'Mikati Lübnan'a dış yardım sağlasa da 2022 seçimleri, özellikle cumhurbaşkanlığı işleri kızıştırır'
22:42 14.09.2021 (güncellendi: 13:17 25.10.2021)
'Mikati Lübnan'a dış yardım sağlasa da 2022 seçimleri, özellikle cumhurbaşkanlığı işleri kızıştırır'
Abone ol
Doç. Atlıoğlu’ya göre, Lübnan'da iç savaşta bile görülmemiş ekonomik kriz eşliğinde başbakan olan Mikati dış yardımları seferber edebilir. Ancak 2022 seçimlerini anımsatan Atlıoğlu, cumhurbaşkanlığı rekabetinin işleri kızıştıracağı görüşünde. Atlıoğlu, hem İran hem Batı cephesinin enerji krizinin çözüme soyunmasını ise Lübnan için olumlu buluyor.
'Minyatür Ortadoğu' denilen Lübnan'da her daim geçerli siyasi krizlere son üç senede giderek derinleşen ekonomik kriz eklenmişken, bu kez de 13 aylık sancılı bir sürecin ardından geçmişte başbakanlık yapmış Necip Mikati, bir kez daha ipi göğüsledi. 4 Ağustos 2020'de başkent Beyrut'taki liman faciasının ardından yeniden hükümetsiz kalan Lübnan'da son dönemde akaryakıt ve elektrik krizi had safhaya çıkmışken, mezhep ayrımlarına dayalı sistemde öne çıkan Mikati oldu. Cumhurbaşkanı Mişel Aun'un görevlendirdiği Mikati, 24 bakandan oluşan yeni bir kabine kurdu. Mikati'nin ilk işi IMF ve Dünya Bankası ile Körfez hattından çökmüş ekonomiye kredi sağlamak olacak.
Lübnan'ın yeni hükümeti, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın girişimiyle İran'dan akaryakıt alımının gündeme gelmesinin ardından, ABD'nin de acımasız Sezar Yasası'na rağmen Suriye'nin de kullanırak Mısır ve Ürdün'den ülkeye akaryakıt sağlanması için kolları sıvadığı bir döneme denk geldi.
Gelişmeleri Lübnan üzerine çalışan Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.
‘Lübnan’da iç savaşta bile görülmemiş bir iktisadi kriz var’
Doç. Yasin Atlıoğlu'na göre, hükümet krizlerine alışık Lübnan'da siyasi krizin iç savaşta bile görülmemiş düzeyde bir ekonomik kriz eşliğinde yaşanması çok daha vahim bir durum ortaya çıkarttı. Necip Mikati'nin daha önce denenmiş bir başbakan olduğunu anımsatan Atlıoğlu, karşıt gruplar arasında iletişim kurabilecek yeteneklerine karşılık işinin zor olduğunu dile getirdi. Atlıoğlu, ekonomik krizin aldığı boyutlarla birlikte gelecek yıl ülkede seçim senesi olmasının etkili olacağını vurguladı:
“Lübnan’da hükümet krizleri sürekli yaşanan bir durum. Uzun süre hükümetlerin kurulamamasından dolayı yaşanan siyasi krizin ülkede bu kez iç savaşta bile görülmemiş iktisadi krizle birlikte olması çok vahim bir durum ortaya çıkarttı. Mikati, daha önce denenmiş bir başbakan. Siyasi pozisyonuna baktığımızda Lübnan siyasetindeki karşıt gruplar arasında iletişim kurabilecek birtakım yeteneklere sahip. Ama kendi de ifade etti, bu kadar kötü durumda olan bir ülkeyi tekrar ayağa kaldırmak, normalleştirmek birkaç günde yapılabilecek bir iş değil. Benim tahminim Mikati’nin yapacağı ilk şey ekonomiyi bir şekilde yola sokmak. Mikati’nin önünde çok fazla bir süre olmadığını da söyleyelim. BM Genel Sekreteri, Mikati’yi hükümet kurulduktan sonra hızlı bir şekilde reform yapmasını ve seçimlerin de zamanında yapılmasını talep etti. Önümüzdeki yıl Lübnan’da seçim yılı hem cumhurbaşkanlığı hem meclis seçimleri. Bu kadar kısa bir süre içerisinde Mikati’nin ne yapabileceğini veya reform programı ortaya koyduğunda bunu ne kadar gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini söylemek mümkün değil."
'Hem İran hem ABD hattının enerji krizine karşı devreye girmesi Lübnan için olumlu ama'
Atlıoğlu, Hizbullah'ın İran'dan akaryakıt, buna karşılık ABD'nin de Mısır üzerinden Ürdün ve Suriye dahil Lübnan'a doğalgaz tedarikine soyunmasının karşıt gibi görünmesine karşılık ülke açısından olumlu gelişmeler olduğu görüşünde. Atlıoğlu, IMF'den para alınması ve Fransa öncülüğündeki mali yardım girişimleri ile Körfez'den alınacak paraların Mikati'nin normalleşme adımlarını kolaylaştırabileceğini belirtti. Ancak ülke içindeki rakip siyasi aktörlerin en azından kavgayı bırakmaları gerektiğine dikkat çeken Atlıoğlu, seçimlerin yaklaşmasının ise bu açıdan umut vermediğini dile getirdi:
"Son dönemki gelişmelere baktığımızda Hizbullah lideri Nasrallah’ın İran’dan petrol getirtmesi meselesi, buna karşılık Mısır üzerinden Ürdün, Suriye’nin de için de olduğu bir taraf doğal gazının Lübnan’a ulaştırılması gibi gelişmeler var. Bunları birbirine karşıt gelişmeler gibi siyaset düzeninde okuyabilirsiniz. Ama bu iki gelişme de aynı anda gerçekleştirildiği takdirde Lübnan’ın içinde bulunduğu durumdan kurtulması açısından bir avantaj sağlayabilir. Bu doğal gazın birkaç aylık altyapı çalışmasından sonra Lübnan’a ulaştırılması. Diğer taraftan İran petrolü de ülkeye girecek. Bunlar olumlu gelişmeler. Bunların düzgün biçimde işleyebilmesi için ülke içindeki siyasi aktörlerin birbirleriyle uzlaşmaları gerek, en azından kavga etmemeleri gerekiyor. Diğer taraftan Merkez Bankası’nın yaşadığı ciddi bir sıkıntı var. Ülkede dolar yok. Dolayısıyla sıcak para çekilmesi gerekiyor. IMF’den bir para alınacak. Bununla birlikte uzun süredir bekleyen bir para var. CEDRE konferanslarında Fransa’nın öncülüğünde bir para toplanmıştı. Mikati ciddi manada reform adımları atarsa bu paranın da gelmesi gibi bir durum söz konusu olabilir. Eğer Körfez ülkelerinden de gelecek olan paralar gelirse Lübnan’ın en azından önümüzdeki 8 ay içinde biraz daha normalleşmesine yönelik adımları Mikati atabilir. Ama bu konuda çok da umutlu değilim. Çünkü Lübnan seçim sürecine giriyor ve ciddi rekabetler ortaya çıkacak.”
‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde işler kızışabilir'
Lübnan'da mezhep ayrımlarına dayalı sistem nedeniyle parlamento seçimlerinde değişen bir şey olamayacağını aktaran Atlıoğlu, cumhurbaşkanlığı içinse işlerini kızışabileceğini belirtti. Atlıoğlu, cumhurbaşkanlığı meselesinde dış aktörlerin de etkili olmak için devreye girebileceklerini vurguladı:
“Parlamento seçimlerinde Lübnan’da çok değişen bir şey olmuyor. Mevcut parlamentoyu dolduracak kişiler yine aynı kişiler olacak. Aynı mezheplerden, aynı bildiğimiz siyasetçiler veya ailelerinden insanlar dolduracak. Diğer taraftan cumhurbaşkanlığına kimin seçileceği meselesi de önem taşıyor. Mikati bir taraftan ülkeyi toparlamaya çalışırken ülke içinde en azından kavga edilmemesi lazım. Ama bu cumhurbaşkanlığı seçimleri kavgaların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu yıl olmasa bile önümüzdeki yılın başından itibaren çok sert bir biçimde geçecektir, yani adayların yavaş yavaş ortaya çıkmasıyla. Cibran Basil’in belki aday olabileceğini düşünüyoruz. Rakip olarak kim çıkacak tam bilmiyoruz. Ama Samir Geagea ismi de çok geçiyor. Suudilere ve Fransa’ya yakın bir isim olarak Batı yanlısı bir aktör olarak onu mu çıkartırlar? Samir Geagea 90’lı yıllarda savaşlardaki katliamlardan dolayı uzun süre hapiste yattı. Böyle bir adamın karşısına çıkartırlar mı ya da başka bir alternatif olur mu, bunu görmek lazım. Bu adayların hepsinin dışarıdan bir desteğe muhtaç olduklarını da söyleyebiliriz. Dolayısıyla dış aktörler de bu işin içine gireceklerdir diye düşünüyorum.”
‘Hem İran hem Batı kanadının enerji krizini çözmeye girişmesi Lübnan'ı kurtarmak için değil siyasi rekabetin sonucu'
Atlıoğlu, Lübnan'ın enerji krizine çözüm çabalarının umulmadık biçimde bölgedeki siyasi rekabete neden olarak Lübnanlıların hayrına sonuçlar doğurmasına dikkat çekti. İran petrolünün Suriye üzerinden taşınması kadar ABD'nin öncülüğünü çektiği alternatifte de Suriye'nin anıldığını belirten Atlıoğlu, bu vesileyle Suriyeli bakanın Amman'daki toplantıya katılmasına atıfta bulundu:
“Tuhaf olan şey Suriye’deki yönetim Batılılar ve Suudi Arabistan’daki aktörler tarafından uzun süre sistemin dışına itilmişti. Muhatap bile alınmıyordu. Hizbullah’ın İran’dan petrol getirmesi de Batılıların 'gemileri engelleyebilir miyiz, Lübnan bu petrolü almasın' tarzı propagandasına çözüm olarak petrolün Suriye’ye indirilmesi ve karayoluyla Lübnan’a geçirilmesi gibi bir çözüm bulundu. Burada da Suriye bir aracı rolü üstlendi. Üstelik Amerikalıların gündeme dolaylı yoldan getirdiği Mısır üzerinden gelen gaz meselesinde de yine Suriye’nin kritik bir pozisyona geldiğini görüyoruz. Ürdün’ün iç savaş yılları zamanında Amerika ile birlikte ya da muhaliflerin örgütlenmesindeki rolünü düşündüğümüzde bir anda Suriye ile olan ilişkilerin tekrar ciddi bir şekilde başladığını görüyoruz. Suriye bakanının Mısırlı ve Lübnanlı meslektaşlarıyla Ürdün’de bir araya gelmesi, böyle tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Bunların hepsini Lübnan açısından okuduğumda olumlu. Lübnan belki hiç beklemediği bir şekilde hem İran’dan hem Mısır kaynaklı bir kurtuluş yolu en azından enerji ihtiyacını karşılama yolu buluyor. Bu Lübnan’ı kurtaralım meselesi değil, bölgedeki siyasi rekabetlerin sonucu olarak böyle bir durum ortaya çıktı aslında.”
‘Lübnan’da siyaset yapılabilmesi için ülkeye para verilmesi gerekir, Türkiye’nin böyle bir durumu yok’
Lübnan'ın elektrik ihtiyacında geçmişte Türk özel sektörü yüzer elektrik santraliyle rol oynarken, ülkedeki son krizde Türkiye'nin ismi anılmıyor. Atlıoğlu, Arap isyanları sırasında Ankara'nın Hizbullah karşıtı cephede yer alarak çektiği tepkiden sonra Lübnan iç siyasetine karışmamaya özen gösterdiğini belirtirken, Ankara'nın da Katar gibi son dönemde Lübnan bağlamında 'ortalıkta görünmediğini' vurguladı. Atlıoğlu, Lübnan'da etkili olabilmek için ya para yahut enerji sağlanması gerektiğini söylerken, riskli bir ortamda Ankara'nın Lübnan işlerine karışmamasının daha hayırlı olacağı görüşünde:
“Beyrut’taki patlamadan sonra Türkiye’nin de limanı inşa etmeye yönelik teklifi olmuştu. 5 yıldır Türkiye’nin Lübnan’ın iç siyasetine müdahil olabilecek şekilde Arap Baharı başında Hizbullah aleyhine birçok açıklama yapılabiliyordu. Bunlar bölgedeki konjonktürden kaynaklanan Türkiye’nin kendi iç siyasetinden kaynaklanan bir durumdan dolayı Türkiye biraz daha bu işlere girmemeye çalışıyor. Sivil toplum kurumları aracılığıyla Lübnan içerisinde yardım faaliyetleri yürüterek birtakım girişimlerde bulunuyor. Ama doğrudan bu işin içinde girmiyor. İran var. Mısır eski rolünü üstlenecek bir bölgesel aktör konumuna yükselmeye başlıyor. Bu arada bizim 2010’larda gördüğümüz Katar da çok piyasada yok. Lübnan ordusuna yaptığı yardımlar geldi son birkaç ay içinde. Ama 2009’daki Doha görüşmelerinde neredeyse Lübnanlı aktörlerin hepsinin cebine para koyup oraya getirip bir anlaşma imzalatmıştı. Öyle bir rolü de üstlenmişti. Katar da biraz geri planda kaldığı için Katar’ın pozisyonuyla da alakalı olabilir. Katar’ı önümüzdeki günlerde Lübnan siyasetinin içinde daha fazla görürsek Türkiye de bu bağlamda Katar ile belki işbirliği halinde bu işin içine girebilir. Ama Lübnan içerisinde çok karışık bir denklem var. Lübnan’da siyaset sürdürebilmeniz için Lübnan’a para vermeniz lazım, petrol vermeniz lazım. Türkiye’nin şu an için böyle bir durumu söz konusu değil. Dolayısıyla fazla da girmemesi bence bu dönemde Türkiye açısından daha iyi olabilir. Çünkü şu risk de var. Bu süreçte Lübnan’ın kendini toparlaması gibi bir durum söz konusu da olabilir. Ama daha şiddetli bir iç çatışmaya da evrilebilir."
'Kimse ben bu mezhepçi sistemi tasfiye edeceğim demiyor'
Atlıoğlu, Lübnan'da siyaset sınıfına dair tepkilere karşın kimsenin çıkıp krizlerin kaynağı mezhepçi sistemi değiştirmeye yeltenmediğini anımsatırken, bunun ülke için çok kötü bir durum olduğunu belirtti:
"İşin ilginci Lübnan klasik geleneksel liderlerin dışında bir alternatif de üretemiyor. Bir kişi çıkıp ‘Ben bu mezhepçi sistemi tasfiye edeceğim’ diyemiyor. Hizbullah zaman zaman iyi olur değiştirsek diyor ama hiçbir partinin programında böyle bir şey yok. Ben iktidara geleceğim, bu mezhepçi sistemi tasfiye edeceğim diyen bir alternatif aktör üretemiyor. Bu Lübnan için çok kötü bir durum.”