Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuktan doğan haklarını masaya yatırmayı amaçlayan ‘Değişen Dünya Düzeni: Doğu Akdeniz'de Mavi Savaşlar Uluslararası Konferansı’nda konuşan dış politika uzmanı Barış Hasan, Doğu Akdeniz’in Batı ile Türkiye arasında bir jeopolitik kavga alanı olduğuna işaret etti. Girne’de Kıbrıs Bahçeşehir Üniversitesi ev sahipliğindeki panelde konuşan
Hasan, “1980’lerde Yunanistan’ın oluşturduğu stratejiler bugün hala güçlü bir şekilde geçerliliğini koruyor. 1980’lerde temeli atılan doktrinde Türkiye ortak ‘düşman’ olarak belirlendi. Yunanistan için doğudan gelen tehdit Türkiye, Kıbrıs Rumları için ise adayı ‘işgal etmiş’ bir Türkiye ortak düşman olarak belirlendi. Neohelenizm, uluslararası anlamda meşrulaştırıldı. Şimdi biz Doğu Akdeniz’de uluslararası anlamda meşrulaştırılmış bir neohelenizmle karşı karşıyayız. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Batı’nın stratejilerini bu anlamda okumalıyız. Biz esasında bugün Kıbrıs’ta toplumlararası görüşmeler yapılırken aslında altına neohelenizm ile temeli atılmış bir Batı stratejisi ile karşı karşıyayız. Burada sadece toplumlararası müzakereler yapılmıyor, bence daha yukarıdan Batı ile Türkiye arasında jeopolitik yönelik bir kavga yürütülmesi söz konusu” ifadelerini kullandı.
‘EOKA-helenizm çatışması’
Enosis fikrinin 1930’lu yıllara dayandığını aktaran Hasan “1930’lar ile 1960’lar arasında Enosis planının gerçekleşmemesinden dolayı, ülkü ile jeopolitik gerçeklik arasındaki uçurum Kıbrıs’a gelenler ile Yunanistan’daki yönetici elit arasında bir gerilimi ortaya çıkardı. Siyasal alanda Enosis’in gerçek olmayacağını anladıkları zaman Makarios adaya döndü. Döndüğünde artık bu işi isyan ile çözmeye çalışıyor. Yani biz Enosis’in mücadelesini 50’lilerde paramiliterleşmeye başladığını görüyoruz. Daha önce altyapısı oluşturulmuş EOKA’yı kurdular, silahlı mücadeleye başladılar. EOKA’nın mücadelesini İngiliz emperyalizmine karşı başlatıldığı yanılgısı var. EOKA’nın çıkış noktası, emperyalizmle soslandırılmış ama adanın helenleştirilmesine yönelik bir mücadeledir” dedi.
‘Türkiye’nin sürece müdahale edeceğini öngöremediler’
1959’da Zürih ve Londra Anlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti ortaya çıktığını hatırlatan Hasan “Kıbrıs Cumhuriyeti aslında Enosis’e meydan okumadır. Enosis’in önüne üç önemli engel çıktı. 1960’a kadar Kıbrıs Türklerinin varlığını hiçbir şekilde kabul etmediler. Kıbrıs Türklerini ev sahibi olarak görmediler. Türkiye’nin Kıbrıs’a siyasal anlamda müdahil olabileceğini ön göremediler. Kıbrıs Cumhuriyeti ile, Kıbrıs Türkleri siyasal bir varlık olarak ortaya çıktı. Türkiye ise garantör bir devlet olarak ortaya çıktı. Cumhuriyetin varlığı Enosis’i engelleyen bir unsur olarak ortaya çıktı” diye devam etti.
‘Türkiye, süreci iyi yönetti’
1974’te Türkiye’nin müdahalesinin getirdiği sonuçların tarihsel olarak bölünmenin bir tescili olduğuna değinen Hasan “Bu, coğrafi olarak ayrı iki siyasal bandın oluşturulmasıdır. Rumlar, 1974’ten sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni hatırladılar. O güne kadar çok umurlarında olmadı. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne olan ‘sevdalarını’ şöyle yanlış bir şekilde kurguladılar. ‘Türk işgalinden kurtulmak saiki’ üzerine inşa etmeye başladılar Kıbrıs’taki helenizmi. Bu, helenizmi Türk işgalinden kurtulma üzerine kurarsanız doğal olarak buradaki Kıbrıs Türk varlığını dışlamak zorunda kalırsınız, sorununu yarattı. Doğal olarak Kıbrıs Türklerini o ‘Türk işgalinin’ bir unsuru olarak konumlandırırsınız. Kaçınılmaz bir şekilde dışladılar. Bütün olanlara rağmen Türkiye süreci iyi yönetti ve süreç sonunda bağımsız bir Türk devletinin ortaya çıkmasını tetikledi” diye ekledi.