Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı çeşitli ambargolar uygulaması ve son olarak da ülkedeki Türk okullarını kapatma kararı alması, gergin ilişkilerde gelinen son nokta olmuştu. Ancak Çavuşoğlu, 10-11 Mayıs’ta ülkeyi ziyaret ederek Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud'la görüştü.
Suudi mevkidaşı bin Ferhan'a daveti ve misafirperverliği için teşekkür eden Çavuşoğlu, son derece açık ve samimi bir toplantı gerçekleştirdiklerini ifade etti.
Çavuşoğlu, gelecek süreçte mevkidaşı bin Ferhan'ı, Türkiye'ye davet ettiğini ve görüşmeleri sürdüreceklerini dile getirerek, böylelikle Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha güçlü bir şekilde tesis edilmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılacağının altını çizdi.
‘Suudi Arabistan ile başlangıç adımı atıldı’
Sputnik’e değerlendirmelerde bulunan emekli Büyükelçi Uluç Özülker, Türk dış politikasındaki değişime ve bunun Suudi Arabistan’la ilişkilere yansımasına şöyle dikkat çekti:
“Türkiye, komşuları ve Körfez’e kadar uzanan bölgede oldukça ihtilaflı bir politika güdüyordu. Buna karşılık son dönemde daha bir zeytin dalı politikasında yola çıkmaya başladı. Buradaki ilişkilerini yeniden rayına oturtmak, düzeltmek ve iyi komşuluk kapsamı içine almak için politikasını değiştirdi. Dolayısıyla Suudi Arabistan’la da özellikle Kaşıkçı cinayeti ile birlikte ortaya çıkan durumundan sonra ilişkilerde araya çok ciddi bir mesafe girmişti. Suudi Arabistan’la ilişkilerde de olabildiğince normale döndürecek şekilde bir adım atıldı. Bu, olumlu bir gelişmedir. Çünkü Türkiye’nin komşuları ve Doğu Akdeniz de dâhil olmak üzere yakın çevresiyle ilişkilerini düzeltmiş olması sadece kendi çıkarına değil, aynı zamanda bölgede barışın yerleşebilmesi yönünde atılacak adımlarda da çok önemli bir destek ve aynı zamanda bir avantaj teşkil ediyor. Geçmişte yaşanmış olan olayların çok süratle her şeyin güllük gülistanlık, hiçbir şey olmamış gibi bir noktaya gelmesini beklemek de çok doğru değil. Bunlar ileride daha yeni ve ileri adımların atılabileceği başlangıçlar olarak değerlendirilmelidir. Suudi Arabistan’la da bu adım atıldı ve diyalog geliştiği ölçüde ilişkilerin daha ileri götürülebileceğinden eminim.”
‘Dış ilişkilerde aşk yok, çıkar vardır’
“Önce diyalogun oluşturulmasına ihtiyaç var. Bu diyalogu kurmadan bir şeyi çözmek veya bir yere götürmek mümkün değil” diyen Özülker, doğru dış politikanın nasıl kurulması gerektiğine dair ise şunları ifade etti:
“Hayatta hiçbir şey ebedi değil. Hiçbir şey de bu manada duygusallıkla bir yere götürülemiyor. Dolayısıyla bazen gerçekçi olmak ve bu kapsam içinde de ilişkileri özellikle daha iyiye götürebilmek için çıkarları ön plana alan bir politika gütmek de gerekli olabiliyor. Aynı durum Mısır’la da oldu. Sisi karşısında Mursi’yi destekleyerek karşı çıktık. Orada da bu değişimi görüyoruz. Hatta Filistin davası çok ciddi şekilde herkesin başını ağrıtırken İsrail’le dahi el altından görüşmelerin başlatıldığını dair haberler çıktı. Herkese düşmanlıkla yaklaşarak devam etmek hiç kimseye yarar sağlamıyor. Çok net ortaya çıktığı için bazı şeyleri gerçekçi ve karşılıklı çıkar politikası üzerine inşa edilmiş adımlar atılması politikanın bir gereğidir. İngilizlerin meşhur bir sözü var; dış ilişkilerde aşk yok, çıkar vardır.”
‘Suriye ile de ilişkiler düzeltilmeli’
Türkiye, dış politikasındaki değişimle birçok ülkeyle ilişkilerini normalleştirmeye yönelik adımlar attı ve bunların devamı da geliyor. Ancak sınır komşusu Suriye ile bu konuda henüz bir adım atılmış değil. Uluç Özülker’e göre, Türkiye’nin Suriye ile de ilişkilerini düzeltmesi gerekiyor:
“Bir dönem Türkiye ile Suriye arasında bakanlıklar toplantılarını birlikte yapabilecek kadar ileri giden bir ilişki modeli vardı. O gün de Esad yönetimdeydi. Dolayısıyla eğer karşılıklı bir çıkar varsa bu ilişkinin orada da hayat bulması gerekiyor. Duygusallık dış politikanın bir ögesi, bir parçası olamaz. Duygusallık bir noktaya kadar götürür ve tıkanır. Esas itibarıyla dün dündür, bugün bugündür diye bakmak lazım. Suriye ile ilişkiler düzeltilebildiği ölçüde, PKK/YPG konusunda ABD’nin aleyhtar politikalarından bir noktada vazgeçmesini sağlayabilecek bir baskı da oluşturulur. Unutmayalım ki Suriye de kendi toprak bütünlüğü ve egemenliği içinde mütalaa edilmelidir ve Türkiye de Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ülkelerden biridir.”