Beyin Sağlığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Derya Uludüz, Anadolu Ajansı’na (AA) yaptığı açıklamada, sık görülen sağlık sorunları arasında yer alan migrenin, şiddetli ataklarla seyreden bir baş ağrısı tipi olarak tanımlandığını söyledi.
Bu rahatsızlıkta genetik faktörlerin yüzde 70 etkili olduğunu ancak her genetik yatkınlığı bulunanda migren ağrısı yaşanmadığını dile getiren Uludüz, “Özellikle genetik yatkınlığa çevresel tetikleyiciler eklendiğinde ataklar ön plana çıkıyor” dedi.
Migrende çok fazla tetikleyici sebep olduğuna işaret eden Uludüz, “Örneğin migreni bulunan kadınların yüzde 60’ında mensturasyon dönemi ağrıyı tetikler. En sık karşımıza çıkanlar stres, uykusuzluk ya da çok fazla uyumaktır” diye konuştu.
Yemek düzeni değişikliği, yetersiz beslenme, açlık, yüksek karbonhidratlı beslenme, bazı kokular, aşırı kafeinli besinlerin tüketilmesi, vücuda doğru şekilde oksijen alınmamasının ağrı ataklarını tetikleyebildiğini dile getiren Uludüz, “Mayalı besinler, tatlandırıcılı içerikler, Çin yemeği, işlenmiş et, şarap, peynir, çikolata, sarımsak, soğan, kabuklu çerezler, turşu, sirke tetikleyici olabilir. Her hasta bu besinlerin ağrısını kötüleştirdiğini belirtmeyebilir. Hatta bu besinleri diyetten çıkardığınızda her zaman ağrılar geçmeyebilir. Çünkü migren çok faktörlü tetikleyicilere sahiptir” bilgisini verdi.
Uludüz, günde 7-9 saat uykunun sağlığın korunması için önem taşıdığını belirterek, “Uyku süresi kadar uykuya geçiş zamanı da ayrı öneme sahip. En ideal uyku zamanı 23.00 ile 07.00 arasındaki saatlerdir” diye konuştu.
Yoğun çalışma temposu, açık havada zaman geçirilmemesi, kapalı ortamlarda sürekli masa başında çalışılmasının da tetikleyici olduğuna işaret eden Uludüz, uzun süre bilgisayar başında oturulmasının migrene zemin hazırladığını dile getirdi.
Baş ağrısı sırasında bulantı ya da yakınma, ışığa hassasiyet ve günlük aktivitelerde zorlanma durumlarından ikisinin bulunmasının migren tanısı için yeterli olduğunu aktaran Uludüz, “Bu üç sorunun en az 2’sine yanıt ‘evet’ ise yüzde 93 migren söz konusudur” dedi.
Uludüz, zonklayıcı karakterde olan ağrının ataklar şeklinde geldiğini ve ortalama 12-24 saat sürdüğünü belirtti.
‘Migren atağında belli noktalara masaj yüzde 70 olumlu etki yapıyor’
Prof. Dr. Uludüz, migrenin tamamen tedavi edilebilen bir hastalık olmadığını ancak ömür boyu kontrol altına alınabildiğini söyledi.
Migren hastalarında tedavi seçeneklerinin atakların sıklığına göre değiştiğini anlatan Uludüz, şu bilgileri verdi:
“Tedavi iki gruba ayrılır. Birinci olarak, ağrı atakları haftada birden daha az olanlarda sadece atak sırasında ağrıyı azaltmaya yönelik önlemler almak yeterlidir. Atak sırasında özellikle genişleyen damarları daraltarak beyin dokusuna basıyı ortadan kaldıran ağrı kesici ilaçlar etki sağlar. Ancak ağrı kesicilerin yara bandı gibi o anda ağrıyı kestiği unutulmamalıdır, yani tedavi etmez. Ağrı sırasında masaj yapılması önemlidir. Migren atağında belli noktalara yapılan masaj yüzde 70 olumlu etki yapmaktadır. Masaj yapılacak noktalar, her iki kaş ile burun kökü arası, iki kaşın arasında alnın tam ortası, ensede kafa kemiğinin keskinleştiği sağlı sollu bölgeler, her iki şakak bölgesidir. Bu noktalara yaklaşık 10 dakika masaj yapmak ağrıyı hafifletir. Daha etkili olması için masaj propolis kremiyle yapılabilir.”
Prof. Dr. Uludüz, bir ayda 4’ün üzerinde ağrı atağı yaşayanlarda koruyucu tedavilere ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.
Koruyucu tedaviler arasında birçok ilaç bulunduğunu anlatan Uludüz, “Sara, depresyon, kalp-ritim ilaçları gibi. Ancak bu ilaçların kendi içinde birtakım yan etkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle mümkün olduğunca klasik ilaç verme yaklaşımından uzaklaşılmalı ve davranış değişikliğine gidilmeli” şeklinde konuştu.
‘Migren aşısı, doğru zamanda doğru hastaya uygulandığında son derece etkin’
Uludüz, tedavide son teknolojinin ise ‘migren aşısı’ olduğunu belirterek, “Migren aşısı denilen, aslında gerçek bir aşı değil, sadece aşı gibi koldan yapıldığı için pratik söylemde aşı olarak belirtiliyor. Aylık aralıklarla uygulanıyor” dedi.
Dünyada 4 farklı ilaç firmasının migren aşısı geliştirdiğini dile getiren Uludüz, “ABD ve özellikle İngiltere’den bilim insanlarının önderliğinde Türkiye’nin de içinde olduğu birçok ülkede aşı çalışmaları 2011’den bu yana yoğun şekilde yürütüldü. Çalışmalar sonucunda, tedavinin sonuçları oldukça etkin bulundu ve yan etkileri düşük olarak saptandı” ifadelerini kullandı.
İlk çalışmanın sonuçlarının, Kanada’da düzenlenen Dünya Baş Ağrısı Kongresi’nde paylaşıldığını belirten Uludüz, kısa süre sonra da ilgili kurumlarca onaylayarak kullanıma girdiğini söyledi.
Migren aşısının cilt altına uygulandığını kaydeden Uludüz, sözlerine şöyle devam etti:
“Migren aşısının, insülin uygulamasındaki gibi küçük bir iğnesi var. Aylık tek doz olarak uygulanıyor. İlk uygulama hekim tarafından yapılarak kişiye nasıl yapılacağı öğretiliyor. Enjeksiyon şeklinde koldan cilt altına yapılıyor. Uygulama sonrasında kişi yarım saat gözetimde tutularak alerjik bir reaksiyon olup olmayacağına bakılıyor. İlk dozun ardından hastalar, doktor reçetesiyle eczaneden aşıyı alıp kendileri uygulayabiliyor.”
Uludüz, bu teknolojinin migren tedavisi için büyük önem taşıdığını vurgulayarak, “Çünkü ilk kez migrene spesifik bir ürün geliştirildi. Daha önce kullanılan tüm ilaçlar, başka hastalıklar için keşfedilmiş ancak migrene iyi geldiği görülen ürünlerdi. Ama CGRP antagonistleri spesifik olarak migren için geliştirildi. Migren aşısı, doğru zamanda doğru hastaya uygulandığında son derece etkinlik sağlıyor” diye konuştu.
Migren aşısının kimlere yapılacağına ilişkin de bilgi veren Uludüz, “Bu tedavi, ayda 4 ataktan sık ağrıları olan migrenlilerde uygulanabiliyor. Ancak oldukça pahalı bir tedavi. Öncesinde ilaç tedavilerinin denenmiş olması ve bu tedavilere yanıtsız hastalarda kullanılması tavsiye ediliyor. Türkiye’de de iki firma geçen hafta kullanım onayı aldı ve ürün eczanelere girdi. Şu an için ürünler geri ödeme kapsamında bulunmuyor” dedi.