Güney Çin Denizi’ndeki gerilim 3. Dünya Savaşı riski taşıyor mu?

‘ABD’nin bölgede silahlandırdığı tek ülke Tayvan değil’
ABD’nin bölgede silahlandırdığı tek ülke Tayvan değil. Hatta bölge ülkeleri ekonomik açıdan Çin’den, savunma açısından ABD’den besleniyor dersek yeridir. Örneğin; Filipinler’in ABD ile 1951 tarihli savunma anlaşması mevcut. Duterte döneminde ilişkiler biraz sallanmış olsa da ABD askeri açıdan sürekli bu ülkeyi destekliyor diğer taraftan Çin Halk Cumhuriyeti ise Filipinlerin en yoğun ticari ilişkide bulunduğu ülkeler arasında ilk üçte yer alıyor. Bölgedeki diğer ülkelerin stratejisi de bu minvalde ilerliyor. Tayvan’ın bu genelleme içinde sıyrılan yönü ise Çin tarafından kendi toprağı olarak kabul edilmesi. Çin’in tarihi ile ilgili klasik bir genelleme bulunmaktadır. Çin hiçbir döneminde emperyalist bir eğilim içerisinde olmamıştır ve kendi sınırlarına bir müdahale olmadıkça savaşçı bir duruş sergilememiştir, yani bir bakıma kendi egemenlik alanı olarak kabul gördüğü sınırların ötesini istememiştir. Çin’in benim egemenlik alanım dediği sınırların içerisinde ise Güney Çin Denizi’nin tamamına yakın bir bölümü ve Tayvan yer almakta. Yani açıkçası, benim toprağımda benden habersiz kuş uçuramazsınız demek istiyor.
‘Gerek QUAD gerekse AUKUS bunların tamamı Çin’in çevrelenmesiyle alakalı durumlar’
Bu duruma ABD perspektifinden baktığımız zaman ise ekonomik ve askeri olmak üzere iç içe geçmiş iki farklı resim karşımıza çıkıyor. İlk olarak, yükselen Çin’in bir şekilde dengelenmesi lazım, bu ülkenin en büyük kozu ticari kapasitesi, ticaretini en fazla deniz yoluyla gerçekleştiriyor ve bu potansiyelini diğer ülkelere karşı sopa olarak kullanmaktan asla imtina etmiyor, ek olarak Kuşak Yol İnisiyatifi ile AB ülkeleri dahil her yere uzanabildiği ve burada gerek uzun süreli kiralamalar yoluyla olsun gerek borcunu ödemeyen devletlerden zaruri tahsilat yoluna giderek olsun ciddi ve oldukça stratejik bir atak sürecinde olduğu unutulmamalı. İkinci olarak Çin’deki ekonomik verilerin yükselişi askeri modernizasyon hamlesini beraberinde getirdi. Deniz devriyeleriyle bölgede hiçbir şekilde kuş uçurtmuyor, paralel biçimde hava unsurları özellikle tersine mühendislikle birlikte son yıllarda olağanüstü hızla gelişti, örneğin; Türkiye’nin hava savunma sistemi olarak ilk Çin sistemine yöneldiğini hatırlayabiliriz. Netice olarak ABD’nin küresel olmasa dahi bölgesel dengeleme sürecindeki makas git gide açılıyor ve bir şeyler yapılması lazım. Bu noktada, ABD’nin klasik stratejisini uygulamaya başladığını görüyoruz: Çevreleme. Gerek daha önceki yıllarda gerçekleştirilen savunma alanındaki ikili iş birliği antlaşmaları olsun gerek QUAD gerekse AUKUS olsun bunların tamamı Çin’in çevrelenmesiyle alakalı durumlardır.
‘ABD, Çin’in nefes almasını ne kadar engelleyebilirse o kadar başarılı olacağını düşünüyor’
Şahsen, ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya arasında imzalanan AUKUS’un ekseriyetle Avusturalya’ya yönelik bir anlaşma olduğunu düşünmekteyim. Son yıllarda Avustralya bölgede Çin’in ciddi bir hedefi haline geldi ve hırpalandı. ABD tarafından Güney Çin Denizi’ndeki FONOP operasyonlarına verdiği destek sebebiyle Çin’in markajına giren Avustralya Çin tarafından oldukça çeşitli yaptırımlarla bir bakıma hizaya getirilmeye çalışıldı. İlk olarak ihracat yasaklarıyla başlayan bu süreç, BM-UNESCO dönem başkanlığı koltuğunda bulunan Çin’in, Avustralya’ya ciddi turizm geliri getiren Büyük Bariyer Resifi’nin tehlikede olan dünya mirasları listesine alınmasını önermesine kadar götürdüğü iddia edilmektedir.. Birleşik Krallık için ise AUKUS’un pek çok anlamı olabileceğini düşünmekteyim; özellikle Brexit sonrası Küresel Britanya felsefesinin yeşereceği yer Queen Elizabeth gemisinin yüzdüğü 21. yüzyılın bu en sıcak noktası olabilir, istihbarat noktasında hatırı sayılır bir ünü bulunan İngiltere için bu bölgeden geçen telekomünikasyon kablolarının sağlayacağı veriler oldukça kıymetli olacaktır. ABD noktasında ise daha önce de belirttiğim gibi birinci ve ikinci ada zincirini kilitleyip Çin’in nefes almasını ne kadar engelleyebilirse o kadar başarılı olacağını düşünüyor.
Rusya neden bölgede?
Rusya, Güney Çin Denizi meselesinde resmi bir görüş bildirmedi ancak bölge ülkeleri Çin ve Vietnam ile ciddi savunma anlaşmalarına giriyor. Aynı zamanda Ukrayna Krizi sonrasında uluslararası toplumdan gelen eleştiriler Rusya’yı Çin’e daha da yakınlaştırdı. Hatta bu doğrultuda iki ülke Güney Çin Denizi’nde ortak tatbikat düzenledi. Dünya’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesi olan Rusya’nın tek ılık su limanı Karadeniz’de. Ancak küresel ısınmanın Dünya yüzeyinde getirdiği coğrafi değişimler jeopolitik sonuçları ortaya çıkarıyor. Bu doğrultuda Arktika bünyesinde ciddi potansiyelleri barındırırken bu durumun henüz ‘potansiyel’ seviyesinde olması, yakın gelecekte Çin ile Rusya arasındaki ittifakın genişleme ihtimalini gösterirken, Arktik’deki enerji kapasitesi ve ticaret yolları sebebiyle iki ülkenin çıkar çatışması yaşayabileceğini hissettiriyor. Şu an Rusya’nın, Çin’in spotları üzerine çekmesinden oldukça memnun olduğunu düşünmekteyim ve bu sebeple Çin’in bölgesel ve küresel politikalarının kendi çıkarları ile çakıştığı noktaya kadar destekçisi olacaktır.
‘Savaş riski denizaltıların paralelinde artacak veya azalacak’
Bölgede donanması bulunan ülkelerin hepsi şu an maksimum dikkatle faaliyetlerini gerçekleştiriyor. Ancak, ilk olarak Çin’in deniz devriyelerinin Vietnam ve Filipinler üzerinde ciddi bir baskı yarattığını vurgulamak isterim. Özellikle ASEAN’ın pasifize edilmesinin ardından burada egemenlik odaklı bir çatışma riski oldukça yüksek görülüyor. İkinci olarak ABD liderliğinde bölgede oluşturulan paktlar silsilesi, Çin’i gün geçtikçe daha fazla sıkıştırıyor. Bu durumu Çin’in savaşçı kurt diplomasisindeki üslubunun her geçen gün daha da keskinleşmesinden anlayabilmekteyiz. Şi Cinping hala söylemlerini barışçıl yükseliş paralelinde ilerletse de patlama noktasının neresi olduğunu henüz kimse bilmiyor. Son olarak AUKUS’un gündeme soktuğu bir denizaltı gerçeği bulunmaktadır. Bazı uzmanlara göre denizaltılar, deniz üzerinde yüzen diğer unsurlara nazaran bölgedeki aktörler için caydırıcılıktan ziyade direkt savaş huzursuzluğu yaratma potansiyeline sahip. Bu noktada bölgenin savaş riskinin bölgeye gönderilen denizaltıların paralelinde artacağını veya azalacağını söyleyebilirim.
‘En az altı taraf devletin egemenlik noktasında uyuşmazlık yaşadığı bir bölge’
Burası en az altı taraf devletin egemenlik noktasında uyuşmazlık yaşadığı bir bölgedir. Uluslararası hukukun 2016 yılında sonuçlanan tahkim davasında Çin Halk Cumhuriyeti’ni haksız bulmasına rağmen yargı kararının yadsındığı ve yaptırım gücünden yoksunluğunun sınandığı bir yerdir. Aynı zamanda bölge dışı aktörlerin hem fiziki unsurları hem diplomatik dikkatleri, hem de stratejileri buraya yönelmişken ve burası resmen bir cadı kazanına dönmüşken bu soruya hayır yanıtını vermek optimistlik olacaktır. Ancak diğer taraftan, güvenlik çalışmaları açısından burası gri bölge olarak geçmektedir. Ve burada Çin’in diğer ülkelere uyguladığı faaliyetler geleneksel savaş eşiğinin altında kalmaktadır. Bu durum, hibrid tehditlere maruz kalan devletlere yanıt verme noktasında kafa karışıklığı sunmaktadır. Böyle bir sahnede ise yukarıdaki soruya verilecek cevap iki ihtimallidir; ya Çin askeri modernizasyonunu tamamlamasının ardından saldırı eşiğini yükselterek bir savaşa girecektir ya da Monroe doktrini benzeri bir içe kapanma ile kendisini uluslararası topluma tamamen kapatacaktır.