https://anlatilaninotesi.com.tr/20230607/atlantik-sistemi-kolay-kolay-hkim-oldugu-hegemonyayi-birakmayacagi-icin-catisma-potansiyeli-artti-1072161468.html
'Atlantik sistemi kolay kolay hâkim olduğu hegemonyayı bırakmayacağı için çatışma potansiyeli arttı'
'Atlantik sistemi kolay kolay hâkim olduğu hegemonyayı bırakmayacağı için çatışma potansiyeli arttı'
Sputnik Türkiye
Cem Gürdeniz’e göre, Anglosakson hegemonyasının çatırdamasıyla hesaplaşma dönemi başladı, ABD ve NATO Ukrayna dışında Asya’da çatışma potansiyeli yüksek... 07.06.2023, Sputnik Türkiye
2023-06-07T23:50+0300
2023-06-07T23:50+0300
2023-06-08T11:25+0300
eksen
nato
rusya
abd
çin
türkiye
isveç
finlandiya
cem gürdeniz
ukrayna
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e7/06/08/1072169805_0:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_568028aa8f675f5f63bde21b744c4acd.jpg
'Atlantik sistemi kolay kolay hâkim olduğu hegemonyayı bırakmayacağı için çatışma potansiyeli arttı'
Sputnik Türkiye
Ukrayna çatışmasının tırmandırılması, ne gibi riskler taşıyor? Asya'da Çin ile sürtüşmenin ve Japonya-NATO ortaklığının anlamı ne? Biden yönetimi, niçin İsveç'in NATO üyeliğinde bu kadar ısrarcı? Türkiye, Washington karşısında nasıl bir yol izleyebilir? NATO Vinilius Zirvesi'ne giderken, Avrupa ve Asya'nın jeopolitik resmini Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Ceyda Karan ile Eksen programında tartışıyor...
ABD yönetiminin Avrupa ile birlikte küresel hegemonyayı korumak üzere giriştiği jeopolitik mücadele Ukrayna çatışması üzerinden vekalet savaşıyla devam ederken, Asya’nın suları da durgun değil.Ukrayna ve Finlandiya’nın ardından İsveç’in NATO üyeliği temasıyla 11 Temmuz’da Vilnius zirvesine hazırlanan ABD yönetimi diğer yandan Kuzey Atlantik İttifakı’nı Asya’ya genişletme çabasında. NATO’nun Japonya ofisi Çin yönetimini tedirgin ederken, Tayvan ile Güney ve Doğu Çin Denizi hattındaki görüntü çeşitli karşı karşıya gelmelerle daha sıkıntılı bir hal alıyor.ABD ve Avrupa hattı karşısında ise BRICS ile birlikte anılan Küresel Güney dirsek temasını artırıyor. Batı’nın Ukrayna’da tetiklediği ve müzakereli çözümü dışladığı bir iklimde, Ortadoğu’dan Afrika’ya pek çok ülkenin ilgisini çeken bu yeni gruplaşma, ağustos ayında Güney Afrika’daki liderler zirvesine genişleme ve ortak para birimi gündemiyle hazırlanıyor.Avrupa ve Asya’daki güç dengelerle jeopolitik görünümü ve Türkiye’ye etkilerini emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile konuştuk.‘Şu an en etkili alan Ukrayna olsa da sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri var’Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e göre, Anglosakson hegemonyasının çatırdamasıyla birlikte büyük bir hesaplaşma dönemi başladı. Gürdeniz şu an gerilimin çatışmaya dönüştüğü yer Ukrayna olsa da Güney, Doğu Çin Denizi ve Arktik Okyanusu gibi sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri bulunduğunu belirterek dünyanın zor bir döneme girdiğini vurguladı:“Çok karmaşık, karanlık bir dönem. Maalesef bugün yaşayan nesiller bu hegemonyanın el değiştirme sürecine denk geldi. 1945’lerde 20’li yaşlarda olsaydık belki ömrümüzü soğuk savaşı görerek rahat bir dönemle bitirecektik. Ama şimdi büyük bir hesaplaşma dönemi başladı. Anglosakson hegemonya diyorum, çünkü ABD ve İngiltere’nin -1805’ten itibaren İngiliz donanmasının Trafalgar zaferinden sonra- kurduğu düzen ilk defa çatırdıyor. Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkması sadece denizlerden kuşatılmış bir kıta gücünün kendisine tarif edilen alanda kalmasıydı. 1989’da Berlin Duvarı yıkılınca o alan da bitti ve kademe kademe Anglosakson dünyanın NATO genişlemesi üzerinden doğuya ilerlediğini gördük. Bu arada BOP ile Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’daki ilerlemelerini gördük. Şimdi ilk defa bu düzen artık bir meydan okumayla karşı karşıya, sorgulanıyor. Büyük bir gerilim oluştu. Bu gerilimin sıcak çatışmaya dönüştüğü en etkili alan Ukrayna cephesi. Ama sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri var; Güney, Doğu Çin Denizi ve Arktik Okyanusu gibi. Dünya zor bir döneme giriyor.”‘İlk defa dünya medyanın çok büyük bir güç olarak kamuoylarını yönelttiği bir dönemi yaşıyor’Gürdeniz, ABD’de ‘realistlerin’ de bulunmasına karşılık propaganda gücü büyük olan ana akım cephe ve muazzam bir sansür gücü bulunmasına işaret etti. Kahovka barajı gibi olaylarda Rusya’yı suçlayarak ‘insanların aklıyla alay edildiğini’ belirten Gürdeniz, “Bugün sosyal medya olmasa Batı dünyası kendi gerçekleri içinde kaybolup gidecek” vurgusu yaptı:“Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’ın videosunu izledim. ABD’de aklı başına muhalefetin ne düşündüğünü gösteriyor. Kissinger bile her ne kadar yakınlarda ‘Ukrayna NATO’ya üye olmalı’ gibi bir yorumu olduysa da esasında tehlikelere dikkat çekmişti. Chomsky gibi pek çok düşünürün Amerika’da mantıklı cepheyi oluşturduğunu görüyoruz. Çok ilginç, çünkü bugün Amerika’daki ana akım medyanın propaganda gücü 1970’li yıllardaki demir perdenin en yoğun propaganda gücünün olduğu zamandaki ile aynı. Demokratik, hür teşebbüsün ve konuşma hürriyetinin en yoğun olduğu ülkeden bahsediyor olsak da muazzam bir haber sansürü var. Halkın özellikle Ukrayna savaşı, Çin-Amerika ilişkileri, Avrupa’daki durum konusunda gerçeklerden uzak tutulduğunu görüyoruz. Ana akım medya halkı bambaşka alanlara sürüklüyor. Kuzey Akım’ın bombalaması, daha dün Kahovka Barajı'nın bombalanması gibi olayların hepsinin Rusya tarafından yapıldığı söyleniyor, halk buna inandırılıyor. Milyonlar da buna inanıyor. Esasen aklımızla alay ediliyor. Her ne kadar ‘kurallara dayalı düzen’ diyorlarsa bu gerçekler ve olgular üzerine kurulmalı. Buna ilk hasar veren Anglosakson medya veya onu destekleyen grup. İlk defa dünya bu hesaplaşma sürecinde medyanın çok büyük bir güç olarak kamuoylarını yönelttiği bir döneme girmiş oluyor. O yüzden gerçeğe erişmek çok zor. Bugün sosyal medya olmasa Batı dünyası kendi gerçekleri içinde kaybolup gidecek.”‘Asya’nın kendilerine meydan okumasını önleyecek çatışma potansiyeli yüksek alanlar yarattılar’Dengeler Asya güçlerinin lehine değişirken dünyanın çeşitli bölgelerindeki kaynamalara atıfta bulunan Gürdeniz, Anglosakson dünya veya Atlantik sistem kolay kolay hâkim oldukları hegemonyayı bırakmayacakları için çatışma potansiyelinin arttığını dile getirdi:‘NATO, büyük Asya adasının batı, kuzey ve güneyden kuşatılmasının bir aracı’NATO’nun Soğuk Savaş’ın bitiminde misyonunu tamamlasa da asıl ABD’nin jeopolitik aracı işlevi taşıdığına işaret eden Gürdeniz, giderek genişleyen yapının bugün Japonya’yı bile kapsamasının gündeme taşınmasına vurgu yaptı. ABD’nin Avrupa’yı birkaç ülkenin itirazına rağmen eyaletine dönüştürdüğü de anımsatan Gürdeniz, Amerikan yönetimi ve düşünce kuruluşlarının hedefinin ‘Avrasya adası’ ve Çin’i denizlerden men etmek olduğunun altını çizdi:“NATO’nun Soğuk Savaş bittiğinde görevini tamamlamış bir organizasyon olduğunu savunanlardanım. NATO’nun kurulma sebebi demir perdenin orta ve Doğu Avrupa’daki dengesini korumak, hür dünyayı temsilen kurulmuştu. Ama Berlin Duvarı yıkılınca görevi sona erdi. Ama asıl görevi ‘Avrasya Adası’ dediğimiz, Batı Avrupa yarımadasını kapsayan büyük Asya adasının batı, kuzey ve güneyden kuşatılmasının bir aracı. Yani ABD’nin esasında jeopolitik aracı. Amerikan teknolojisini, ekonomik gücünü Avrupa’nın insan kaynağı ve başta Türkiye olmak üzere önemli deniz ulaştırma rotalarının -İspanya, Süveyş Kanalı, Türk boğazları gibi- temel kuşağının kontrolünün bir aracına dönüştürüldü. Daha sonra boyutu da büyüdü. Bugün neredeyse Japonya’nın NATO’ya üye olması ortaya atıldı. Hindistan’ın da bu işin içine çekilmesi… Bunlar çok zor, hayali bile zor olan şeyler. Bunu oradaki düşünce kuruluşları ve devlet organları düşünüyor. Tek olay kıta ile denizin kapışmasında denize çıkan Çin’in durdurulması. Okyanusa çıkan Çin’in Rusya’nın da yardımıyla özellikle Pasifik’te Amerikan donanmasının gücünü örselemesi. ABD hele hele Ukrayna krizinden sonra AB’yi kendi eyaletine dönüştürdü. Amerikan hegemonyasına Macaristan, Fransa gibi unsurlar karşı çıksa da büyük güçlerin, başta Almanya’nın ABD’ye teslim olduğunu görüyoruz.”‘Napolyon’un 1812’de yaptığı ile Hitler’in 1941’de Barbarossa Harekâtı ile yaptığı ile hiç farkı yok’Gürdeniz Ukrayna’nın NATO üyeliğini imkansıza yakın görürken, NATO Genel Sekteri Stoltenberg’in artık görev tanımını çiğneyerek siyasi algı kampanyası yürütür hale geldiği görüşünde. Rusya’nın kuşatılmasında sırada Moldova ve Gürcistan’ın bulunduğunu belirten Gürdeniz, durumun Napolyon ve Hitler’in yaptıklarından farksız olduğunun altını çizdi:“Önümüzdeki kış belirleyici. Bu iki açıdan önemli. Bir İsveç’in Türkiye tarafından NATO üyeliğinin onaylanması için baskılar artırılacak. İkinci husus, Ukrayna’nın NATO üyeliğini ben zor görüyorum. Hemen hemen imkansıza yakın. Ancak Stoltenberg’in sanki NATO Genel Sekreteri gibi değil de ABD’nin NATO Daimi Temsilcisi gibi 31 ülkenin yetkisini almadan kendi başına açıklamalar yapması, görev tanımının üzerinde siyasi kimliğe bürünmesi söz konusu. Bence en büyük tehlike bu. Çünkü kamuoyunu etkiliyor. Yetkisi olmadan yaptığı her röportaj ana akım medyada çıkıyor ve kamuoylarını etkiliyor. Buralardaki algı şu; ‘Ukrayna mutlak suretle NATO’ya alınacak ve ABD ve AB’nin Ukrayna’nın arkasında olduğu gerçeği konsolide edilecek’. Bu gerçekleşmeyecek. Çünkü zaten pek çok ülke buna onay vermeyecektir. Savaş halindeki bir ülkeyi NATO’ya aldığınızda Rusya ile otomatik savaşta oluyorsunuz ama bu algı yaratılıyor. Bu algı neden yaratılıyor? Sırada Moldova, Gürcistan olduğu için. Hepsi Rusya’nın Batı’dan kuşatılmasıyla ilgili. Yani Napolyon’un 1812’de yaptığı ile Hitler’in 1941’de Barbarossa Harekâtı ile yaptığı ile hiç farkı yok. Şu an o görevi, denizden gelen büyük bir gücün Asya’nın ortalarına doğru gücünü ilerletmesi ve oradaki kaynaklara erişmesi, bütün sorun bu.”‘Algılar yaratılarak Ukrayna tarafından kazanılacağına insanları inandırmaya çalışıyorlar’Gürdeniz’e göre ABD, Çin’i hedeflerken şu an en açıl ihtiyaç duyduğu alanın Ukrayna. Ancak sahada işlerin iyi gitmediğini, Rusya’nın Patriot füzeleri dahil Batı silah ve mühimmatlarını imha ettiğini anımsatan Gürdeniz, Biden yönetiminin Vietnam’dan bu yana ilk kez ‘çamurda savaşan’ ve ‘kendini feda eden bir halk’ bulduğunu belirtti:“Bu mücadele Batı Çin’i yanına almış olsaydı zaten bitmişti. Ama Çin Anglosakson emperyalizmini 19. yüzyıldan itibaren durduran en büyük güç olarak tarihteki yerini aldı. Vilnius Zirvesi bu gerçekler paralelinde yapılacak. Ama şu an acil olarak NATO’nun en çok ihtiyaç duyulduğu alan Ukrayna. Üyeleri belki bilfiil savaşmıyor ama cephane gönderiyor, danışman gönderiyor. Danimarka, F-16 göndereceğim diyor. Rusya gönderildiğinde imha edeceğini söylüyor Nasıl Patriot bataryalarını imha ettiler, aynı şey olacak. Ona rağmen neden gönderiyorlar çözmüş değilim. Zelenskiy’in birkaç ay önce Amerika’daki ziyaretinde Biden ‘Son Ukraynalıya kadar’ dedi. Böylesine uygun bir ortamı buldukları için üzerine gidiyorlar. Yani gönüllü olarak kendini feda eden bir halk var orada. Amerika’nın Vietnam’dan sonra asla bulamayacağı konjonktürle karşı karşıyayız. Amerika çamurda savaşacak adam bulamıyordu. Şimdi kendisi için buldu. Sorun burada. Bu akan kan ne zaman duracak? Almanya’yı yakıttan kesti. Baraj imha edildi, ‘Ruslar yaptı’ dendi. Bir de yeni algılar yaratılarak Ukrayna tarafından kazanılacağına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Bu imkansıza yakın, gerçekçi değil.”‘Amerikan stratejistlerin en büyük paniği Rusya’nın Arktik ulaştırmasını ve deniz ulaştırma rotalarını belirlemesi’Gürdeniz, ABD ve NATO’nun Finlandiya’nın ardından İsveç’in üyeliğinde ısrar etmesinin arkasında Arktik bölgesi etkinliğinin yattığı görüşünde. Kuzey buz denizinin rotasının açılmasıyla Rusya’nın ulaştırma rotalarını belirler hale geldiğini anımsatan Gürdeniz, geçen yıl buradan 50 milyon ton yükün geçmesiyle Amerika’da ‘alarm zillerinin’ çaldığını vurguladı. Gürdeniz, Asya’da olası bir hesaplaşmada ABD’nin Çin’in deniz yollarını ablukaya alacağını belirtirken, yeni koşullarda Pekin’in arkasında Rusya’nın desteğini bulacağını kaydetti:“Burada en önemlisi, Avrupa’nın Arktik bölgedeki açıklarını kapatmak için kullanılması. Bu ağırlık merkezi. Güney ve Doğu Çin Denizi ve Arktik. Kuzey buz denizi diyoruz. Arktik, 2000’li yıllarından başından itibaren NATO’nun gündemine ‘Yüksek Kuzey’ olarak geldi. Nedeni şu. Arktik Konsey var. Kuzey buz denizi diyoruz. Küresel ısınma nedeniyle burası Norveç Denizi’nden Bering Boğazı’na kadar deniz ulaştırmasının yapılabileceği bir alana dönüştü. Bu dünya tarihinde ilk defa karşılaşılan bir şey. Mackinder bile ‘Asya’nın kuzeyi buz dağlarıyla kapalıdır ve bir kara gibi düşünülmelidir’ diyor. Hayır, jeopolitik bir gerçeklik ortaya çıktı. Asya’nın kuzeyi artık okyanustur ve ulaşıma açıktır, bu bütün dengeleri değiştiriyor. Amerikan stratejistlerin en büyük paniği Rusya’nın Arktik ulaştırmasını ve deniz ulaştırma rotalarını belirlemesi. Geçen sene 50 milyon ton yük geçti buradan. Bir tanker Şubat 2021’de Rusya’dan aldığı petrolü Çin limanına götürdü. O gün Amerika’da alarm zilleri çaldı. Gücü okyanuslardaki deniz ulaştırma rotalarını ve düğüm noktalarını kontrole bağlıydı. İlk defa böyle bir alan çıktı. Yeni bir hesaplaşmanın başlangıç alanı Tayvan ya da Güney Çin Denizi veya Kuril Adaları olabilir. Ama Pasifik’te hesaplaşma olduğunda Malakka Boğazı’nı Amerikan donanması ve müttefikleri ablukayla kapatacak. Burası Çin’in petrol ithalatının neredeyse yüzde 70’inin geçtiği alan. Ve Çin, yukarıdaki alandan kesintisiz şekilde Rusya’dan petrol almaya devam edecek.”‘Türkiye, İsveç’e onay vererek Amerika’nın Arktik jeopolitiğine katkı sağlamış olur’Arktik Konseyi’nin Ukrayna savaşından beri toplanamadığı, bu cephenin artık açıldığını dile getiren Gürdeniz, bölgede sadece Rusya’nın beş nükleer buzkıranı olduğunu anımsattı. Rusya’nın İsveç ve Finlandiya ile Baltıkları işgal edeceği iddiası için ‘aklımızla alay etmekle eşdeğer’ diyen Gürdeniz, Türkiye’nin İsveç’e onay vermesinin ABD’nin Arktik jeopolitiğine hizmet olacağını söyledi:‘Türkiye’de onay konusunda İsveç için de aynı şeylerin olacağına inanıyorum’Gürdeniz, Ankara’nın Finlandiya’nın ardından İsveç’e de NATO için onay vereceği görüşünde. Türkiye’de artık parlamentonun tartışma zemini olmak dışında işlevi kalmadığını ve kimsenin Finlandiya’nın onayı karşısında tek itiraz getirmediğini anımsatan Gürdeniz, ciddi ekonomik kriz hali ortadayken Ankara’nın direnmesinin zorluğuna işaret etti. Gürdeniz’e göre, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayatta olsaydı, Türkiye’nin ciddi jeopolitik çıkarları teker teker karşılanmadan kesinlikle onay vermezdi:“Finlandiya’nın NATO üyeliğine kabulü esnasında meclisimizde bir kişi bile yorum yapmadı. Türkiye neden vetoyla bekletti, bu bekletme karşılığında neler elde etti, bunlar tartışılmadı. Birkaç kişiyle ilgili, PKK teröristleriyle ilgili isimlerin iadesi geçti, o kadar. Parlamentoda gündeme bile gelmedi. Aynı durumun İsveç’te de olacağına inananlardanım. Türkiye’de artık cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde parlamentonun özgül ağırlığı azaldı. Orası tartışma platformu ama artık kararların alındığı bir yer değil. Dolayısıyla İsveç’te de aynı şeylerin olacağına inanıyorum. Türkiye’nin ciddi ekonomik baskı altında olduğunu biliyoruz. Ciddi bir ekonomik kışın yaklaşmakta olduğunu biliyoruz. Bu şartlar altında İsveç’e veto etmek veya AB ve NATO’nun baskılarına dayanmak ne kadar gerçekçi ne kadar olabilir bunu zaman gösterecek. Ama bunun onaylanacağını düşünenlerdenim. Bugün aynı koşullarda Mustafa Kemal Atatürk olsaydı, Türkiye’nin ciddi jeopolitik çıkarları teker teker karşılanmadan kesinlikle onay vermezdi. Örneğin, PKK ve FETÖ militanlarına bu ülkelerin kucak açması tamamıyla önlenmeden, AB’nin dayattığı Mavi Vatan’a karşı Sevilla haritasının ortadan kaldırılmasını elde etmeden, KKTC’nin tanınması sürecinde belli kazanımlar elde etmeden kolay kolay iki Nordik ülkeyi ABD’nin Arktik stratejisine hizmet etmesi için NATO’nun alınmasına izin vermezdi diye düşünüyorum.”‘Kosova’daki o krizi yaratanlar Amerikan devleti ve oradaki düşünce kuruluşları, NATO etki alanındaki yönetim’Gürdeniz, Avrupa’daki Kosova meselesinin ABD öncülüğündeki NATO’nun Slav akrabalığını yok edecek şekilde Tito’nun federal Yugoslavya'sını parçalamasıyla ortaya çıktığını anımsattı. Kosova’nın CIA ve MI6 operasyonlarının en yoğun olduğu bir garnizon devlet olduğunu söyleyen Gürdeniz, son olayların ardından NATO talebiyle Türkiye’nin var olanlara ek olarak takviye birlik göndermesinin sakıncalarına işaret etti:“Balkanlara, Adriyatik kıyılarına baktığımızda sorunun genel kuşak konsolidasyonundan çıktığını söyleyebiliriz. Yugoslavya krizi Tito öldükten sonra neden başlatıldı? Çünkü Tito yarattığı federal devletler topluluğuyla Amerikan barışına en büyük tehditti. Çünkü Slav varlığı devam ediyordu ve Ruslarla akraba olan Slavların Sırbistan ve Karadağ üzerinden Adriyatik’te denize çıkışları mümkündü. Dolayısıyla bu bağın koparılması lazımdı. 1999’dan itibaren Adriyatik denizinin Sırplara tamamen kapatıldığını görüyoruz. Kosova, Türk tarihi için çok kıymetli bir yer, ama artık bir Amerikan garnizon devletidir. Avrupa’da FETÖ’nün en yoğun olduğu yerdir. CIA, MI6 operasyonlarının en yoğun olduğu bir garnizon devletidir. Benim endişem; Türklerin bölgedeki özgül ağırlığı tarihsel olgunluğu belliyken, ‘istikrar gücü’ iken, gelecekte birtakım karmaşada siyasi baskı aracına dönüşmesi. Türkiye çok uygunsuz demokratik koşullar altında yapılan belediye seçimlerindeki bu krizde taraf olmamalıydı, verili statüko-anteyi korumalıydı, yani 1999’dan beri orada 200 kişi varsa değiştirmemeliydi. Ama şimdi bir tabur daha gönderiliyor. Bir yerde Kosova’daki o krizi yaratanlar Amerikan devleti ve oradaki düşünce kuruluşları, NATO etki alanındaki yönetim. Bu krizin önce plaka sorunu sonra seçim sonucuyla kışkırtıldığını göre göre Türkiye’nin ilave güç göndermekle hatalı olduğunu düşünüyorum. Orada NATO askerlerine de zarar verdiler. Yarın bir Türk askerine zarar verseler, yaratacağı psikolojik etki bir Amerikan yahut Ermeni yahut Arnavut askerinden farklı olur. Türklerin nasıl Afganistan’da etkisi farklıysa, orada da farklı. Bence Türkiye bu büyük jeopolitik kışkırtmanın içine girmemeliydi.”‘Aktif tarafsızlık korunmalı. Türk halkı ekonomik kriz içinde yaşasa da savaş görmüyor’Gürdeniz’e göre Atlantik ve Asya güçleri ciddi bir hesaplaşma dönemine girerken, algılar değil olgularla iş yapan Küresel Güney ve BRICS varlığıyla değişen dengelere dikkat edilmeli. Gürdeniz, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda çok zorlu koşullarda tarafsız durmayı başardığını anımsatırken, bugün de NATO üyeliğine rağmen aktif tarafsızlık statüsünün korunmasının elzem olduğunun altını çizdi:“Atlantik ve Asya güçleri çok ciddi bir hesaplaşma dönemine girdi. Bundan geri dönüş zor. BRICS zirvesi olacak. NATO zirvesi kadar önemli. Küresel Güney algılarla iş yapmadığını ispat etti, olgularla iş yapıyor. Her gün dengeler değişiyor. Türkiye 1 Eylül 1939 ile 30 Mayıs 1945 arasında tarafsız kalmayı başarabilmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda o yokluk döneminde Trakya’da 1 milyon askerini besleyemezken ekonomisi neredeyse yerlerde sürünürken bile tarafsızlığını koruyabilmiş bir ülkeydi. Her şeyin karneye bağlı olduğu dönemden bahsediyorum... Şimdi Türkiye o dönemi, yokluk dönemini atlatmış. Donanması ve ordusu zayıf. Yani hiçbir şeyi yok. Ama bunlara rağmen savaşa girmemiş. Aktif tarafsızlığını korumuş. Montrö’yü daha üç yaşında olmasına rağmen tıkır tıkır işletmiş. Benim önerim şu; 1952’den beri NATO üyesi olabiliriz. O dönemde 1939’un nisanından itibaren de İngiltere, Fransa, Türkiye üçlü ittifak anlaşması imzalamıştı ve biz ittifak tarafındaydık. İngiltere ve Fransa’nın isteğine rağmen savaşa dahil olmadık. Şimdi NATO üyesi olsak bile Montrö’yü uygulamaktan ve Karadeniz’deki bu krizde aktif tarafsızlık statümüzü korumaktan başka seçeneğimiz yoktur. 30 NATO ülkesinin, ABD ve İngiltere’nin gözüne girmek için kalkıp tarafsızlığımızı bozacak eylemlerde bulunmak 85 milyonun huzurunu bozar, Türkiye’yi kan, gözyaşı ve fakirlikle karşı karşıya bırakır. Şu an Türk halkı ekonomik kriz içinde yaşasa da savaş görmüyor. Her yerde savaş var. Güneyimizde, kuzeyimizde savaş var. İran’ın ne olacağı belli değil. Türkiye bu dengesini çok ama çok dikkatli bir şekilde korumak durumundadır. Latince bir laf vardır; ‘halkın güvenliğini temin etmek devletin temel görevidir’. Bence devlet o odakta ilerlemeli, asla dış politik maceralara düşmemelidir.”
rusya
çin
isveç
finlandiya
ukrayna
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
2023
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
SON HABERLER
tr_TR
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e7/06/08/1072169805_909:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_ec7f1424830c4a8aaec678b7b0fab3ec.jpgSputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
nato, rusya, abd, çin, türkiye, isveç, finlandiya, cem gürdeniz, ukrayna, radyo, аудио
nato, rusya, abd, çin, türkiye, isveç, finlandiya, cem gürdeniz, ukrayna, radyo, аудио
'Atlantik sistemi kolay kolay hâkim olduğu hegemonyayı bırakmayacağı için çatışma potansiyeli arttı'
23:50 07.06.2023 (güncellendi: 11:25 08.06.2023) Cem Gürdeniz’e göre, Anglosakson hegemonyasının çatırdamasıyla hesaplaşma dönemi başladı, ABD ve NATO Ukrayna dışında Asya’da çatışma potansiyeli yüksek alanlar yarattı. Nordik ülkelerin NATO üyeliğinin Rusya’nın Arktik rotasındaki gücüyle ilgili olduğunu belirten Gürdeniz, Türkiye’nin onayının ABD’nin Arktik stratejisine katkı olacağını anımsattı.
ABD yönetiminin Avrupa ile birlikte küresel hegemonyayı korumak üzere giriştiği jeopolitik mücadele Ukrayna çatışması üzerinden vekalet savaşıyla devam ederken, Asya’nın suları da durgun değil.
Ukrayna ve Finlandiya’nın ardından İsveç’in NATO üyeliği temasıyla 11 Temmuz’da Vilnius zirvesine hazırlanan ABD yönetimi diğer yandan Kuzey Atlantik İttifakı’nı Asya’ya genişletme çabasında. NATO’nun Japonya ofisi Çin yönetimini tedirgin ederken, Tayvan ile Güney ve Doğu Çin Denizi hattındaki görüntü çeşitli karşı karşıya gelmelerle daha sıkıntılı bir hal alıyor.
ABD ve Avrupa hattı karşısında ise BRICS ile birlikte anılan Küresel Güney dirsek temasını artırıyor. Batı’nın Ukrayna’da tetiklediği ve müzakereli çözümü dışladığı bir iklimde, Ortadoğu’dan Afrika’ya pek çok ülkenin ilgisini çeken bu yeni gruplaşma, ağustos ayında Güney Afrika’daki liderler zirvesine genişleme ve ortak para birimi gündemiyle hazırlanıyor.
Avrupa ve Asya’daki güç dengelerle jeopolitik görünümü ve Türkiye’ye etkilerini emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile konuştuk.
‘Şu an en etkili alan Ukrayna olsa da sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri var’
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e göre, Anglosakson hegemonyasının çatırdamasıyla birlikte büyük bir hesaplaşma dönemi başladı. Gürdeniz şu an gerilimin çatışmaya dönüştüğü yer Ukrayna olsa da Güney, Doğu Çin Denizi ve Arktik Okyanusu gibi sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri bulunduğunu belirterek dünyanın zor bir döneme girdiğini vurguladı:
“Çok karmaşık, karanlık bir dönem. Maalesef bugün yaşayan nesiller bu hegemonyanın el değiştirme sürecine denk geldi. 1945’lerde 20’li yaşlarda olsaydık belki ömrümüzü soğuk savaşı görerek rahat bir dönemle bitirecektik. Ama şimdi büyük bir hesaplaşma dönemi başladı. Anglosakson hegemonya diyorum, çünkü ABD ve İngiltere’nin -1805’ten itibaren İngiliz donanmasının Trafalgar zaferinden sonra- kurduğu düzen ilk defa çatırdıyor. Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkması sadece denizlerden kuşatılmış bir kıta gücünün kendisine tarif edilen alanda kalmasıydı. 1989’da Berlin Duvarı yıkılınca o alan da bitti ve kademe kademe Anglosakson dünyanın NATO genişlemesi üzerinden doğuya ilerlediğini gördük. Bu arada BOP ile Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’daki ilerlemelerini gördük. Şimdi ilk defa bu düzen artık bir meydan okumayla karşı karşıya, sorgulanıyor. Büyük bir gerilim oluştu. Bu gerilimin sıcak çatışmaya dönüştüğü en etkili alan Ukrayna cephesi. Ama sırada bekleyen çok ciddi ağırlık merkezleri var; Güney, Doğu Çin Denizi ve Arktik Okyanusu gibi. Dünya zor bir döneme giriyor.”
‘İlk defa dünya medyanın çok büyük bir güç olarak kamuoylarını yönelttiği bir dönemi yaşıyor’
Gürdeniz, ABD’de ‘realistlerin’ de bulunmasına karşılık propaganda gücü büyük olan ana akım cephe ve muazzam bir sansür gücü bulunmasına işaret etti. Kahovka barajı gibi olaylarda Rusya’yı suçlayarak ‘insanların aklıyla alay edildiğini’ belirten Gürdeniz, “Bugün sosyal medya olmasa Batı dünyası kendi gerçekleri içinde kaybolup gidecek” vurgusu yaptı:
“Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’ın videosunu izledim. ABD’de aklı başına muhalefetin ne düşündüğünü gösteriyor. Kissinger bile her ne kadar yakınlarda ‘Ukrayna NATO’ya üye olmalı’ gibi bir yorumu olduysa da esasında tehlikelere dikkat çekmişti. Chomsky gibi pek çok düşünürün Amerika’da mantıklı cepheyi oluşturduğunu görüyoruz. Çok ilginç, çünkü bugün Amerika’daki ana akım medyanın propaganda gücü 1970’li yıllardaki demir perdenin en yoğun propaganda gücünün olduğu zamandaki ile aynı. Demokratik, hür teşebbüsün ve konuşma hürriyetinin en yoğun olduğu ülkeden bahsediyor olsak da muazzam bir haber sansürü var. Halkın özellikle Ukrayna savaşı, Çin-Amerika ilişkileri, Avrupa’daki durum konusunda gerçeklerden uzak tutulduğunu görüyoruz. Ana akım medya halkı bambaşka alanlara sürüklüyor. Kuzey Akım’ın bombalaması, daha dün Kahovka Barajı'nın bombalanması gibi olayların hepsinin Rusya tarafından yapıldığı söyleniyor, halk buna inandırılıyor. Milyonlar da buna inanıyor. Esasen aklımızla alay ediliyor. Her ne kadar ‘kurallara dayalı düzen’ diyorlarsa bu gerçekler ve olgular üzerine kurulmalı. Buna ilk hasar veren Anglosakson medya veya onu destekleyen grup. İlk defa dünya bu hesaplaşma sürecinde medyanın çok büyük bir güç olarak kamuoylarını yönelttiği bir döneme girmiş oluyor. O yüzden gerçeğe erişmek çok zor. Bugün sosyal medya olmasa Batı dünyası kendi gerçekleri içinde kaybolup gidecek.”
‘Asya’nın kendilerine meydan okumasını önleyecek çatışma potansiyeli yüksek alanlar yarattılar’
Dengeler Asya güçlerinin lehine değişirken dünyanın çeşitli bölgelerindeki kaynamalara atıfta bulunan Gürdeniz, Anglosakson dünya veya Atlantik sistem kolay kolay hâkim oldukları hegemonyayı bırakmayacakları için çatışma potansiyelinin arttığını dile getirdi:
“Bugün Ukrayna cephesi veya Asya cephesinde olsun dengeler süratle Asya güçlerinin lehine değişiyor. Bunu görmemek, halının altına süpürmek yeterli değil. Şu an itibarıyla her yerde tatbikat var. Avrupa’da Almanya merkezli birkaç ülke katılıyor. Pasifik’te Rusya’nın Doğu Çin Denizi ve Kuril Adaları bölgesinde yaptığı tatbikat devam ediyor. Kosova’da kaynayan yeni bir ağırlık merkezi oluşuyor. Taliban’ın İran sınırına sızmaları, çatışma potansiyeli, nereye baksanız gerileyen bir hegemonyanın, Atlantik-Anglosakson güç kompleksinin çeşitli alanlarda Asya’nın kendilerine meydan okumasını önleyecek muazzam bir çatışma potansiyeli yüksek alanlar yarattığını görüyoruz. Anglosakson dünya veya Atlantik sistem kolay kolay hâkim oldukları hegemonyayı bırakmayacaklar gibi.”
‘NATO, büyük Asya adasının batı, kuzey ve güneyden kuşatılmasının bir aracı’
NATO’nun Soğuk Savaş’ın bitiminde misyonunu tamamlasa da asıl ABD’nin jeopolitik aracı işlevi taşıdığına işaret eden Gürdeniz, giderek genişleyen yapının bugün Japonya’yı bile kapsamasının gündeme taşınmasına vurgu yaptı. ABD’nin Avrupa’yı birkaç ülkenin itirazına rağmen eyaletine dönüştürdüğü de anımsatan Gürdeniz, Amerikan yönetimi ve düşünce kuruluşlarının hedefinin ‘Avrasya adası’ ve Çin’i denizlerden men etmek olduğunun altını çizdi:
“NATO’nun Soğuk Savaş bittiğinde görevini tamamlamış bir organizasyon olduğunu savunanlardanım. NATO’nun kurulma sebebi demir perdenin orta ve Doğu Avrupa’daki dengesini korumak, hür dünyayı temsilen kurulmuştu. Ama Berlin Duvarı yıkılınca görevi sona erdi. Ama asıl görevi ‘Avrasya Adası’ dediğimiz, Batı Avrupa yarımadasını kapsayan büyük Asya adasının batı, kuzey ve güneyden kuşatılmasının bir aracı. Yani ABD’nin esasında jeopolitik aracı. Amerikan teknolojisini, ekonomik gücünü Avrupa’nın insan kaynağı ve başta Türkiye olmak üzere önemli deniz ulaştırma rotalarının -İspanya, Süveyş Kanalı, Türk boğazları gibi- temel kuşağının kontrolünün bir aracına dönüştürüldü. Daha sonra boyutu da büyüdü. Bugün neredeyse Japonya’nın NATO’ya üye olması ortaya atıldı. Hindistan’ın da bu işin içine çekilmesi… Bunlar çok zor, hayali bile zor olan şeyler. Bunu oradaki düşünce kuruluşları ve devlet organları düşünüyor. Tek olay kıta ile denizin kapışmasında denize çıkan Çin’in durdurulması. Okyanusa çıkan Çin’in Rusya’nın da yardımıyla özellikle Pasifik’te Amerikan donanmasının gücünü örselemesi. ABD hele hele Ukrayna krizinden sonra AB’yi kendi eyaletine dönüştürdü. Amerikan hegemonyasına Macaristan, Fransa gibi unsurlar karşı çıksa da büyük güçlerin, başta Almanya’nın ABD’ye teslim olduğunu görüyoruz.”
‘Napolyon’un 1812’de yaptığı ile Hitler’in 1941’de Barbarossa Harekâtı ile yaptığı ile hiç farkı yok’
Gürdeniz Ukrayna’nın NATO üyeliğini imkansıza yakın görürken, NATO Genel Sekteri Stoltenberg’in artık görev tanımını çiğneyerek siyasi algı kampanyası yürütür hale geldiği görüşünde. Rusya’nın kuşatılmasında sırada Moldova ve Gürcistan’ın bulunduğunu belirten Gürdeniz, durumun Napolyon ve Hitler’in yaptıklarından farksız olduğunun altını çizdi:
“Önümüzdeki kış belirleyici. Bu iki açıdan önemli. Bir İsveç’in Türkiye tarafından NATO üyeliğinin onaylanması için baskılar artırılacak. İkinci husus, Ukrayna’nın NATO üyeliğini ben zor görüyorum. Hemen hemen imkansıza yakın. Ancak Stoltenberg’in sanki NATO Genel Sekreteri gibi değil de ABD’nin NATO Daimi Temsilcisi gibi 31 ülkenin yetkisini almadan kendi başına açıklamalar yapması, görev tanımının üzerinde siyasi kimliğe bürünmesi söz konusu. Bence en büyük tehlike bu. Çünkü kamuoyunu etkiliyor. Yetkisi olmadan yaptığı her röportaj ana akım medyada çıkıyor ve kamuoylarını etkiliyor. Buralardaki algı şu; ‘Ukrayna mutlak suretle NATO’ya alınacak ve ABD ve AB’nin Ukrayna’nın arkasında olduğu gerçeği konsolide edilecek’. Bu gerçekleşmeyecek. Çünkü zaten pek çok ülke buna onay vermeyecektir. Savaş halindeki bir ülkeyi NATO’ya aldığınızda Rusya ile otomatik savaşta oluyorsunuz ama bu algı yaratılıyor. Bu algı neden yaratılıyor? Sırada Moldova, Gürcistan olduğu için. Hepsi Rusya’nın Batı’dan kuşatılmasıyla ilgili. Yani Napolyon’un 1812’de yaptığı ile Hitler’in 1941’de Barbarossa Harekâtı ile yaptığı ile hiç farkı yok. Şu an o görevi, denizden gelen büyük bir gücün Asya’nın ortalarına doğru gücünü ilerletmesi ve oradaki kaynaklara erişmesi, bütün sorun bu.”
‘Algılar yaratılarak Ukrayna tarafından kazanılacağına insanları inandırmaya çalışıyorlar’
Gürdeniz’e göre ABD, Çin’i hedeflerken şu an en açıl ihtiyaç duyduğu alanın Ukrayna. Ancak sahada işlerin iyi gitmediğini, Rusya’nın Patriot füzeleri dahil Batı silah ve mühimmatlarını imha ettiğini anımsatan Gürdeniz, Biden yönetiminin Vietnam’dan bu yana ilk kez ‘çamurda savaşan’ ve ‘kendini feda eden bir halk’ bulduğunu belirtti:
“Bu mücadele Batı Çin’i yanına almış olsaydı zaten bitmişti. Ama Çin Anglosakson emperyalizmini 19. yüzyıldan itibaren durduran en büyük güç olarak tarihteki yerini aldı. Vilnius Zirvesi bu gerçekler paralelinde yapılacak. Ama şu an acil olarak NATO’nun en çok ihtiyaç duyulduğu alan Ukrayna. Üyeleri belki bilfiil savaşmıyor ama cephane gönderiyor, danışman gönderiyor. Danimarka, F-16 göndereceğim diyor. Rusya gönderildiğinde imha edeceğini söylüyor Nasıl Patriot bataryalarını imha ettiler, aynı şey olacak. Ona rağmen neden gönderiyorlar çözmüş değilim. Zelenskiy’in birkaç ay önce Amerika’daki ziyaretinde Biden ‘Son Ukraynalıya kadar’ dedi. Böylesine uygun bir ortamı buldukları için üzerine gidiyorlar. Yani gönüllü olarak kendini feda eden bir halk var orada. Amerika’nın Vietnam’dan sonra asla bulamayacağı konjonktürle karşı karşıyayız. Amerika çamurda savaşacak adam bulamıyordu. Şimdi kendisi için buldu. Sorun burada. Bu akan kan ne zaman duracak? Almanya’yı yakıttan kesti. Baraj imha edildi, ‘Ruslar yaptı’ dendi. Bir de yeni algılar yaratılarak Ukrayna tarafından kazanılacağına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Bu imkansıza yakın, gerçekçi değil.”
‘Amerikan stratejistlerin en büyük paniği Rusya’nın Arktik ulaştırmasını ve deniz ulaştırma rotalarını belirlemesi’
Gürdeniz, ABD ve NATO’nun Finlandiya’nın ardından İsveç’in üyeliğinde ısrar etmesinin arkasında Arktik bölgesi etkinliğinin yattığı görüşünde. Kuzey buz denizinin rotasının açılmasıyla Rusya’nın ulaştırma rotalarını belirler hale geldiğini anımsatan Gürdeniz, geçen yıl buradan 50 milyon ton yükün geçmesiyle Amerika’da ‘alarm zillerinin’ çaldığını vurguladı. Gürdeniz, Asya’da olası bir hesaplaşmada ABD’nin Çin’in deniz yollarını ablukaya alacağını belirtirken, yeni koşullarda Pekin’in arkasında Rusya’nın desteğini bulacağını kaydetti:
“Burada en önemlisi, Avrupa’nın Arktik bölgedeki açıklarını kapatmak için kullanılması. Bu ağırlık merkezi. Güney ve Doğu Çin Denizi ve Arktik. Kuzey buz denizi diyoruz. Arktik, 2000’li yıllarından başından itibaren NATO’nun gündemine ‘Yüksek Kuzey’ olarak geldi. Nedeni şu. Arktik Konsey var. Kuzey buz denizi diyoruz. Küresel ısınma nedeniyle burası Norveç Denizi’nden Bering Boğazı’na kadar deniz ulaştırmasının yapılabileceği bir alana dönüştü. Bu dünya tarihinde ilk defa karşılaşılan bir şey. Mackinder bile ‘Asya’nın kuzeyi buz dağlarıyla kapalıdır ve bir kara gibi düşünülmelidir’ diyor. Hayır, jeopolitik bir gerçeklik ortaya çıktı. Asya’nın kuzeyi artık okyanustur ve ulaşıma açıktır, bu bütün dengeleri değiştiriyor. Amerikan stratejistlerin en büyük paniği Rusya’nın Arktik ulaştırmasını ve deniz ulaştırma rotalarını belirlemesi. Geçen sene 50 milyon ton yük geçti buradan. Bir tanker Şubat 2021’de Rusya’dan aldığı petrolü Çin limanına götürdü. O gün Amerika’da alarm zilleri çaldı. Gücü okyanuslardaki deniz ulaştırma rotalarını ve düğüm noktalarını kontrole bağlıydı. İlk defa böyle bir alan çıktı. Yeni bir hesaplaşmanın başlangıç alanı Tayvan ya da Güney Çin Denizi veya Kuril Adaları olabilir. Ama Pasifik’te hesaplaşma olduğunda Malakka Boğazı’nı Amerikan donanması ve müttefikleri ablukayla kapatacak. Burası Çin’in petrol ithalatının neredeyse yüzde 70’inin geçtiği alan. Ve Çin, yukarıdaki alandan kesintisiz şekilde Rusya’dan petrol almaya devam edecek.”
‘Türkiye, İsveç’e onay vererek Amerika’nın Arktik jeopolitiğine katkı sağlamış olur’
Arktik Konseyi’nin Ukrayna savaşından beri toplanamadığı, bu cephenin artık açıldığını dile getiren Gürdeniz, bölgede sadece Rusya’nın beş nükleer buzkıranı olduğunu anımsattı. Rusya’nın İsveç ve Finlandiya ile Baltıkları işgal edeceği iddiası için ‘aklımızla alay etmekle eşdeğer’ diyen Gürdeniz, Türkiye’nin İsveç’e onay vermesinin ABD’nin Arktik jeopolitiğine hizmet olacağını söyledi:
“Arktik Konseyi’nde 8 üye var. İsveç, Norveç, Danimarka, İzlanda, Kanada, ABD, Finlandiya ve Rusya. Bunlar Ukrayna savaşından bu yana toplanamıyor. Arktik cephe bence açıldı da. Rusya’nın bu bölgede kullanabileceği beş tane nükleer buzkıranı var. Diğer ülkelerin yok. Büyük bir zayıflık. İsveç’in kıyısı yok. Burada ABD üç Nordik ülkeyi Arktik Okyanusu’ndaki jeopolitik konuşlanma için yanına çekmiş oluyor. Türkiye, İsveç’e onay vermekle esasında Amerika’nın Arktik jeopolitiğine büyük katkı sağlamış olur. İsveç veya Finlandiya’yı Rusya’nın işgal etmesi, tehdit oluşturması söz konusu değil. Rusya şu an kendi içindeki bütünlüğünü korumakla, Donbass’taki kendi nüfusuna yakın yerleri korumakla meşgul. Orada bile görevini tam yapamıyor. Bize yaratılan algı, Baltık cumhuriyetlerini, İsveç ve Finlandiya’yı işgal edecek. Bu aklımızla alay etmekle eşdeğer.”
‘Türkiye’de onay konusunda İsveç için de aynı şeylerin olacağına inanıyorum’
Gürdeniz, Ankara’nın Finlandiya’nın ardından İsveç’e de NATO için onay vereceği görüşünde. Türkiye’de artık parlamentonun tartışma zemini olmak dışında işlevi kalmadığını ve kimsenin Finlandiya’nın onayı karşısında tek itiraz getirmediğini anımsatan Gürdeniz, ciddi ekonomik kriz hali ortadayken Ankara’nın direnmesinin zorluğuna işaret etti. Gürdeniz’e göre, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayatta olsaydı, Türkiye’nin ciddi jeopolitik çıkarları teker teker karşılanmadan kesinlikle onay vermezdi:
“Finlandiya’nın NATO üyeliğine kabulü esnasında meclisimizde bir kişi bile yorum yapmadı. Türkiye neden vetoyla bekletti, bu bekletme karşılığında neler elde etti, bunlar tartışılmadı. Birkaç kişiyle ilgili, PKK teröristleriyle ilgili isimlerin iadesi geçti, o kadar. Parlamentoda gündeme bile gelmedi. Aynı durumun İsveç’te de olacağına inananlardanım. Türkiye’de artık cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde parlamentonun özgül ağırlığı azaldı. Orası tartışma platformu ama artık kararların alındığı bir yer değil. Dolayısıyla İsveç’te de aynı şeylerin olacağına inanıyorum. Türkiye’nin ciddi ekonomik baskı altında olduğunu biliyoruz. Ciddi bir ekonomik kışın yaklaşmakta olduğunu biliyoruz. Bu şartlar altında İsveç’e veto etmek veya AB ve NATO’nun baskılarına dayanmak ne kadar gerçekçi ne kadar olabilir bunu zaman gösterecek. Ama bunun onaylanacağını düşünenlerdenim. Bugün aynı koşullarda Mustafa Kemal Atatürk olsaydı, Türkiye’nin ciddi jeopolitik çıkarları teker teker karşılanmadan kesinlikle onay vermezdi. Örneğin, PKK ve FETÖ militanlarına bu ülkelerin kucak açması tamamıyla önlenmeden, AB’nin dayattığı Mavi Vatan’a karşı Sevilla haritasının ortadan kaldırılmasını elde etmeden, KKTC’nin tanınması sürecinde belli kazanımlar elde etmeden kolay kolay iki Nordik ülkeyi ABD’nin Arktik stratejisine hizmet etmesi için NATO’nun alınmasına izin vermezdi diye düşünüyorum.”
‘Kosova’daki o krizi yaratanlar Amerikan devleti ve oradaki düşünce kuruluşları, NATO etki alanındaki yönetim’
Gürdeniz, Avrupa’daki Kosova meselesinin ABD öncülüğündeki NATO’nun Slav akrabalığını yok edecek şekilde Tito’nun federal Yugoslavya'sını parçalamasıyla ortaya çıktığını anımsattı. Kosova’nın CIA ve MI6 operasyonlarının en yoğun olduğu bir garnizon devlet olduğunu söyleyen Gürdeniz, son olayların ardından NATO talebiyle Türkiye’nin var olanlara ek olarak takviye birlik göndermesinin sakıncalarına işaret etti:
“Balkanlara, Adriyatik kıyılarına baktığımızda sorunun genel kuşak konsolidasyonundan çıktığını söyleyebiliriz. Yugoslavya krizi Tito öldükten sonra neden başlatıldı? Çünkü Tito yarattığı federal devletler topluluğuyla Amerikan barışına en büyük tehditti. Çünkü Slav varlığı devam ediyordu ve Ruslarla akraba olan Slavların Sırbistan ve Karadağ üzerinden Adriyatik’te denize çıkışları mümkündü. Dolayısıyla bu bağın koparılması lazımdı. 1999’dan itibaren Adriyatik denizinin Sırplara tamamen kapatıldığını görüyoruz. Kosova, Türk tarihi için çok kıymetli bir yer, ama artık bir Amerikan garnizon devletidir. Avrupa’da FETÖ’nün en yoğun olduğu yerdir. CIA, MI6 operasyonlarının en yoğun olduğu bir garnizon devletidir. Benim endişem; Türklerin bölgedeki özgül ağırlığı tarihsel olgunluğu belliyken, ‘istikrar gücü’ iken, gelecekte birtakım karmaşada siyasi baskı aracına dönüşmesi. Türkiye çok uygunsuz demokratik koşullar altında yapılan belediye seçimlerindeki bu krizde taraf olmamalıydı, verili statüko-anteyi korumalıydı, yani 1999’dan beri orada 200 kişi varsa değiştirmemeliydi. Ama şimdi bir tabur daha gönderiliyor. Bir yerde Kosova’daki o krizi yaratanlar Amerikan devleti ve oradaki düşünce kuruluşları, NATO etki alanındaki yönetim. Bu krizin önce plaka sorunu sonra seçim sonucuyla kışkırtıldığını göre göre Türkiye’nin ilave güç göndermekle hatalı olduğunu düşünüyorum. Orada NATO askerlerine de zarar verdiler. Yarın bir Türk askerine zarar verseler, yaratacağı psikolojik etki bir Amerikan yahut Ermeni yahut Arnavut askerinden farklı olur. Türklerin nasıl Afganistan’da etkisi farklıysa, orada da farklı. Bence Türkiye bu büyük jeopolitik kışkırtmanın içine girmemeliydi.”
‘Aktif tarafsızlık korunmalı. Türk halkı ekonomik kriz içinde yaşasa da savaş görmüyor’
Gürdeniz’e göre Atlantik ve Asya güçleri ciddi bir hesaplaşma dönemine girerken, algılar değil olgularla iş yapan Küresel Güney ve BRICS varlığıyla değişen dengelere dikkat edilmeli. Gürdeniz, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda çok zorlu koşullarda tarafsız durmayı başardığını anımsatırken, bugün de NATO üyeliğine rağmen aktif tarafsızlık statüsünün korunmasının elzem olduğunun altını çizdi:
“Atlantik ve Asya güçleri çok ciddi bir hesaplaşma dönemine girdi. Bundan geri dönüş zor. BRICS zirvesi olacak. NATO zirvesi kadar önemli. Küresel Güney algılarla iş yapmadığını ispat etti, olgularla iş yapıyor. Her gün dengeler değişiyor. Türkiye 1 Eylül 1939 ile 30 Mayıs 1945 arasında tarafsız kalmayı başarabilmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda o yokluk döneminde Trakya’da 1 milyon askerini besleyemezken ekonomisi neredeyse yerlerde sürünürken bile tarafsızlığını koruyabilmiş bir ülkeydi. Her şeyin karneye bağlı olduğu dönemden bahsediyorum... Şimdi Türkiye o dönemi, yokluk dönemini atlatmış. Donanması ve ordusu zayıf. Yani hiçbir şeyi yok. Ama bunlara rağmen savaşa girmemiş. Aktif tarafsızlığını korumuş. Montrö’yü daha üç yaşında olmasına rağmen tıkır tıkır işletmiş. Benim önerim şu; 1952’den beri NATO üyesi olabiliriz. O dönemde 1939’un nisanından itibaren de İngiltere, Fransa, Türkiye üçlü ittifak anlaşması imzalamıştı ve biz ittifak tarafındaydık. İngiltere ve Fransa’nın isteğine rağmen savaşa dahil olmadık. Şimdi NATO üyesi olsak bile Montrö’yü uygulamaktan ve Karadeniz’deki bu krizde aktif tarafsızlık statümüzü korumaktan başka seçeneğimiz yoktur. 30 NATO ülkesinin, ABD ve İngiltere’nin gözüne girmek için kalkıp tarafsızlığımızı bozacak eylemlerde bulunmak 85 milyonun huzurunu bozar, Türkiye’yi kan, gözyaşı ve fakirlikle karşı karşıya bırakır. Şu an Türk halkı ekonomik kriz içinde yaşasa da savaş görmüyor. Her yerde savaş var. Güneyimizde, kuzeyimizde savaş var. İran’ın ne olacağı belli değil. Türkiye bu dengesini çok ama çok dikkatli bir şekilde korumak durumundadır. Latince bir laf vardır; ‘halkın güvenliğini temin etmek devletin temel görevidir’. Bence devlet o odakta ilerlemeli, asla dış politik maceralara düşmemelidir.”