Libya'da 2011'den bu yana devam eden iç savaş, Türkiye'nin ağırlığını batıda başkent Trablus'taki İhvancı hükümetten yana koyarak asker gönderme kararıyla daha da derinleşirken, diplomatik cephe hareketleniyor.
Rusya'nın Türkiye'yi de katan girişimiyle çatışan tarafların Moskova toplantısı sonuçsuz kalırken, sürçe bir süredir diplomasi cephesini canlandırmaya çalışan Almanya'nın başkenti Berlin'deki konferansa aktarıldı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, 19 Ocak pazar günü düzenlenecek konferans için aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 11 devlet ve hükümet başkanı ile Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Arap Ligi temsilcilerine davette bulundu.
Libya'da çatışan taraflardan birisini devlet kararıyla açıktan destekleyen tek ülke olarak Türkiye'nin konumunu ve Berlin konferansına dair beklentileri, Marmara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Barış Doster ile konuştuk.
'Libya ile doğru adım atılsa da diplomatik yalnızlaşma olumlu sonuç almaya engel'
Doç. Barış Doster'e göre Türkiye, yıllardır izlediği yanlış Suriye ve Ortadoğu politikasının acı sonuçlarıyla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Doster, Libya ile 'deniz yetki alanları' mutabakatını doğru adım olarak görse de Ankara'nın diplomatik açıdan bölgesinde yalnızlaşması yüzünden doğru adımların meyvelerinin toplanmasını mümkün görmüyor:
"Türkiye uzunca yıllardır izlediği yanlış Suriye, Ortadoğu politikasının acı sonuçlarıyla karşılaşmaya devam ediyor. Libya ile imzalanan deniz yetki alanlarına ilişkin mutabakat muhtırası doğruydu. Olumlu bir hamleydi hem yalnızlığı aşmak adına hem enerji üzerinden verilen kavgada Türkiye’ye bir el üstünlüğü kazandırmak adına olumluydu. Ancak o kadar yalnızlaşmış durumdayız ki Suriye meselesinde, Mısır ile ilişkilerde, Libya ile atılan bu olumlu adımın kısa süre sonra meyvelerini toplamak pek mümkün görünmüyor. Bu adımı ancak diğer ülkelerle de atarsak, onlarla atacağımız adımlarla da taçlandırırsak olumlu sonuçlar elde edebiliriz. Yoksa bu gerekli olan adım yeterli olmadığı için ve de Libya’nın içinde olduğu durumdan dolayı, yaşadığı süreçten dolayı çok da öngörülebilir bir gelecekte hangi iktidarın Libya’yı yöneteceğine koşut olarak bu adımın nereye evrileceği de şimdiden kestirilemediği için bu olumlu adımın da akamete uğrama ihtimali düşük de olsa var."
'Ankara Libya'da arabuluculuğun şartlarını zaten karşılayamaz'
Doster, Türkiye kamuoyunda Libya konusunda Ankara'nın Rusya ile birlikte 'arabuluculuk' yürüttüğü değerlendirmelerini doğru bulmuyor. Arabuluculuk yapabilmek için şartların karşılanması gerektiğini anımsatan Doster, Türkiye'nin Libya'da açık taraf tutması, pozisyonunu empoze etme gücünün hiç bulunmaması ve 'arabuluculuk' iddiasının da dünyada tanınmıyor olmasının buna izin vermediğini dile getirdi. Türkiye'nin Davutoğlu yıllarından beri 'arabuluculuk heveslerine' kapıldığını anımsatan Doster, tümü hüsranla dolu bu vakalardaki neticelerden ders çıkarılmadığı görüşünü de vurguladı:
'Bu kadar uluslararasılaştırılmış bir yerden ulusal uzlaşma çıkmaz'
Doster, Berlin’de yapılacak Libya konferansının verimliliği ve kısa vadede barış ve huzur getirmesine yönelik olumlu bir beklenti içinde olmadığını belirtiyor. 2011'de Kaddafi'nin linç edilerek öldürülmesi ve Libya devletinin yok edilmesi sürecinde bu ülkenin ABD ve AB emperyalizmi eliyle 'Balkanlaştırıldığını' belirten Doster, ulusal mesele olmaktan çıkıp çok taraflı bir oyun sahası haline getirilmiş bir ülkede çatışan tarafların sonuç elde edebilmelerinin mümkün olmayacağı görüşünü aktardı. Doster, krizlerin çözülmemesi adına bu tür konferanslarla sürüncemede bırakılmaya çalışıldığını söyledi:
'Mekteb-i Mülkiye'nin ilk ihraç ürünü başbakanı'
Doç. Barış Doster, Erdoğan'ın Libya'ya asker gönderme gerekçesi saydığı Osmanlı döneminden kalma Türklerden hareketle 'Köroğlu Türkleri'ni anmasını da değerlendirdi. Libya'daki Türklerin 'Kuloğlu aşiretine' bağlı olduklarını anlatan Doster, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük tarihçisi Orhan Koloğlu hocanın da kökeninin Libya olduğunu söyledi. Doster aynı zamanda babaları Sadullah Koloğlu'nun da bir Kuvayı Milliye kahramanı olarak bağımsız Libya'nın ilk başbakanlığını yürüttüğünü anımsattı:
"Kuloğlu aşiretidir. Orhan Koloğlu Hocamız büyük tarihçimiz oradandır. Doğan Koloğlu vardı yine gazeteci. Babaları Sadullah Koloğlu da Arap Kaymakam olarak bilinen bir Kuvayı Milliye kahramanıdır ve Mekteb-i Mülkiye mezunudur. Bağımsız Libya’nın ilk başbakanı olduğundan Libya’nın talebi üzerine Türkiye Cumhuriyeti tarafından bürokrat, teknokrat ve Libyalı köklerine atfen Libya’ya yollandığından Mülkiye’de şöyle derlerdi; ‘Mekteb-i Mülkiye’nin ilk ihraç ürünü başbakanı’. Doğrusu Kuloğlu, bilemediniz Koloğlu aşiretidir."
Doster, Libya diplomasisinin taşındığı Moskova'da Suriye Ulusal GÜvenlik Ofisi Başkanı Ali Memlük ile MİT Başkanı Hakan Fidan'ın görüşmelerini de değerlendirdi. İdlib meselesinin Suriye'deki en temel kördüğüm haline geldiğini belirten Doster, Memlük ile Fidan'ın görüşmesinin ardından Rusya'nın ağırlığını daha fazla koyarak bu meselenin çözümü sağlaması beklentisini dile getirdi:
"İdlib elbette Suriye’deki en temel birinci kördüğüm. Eğer İdlib meselesi çözülürse Suriye’de olay tamamen olmasa bile büyük ölçüde çözüme kavuşma yönünde ilerleyecek. İkincisi, Türkiye’nin İdlib’e yönelik fazladan ilave hassasiyeti var. O da İdlib’den olası bir sığınmacı akınına ilişkin. Türkiye’de hala halihazırda kabaca 5 milyon kadar hukuki terminolojide karşılığı geçici koruma statüsündeki sığınmacı Suriyeli yaşıyor. İdlib’den yeni bir sığınmacı akını söz konusu olursa, kimilerine göre 300-400 bin, daha abartılı rakamlar telaffuz edenlere göre kabaca 2 milyona yakın ilave sığınmacı bekleniyor. Eğer bir sığınmacı akını söz konusu olacaksa bu ister 100 bin ister 200 bin olsun bu artık Türkiye’nin göğüsleyebileceği bir durum değil. En az 40 milyar dolar paranın geçici koruma statüsü altındaki Suriyeli sığınmacılara kullanıldığı düşünülürse bu Türkiye’ye siyaseten de mali açıdan da sırtlayabileceği bir yük değil. Üçüncüsü her ne kadar Soçi ve Astana süreçleri yaşansa ve canlılığını muhafaza etse de Türkiye ve Rusya’nın pozisyonları İdlib’de farklı. Rusya, Türkiye’ye diyor ki ‘Sen söz vermiş, altına imza atmıştın. Buradaki ılımlıları ve radikalleri ayrıştır’. Radikal unsurları da silahsız hale getir, silahlarını ellerinden al. Türkiye de Rusya’ya diyor ki sen de o zaman Baas rejimiyle beraber buraya hamle yapma, askeri harekat yapma, operasyon düzenleme’. Karşılıklı olarak ithamlar, suçlamalar çok farklı. O yüzden İdlib bir kördüğüm. Önceki gün Moskova’da Rusya’nın daveti ve ev sahipliğinde Türkiye ve Suriye’nin en üst düzey istihbarat yöneticilerinin bir araya geldiği dikkate alınırsa, önümüzdeki süreçte Rusya’nın baskılaması ve daha fazla irade koymasıyla bu temasların sıklaşacakları doğrudan ve üst düzey temasların sıklaşacağını düşünüyorum. Rusya’nın Libya’da ve Suriye’de artan nüfuzuna koşut olarak İdlib meselesinin de daha çok da Rusya’nın istediği bir yönde bir hal yoluna girebileceğini, o ihtimalin artık daha yükseldiğini düşünüyorum. Rusya ve Suriye’nin istediği şekilde İdlib meselesinin de önümüzdeki dönemde çözüme ulaşması ihtimali, MİT Başkanı ve Suriye adına da Ali Memlük’ün temasından sonra üç gün evveline nazaran daha yüksek bir ihtimaldir.”