Prof. Dr. Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanmasına ilişkin tepkiler ve sonrasında yaşanan tartışmalarla ilgili soru üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, üniversitelerde rektör atama sisteminin son 2 yıldır Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığını anlattı.
Kalın, rektörlerin geçmişte de cumhurbaşkanları tarafından atandığına işaret ederek, seçim yapılırken de nihai olarak seçim sonuçlarının cumhurbaşkanının önüne gittiğini ve cumhurbaşkanının takdiriyle bir rektör atamasının yapıldığını hatırlattı.
Dünyanın değişik ülkelerinde seçimlerin yapıldığı sistemler bulunurken, direkt atama yöntemiyle görevlendirmelerin yapıldığı modellerin de bulunduğunu aktaran Kalın, Türkiye'de rektörlük seçimleri modellerinin bir dönem denendiğini ancak bunun kendine göre birçok kusurlarının ortaya çıktığını söyledi.
İbrahim Kalın, üniversitelerde seçim yapılmasıyla ilgili kampanyaların üniversiteleri gereksiz yere politize eden, bölen kampanyalara dönüştüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
"Dönem dönem sayısal olarak dile getirilen şikayetlerden bir tanesi, sosyal bilimcilerin özellikle tıpçılara karşı hiçbir şanslarının olmadığıydı. Bugünkü modele geçilmesinin temel sebebi de üniversitelerdeki seçim sistemi tartışmalarını bir kenara koymaktı. Bir taraftan baktığınızda daha demokratik, daha katılımcı, daha doğru gibi görünüyor ama mahsurlarını dikkate aldığınız zaman üniversiteleri gerçekten gereksiz yere politize eden bütün bu kampanya öncesi, sonrası, bir rektör seçildikten sonra yaşananlar, kadrolaşmalar... Bu tartışmaların önünü, sonunu göremediğiniz başka bir furyanın içine giriyordunuz."
'Yeni sistemde bütün üniversitelere rektörler böyle atanıyor'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın burada yasalar çerçevesinde bir takdirde bulunduğunu anlatan Kalın, "YÖK belli isimler getirdi, o da onların içinden bir tanesini seçti. Şimdi bu itirazı yapan öğrenciler ve onlara destek veren diğer çevreler, 'Biz rektöre değil bunun atama usulüne karşı çıkıyoruz' diyorlar. Yeni sistemde bütün üniversitelere rektörler böyle atanıyor. Vakıf üniversitelerinde, özel üniversitelerde onların önerdiği isim tercih ediliyor ama devlet üniversitelerinde, kamu kaynakları kullanan bir üniversitede rektörün cumhurbaşkanı tarafından atanması mevcut uygulamayı ifade ediyor" diye konuştu.
İbrahim Kalın, geçmişte seçim yoluyla yapılan atamalarda üniversitelerde kutuplaşmanın yaşandığını belirterek, "Gerçekten üniversitenin akademik, bilimsel enerjisini siyasal alana kaydıran, çekişmelere ve başka tartışmalara kaydıran bir modeldi o model. Burada 2-2,5 yıldır rektörler böyle atanıyor. Burada 'Boğaziçi'ne istisna yapın' demek de herhalde makul bir talep olmayacaktır" dedi.
Tartışmaların daha sonra başka bir yere kaydığına dikkati çeken Kalın, şöyle konuştu:
"Maalesef bir siyasi parti bunu kendi siyasi meselesi haline getirmeye çalıştı. İl başkanı üzerinden vs. konu, parti siyasetine dönüştürüldü. Buna da doğal olarak tepki geldi. Burada rektörün yetkinliği tartışılmıyor usul tartışılıyor, bu şekilde atanması doğru değildi deniliyor. Ben de diyorum ki mevcut yasalar içinde atamalar zaten böyle yapılıyor şu anda. Bu da bir tecrübeye dayalı olarak tercih edilmiş bir sistem."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Buradaki tartışmanın, rektör atanması meselesinde Cumhurbaşkanının bir yetkisinin sorgulanması, bunun tartışmaya açılması noktasına getirilmesi, siyaset açısından da üniversite açısından da sağlıklı bir durum değil. Özellikle de bir partinin bunu politize edip kendi siyasi gündemine eklemlenmeye çalışması Boğaziçi Üniversitesine de oradaki öğrencilere de haksızlık."
"Meseleye nasıl bir çözüm bulunabilir?" sorusuna yapılması gereken şeyin basit olduğu yanıtın veren Kalın, rektörün performansına bakılıp bunun esas alınması gerektiğini vurguladı.
Kalın, "Burada usul tartışmaya açıldığında yani 'Bu yetkiyi kullanamazsın' tarzı bir siyasi çıkış ki maalesef bu siyasi partinin, CHP'nin yaptığı bu oldu. Ondan dolayı mesele bu kadar büyüdü. Konu ile ilgisi, alakası olmayan bir kesimler tartışmaya girdiler, gittiler oraya öğrencilere destek vermek adına başka bir siyasi gündemle oraya yöneldiler ve mesele bir üniversite, rektör, akademik standart, seviye vb. şeylerden çıktı başka bir siyasi alana kaydı. Tam da bunun olmaması gerekiyordu zaten. Bir siyasi parti bunu böyle politize ettiğinde üniversite ortamına huzur getiriyor mu? Üniversitenin akademik, ilmi, bilimsel çalışmalarına katkı sağlıyor mu?" değerlendirmesini yaptı.
Protestolar sırasında 'Kayyum rektör istemiyoruz' sloganına ilişin görüşü sorulan Kalın, Rektör Prof. Dr. Melih Bulu'nun buna gayet makul, medeni ve demokratik bir şekilde cevaplar vermeye çalıştığını ifade etti.
Kalın, Bulu'nun öğrencilerle konuşmaya çalıştığını belirterek, "Ama şimdi 'Benim dediğim olacak, sen kayyum rektörsün' diye bir şey dayattığınız zaman da mevzu başka bir yere kayıyor " dedi.
Bir üniversite rektörünün sadece o üniversiteden atanması gerektiğine ilişkin dünyanın hiçbir yerinde, üniversitesinde böyle bir kuralın olmadığını aktaran Kalın, bazı teamüller öyle olmuş olabilir ama bunu bir hukuki umre haline, kural haline getirilmemesi gerektiğini söyledi.
Kalın, Cumhurbaşkanının da önüne gelen dosyaları incelediğini dile getirerek, herhangi bir üniversiteye rektör olacak kişinin akademik birikimine, yöneticilik tecrübesi ve diğer yönlerine baktığını aktardı.
'Sözde Cumhurbaşkanı' tartışması
İbrahim Kalın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik sözleri üzerine şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu'nun 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir. Bu, seçilmiş bir cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Bu, bir kere Cumhurbaşkanı'na son seçimlerde oy veren yüzde 52,5 yani neredeyse 26-27 milyon insana bir saygısızlıktır. Milli iradeyi yok sayan bu tür yaklaşımlar, cumhuriyete ve demokrasiye karşı bir tehdittir, bir tehlikedir. Siz seçilmiş, görevinin başında olan, kanunlar, kurallar çerçevesinde görevini icra eden meşru cumhurbaşkanına 'sözde' yani 'meşruiyeti olmayan' yaftasını vermeye çalışırsanız, çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir, muhalefet adına da. Muhalefetin demokrasiyi, millet iradesini sindiremediği, özümseyemediği anlamına gelir bu. Cumhurbaşkanının politikalarını beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, bu ayrı bir şey ama meşruiyetini bu şekilde sorgulamaya açmaya çalışırsanız, gayret ederseniz, demokrasiyi zedelersiniz, yaralarsınız. Bu da maalesef CHP'nin geçmişinde bulunan bir takım şaibeli dönemleri akla getirir. Son günlerde, son dönemlerde darbe imaları konuşuldu. İster istemez darbe karşıtı olan herkes bunlara da tepki gösterdi. Tekrar bu tür şeyleri akla getirmeye başlar. Meşru, seçilmiş, seçimle işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanının görevini, yetkisini, konumunu, makamını bu şekilde sorgulamaya kalkarsanız, 'sözde' veya benzeri ifadelerle, sakil ve kerih ifadelerle, buradan demokrasimiz, cumhuriyetimiz zarar görür. Bunlar son derece tehlikeli ifadeler ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun bunu düzeltmesi gerekir. Bu mantıkla gidecek olursak Meclis'in meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, Kılıçdaroğlu'nun meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, bunun sonu gelmez. Milletin iradesine saygısızlıktır bu her şeyden önce."
'26 küsur milyon insanın oy verdiği bir cumhurbaşkanına siz 'sözde cumhurbaşkanı' diyemezsiniz'
Böyle bir yaklaşımın demokratik siyasette yeri olamayacağını dile getiren Kalın, "Bu tartışmanın veyahut kendince meydan okumanın, sorgulamanın yapılacağı yer sandıktır. Sandığa gittiğinizde milletten oy istersiniz, seçilirsiniz, ondan sonra rakibinizi alt ettiğinizi söylersiniz. Seçilmiş, seçimle iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanına, 26 küsur milyon insanın oy verdiği bir cumhurbaşkanına siz 'sözde cumhurbaşkanı' diyemezsiniz, onun meşruiyetini tartışmaya açamazsınız. Siz o makamda da değilsiniz, öyle bir yetkiniz de yok. Cumhurbaşkanlığı yetkisini Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a veren millettir ve bunu muhakeme edecek kişi de Sayın Kılıçdaroğlu değildir" ifadelerini kullandı.
'Erken seçim bizim gündemimizde yok'
İbrahim Kalın, "İktidar ve muhalefet bloğunda ittifaklar şekillenir mi önümüzdeki süreçte?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:
"Siyaset dinamik bir süreç şimdiden bir şey söylemek için çok erken. Ama her bir siyasi partinin belli ilkeleri vardır. İttifak kurarken de bu ilkelere en uygun başka aktörlerle birlikte hareket ederler. 2023 seçimlerine 2,5 yıl var ve erken seçim diye bir şey söz konusu değil. Erken seçim bizim gündemimizde yok. Seçimler 2023'te zamanında olacak. O zamana kadar da Cumhur İttifakı sağlam bir şekilde, gayet güçlü bir şekilde bu süreci devam ettirecek. Bu ittifaka katılımlar olabilir, bunun için şimdiden bir şey söylemek için erken. Diğer partiler değerlendirirler. Kendi siyasi hedefleri çerçevesinde bunu anlamlı bir adım olarak değerlendirirlerse olabilir. Bu manada ittifaklar kapılarını kapatmazlar diğer aktörlere. Türkiye'de bir hükümet krizi yok. Türkiye'de yüzde 50'lerin üzerine çıkmış bir Cumhur İttifakı var ve şu an iktidarda olan, ülkeyi yöneten bir Cumhurbaşkanı var ve onun bir kabinesi var. Dolayısıyla erken seçimi konuşmayı dahi gerektirecek bir tablo söz konusu değil. Bu, suni bir gündem olarak dile getirildiği zaman demokrasinin işleyişine, ekonomiye ve yatırımcıya da zarar veriyor."
Erken seçim tartışmalarına ilişkin soru üzerine Kalın, "Erken seçim ihtimali yok. Bu tür temaslar veya çağrılar, mevcut ittifakı güçlendirmeye dönük adımlardır. Gelir, katılırlarsa mevcut ittifak daha da güçlenir. Hükümetin çalışmalarına belki daha büyük katkı sağlar. Gelmeseler de Cumhur İttifakı anketlere baktığınız zaman tablo ortada" dedi.
'Planlanan bir görüşme yok'
"Muhalefet ile yeteri kadar görüş alış verişinde bulunamıyor mu hükümet?" ve "Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Kılıçdaroğlu arasında da bir görüşme söz konusu olabilir mi?" soruları üzerine Kalın, şunları söyledi:
"Planlanan böyle bir görüşme yok. Sayın Cumhurbaşkanımız kapılarını hiç bir zaman hiç bir siyasi figüre kapatmamıştır. 15 Temmuz'dan sonra da Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, o zaman Binali Bey Başbakandı. Külliye'ye geldiler, değerlendirildi. Keşke muhalefet burada daha büyük bir siyasi sorumluluk ve olgunlukla hareket etse ve böyle temaslar daha sık yapılabilse.Cumhurbaşkanımız, terörle mücadele, PKK ile mücadele, FETÖ ile mücadele, enerji, Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz gibi yerlerdeki milli çıkarlarımız söz konusu olduğunda kapılarını hiç bir zaman kapatmadı. Ama sizin meşruiyetini sorgulama cüretinde bulunacak ifadeleri kullandığı zaman bir muhalefet lideri ile hangi zeminde oturup konuşacaksınız."
Parlamenter sisteme dönüş iddiaları ve taleplerine ilişkin görüşü sorulan Kalın, şu yanıtı verdi:
"Türkiye'de kaç lider, yüzde 30-35-40 ile tek başına iktidar olmak varken, 50+1 gibi yüksek bir çıtayı kendine hedef olarak koyabilirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olarak seçimlere girdi hepsini de kazandı. İlk iktidara geldiği 2002 seçimlerinde yüzde 34,7 oy aldı ve o dönemde meclisteki sandalye dağılımından dolayı iki parti meclise girdi. Oy dağılımından dolayı AK Parti sandalyelerin yüzde 60'ına yakınını aldı. Bu her seçimde yükselerek 50'ye kadar çıktı.
'50+1 bizi zorlayacak’ diye bir tereddüt asla söz konusu değil'
Tayyip Erdoğan'ın kendi taban gücünü düşündüğümüz zaman, AK Parti'nin 5-6 bazen 10 puan önünde oldu. Bu gücünü de hala koruyor Cumhurbaşkanımız. Bunun rahatlığı varken 50+1 diye bir hedef koydu. 'Gerçek manada demokratik meşruiyeti olan, yetkisi olan bir liderliğin böyle olacağını söylüyorum' dedi. Kaç lider buna cesaret edebilirdi? Yüzde 20-25 oy aldığında 'Tarihimizin en büyük oyunu aldık' diyen bir siyasi lider profilinin karşısında 'Hayır ben 50+1 ile geleceğim' diyen bir başka siyasi lider. Bu milletin iradesini esas alan bir yaklaşımın ifadesi bu. 'Bu sistemden memnun değiliz, 50+1 bizi zorlayacak' diye bir tereddüt, bir güven eksikliği asla söz konusu değil."
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin, Türkiye'de milletin iradesini önceleyen, demokratik standartları yükselten, "Sandıkta ancak bu noktaya gelirseniz iktidar olursunuz" diyen bir bakış açısını ifade ettiğini söyledi.