeye devam edeceğiz’ diyor ama ilerleyen satırlarda da aslında çıkarlarının nerede kesiştiği ve kesişmediği noktaları görüyoruz.”

‘ABD’nin ‘Çin Panama Kanalı’nı kapatabilir’ söylemi akla hayale gelmeyecek bir varsayım’

Göçmen Panama Kanalı’nın Çin açısından bölgedeki ‘domino etkisine’ atıf yaparken, Trump yönetiminin de Çin ile hesaplaşmayı Latin Amerika’dan başlattığı değerlendirmesinde bulundu. Göçmen, bu amaçla ABD’nin ‘Çin’in kanalı Amerika’ya kapatma’ riski söylemlerinin yayıldığına işaret etti:

“Panama Kanalı meselesinde Latin Amerika’da doğrudan Çin ile bir hesaplaşmaya doğru gitmek istediğini düşünüyorum. Rubio’nun söyleşisinde Panama Kanalı ile ilgili konuya girdikten sonra ‘Panama 2017 yılında Tayvan ile ilişkisini kesti ve Kuşak ve Yol inisiyatifine dahil oldu’ diyor. Burada aslında Panama Kanalı’nın Amerika nezdinde neyi ifade ettiğini anlayabiliyoruz. Panama Kanalı’nın Amerika Birleşik Devletleri için stratejik bir değeri var. Fakat Panama ile ilgili ilk cümlesinde Çin ile birlikte anarak konuşmaya başlıyor.

Latin Amerika’da Kuşak ve Yol inisiyatifine dahil olan ilk ülke Panama’ydı. Bu çok önemli. 2017’de Panama Tayvan ile ilişkilerini kesip Çin’i tanıdıktan sonra Latin Amerika’da adeta bir domino etkisi başladı; Guantanamo, El Salvador gibi o coğrafyadaki ülkeler de Tayvan ile ilişkilerini kestiler ve doğrudan Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişki kurdular. Bu önemli bir adımdı. Kuşak ve Yol’a katıldıktan sonra Çin Cumhurbaşkanı bu ülkeyi ziyaret etti, büyük anlaşmalar imzalandı. Porto Riko sınırına kadar uzanacak bir tren hattı vardı ve bugün de aslında konu olan Panama Kanalı üzerindeki iki şirketin projeleri vardı.

Panama Kanalı için Rubio, akla hayale gelmeyecek bir varsayımdan bahsediyor ve ‘Çin ile ilişkilerimiz kötü giderse ya da Çin istediği anda buradaki şirketler kanalın trafiğini bize karşı kapatabilir’ diyor. Çin ve ABD arasında böyle bir hadise yaşanmadı. Çin ihtilaf içerisinde olduğu herhangi bir ülkeye de bunu yapmadı. Sadece Panama’da değil dünyanın birçok noktasında Yunanistan’daki Pire Limanı’ndan tutalım da Türkiye’ye kadar ya da diğer coğrafyalara kadar birçok limanda işletmeleri var ve Donald Trump da özel bir şirketin sanki askeri bir yetkisi varmış ve kanalı kapatabilirmiş gibi yanlış bir tabloyu bu şekilde resmetmeye çalışıyor.”

‘Panama Kuşak ve Yol Anlaşması’nı ABD baskısı ile dondurdu’

Göçmen’e göre Panama, tarihi İpek Yolu güzergahında Doğu-Batı ticaretini yeniden canlandırma hedefiyle Çin'in 2013'te başlattığı Kuşak ve Yol Projesi’ni ABD baskısı ile dondurdu:
“Panama ‘gel-git’li bir ülke. 2017 yılında Çin’i tanıdı fakat arkasından gelen liderleri Kuşak ve Yol Anlaşması’nı dondurdu ve ardından Çin’in en büyük tren hattı projesini iptal etti. Panama’nın şu anki devlet başkanı Mulino da tekrar Kuşak ve Yol’a hız verdi. Ancak üzücü bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük baskısı karşısında Mulino da ‘Tamam, Kuşak ve Yol Mutabakatını donduruyorum’ dedi. Aslında Panama da işin ne olduğunu çok iyi biliyor. Yani meselenin Çin ile kurulan ilişki olduğunu çok iyi biliyor.”

‘Trump ABD’yi Birleşik Krallık gibi ada ülkesine dönüştürmek istiyor’

ABD’nin Çin’in daha fazla büyüme potansiyelini gördüğü için önünü kesmek istediğini belirten Göçmen, özellikle Arktik İpek Yolu’nun da hedefte olduğunun altını çizdi:

“Amerika ‘Önce Amerika’ diyordu. Donald Trump ‘Biz kendi evimizin içini düzenleyeceğiz’ diyordu. Şu son 15 günde atılan adımlara baktığımızda Trump’ın evinin içi olarak belirlediği yer şu andaki mevcut Amerika sınırlarının çok daha ötesi; Panama’yı da, Meksika’yı da, Grönland’ı da kapsıyor. Haritaya baktığımızda Trump Amerika’yı tıpkı zamanında hegemon olan Birleşik Krallık gibi bir ada ülkesine çevirmeye çalışıyor ve şu anda ilk etapta kendi ‘evi’ ve kendi etki alanında, arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’da bir hesaplaşmaya başladı.

Panama Kanalı bunun örneği, biraz daha yukarı çıkarsak Grönland’da nadir elementler var. Ki ben Grönland’ı da iki noktada Çin ile bir hesaplaşmanın yansıması olarak görüyorum. İlki, Arktikte buzulların erimesi ile birlikte yeni ticaret yolları açıldı ve Çin iki yıl önce Arktik İpek Yolu isimli bir proje duyurdu. Geçen sene de Çin gemi ile Avrupa’ya doğru gitti. Şu anda bir Çin limanından kalkan gemi 40 günde Avrupa’ya ulaşıyor, fakat bu Arktik İpek Yolu’nu kullanırsa bunu yarı yarıya, 20 güne kadar indirebiliyor. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri orada Arktik İpek Yolu’na bir set çekmek istiyor.

İkincisi orada bulunan nadir elementler. Lityum, batarya, piller, kobalt, alüminyum gibi malzemelerden bahsediyoruz. Rubio hafta sonu gerçekleştirdiği röportajında ‘Sadece Panama Kanalı değil, Çinliler dünyanın dört bir yanında madenler satın alıyorlar. Nadir elementleri buralarda işliyorlar ve bizim teknolojimizi geride bırakabilirler’ mesajı veriyor. Yani aslında doğrudan Çin’i dünyanın diğer bölgelerindeki nadir element rezervlerini işletmelerine de ‘sopa sallamayı’ ihmal etmiyor. Grönland meselesinin de doğrudan bununla ilişkili olduğunu görüyorum.

‘Biz Çin ile iyi geçinmeye çalışıyoruz’ deseler de birçok noktada bağları kopartmak istediklerini görüyorum; nadir elementler, teknoloji savaşı, ticaret yolları. Tıp ve tarım da buna dahil. Marco Rubio ‘Bizim tıp ürünlerimizin yüzde 90’ından fazlasının içeriği doğrudan Çin’de üretiliyor, Çin istediği zaman bizi ilaçsız bırakabilir’ diyor ve dünyanın dört bir yanında, Amerika Birleşik Devletleri içinde de tarım alanları satın alıyor’ diyor.”

‘Çin ticari riskleri öngörerek ihracatını çeşitlendirdi’

Çin’in ABD’nin ‘bağları koparma planlarını’ görerek ekonomik önlemlerini aldığını da ifade eden Göçmen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“’Çin ile ABD ekonomisi iç içe geçmiş, bunların ayrılması mümkün değil’ diyenlerin aksine ben ABD’nin bu bağı sonuna kadar koparmaya çalışacağını düşünüyorum. Biden döneminde de ticaret savaşları vardı daha çok yüksek teknolojiyi kapsıyordu. O yüzden Rubio’nun röportajını hatırlattım. Şimdi tarım ürünlerinden tıbbi ekipmanlara kadar çok geniş bir çapta Çin ile ticareti doğrudan koparmaya, köprüleri atmaya dönük hamlelere girişeceklerini düşünüyorum. Bana kalırsa Çin de bunun farkında olacak ki çok uzun zamandır ihracatını çeşitlendirmeye çalışıyor. Eskiden ABD birinci sıradaydı, şu anda kesinlikle öyle değil. Çin’in toplam ihracatının sadece yüzde 15’i Amerika Birleşik Devletleri’ne gidiyor. Bu noktada da bir yanılsama da yaşamamak gerekli. Amerika ve Çin’i düşündüğümüzde iki devasa ekonominin ihracatının yüzde 15’i çok büyük bir rakam ama Çin bu işin nereye gideceğini çoktan öngörmüş durumda. Bu nedenle kendi ekonomik önlemlerini de alıyor; birincisi, ihracatını çeşitlendiriyor, bu noktada ASEAN ülkelerinin öne çıktığını görüyoruz, yine Avrupa Birliği ülkeleriyle sürdürebildiği kadar sürdürmeye çalışıyor. Fakat daha çok bizim Küresel Güney dediğimiz ülkelerle ticaretini devam ettirip diğer yandan da iç piyasayı canlandırmaya çalışıyor, buna ikili dolaşım adını verdiler.

Çinliler bir taraftan da ‘biz artık iç pazara yaslanalım’ diyor. Çinli tüketicilere çok da fazla para harcatmayı başaramadılar. Bu noktada tüketici güveninin hala istenen seviyede olmadığını görüyoruz. Devasa bir orta sınıf var, fakat bu 300 ile 400 milyon arasında olduğu tahmin edilen orta sınıf kendilerinden beklendiği kadar para harcamıyorlar. Bir emlak sıkıntısı da var. Dolayısıyla tam anlamıyla ajandalarını uygulayabilmiş değiller ama Amerika Birleşik Devletleri ile köprülerin tamamen atılması ihtimaline bir hazırlık olduğunu tahmin ediyorum.”

‘Ekonomik gerilimler askeri alana yansımaz’

Trump’ın ‘Sonu gelmeyen savaşlar ABD’yi mahvetti’ saptamasına atıfta bulunan Göçmen, diğer yandan ABD’nin Çin ile doğrudan askeri çatışmaya girmek istemeyeceği görüşünde:
“Bu ekonomik gerilimler askeri alana bence yansımaz. İki önemli çatışma alanı var; bunlardan en önemlisi Tayvan. Tayvan’daki askeri güç dengesine baktığımızda ABD ve müttefiklerinin toplam gücünün dahi Çin’i alt etmeye yetmeyeceğini düşünüyorum. Zaten ABD’deki askeri projeksiyonlar da bunu söylüyor. Geçtiğimiz yıldan bugüne Çin Tayvan’da epey kapsamlı tatbikatlar yaptı; ‘Ortak Kılıç’ tatbikatlarına baktığımız zaman aslında Çin doğrudan çatışmaya girmeden dahi Tayvan adasını ablukaya alabiliyor. Dolayısıyla ABD hem Güney Çin Denizi’nde hem Tayvan’da askeri dengenin farkında. Trump, ‘Sonu gelmeyen savaşlar Amerika Birleşik Devletleri’ni mahvetti’ diyordu. Ben doğrudan bir askeri çatışmaya girmek isteyeceklerini zannetmiyorum. Trump’ın kameralar karşısında söylediklerine çok fazla inanmıyorum ama sahadaki gerçeklik de ABD’nin çok büyük bir bedel ödeyeceğini ve bu bedeli de Donald Trump’ın almak istemeyeceğini bana gösteriyor.”

‘Rusya ve Çin bayat numaralar satın almaz’

Washington’daki kimi uzmanların ‘ABD’nin Rusya’yı yanına çekerek Çin’e karşı bir hamle yapabilir’ görüşüne atıf yapan Göçmen, Rusya ve Çin’in bu gibi ‘bayat numaraları’ satın almayacağı görüşünde:

“Aslında Rusya-Çin çatışması hayalinin ABD’de bir kökeni de var. Robert Nixon zamanında Çin ile ittifak kurarak Sovyetleri yalnızlaştırmayı denemiş ve belirli ölçüde de başarılı olmuştu. Ancak o zamanlar Çin Halk Cumhuriyeti 1949’da yeni kurulmuş, ülke büyük bir yokluk içerisinde, Çin ve Sovyetler Birliği arasında kimi ideolojik ayrımlar, bir de sınır ihtilafları var. Yani o zamanlar denklem bambaşkaydı. Ve ABD II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki üretimin yüzde 50’sinden fazlasını karşılayabilen bir ülkeydi, parası her şeye yeten ve askeri anlamda oldukça caydırıcı bir güçtü.

Şimdi köprünün altından çok sular aktı. Washington’daki kimi uzmanlar ‘Biz şimdi eskiden Çin’i çektiğimiz gibi Rusya’yı yanımıza çekeriz, bu sefer Çin’e doğru bir hamle yaparız’ diyor. Artık köprünün altından çok sular aktığı gibi Rusya ve Çin’in ordusunun caydırıcılığı oldukça kuvvetli. Çin geçen süre içerisinde piyasasını dünyaya açtı, sonra reform ve dışa açılma süreci geliştirdi, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu ve gelinen noktada da bundan 5-6 yıl önce satın alma paritesi anlamında ABD’yi geride bıraktı.

Bugün DeepSeek gibi yapay zekâ tartışmalarını yapıyoruz. Amerika bir üretiyorsa Çinliler onu ücretsiz ve Batı’daki muadillerinden geri kalmayacak derecede açık kodlu olarak dünyaya sunabiliyorlar. Sadece Rusya ve Çin değil; Brezilya, Hindistan, Endonezya, Malezya gibi Asya’nın devleri de artık kendi ekonomilerinden daha fazla umutlu hale geldiler. Dolayısıyla ne Rusya’nın ne Çin’in böyle bayat numaraları satın alacağını ben düşünmüyorum.”

‘Putin ile Şi ortak güvenlik mimarisinden bahsediyor’

Göçmen’e göre, Ukrayna krizi bağlamında da Rusya ile Çin’in ilişkilerini etkileyecek bir durum yok. Göçmen krizin başından bu yana iki ülke liderlerinin ikili ilişkiler ve küresel işleri koordine etmiş olmasına atıfta bulundu:
“Şi Cinping ile Vladimir Putin Ukrayna krizinin başlamasından önce Pekin Kış Olimpiyatları’nda buluşmuşlardı ve orada manifesto gibi bir yazı yayınlamışlardı. Orada ortak bir güvenlik mimarisinden bahsettiler. Bu yeni değil. Krizin başında Rusya ABD ile defalarca görüştü. Şu anda durum şöyle resmediliyor; zannedildi ki Rusya bir gecede tankları sürdü ve sınırdan içeri girdi. Öyle olmadı, defalarca görüşüldü. Rusya kendi taleplerini iletti ve her seferinde red yanıtı aldı. Şu anda istenilen şey ‘Bir ülkenin ya da bir paktın güvenliği diğer ülkeleri rahatsız etmesin. NATO örneğinde olduğu gibi başka ülkelerin sınırlarına doğru genişlemesin. Ortak, kapsayıcı bir güvenlik mimarisi oluşsun’. Çin de Rusya da bunu istiyor. Bakalım Donald Trump bu istek ve taleplere nasıl yanıt verecek?”

‘DeepSeek tekno-oligarklara atılan bir ‘tokat’

Çin’in DeepSeek ile Batı’daki ‘tekno oligarklara’ tokat gibi bir cevap verdiğini belirten Göçmen’e göre, Çin yapay zekânın demokratikleşmesine katkı sunuyor:
“DeepSeek ‘tekno oligarklara’ atılan bir tokat. Çünkü Open AI, Nvidia çipler vs. bütün bunlar paralarını şuradan alıyorlardı; ‘Biz yüksek yatırımlıyız. Çok yüksek teknoloji ve yüksek paralarla yapılabilen yatırımlar sayesinde değerli olduk’ dedi. Çin DeepSeek ise ‘Hayır, artık orta ölçekli firmalar dahi bu alana yatırım yapabilir ve büyükler kadar sonuç alabilir’ dedi. Bu yüzden dolayı bunların yatırımları ve borsadaki değerleri düştü. Bir kere yapay zekanın demokratikleşmesi açısından orta ölçekli şirketlerin katılması, dünyadaki diğer insanların açık kodu indirip geliştirmeleri gibi birçok noktada aslında bu ‘tekno oligark’ denilen Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tarafa tokat atarken bence yapay zekanın demokratikleşmesine de bir kapı aralamış oldu diye düşünüyorum.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала