Sonuç bildirisinde Türkiye ile sıkıntılı başlıklar dikkat çekerken, AB liderleri Ankara'nın Doğu Akdeniz konusunda 'yapıcı ve olumlu bir çaba göstermesi halinde' pozitif gündemi başlatmakta mutabık kaldıklarını duyurdular. Bildiride Ankara'nın uzlaşmaz tutum sergilemesi halinde ise her türlü seçeneğin ve yaptırımların devreye sokulmaya hazır olunduğu kaydedildi.
AB zirve gündeminde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışma hali de ele alındı. Türkiye'nin Suriye ve Libya'nın ardından Güney Kafkasya'daki kriz bölgesindeki etkinliği uluslararası tepkilere neden olurken, özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Türk hükümetini eleştiren tutumu dikkat çekti.
AB zirvesinın Türkiye açısından sonuçları ve Güney Kafkasya'daki durumu emekli diplomat Engin Solakoğlu ile konuştuk.
‘Avrupalıların deyimiyle bildiri ‘yapıcı belirsizlik’ taşıyor’
Engin Solakoğlu'na göre, AB liderler zirvesinin sonuç bildirisi, daha önceki bildirilerden çok da farklı bir nitelik taşımıyor. AB'nin bu tür zirve bildirilerinin uzlaşma ile çıktığını belirten Solakoğlu, bu seferkinin de Türkiye'ye yönelik ortaya konulan veya koyulamayan tavırları barındıran ve Avrupalıların deyimiyle 'yapıcı belirsizlik' içeren bir bildiri niteliğinde olduğunu dile getirdi. AB'nin havuç-sopa yaklaşımının aslında altının boş olduğunu belirtirken, Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik aslında 'havucunun' da 'sopasının' da bulunmadığının altını çizen Solakoğlu, Türkiye'nin ancak kötü yönetilen ekonomiden başlığının 'kullanılabilir' olduğunu vurguladı:
'NATO durun siz kardeşsiniz demiş oluyor, Türkiye ile Yunanistan'ın sıcak savaşa gitme ihtimalleri yoktur'
Türk dış politikasının genellikle 'yüksek sesle bağırıp yüzde 80’i gerçeğe dayanmayan iddialarla içeride ters gidenleri örtmekle' iştigal ettiğini belirten Solakoğlu, iddiaların yanındaki realitelere dikkat çekti. Solakoğlu'na göre Doğu Akdeniz krizinde de sınırı çizen NATO. NATO'nun askeri komite mekanizması ile Türkiye ile Yunanistan'a 'durun siz kardeşsiniz' dediğini söyleyen Solakoğlu, NATO'nun varlığı ortadan kalkmadıkça ve koşullar değişmediği sürece Türkiye ile Yunanistan arasında sıcak savaş ihtimali bulunmadığı görüşünde:
‘Masaya oturmak olumlu bir gelişme ama bir yere varmaz’
Solakoğlu, Ankara'nın ortaya attığı 'Doğu Akdeniz konferansı' önerisinin AB'de karşılık bulma görüntüsünü olumlu bir adım olarak değerlendirse de sonucunun bir yere varmayacağının altını çizdi. AB'nin mevcut sorunlarıyla başa çıkmakta zorlanan ve sorun çözme mekanizmalarına sahip olmayan bir yapı olduğunu belirten Solakoğlu, Türkiye açısından asıl önemli olanın ekonomi açısından Fransa ve Almanya gibi ülkelerin genel yönelimleri olduğunu vurguladı:
“Konferans önerisinin anlamı aslında salt diplomatik açıdan ve normal atmosfer koşullara baktığımızda diplomatlar her zaman gazete manşetleri üzerinden yürütülen gerginliktense, masaya oturup konuşulmasını tercih eder. O açıdan olumlu sayılabilir. Bir yere varır mı, çok daha yanıtlaması güç bir soru. Bir yere varmayacaktır ama her koşulda tarafların kendi köşelerinden birbirlerine bağırmalarına göre masaya oturmaları bu bölgede yaşayan halklar için daha olumlu bir gelişmedir, diye düşünüyorum. Sonuca varsın varmasın. Kıbrıs sorunu başlı başına bir mesele. Avrupa Birliği çok büyük bir hata yaptı. Güney Kıbrıs’ı alarak çok ciddi bir sorun ithal etti bünyesine. Zaten mevcut sorunlarıyla kolay başa çıkamayan bir yapı, karar alma sistemindeki tıkanıklıklar yüzünden. Yakın zamanda örneğini gördük. Belarus konusunda Güney Kıbrıs’ın yaptığı engelleme gibi. Bunu zamanında Avrupalılarla da konuşuyorduk ama topluluğun başka türlü ilerleme imkanı yoktu. Bir şey ya toptan kabul ediliyor ya da toptan reddediliyor. O çerçevede aldılar. Şimdi bana göre bu sorunu çözmeye yeterli mekanizmalara sahip değil AB. Az önce şunu gördüm, Macaristan’ın Azerbaycan-Ermenistan çekişmesinde Azerbaycan’dan yana tavır koyduğu AB’nin genel yaklaşımının dışında. Bunlar çok olacaktır. Onun için AB’yi henüz siyasi ya da diplomatik bir özne olarak kabul etmekten yana değilim. Fransa, Almanya gibi ülkelerin genel yönelimleri bizim açımızdan çok önemli ekonomimiz bakımından. Ekonomi olmadan zaten hiçbir şey olmuyor. Onları daha dikkatle takip etmek, mümkün mertebe müzakere masanın yakınlarında olmak lazım."
'Türkiye ve Azerbaycan'ın hedefi işgal altındaki 7 vilayetten en azından bir kısmını geri alabilmek'
"1990’larda ben genç bir diplomatken bize öğretilen ve yabancılara tekrarlamamız istenen temel yaklaşımlarından biri Türkiye’nin şuydu; Türkiye bölgesinde istikrar yaratan bir ülkeydi. Türkiye bir istikrar adasıdır. Bu istikrarsızlık bölgede. Türkiye’yi destekleyin NATO bağlamında olsun, AB’de olsun Amerika ile ilişkilerde olsun, biz de burada istikrar yaratmaya devam edelim. Ekonomimiz büyüyor, buraları bir ticaret cenneti haline getirelim gibi bir yaklaşımımız vardı. Şimdi geldiğimiz noktada bulunduğu ve müdahil olduğu her yerde bir kriz çıkıyor. 90’lı yıllarda bu tanımlamayı İran için yapardık. İran istikrarsızlıktan beslenen bir ülkedir diye. Böyle bir karşı argüman. Türkiye ile İran karşılaştırması yapıldığında biz daha önemliyiz, çünkü biz istikrardan besleniyoruz, o istikrarsız derdik. Şu andaki tabiatıyla iç politika ve ekonomide deniz bitince dışarıda bir konsolidasyon imkanı olarak her türlü milliyetçilik ve çatışma ihtimaline sarılan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu bağlamda ilk bakışta Türkiye’nin zaten Azerbaycan’ın belirlediği hedefler ki bunların başında 7 işgal altındaki vilayetten en azından bir kısmını geri almak ve Azerbaycan rejimine ve halkına dönerek, ‘Ben bu kadar silahlandım, para harcadım ama boşa gitmedi’ deme imkanı sağlamak var. Türkiye’de herhangi bir parti için de geçerli. MHP ittifakıyla AKP iktidarının da Azerbaycan’ın yanında durmak dışında başka bir seçeneği yok. Türkiye 26 senedir hiçbir şey yapmayan ve artık neredeyse bir neslin varlığını unuttuğu Minsk Grubu’nun çatışma çıkınca ‘Durun bakalım, ateşkes hemen orada durun’ demesini desteklemek durumunda değil bana göre. Bunu Azerbaycan’ın da çok dikkate alacağını zannetmiyorum. Rusya’nın Fransa ve Amerika ile birlikte yaptığı ateşkes çağrısını belki zahiri olarak tanımlamak lazım. Rusya’nın söylediği ile yaptığı arasında genellikle bir fark oluyor. Özellikle yakın çevresi söz konusu olduğunda. Burada Rusya’nın gerçekten bir ateşkes ve herkesin olduğu yerde durmasını istediği noktada ben duracağına inanıyorum. Seçme şansı olmayacaktır zaten Azerbaycan ve Ermenistan için. O sırada Türkiye’nin ateşkesi destekleyip desteklememesi çok da ilave bir etkili faktör değildir.”
'Ermenistan için üzerime Türkiye geliyor demek en güzel tanıtım yöntemi'
“Ermenistan kendi açısından doğrusunu yapıyor. Çünkü Ermenistan sonuç olarak bu krizde işgalci bir ülke. Dağlık Karabağ meselesini bir yana bırakırsak Azerbaycan’ın kendi topraklarının yüzde 18 civarında işgal etmiş, üzerine oturmuş ve orada etnik temizlik yapmış bir ülkeden bahsediyoruz. Tabiatıyla meseleyi Azerbaycan ve Ermenistan’a sınırlamak yerine geçmişten gelen insanlık ve birçok ülke bakımından çok etkileyici bulunan bir mirası da kullanarak ‘Beni Türkiye yeniden zorluyor’ ya da ‘Üzerime Türkiye geliyor’ demek en güzel tanıtım yöntemi. Bunu kullanabilmek için de karşısında çok ideal bir Türkiye var, Suriye’den tutun Libya’ya kadar cihatçılardan bahsediliyor. Macron’un bahsettiği Sultan Murat Tugayı buraya gitti gibi şeyler var. 2012’de Fransa’nın da desteklediği silahlandırdığı gruplar. Müthiş bir ikiyüzlülük dönüyor. Bir taraftan şunu kabul etmek zorundayım ben ihtimal vermemiştim, böyle bir enayilik yapılabileceğine, hala zorlanıyorum. Çünkü aklın reddettiği bir şey. Azerbaycan gibi son 15 yılını çok yüksek silahlanmaya ayırmış ve Ermenistan karşısında da arazide bir hayli güçlü konumda olduğu görülen İsrail ve başka teknolojiler kullanan zengin bir ülkenin neden hemen hemen 4 bin, gittikleri hiçbir savaş alanında fark yaratamayan ve tersine çok şaibeli bir şeyle çalışmayı tercih edeceğini aklım almıyor. Azerbaycan bunu reddediyor. Bizim taraftan çok net mesajlar gelmiyor. Sanki bir marifetmiş gibi. Eğer yapıldıysa çok yanlış bir şey tanıtım bakımından. Ama bugün dikkatle okuyorum bu konuyla ilgili şeyleri. Bir yazar çok güzel bir şey demiş. Eğer Kafkasya’da bir yabancı güç kullanılacaksa, bu Çeçenistan’dan veya Çeçenistan bağlantılı olabilir. Çünkü gerek coğrafya gerek oranın koşullarıyla hakikaten arazide sonucunu değiştirebilecek bir dış ekip olabilir. Suriyelileri alıp oraya koysanız ne kadar etkisi olur, anlamlı bulmuyorum."
‘Fransa’nın Ermenistan yanlısı tutumu bir reflekstir’
Güney Kafkasya'daki kriz konusunda Fransa'nın tutumunu da değerlendiren Solakoğlu, Ermenistan lobisi Fransa'da 'ulusun bir parçası' haline geldiği için Macron'un tepkilerinin de aslında Türkiye'ye karşı olmadığı ve bir refleksten ibaret olduğu görüşünde. Solakoğlu Paris'in tutumunun Ermenistan'a askeri desteğe zaten varamayacağını da anımsattı: