Mısır, Cemal Abdünnasır’ın iktidara gelmesinin akabinde Sovyetler Birliği ile yakın ilişki kurarken Türkiye ise NATO ittifakının içine dahil oldu. Abdünnasır, 1952’de monarşiyi devirirken aynı zamanda Arap dünyasının liderliğinde de önemli bir yer edindi.
ABD ve İngiltere’nin Mısır’ı, içinde Türkiye’nin de yer aldığı Bağdat Paktı’na dahil olmaya zorlaması, ilişkilerin ilk gerilim hatlarından biri oldu. Ancak Türkiye’nin Süveyş krizinde Mısır lehine davranmasıysa bu gerilimi yumuşattı.
Arap Baharı, Mısır’da da etkisini gösterdi
Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından Ortadoğu’daki yeni planlar, Türkiye-Mısır ilişkilerinin bugün geldiği noktanın temel dayanağını oluşturuyor.
2011 yılında başlayan Arap Baharı dalgası Mısır’da da etkisini gösterdi. Süreç, Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ve geçiş sürecinin ardından Müslüman Kardeşler’in iktidarı almasıyla devam etti. Ancak yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, iktidarda yalnız bir yıl kalabildi.
3 Temmuz 2013 tarihinde Mursi'nin devrilmesiyle sonuçlanan darbenin ardından Abdülfettah es-Sisi fiilen ülkenin başına geçti. Daha sonra düzenlenen seçimdeyse resmen ülkenin yeni lideri oldu.
Türkiye’nin de desteklediği Mursi’nin devrilmesi, ikili ilişkileri sıfır noktasına getirdi.
Türkiye bu duruma çok sert tepki gösterirken, 23 Kasım 2013’te, Mısır, Türkiye’nin büyükelçisini “persona nongrata” yani (istenmeyen kişi) ilan etti. İki ülkenin halen karşılıklı büyükelçileri bulunmazken diplomatik ilişkiler maslahatgüzar seviyesinde devam ediyor.
Kahire’nin koşulları
Bugünlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun verdiği olumlu mesajlar ‘yeniden normalleşme’ isteği olarak algılandı.
Mısır da Türkiye’nin mesajlarını karşılıksız bırakmadı. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin kıta sahanlığına saygı gösteren adımı ve olumlu açıklamaları üst üste geldi.
Kahire'nin Ankara ile ilişkileri düzeltme sürecinde çeşitli koşulları bulunuyor.
Bu koşulların ilki, Türk devlet yöneticilerinin Mısır Devlet Başkanı Sisi'ye dönük eleştirini sonlandırması.
İkinci koşul ise Mısır'dan kaçarak Türkiye'ye yerleşen Müslüman Kardeşler bağlantılı kişilerin Kahire yönetimine karşı faaliyetlerinin engellenmesi. Son günlerde Türkiye’de yayın yapan Müslüman Kardeşler’e bağlı televizyonlara eleştiriyi sonlandırmalarına yönelik bir talimat gittiği iddiası da gündemde bulunuyor.
Türkiye'nin Libya'daki askeri varlığı da Mısır'ı rahatsız ediyor. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri’nin, 3 Mart'ta düzenlenen Arap Birliği toplantısında yaptığı konuşmada da bu konuda önemli vurgular vardı.
Doğu Akdeniz’deki ilişkiler
Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilerin en önemli boyutlarından birini de Doğu Akdeniz oluşturuyor. Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, bu konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile yaptığı anlaşmayla Türkiye’ye yapacağı anlaşmaya göre 11.500 kilometrekare deniz alanı kaybetti. Eğer Türkiye ile anlaşma yapmış olsaydı, Mısır, bir Kıbrıs Adası’ndan büyük bir deniz alanı almış olacaktı. Bu kadar alan şimdi Güney Kıbrıs’ta kaldı. Aynı şekilde Yunanistan’ın teklif ettiği deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması, Mısır’a Türkiye ile yapacağı anlaşmaya göre 15.000 kilometrekare alan kaybettiriyordu. Ancak Türkiye’nin de telkinleriyle ciddi bir pazarlık yapıldı ve Yunanistan iddia ettiği deniz alanının neredeyse yarısından vazgeçmek zorunda kaldı. Neticede, Yunanistan ve GKRY, Mısır’ın deniz yetki alanlarını hileyle gasp etmişlerdir. Aslında artık Mısır da bunun farkına varıyor.”
‘Devletler pragmatik olmalı, ideolojik yaklaşmamalıdır’
Mısır, 18 Şubat'ta Doğu Akdeniz’de hidrokarbon çalışmaları için çıktığı ihalenin 18. sahasında Türkiye’nin kıta sahanlığını gözeterek bir sınır çizdi. Bu, Ankara’da memnuniyetle karşılandı. Yaycı, bu konuya ilişkin şunları kaydetti:
“Mısır’ın ihaleye çıktığı 18. parsel, Türkiye’nin önerdiği kıta sahanlığı hattının tam sınırından geçiyor. Bu, ‘ben, bu hattı kabul ediyorum’ demektir. Zaten bu hat, Yunanistan’ın önerdiği hattan daha kuzeydedir. Aslında Yunanistan, bu hattın kendisine ait olduğunu söylüyor. Bu parsel tam da Sevilla Haritası’nın orta noktasındaki yerdir. Mısır’ın Yunanistan’ın iddia ettiği deniz alanında ihaleye çıkmış olması Atina’yı daha da rahatsız etmiştir. Devletler pragmatik olmalı, ideolojik yaklaşmamalıdır. Mısır ve Türkiye tarihten gelen iki dost ve kardeş devlettir. Birbirleriyle birtakım konularda ters düşmüş olabilirler ama bu, menfaatlerini heba etmeleri anlamına gelmemelidir. O nedenle Türkiye ve Mısır deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları imzalamaları her ikisinin de çok ciddi menfaatinedir. Çünkü bu bölgede dünyanın en zengin kaynaklar var. Bunların bir an önce çıkarılıp ekonomiye kazandırılması lazım.”
‘Türkiye kendi MEB’ini ilan etmelidir’
Yaycı, Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmesi gerektiğini ise şu sözlerle anlatıyor:
“Türkiye kendi MEB’ini ilan etmelidir, bu konuda zemin kaybetmemelidir. Ondan sonra da ilgili devletlerle yapacağı anlaşmalarla bu sınırları teyit etmelidir. Herkes, bir araya otursun paylaşalım anlayışının, kısa ve orta vadede yapılabilirliği konusunda benim ciddi endişelerim var. Onun için Türkiye hukuken zemin kaybetmemek ve en azından GKRY, İsrail gibi devletlerin pozisyonuna kendisini eşitlemek bakımından MEB ilan etmelidir. Bu sadece Yunanistan ve GKRY’yi rahatsız eder. Ne Mısır, ne İsrail’i, ne Lübnan’ı ne de Suriye’yi rahatsız eder bu. Çünkü şu anda Yunanistan ve GKRY ile yaptıkları anlaşmalara göre, biz, onlara daha fazla deniz alanı sunuyoruz. Bizim MEB’imiz, onların deniz yetki alanlarına kesinlikle girmez.”