Ardahan Üniversitesi’nde doktora yapan Özlem Akgün, doktora tez konusu için bir yıla yakındır dağ taş demeden göçerlerin izini sürüyor.
Doktora tez konusu olan ‘Göçebe aşiretlerde hayvancılık ve doğa kültür ilişkisi: Alikan, Düderan ve Soran aşiretleri örneğinde halk bilim açısından karşılaştırılmalı bir inceleme’ için araştırma yapan Akgün, göçerleri aşiretler, hayvancılık, doğa ve kültür ilişkisini irdeliyor.
Bir yıla yakındır göçerlerle yaylalarda çadırda yaşayan Akgün, göçerlerin Güneydoğu Anadolu’dan Doğu Anadolu’ya göçüyle birlikte aylar sürecek bir yolculuğa çıktı.
‘Yaz aylarında Doğu Anadolu’ya, kış aylarında Güneydoğu Anadolu’ya göç ediyorlar’
Göçerliğin bir yaşam biçimi olduğunu ifade eden Akgün, “Göçebe topluluklar, dünyanın her yerinde var, bu bir yaşam biçimidir. Göçebelik zaten hayvancılıkla ilişkilidir. Çünkü göçebe insanlar hayvancılık faaliyetlerini yürüttüklerinden dolayı göçebe yaşamak zorunda kalıyorlar. Hayvanlarını iklime göre hayvanlarına otlak alanı bulabilmek için, yaşam alanı bulmak için kendi yaşamını hayvanların yaşamına göre değiştiriyorlar. Yaz aylarında Doğu Anadolu’ya, kış aylarında da Güneydoğu Anadolu’ya göç ediyorlar. Hem göçerlerin hem de hayvanlarının vücut yapısı tamamıyla serin havaya alışıktır. O yüzden yüksek yaylalarda yaşamak zorundadırlar. Bu nedenle sürekli göçebedirler” şeklinde konuştu.
‘İki temel sorunları var, yayla kiralama ve göç güzergah yolu’
Bir yıllık süreç içinde göçerlerin yaşadığı sorunlara tanıklık eden Akgün, bununla ilgili bir rapor hazırladı. Hazırladığı raporda göçerlerin sorunlarına dikkat çeken Akgün şunları söyledi:
“Göçerlerin yaşam tarzlarından dolayı eğitim ve sağlık sorunları zaten çok fazla var, tabi bu onların tercihidir ama onların tercihi olmayan sıkıntılar da var. Bunlardan en önemlisi yayla kiralama ve göç yolu güzergahıdır. Mesela burada bir yayla kirası 350 ila 450 bin arasında oluyor. Bu da büyük bir miktardır. Göçerler o kadar kazanmıyor ki! Bir de hayvanlarından dolayı bir yaylada en fazla beş aile yaşamak zorundadır. Onun dışında yaşam alanı olmuyor. Zaten her bir ailenin kendine ait bir çadırı oluyor, değişiyor yani. Her çadırın bir görev alanı var. Yayla kiralama sorunu çok ciddi anlamda göçerlerin belini büküyor.”
‘Göçerlerin yaşam alanı sürekli kısıtlanıyor’
Göçerlerin yaşadığı bir diğer önemli sorunun göç güzergah yolu olduğunu söyleyen Akgün, “Göçerler, göç güzergah yolu konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Mesela resmi olarak devlet kontrolünde bir göç güzergah yolu olsaydı, bu göçerler bu kadar sıkıntı yaşamazdı. Hayvancılık Türkiye’nin milli ekonomisidir. Göçerler de bu ülkenin vatandaşıdır, onlarda askerlik yapıyorlar, onlar da vergilerini ödüyorlar ve üstelik Türkiye’de milli servet olan ekonomik kolun yapıcılarıdırlar. Bu yüzden göçerlere sahip çıkılmalıdır. Biraz sanki başı boş bırakılmış bir topluluk gibi gördüm göçerleri. Mesela dün konakladığımız bir köyden buraya gelmek zorunda kaldık. Çünkü konakladığımız köyde, hazine toprağı olmasına rağmen köyün muhtarı köylülerle gelip onları zorla çıkardı. Ellerinde sopalarla geldiler, neyse ki askeriye geldi ve saldırmalarına izin vermedi. Göçerlerin yaşam alanı sürekli kısıtlanıyor, sanki bu işi bırakmaları için ellerinden geleni yapıyorlar” şeklinde konuştu.
‘İlk zamanlar çok zorlandım’
Bir yıllık süre içinde ilk zamanlar zorlandığını belirten Akgün, zamanla alıştığını söyledi. Akgün şöyle devam etti:
“Sürekli bir yerden başka bir yere göç ediyorlar. Ben ise yerleşik hayattan geliyorum. Bunu yapmalıydım, yapmasaydım bu kadar güzel veriler elde edemezdim. Tabi bu konuda göçerlere de minnettarım. Beni kendi kızları gibi benimsediler. Birbirimize karşı çok dürüstüz. Halen de zorlanıyorum, mesela dün akşam inanılmaz derecede yağmur yağdı. Göçerler buna alışkınlar ama ben çok alışık değilim. İlk zamanlardaki gibi zorlanmıyorum. İlk zamanlar geldiğimde 27 gün ön araştırma yapmıştım. 27 gün içerisinde 5 gün sonra eve gidiyordum, hemen rahatsızlanıyordum.”