Kıbrıs sorunu, Doğu Akdeniz'deki enerji odaklı hamlelerle yeniden hareketlenirken, Türk hükümeti yine ABD ve AB ile karşı karşıya geliyor. ABD yönetiminin son açıklamalarının ardından AB de Ankara'ya yönelik Doğu Akdeniz'deki enerji aramaları üzerinden yaptırım çerçevesini kabul etmişken, hem Kıbrıs sorununda yeni müzakere olanakları hem de KKTC'de yeni seçim sürecine giriliyor. Bu koşullarda geçen hafta adanın kuzeyinde Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi (BAÜ) Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği ‘Değişen Dünya Düzeni: Doğu Akdeniz'de Mavi Savaşlar’ konulu konferans dikkat çekti. Konferansta, hem Kıbrıs sorunu hem de Doğu Akdeniz'deki durum ele alındı.
Konferans vesilesiyle Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri oturumlarda moderatörlük de üstlenen Dr. Volkan Özdemir ile konuştuk.
‘Kıbrıs meselesi enerji denklemiyle birlikte ısınacak'
Volkan Özdemir, Girne'de düzenlenen konferansın uluslararası nitelik taşıdığını aktarırken, adanın kuzeyindeki siyasi durum ve oluşan yeni saflaşmanın tartışıldığını belirtti. Kıbrıs'taki meselenin enerji denklemi eşliğinde önümüzdeki dönemde daha da ısınacağını vurgulayan Özdemir'e göre, son dönemde aleyhte bazı gelişmeler olmasına karşın Ankara'nın elinde de kartları var:
'Artık müzakere gibi süreçlerden usandık'
Özdemir, 2004'te Annan Planı sürecinde yaşananları anımsatırken, Rumların reddetmesiyle bu planın gömülmesinin 'hayırlı bir durum' olduğu görüşünü dile getirdi. Özdemir'e göre artık çözüm ve birleşme müzakereleri 'bıkkınlık' vermiş durumda ve bunun yerine KKTC'yi uluslararası arenada tanıtmaya odaklanmak gerekiyor:
“2004 yılında Annan planı dönemi ve sonrasında Avrupa Birliği’nin iki yüzlü bir tutumu ve kendi içlerinde taşıdıkları bir problem söz konusu. Buradaki sorun Avrupa Birliği’nde. Ondan önce bizim şunu sorgulamamız lazım. Acaba Annan Planı, Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin çıkarlarına yeterince hizmet ediyor mu? Orada Rum tarafı reddetti. Reddetmesindeki temel 2004’te Papa De Pulos, Birleşmiş Milletler’den güvenlik konseyi kararı istedi, eğer bu karar çıkarsa halkını evet'e yönlendireceğini söyledi. Evet'e doğru gidiyordu fakat Rusya bu kararı veto etti. Rusya veto edince Rumlar hayır dedi. 15 yıl sonra meseleye baktığımızda ben şahsen Ruslar iyi ki veto etmiş, iyi ki Annan Planı gerçekleşmemiş, Türkiye KKTC ucuz kurtulmuş diyorum. 15 yıl sonra Kıbrıs’ta bugünkü toplumsal açıdan durum nedir diye bakıldığında, artık 2 kesim bir toplumun geniş kesimleri tarafından KKTC’de kabul edildiği durumunu tespit ettim. Orada yapılan anketler de nitekim bu yönde. Fakat burada eksik olan Türkiye ile KKTC arasında senkronize hareket edebilme yeteneği, yani kararlılığın ifadesi. Artık biz Rumlar ile federasyon çatısı altında birleşme buna yönelik müzakere bu gibi süreçlerden usandık, bıktık. Artık KKTC’yi uluslararası arenada tanıtma meselesine odaklanmak istiyoruz. Bunun başka bir yansıması da var."
‘Rusya Türkiye ile ilişkilerini gözeterek, Rum sahalarına enerji şirketlerini sokmuyor’
Kıbrıs sorununun artık 'münhasır bölge' ve Doğu Akdeniz sorunu haline geldiğini belirten Özdemir, Rumların sürekli 'tek taraflı' hareket ettiklerini ve bu durum karşısında 'birleşelim, federal çözüm bulalım' demenin tutarlı olmadığı görüşünü aktardı. Doğu Akdeniz'deki enerji meselesi üzerinden Brexit eşliğinde Britanya üslerinin adada sorun haline geleceğini, buna Fransız üslerinin de eklenme olasılığı bulunduğunu anımsatan Özdemir, Rusların bölgede Türkiye ile ilişkilerini gözeterek hareket etmelerine enerji şirketlerini Rumların sahalarına sokmamalarına dikkat çekti:
"Kıbrıs sorunu eskiden Kıbrıs sorunuydu, şimdiyse Doğu Akdeniz sorunu oldu. Enerji burada kendi başına bir faktör değil ama ciddi önemli bir faktör. Kıbrıs’ta Rumların 2003’ten sonra tek taraflı olarak Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi, diplomasi atakları, buna yönelik olarak da anlaşmaları imzalamaları diğer kıyıdaş ülkelerle ve en sonunda parsellemiş oldukları 13 tane sahayı, doğalgazı, petrolü aramaları için uluslararası şirketlere yine tek taraflı olarak arama izni vermeleri. Böyle tek taraflı yaklaşan bir uygulamada bu tek taraflılıkla adanın bölünmüşlüğünü bir nevi onaylayan bir halka karşı sizin de gidip, tekrar birleşelim, burada federasyon çözümüne gidelim demeniz zaten çok tutarlı olmuyor. Bu 13 tane parsel, orada Amerikan şirketleri var, Exxon var. Katar şirketi var Exxon ile aynı sahada. İtalyan, Fransız, İsrail şirketleri var. Bunlar GKRY’den aldıkları ruhsat çerçevesinde aramalarda bulunuyorlar. Burada sorunu sadece Kıbrıs meselesi olmaktan çıkartıp Münhasır Bölge ve dolayısıyla Doğu Akdeniz meselesi haline getiriyor. Şirketlerin yanında ister istemez güç dengeleri değişince oraya farklı ülkelerin donanmaları da yerleşmiş bulunuyor. Aynı zamanda GKRY’de mevcut bulunan iki tane İngiltere üssü Brexit’ten sonra orada da çok ciddi tartışma çıkacak Münhasır Ekonomik Bölge üzerinden. İngiltere, AB’den çıktığı zaman aslında AB içinde olduğu için gündeme gelmeyen üslerin kıyıdaş olduğu deniz egemenlik yetki sahaları bir anda gündeme gelecek. Dahası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Fransa başka olmak üzere başka ülkelere üs verme görüşmelerinde bulunuyor askeri tatbikatlarla birlikte İsrail, Amerika ile birlikte hareket ediyor. Buna karşılık her zaman iyi ilişkiler içinde oldukları Ruslarla gerilim yaşıyorlar. Enerji denklemi ile jeopolitiği okursak, bence fiiliyatta son derece önemli bir gelişme var. Bu sahalarda Amerikan, Fransız, İtalyan, İsrail şirketleri olmalarına rağmen enerji diplomasisini en kuvvetli şekilde uygulayan ülke olan Rusya Federasyonu’nun devlet ya da özel şirketi bulunmuyor. Yani Ruslar, Türkiye ile ilişkilerini gözeterek, Rumların parselledikleri sahalara enerji şirketlerini sokmuyorlar. Hemen güneyinde Mısır’da Zohr sahasında Rosneft üretici olmasına rağmen. Lübnan ve Suriye sahalarında Novatek ve diğer Rus firmaları aktif olmasına rağmen bunu yapıyorlar. Biz yavaş yavaş orada Amerika’nın öncülüğünde bir blokun Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında yer aldığını onun karşısında Türkiye’nin Rusya ile koordineli şekilde hareket ettiğini görüyoruz. İşte değişen denklem bu.”
‘Türkiye’nin eksik olduğu alan uluslararası diplomasi boyut’
Son dönemde özellikle askeri varlık açısından Ankara'nın önemli adımlar attığını belirten Özdemir'e göre, Türkiye’nin eksik olduğu alan uluslararası anlamda diplomasi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz Forumu'ndan dışlanmasına dikkat çeken Özdemir, Ankara'nın orta büyüklükte bir ülke olarak uluslararası dayanışma ile hareket etmeye çalışması ve özellikle bölgede Lübnan ve Suriye ile birlikte ortak hareket etmesi gerektiği görüşünü dile getirdi: