Merkez üssü Elazığ Sivrice olan ve Cuma gecesi meydana gelen 6,8 büyüklüğünde deprem, “Doğu Anadolu’da büyük deprem mi geliyor?” ve “Türkiye, büyük depreme hazır mı?” gibi önemli soruları gündeme getirdi. Başta Elazığ ve Malatya olmak üzere 15 şehirde hissedilen büyük depremi, büyüklüğü 4'ün üzerinde olan 21 deprem takip etti. Cuma gecesinden beri bölge 900 civarında büyük depreme sahne oldu. Sivrice depreminin ardından hayatını kaybedenlerin sayısı ise 41’e çıktı. Resmi veriler, deprem sonrası hastanelere başvuran 1607 kişiden 1516'sı taburcu edildiğine işaret etti.
Bakanlıklar açıkladı: 2 bin yeni konut ve evi yıkılana 41 bin lira yardım yapılacak
Arama kurtarma ve afet sonrası barınma çalışmalarını koordine eden İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklamaya göre depremden etkilenen Elazığ ve Sivrice'de 76 bina yıkıldı, 645 bina ise ağır hasar aldı. Acil olarak 12 binanın yıkılmasına karar verildi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Evi tamamen yıkılana 41 bin lira yardım yapılacak. Orta hasarlı ev için 5 bin TL ödenecek, 27 bin TL güçlendirme kredisi verilecek” açıklamasında bulundu. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ise "Elazığ'da 2 bin yeni konut yapacağız. Saha ve zemin etüt çalışmaları bugün itibarıyla başladı" diye konuştu.
CHP’li Veli Ağbaba: Kerpiç evlerde hasar büyük, insanlara toplu konut değil yerlerinde ev sağlanmalı
Depremin bilançosunu ve yetkililerden gelen açıklamaları, depremin ilk saatlerinden bu yana bölgede ziyaretlerini sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Sputnik’e değerlendirdi. Ağbaba “Ziyaret ettiğimiz bölgelerde, özellikle köylerde kerpiç evlerin pek çoğu ağır hasarlı. Hayvancılıkla uğraşanların pek çoğunun ahırları kullanılamayacak halde. Bu büyük depremin ardından 5 büyüklüğünde bir başka deprem bile gerçekleşse, bu ağır hasarlı evler tamamen yıkılabilir. Toplu konut projeleri çözüm değil. Yetkililer, insanların yaşadıkları bölgelerde yeni bir eve kavuşmaları için çalışmalara başlamalı. Malatya’nın Pütürge ve Doğanyol ilçelerine bağlı bölgelerde barınma ciddi bir sorun. İnsanların öncelikli olarak ısıtmalı çadırlara, daha sonrasında da ağır hasar gören evlerinin yerinde yeni konutlara ihtiyacı var” dedi.
‘Büyük depremlerde koordinasyonsuzluk halen çözülmemiş bir problem’
CHP’li belediyelerin depremin ardından saatler içinde bölgeye çok büyük miktarda yardım ulaştırdığına işaret eden Ağbaba “Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana büyükşehir belediyeleri ve çok sayıda ilçe belediyesi, depremin en ağır hasar verdiği Elazığ ve Malatya’ya çok büyük yardım gönderdi. Belediyeler çok güzel işler başardı. Bir sürü iyi niyetli gönüllü yardım kampanyası sebebiyle bölgede battaniye gibi temel ihtiyaçlar da neredeyse tamamıyla karşılanmış durumda. Bölgede yalnızca AFAD değil birçok gönüllü sivil toplum kuruluşu da yardım faaliyetlerinde bulundu. Ancak bu deprem, Van-Erciş ve Gölcük depremleri ölçeğinde olmadığı için ‘Türkiye, depreme hazır mı?’ sorusunun cevabını burada aramamak lazım. Zira, büyük depremlerle kıyaslanamayacak sayıda az binada, enkaz altında arama ve kurtarma çalışması yapıldı. Ben deprem sonrası süreçte koordinasyonsuzluk probleminin sürdüğü kanaatindeyim. Bunun en son örneğine Erciş Depremi sonrası bizzat tanık olduk” diye ekledi.
‘Türkiye’nin yüzde 86’sına göre ülke depreme hazır değil’
Yine aynı araştırma, uzmanlar tarafından deprem esnasında yapılması önerilen hayat üçgeni pozisyonunu bilenlerin oranı sadece yüzde 28, bilmeyenlerin de yüzde 72 olduğunu gösterdi.
Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan Optimar Başkanı Hilmi Daşdemir “Yaptığımız araştırmalar deprem konusunda farkındalığın ne kadar düşük olduğunu gösterdi. Halbuki depremde toplumun yüksek farkındalık düzeyinde olması can ve mal güvenliği açısından elzemdir. Farkındalık artarsa, can kaybını asgari seviyeye indirir” yorumunda bulundu.
Doğu Anadolu Fay Hattı uyandı mı?
Elazığ depreminin ardından gündeme gelen diğer bir soru ise “Doğu Anadolu Fay Hattı mı uyandı?” oldu. Sputnik, bu soruyu, Gazi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Bülent Özmen’e yöneltti. Özmen konuya ilişkin “Türkiye’nin farklı noktalarında depremler olurken, Doğu Anadolu Fay Hattı’nın da deprem tehlikesinin çok yüksek olduğu, oralarda da çok uzun süredir hasara sebep olan büyük deprem olmadığı için o hattaki gerilimin sürekli arttığını ve dolayısıyla ilerleyen yıllarda büyük bir deprem olasılığının yüksek olduğunu sürekli vurguluyorduk. Nitekim Cuma günü meydana gelen deprem pek çok bilim insanının öngörüsünü doğrular nitelikteydi. Yaklaşık 600 kilometre uzunluğundaki Doğu Anadolu Fayı, Arabistan Plakası’nın kuzeye doğru hareket etmesi nedeniyle yılda ortalama 10 milimetreye yakın gerilime maruz kalıyor. Bu gerilime bağlı olarak yer kabuğunun 8-10 kilometre altında bu gerilim birikip yer kabuğunun kırılma direncini aştığı anda deprem olarak açığa çıkıyor. Bu geçtiğimiz Cuma yaşadığımız depremin özetidir” ifadelerini kullandı.
‘Pütürge’den Maraş’a ve Hatay’a inen bölgede büyük deprem ihtimal dahilinde’
Elazığ merkezli depremin Doğu Anadolu Fayı’nın Pütürge segmentinde meydana geldiğine değinen Özmen “Bu segment için konuşursak, tahminen 50 kilometre kırığa yol açmış olan bu 6.8 büyüklüğündeki deprem sonrası, o kısımdaki gerilimi çok büyük ihtimalle boşalttı. Fakat buna bağlı olarak kırılan hattın kuzeydoğusu ve güneybatısına bir miktar gerilim yüklemesi yapmış oldu. Hem deprem nedeniyle yakın bölgelerde oluşan gerilim yüklemesi, hem de az önce saydığım levha hareketleri sebebiyle Doğu Anadolu Fayı’ndaki gerilim artışı sürüyor. Bu gerilimin seri halde büyük depremlere yol açıp açmayacağını söylemek çok mümkün değil ama büyük deprem ihtimal dahilinde. Özellikle Pütürge’den Maraş ve Hatay’a inen bölgede çok çok uzun yıllardır büyük bir deprem olmadı. Dolayısıyla orda biriken gerilimin miktarı yer kabuğunun direncini aştığında o bölgelerde de büyük deprem ihtimali mevcut” diye devam etti.
‘Türkiye, deprem sonrası müdahalede yol kat etti ancak deprem riskini azaltmada eksik’
Depremin ne zaman ve nerede olacağına ilişkin çalışmaların yanı sıra ülke olarak deprem öncesine, deprem risklerinin azaltılması çalışmalarına odaklanılması gerektiğine işaret eden Özmen “Türkiye, deprem sonrası müdahale ve koordinasyon konularında 17 Ağustos 1999 depreminden bu yana ciddi mesafe kat etmiş durumda. Fakat deprem risklerinin azaltılması konusunda yol kat etmiş değiliz. Bu risklerin azaltılması merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin meseleyi bütüncül olarak ele alabilme kabiliyetinden geçiyor. Öncelikle 1959’da çıkarılan afet kanununun günümüzün gerçeklerini yansıtacak şekilde güncellenmesi hayati önemde. 3194 sayılı İmar Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu, 6305 Afet Sigortaları Kanunu ve 2872 Sayılı Çevre Kanunu gibi deprem ve afetle ilgili kanun ve yönetmeliklerin bütüncül bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesi ve bu kanunların birbirini tamamlar hale getirilmesi lazım. Şemsiye yasaların masaya yatırılıp ülkenin yol haritasını kanun ve yönetmelik olarak ortaya çıkarmalıyız. Günübirlik çözümler bir noktayı düzeltirken, başka bir noktada sorun çıkarabiliyor. Kanunların birbirine uyumlu hale getirilmesinde şu anda İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na büyük rol düşüyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişten önce bu başkanlık, diğer bakanlıklarla daha kolay koordinasyon için Başbakanlık’a bağlıydı. Bence koordinasyonu kolaylaştırmak adına bu başkanlık doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanabilir” dedi.
‘Ülke ve şehir planlamaları hazırlanırken afet tehlikesi de baz alınmalı’
Özmen “İkinci olarak, ülke ölçeğinde hazırlanan mekansal planlar, il ölçeğinde çevre düzeni ve imar planlarının önemi büyük. Bu planlar, bütün yerleşim birimlerinin, fabrikaların, okulların veya yolların nereye yapılacağını belirliyor. Bu 3 plan hazırlanırken deprem ve afet tehlikesi de göz önünde bulundurulmalı. Planlamada sorumluluk Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelere düşüyor. Onların da birbiriyle uyumlu şekilde çalışarak bu planları ortaya koyması önemli. Ayrıca yapı denetim sistemi de önemli. Eskiden yapısının denetlenmesini isteyen müteahhit yapısını denetleyecek firmayı doğrudan kendisi seçebiliyordu. Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı değişiklikle denetleyici firma otomatik olarak atanıyor” dedi ve ekledi:
‘Deprem ve afet eğitimlerine ilkokuldan üniversiteye kadar müfredatlarda yer verilmeli’
“Bu olumlu bir gelişme fakat yıllardır dile getirdiğimiz üzere, yapı denetim sistemi içerisinde zemini denetleyecek jeoloji mühendisleri yer almıyor. Halbuki binalar yapılmadan önce zemin etütlerinin yapılması lazım. Bu büyük bir sorun olarak halen masada. Türkiye’de deprem ve afet konusundaki eğitimler, ilkokuldan üniversiteye kadar ders müfredatlarına girmeli. Halk bazında yapılan eğitimlerin de akredite insanlar tarafından düzenlenmesi sağlanarak kalitesinin artması şart. Ben Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nda çalışırken çok önemli bir deprem şurası düzenlemiştik, bu şura 2003’te başlayıp 2004’te bitti. Bu şuranın üzerinde 16 yıl geçti. Bu şuranın da yeniden toplanarak yeni bir yol haritasının çizilmesi de yararlı olabilir.”