Hem Ortadoğu hem de Doğu Akdeniz çeşitli bölgesel ve uluslararası gelişmeler sebebiyle değişimin eşiğinde bir döneme girdi. ABD’den Kuzey Kıbrıs’a kadar pek çok kilit önemde seçimin gerçekleştiği ve İsrail’den Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar’a kadar pek çok bölge ülkesi arasındaki ilişkilerde önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hedefleri doğrultusunda atacağı adımlar bir kez daha önem kazandı. Bir süre önce Mısır’la istihbarat yetkilileri düzeyinde görüşmeler yürüten Türkiye’nin, benzer bir süreci İsrail’le de yürütmekte olduğu iddiaları Amerikan basınında yer aldı. Türkiye’den konuya ilişkin henüz bir yalanlama ya da teyit gelmese de, ABD’nin yeni başkanını seçtiği bir dönemde, Türkiye ile İsrail arasında yeni bir sayfa açılması ihtimali gündeme geldi.
Ortadoğu’da değişen ikili ilişkiler
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde kuracağı ittifak ve ilişkileri önemli kılan bir diğer faktör ise Ortadoğu’da değişen ilişkiler. İsrail, bir süre önce, Türkiye ile kriz halinde olan Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerini normalleştirme kararı alırken; 2017’deki Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın Katar'a yönelik ambargosu şimdilerde yerini Riyad-Doha yakınlaşmasına bıraktı. Bu denge değişimine İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade'nin Tahran yetkililerince İsrail'e mal edilen suikasta kurban gitmesi sonucu had safhaya varan İran-İsrail gerilimi eşlik ediyor. Bütün bu değişim sinyallerinin içerisinde bir diğer önemli soru işareti ise ABD’nin nükleer alanda İran’a karşı hangi adımları atacağı olarak öne çıkıyor.
Türkiye yeni kalıcı ittifaklar kuracak mı?
Bütün bu gelişmeler yaşanırken Türkiye bölgede hangi adımları atmalı? Ankara’nın bölgede olası yeni müttefik arayışları, ABD’deki başkan değişiminin sonucundan ibaret olarak taktiksel düzeyde mi kalır yoksa ülkenin bölgesel politikalarında kalıcı değişimler olur mu? Türkiye’nin öncelikli olarak ilişki kurması gereken taraflar hangi ülkeler? Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal’a göre, Türkiye’nin zaman kaybetmeden ilişki inşa etmesi gereken taraflardan ilki Mısır.
‘Türkiye, Mısır’la yakınlaşma çabasını, Kahire’nin taleplerini yerine getirerek sürdürmeli’
Prof. Ünal, “Türkiye, ABD’deki seçimlerden bağımsız olarak ve onun çok öncesinde Mısır’la yakınlaşma çabası içerisindeydi. Ancak bunu Mısır’ın taleplerini tam olarak yerine getirmeden yapmaya çalışıyordu ki bu hiç mümkün değil. Nasıl ki Suriye ile Adana Mutabakatı’nı imzaladığımızda biz onlardan birtakım şeyler talep ederken karşılığında onlara gerçek anlamda bir komşuluk vaat ettiysek, Mısır’la da süreç böyle yürümeli. İşte bugün de Mısır’la anlaşacaksak, Mısır’ın ‘Bizim halklarımıza hangi rejimin, hangi liderin daha iyi olacağını anlatarak hitap etmekten vazgeçin’ şeklindeki talebini yerine getirmemiz lazım” dedi.
‘Mısır, BAE ve Yunanistan yakınlaşması Türkiye için tehlikeli bir denklem’
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kazanımlarını güvence altına alması için Mısır’la iyi ilişkiler kurmasının önemine işaret eden Prof. Ünal “Çünkü Kahire’nin taleplerine açık olmadan, Mısır’la normal bir ilişki kurmak, deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzalamak mümkün değil. Üstelik Mısır tarafı, Yunanistan’la böyle bir anlaşma imzaladı ve biz öncesinde yıllarca Mısır’ın böyle bir anlaşma imzalama ihtimalini ciddiye almıyor gibi davrandık. Şimdilerde hem Mısır hem Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan’la çok fazla yakınlaşıyor. Bu Türkiye açısından tehlikeli bir senaryo” diye anlattı.
‘İsrail’in ilk defa Türkiye yerine Yunanistan’a destek verdiği bir dönem’
İsrail’in de Yunanistan’ı kapsayan işbirliğinin içinde yer aldığına değinen Prof. Ünal, denklemi tehlikeli yapanın, İsrail’in rolü olduğuna işaret ediyor:
“Bu işin bir arkasında bir de İsrail var. Biz Yunanistan’la yıllardır krizler yaşarız ama İsrail’in daha önce kalkıp da Yunanistan’a destek açıkladığı bir krizi hiçbir zaman hatırlamam ben. İsrail çoğu zaman Türkiye’nin yanında yer alıp, bunu zımnen gösterirdi. Bunun en belirgin örneği Rumların Güney Kıbrıs’a S-300 getirmek istemesiyle baş gösteren krizde olmuştu. Bunların hepsinin faydasını gördük. Ancak bugünkü tabloya baktığımızda bu durum değişti. İsrail, Mısır hatta Fransa gibi aslında beceriksiz bir lider tarafından yönetilen ülkenin Yunanistan’ın yanında olması ve BAE’nin Yunanistan’a askeri güç gönderecek boyutta destek vermesi, Türkiye açısından doğru bir durum değil.”
‘BAE’ye karşı Suudi Arabistan’la ilişkilerin düzelmesi gerekiyor’
Prof. Ünal, Türkiye’nin Suudi Arabistan’la olan ilişkilerini onarmasının gereğine de vurgu yaparak “Türkiye Mısır’la ilişkileri düzeltmek için doğrudan adım atamadığı için Suudi Arabistan üzerinden bunu yapmaya çalışıyor olabilir. Kaldı ki Türkiye’nin kendisine düşman konumundaki BAE’ye karşı, Suudi Arabistan’la ilişkilerini her halükarda düzeltmesi gerekiyor. Bu şekilde yürümez” yorumunda bulundu.
‘Türkiye’nin Mısır ve İsrail’i yanına çekmesi Biden’ın Türkiye’ye karşı kozlarını azaltır’
Amerikan basınında yer alan Türkiye ve İsrail’in istihbarat yetkilileri düzeyinde görüşmeler yürütüldüğü iddiasını da değerlendiren Prof. Ünal “Eğer İsrail’le görüşmeye başladıysak doğru bir adım atmışız demektir. Çünkü İsrail’le ilişki yürütmek Filistin meselesinden vazgeçmek demek değil. Türkiye’nin yapması gereken şey İsrail’le iki ülke arasında ulusal çıkar temelli bir normalleşme sağlayarak Arap ülkelerinin İsrail’e karşı belirledikleri genel pozisyona destek vermek olmalıdır. Türkiye bunu yaparsa İsrail’i Rum, Yunan tarafından çeker hem de belki zamanla ABD’deki İsrail lobisiyle de ilişkilerini toparlayabilir. Eğer Türkiye atacağı adımlarla bölgesel ilişkilerine yeni bir çekidüzen verirse Biden’ın Türkiye’ye karşı kozlarını azaltır. Örneğin, ABD Türkiye’nin Kıbrıs’ta başlattığı iki devletli çözüm sürecini kabul etmeyecektir ama Türkiye Mısır ve İsrail’i Yunanistan’ın yanından alırsa o zaman ABD’nin de kendisine karşı yapabileceklerini sınırlandırır” dedi.
‘Ankara-Şam ilişkilerinin normalleşmesi, PYD yapılanmasının önüne geçer’
Prof. Ünal’a göre Suriye’de çözüm için yürütülen Astana sürecinin 3 garantöründen birisi olan Türkiye’ye, Şam yönetimiyle doğrudan temasa geçmek de dahil olmak üzere daha ileri adım atma görevleri düşüyor:
“Türkiye bir yandan bölge ülkeleriyle ilişkilerini yeniden kurmaya çalışırken hem de bir an önce Şam’la ilişkilerini gözden geçirmeli, Rusya’yı da aracı kılarak ilişkilerini normalleştirmeli. Şam ile Ankara, PYD’ye karşı ortak tutum belirlemeli. Türkiye, Rusya ve Suriye’nin oluşturacağı baskıyla PYD yapılanmasının önü alınabilir. Ayrıca bu konu İsrail’le de konuşulabilir.”
‘Amerikan derin devletinin Türkiye politikası devreye girdi’
Prof. Ünal’a göre Türkiye’nin bölgesel ilişkilerini güçlendirmesini önemli kılan etmenlerin başında ABD’nin Türkiye karşıtı politikaları geliyor:
“Amerikan Dışişleri Bakanı Pompeo, Türkiye için belki de yakın tarihte gördüğümüz en kötü Amerikan Dışişleri Bakanı idi. Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir ittifak çabası oluşturmak peşinde olan Pompeo, tam manasıyla Amerikan derin devletinin Türkiye politikasını devreye sokan isim oldu. Mesela Mısır Dışişleri Bakanı’nı arayarak Yunanistan’la deniz yetki alanı anlaşması imzalatan isim de Pompeo’ydu. Düşünün, bütün bunları NATO müttefikine karşı yapıyor. Pompeo’daki Türkiye karşıtlığı sınır tanımıyor. En son NATO toplantısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na yönelik yaptığı Türkiye eleştirilerinin de yenilir yutulur tarafı yoktu.
Biden da Yunan, Rum lobisinin yanında olan, ‘Ermeni Soykırımı’ iftiralarıyla Türkiye aleyhindeki lobilerle çalışan, her konuda Türkiye aleyhtarı bir pozisyonu olan birisi. Biden’ın Amerikan başkan yardımcılığı yaptığı 2008-2016 yılları arasında Türkiye’de AK Parti’nin izlediği politikalarda Biden-Obama ikilisinin bu bölgeye yönelik politikalarıyla uyumlu olduğu için o 8 senelik dönem Biden’ın gerçek kimliği konusunda bize ipucu vermiyor. Ancak eğer o fikirleriyle bir Türkiye politikası oluşturacaksa, Biden’dan pek ümitli olunamaz. Seçim süresinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şahsen yaptığı saldırıları da biliyoruz.”
‘ABD’nin eli bundan 20 yıl önceki kadar güçlü değil’
Prof. Ünal, bütün bu negatif tabloya rağmen, ABD’nin Türkiye’yi kolay kolay gözden çıkaramayacağına, böyle bir kararın kendileri açısından son derece maliyetli olacağına da vurgu yapıyor:
“Biden artık kılıcı çok keskin olmayan bir ABD’nin devlet başkanı olacak. Bunu da unutmamak lazım. Dünya çok kutupluluğa evrilmiş durumda, bunun geriye çevrilir bir tarafı yok. Dolayısıyla ABD, Biden ekibinin söylediği gibi müttefikleriyle her bölgede çalışmak zorunda. Bu bölgede eğer Türkiye’yi gözden çıkardıklarını düşünüyorlarsa ve böyle bir politika izleyeceklerse bunun Amerika’ya maliyeti çok büyük olur. Biden’ın gerçek niyeti, Türkiye konusundaki tasavvurları bizim hoşumuza gitmese de ABD Başkanı’nın eli bundan 20 yıl önceki kadar kuvvetli olmayacak.”