İki mutabakat sonrası durumu ‘superhaber.tv' sitesi yazarı, gazeteci ve yazar Metehan Demir ile konuştuk.
‘TÜRKİYE İÇİN DRAMATİK BİR TABLO GÖRÜNMÜYOR’
Metehan Demir'e göre, önce 17 Ekim'de ABD ile sonra 22 Ekim'de Rusya ile Suriye savaşını durduran mutabakatı imzalayan Ankara için dramatik bir tablo görünmüyor. ABD ve Rusya gibi dünyanın iki büyük deviyle masaya oturulduğunu anımsatan Demir, mutabakatların 'başarısız olduğu' tezine katılmadığını Rusya ile mutabakatın ardından ABD ile mutabakatın 'daha anlam kazandığı' görüşünü dile getirdi. ABD ile mutabakatın 'bir nevi Adana anlaşması' olduğunu savunan Demir, Rusya ile bunun revizesi eşliğinde terörle mücadelede bir baskı mekanizması elde edildiğini söyledi. Demir, sınıra Rus askeri polisinin yanı sıra Suriye sınır muhafızlarının yerleşmeleri sayesinde de Türkiye'nin 'işgalci konumda' görmenin zor bir yorum olacağını söyledi:
“Bu işler çok göreceli değerlendirme kıstaslarına sahip. Bunu iki kademeli değerlendirebiliriz. Birincisi, Amerika ile yapılan mutabakat ardından 5 gün sonra Rusya ile yapılan mutabakat; ikisi birbirini tamamlayıcı katalizör olarak düşünüldüğünde Türkiye için ben dramatik bir tablo olduğu kanaatinde değilim. Çünkü dünyanın iki büyük deviyle oturuyorsunuz masaya. Biri Rusya biri Amerika, bu işin şakası yok. Belki de dünya siyasi tarihinde çok nadir görülen bir diplomasi trafiği. Biraz bu konuda başarısız denmesi tezine katılmıyorum. Rusya ile yapılan mutabakatın ardından Amerika ile yapılan mutabakatta daha bir anlam daha bir güç kazandı Türkiye. Bunlar tamamlayıcı mutabakatlar haline geldi. Amerika ile ilk yapılan 13 maddelik mutabakata baktığımızda Amerika ile bir nevi Adana Anlaşması gibi bir şey yapıldı. Ama Rusya ile yapılan anlaşma da Suriye ile yapılan Adana Anlaşması’nın revizesi Suriye’nin üzerinde terörle mücadelede baskı kurması anlamında Rusya’nın bir nevi vekaleti ve sürecin hem Suriye’nin toprak bütünlüğüne hem de bugüne kadar Türkiye’ye harekatın başından beri bu bir işgal girişimi diye haksız yöneltilen suçlamalara baktığımızda artık uluslararası bir belge niteliğinde de oldu. Çünkü 5. Maddede Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları ifadesi kullanıldı. Yani bir ülkenin eğer uluslararası egemenliğine müdahaleyse uluslararası bir anlaşmada Türkiye’nin Suriyelilerin de bir mutabakat metni içinde geçtiği bir noktada işgalci durumuna düşmesi biraz çok bir yorum olacak."
'13 KASIM GÖRÜŞMESİNE KADAR RİSKLER VAR'
Demir, Rusya ile mutabakatın ardından Erdoğan'ın 13 Kasım'da ABD'ye giderek Trump ile görüşeceğini anımsatırken, bu kısa süre içerisinde riskler ve provokasyonlara açık bir mühlet bulunduğunu ekledi:
"13 Kasım’a kadar çok kısa zaman ama riskler ve provokasyon açısından çok zaman var. Şu an mutabakatlara bakıldığında ana aktörler Türkiye, Rusya ve Amerika. Ama burada Suriye var, İran var, görünen ve görünmeyen aktörlerin doğrudan ve dolaylı müdahaleleri de var. Bazılarının bu mutabakatların işlememesi için elinden geleni yapacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Fransa, Almanya ve İngiltere’yi de ayrı bir kategoriye koymak istiyorum. Onların da ilerleyen günlerde çeşitli şekillerde sürecin içine ya Amerika üzerinden ya da bir başka inisiyatif üzerinden dahil olma girişimlerini görürsek şaşırmayalım.”
‘BU ŞARTLARDA AMERİKA ÇEKİLMEZ’
Demir, Suriye krizine bu kadar ülkenin gizli ya da açıktan dahil olması ve İran ile Doğu Akdeniz gibi faktörler dikkate alındığında ABD'nin bu ülkeden çekilmesine ihtimal vermiyor. ABD ile Rusya'nın liderlerinin ülkelerinin yaptıkları mutabakatlara karşılıklı yüksek sesli itirazlarının olmadığını da anımsatan Demir, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı konusunda Rusya ve ABD arasında sessiz bir uzlaşı bulunduğu görüşünü aktardı:
“Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili en başta söylediğim noktadan hareketle bir soru sormak istiyorum; Amerika Birleşik Devletleri olsan, Rusya gibi bir numaralı rakibin Suriye’de böyle önemli bir pozisyon tuttuysa, İran ile ilgili politikanın ne olduğu ortadaysa, Türkiye de pozisyon tuttuysa, diğer aktörler çeşitli alanlar tutmaya çalışıyorsa, sen çekilir misin? İsrail’in Suriye’ye yakınlığını düşünelim, bölgedeki stratejik konumunu düşünelim, Doğu Akdeniz’i düşünelim. Buradaki farklı dengeleri düşün. Bu şartlarda Amerika’nın çekileceğini sanmıyorum. Çekiliyor gibi yapıp mutlaka kalacaktır. Demokratlar normalde biz gidelim burada durmayalım, yurtdışına asker göndermeyelim derler, Amerikan demokrat mantığı budur yıllardır. İlk defa Demokratlar, Trump’ın bu düşüncesinden dolayı hayır orada kalalım, daha da asker gönderelim diyor. İlk Amerika ile yapılan mutabakata Rusya’nın ses çıkarmaması, Rusya ile yapılan ikinci mutabakata Amerika’nın ses çıkarmaması aslında bir adı konmamış bir konsensüsü de beraberinde getiriyor. Normalde Türkiye’nin Amerika ile yaptığı mutabakata Putin, siz kendi kendinize yaptınız ama burada böyle bir statüko var, kusura bakmayın o sizin kendi anlaşmanız diyebilirdi. Amerikalılar da Rusya ile yapılan anlaşmaya derdi ki siz yaptınız da bizim mutabakat var. Çok şaşırtıcı derecede bir sessizlik bir konsensüs hali var, bu olumlu yüzdeyi biraz arttırabiliyor. PYD/YPG çekildi deniyor ama hepsinin de üstlerinde PYD/YPG yazmıyor, tamamen çekildikleriyle ilgili Rusya ve Amerika’nın takibine ne kadar uyup uymadıklarıyla ilgili ya da onları bu terör saldırılarını yapmaya motive edecek başka unsurların olup olmayacağını ben bilemiyorum. Çünkü Suriye bana beklenmeyeni beklemeyi öğretti.”
‘AMERİKA VE RUSYA İLE PYD/YPG SORUN ÇIKARACAK BİR SÜRE SONRA’
Demir, hem ABD hem de Rusya’nın PYD/YPG ile ilgili tutumları ve ilişkilerinin bu süreçte sıkıntılar çıkartabileceğine dikkat çekti. Demir, Türkiey açısından ortaya zorlu bir resmin çıktığını vurguladı:
“Vladimir Putin’in bir açıklaması olmuş, ‘Biz atarız onları oradan, göndeririz’. Yani Rusya’nın orada bir kendine güveni var. Amerika’nın da ‘Tamam ben o çekilmeyi halledeceğim, o işi konuşacağım’ telkinleri var. Bunları yan yana koyduğumuz zaman mutlaka ve mutlaka bizim gördüğümüz ya da görmediğimiz bir düzlemde bu PYD/YPG yapısıyla bir şeyler konuşulmuştur. Yani bunun bir stratejik komisyonu ya da ‘face saving’ dedikleri bir şey var hem Rusya hem Amerika tarafından. Çünkü Rusya Devlet Başkanı’nın mutabakat metni açıklanmadan iki devlet başkanı kameralar önüne çıktığında Suriye’de Kürtler ile diyalog ifadesi kullanıldı. Buna bakıldığında önümüzdeki dönemde çeşitli şekillerde, 32 km aşağı iniyorlar, PYD/YPG Amerika ve Rusya’nın gündeminde olacak. İşte bunlar Türkiye’nin Rusya ve Amerika ile ilişkilerinde ne sorun çıkarır çıkarmaz orayı şüpheyle bekliyorum. Türkiye açısından çok zorlu bir resim ortaya çıkıyor çünkü Amerika ile Rusya ile bu sorun çıkaracak bir süre sonra. Çünkü hem Amerika hem Rusya bu konuda bir şeyler düşündüklerini söylüyorlar. O nedenle muhtemel 13 Kasım’a kadar yürüyen süreçte neler olur neler olmaz diye konuşuyoruz, bu onlardan bir tanesi. Sonrasında da kaşımıza çıkacak. Çekilmeleri Amerika ve Rusya tarafından söylenirken siz çekilin ama ileride de şöyle olur, böyle olur gibi bir şeyler söylenmiş olabilir.”
'TÜRKİYE MENFAATLERİNİN GEREKTİRDİĞİ TUTUMU ALIR'
Ankara'nın 'eksen değişikliği' tartışmaları da yürütülürken, Demir, ABD'nin 17 Ekim mutabakatı için 48 saat içerisinde en üst düzey heyet göndermesinin, Türkiye'nin kendisi açısından ne kadar değerli olduğunu sergilediği görüşünde. Demir'e göre Türkiye'nin ABD yahut Rusya yahut başka ülkelerle de ulusal menfaatlerinin gerektirdiği şekilde tutum alması doğal, bu durum da S-400 meselesinde net olarak görüldü. Demir, 13 Kasım'da Amerikalılar tarafından Patriotların alımının telkin edilmesini beklerken, ABD ile F-35 meselesinin de çözüleceği görüşünde:
“Amerika’nın bir anda okyanusları aşarak 48 saat içinde olabilen en ağır heyetiyle beraber gelmesi bu konudaki endişelerin ne denli derin olduğunu gösteriyor. Yoksa farklı sıkıntılı durumlar da olabilirdi. Bu Amerika’da endişelerin bazıları seslendirilir, ciddi olanları seslendirilmez ve ona göre politika geliştirilir, diplomaside de vardır bu. Bizim bu tartışmanın tuzağına da düşmememiz lazım. Çünkü çok tehlikeli bir tartışma Rusya mı Amerika mı. Türkiye bugüne kadar ulusal menfaatleri neyi gerektiriyorsa, Amerika ile Rusya ile bir başka ülkeyle de ilişkilerini geliştirme hakkı vardır. S-400 alımında da böyle oldu. S-400’ü Türkiye bir şeyinden icat etmedi, yıllarca Patriot konusunda görüşmeler olmadı mı? Olmayınca bu konuda da ihtiyaç olunca Rusya da bizde var, ihtimaller böyle böyle denilince, teknoloji paylaşımı bile gündeme gelince, Türkiye’nin istediği şeyler konuşulunca, gündeme gelir. Türkiye’de bu tartışma çok tehlikeli. S-400 ve Patriot karşılaştırmalarında, S-400 teknik imkan, kapasite, maliyet hesabı, birçok noktada Türkiye’nin taktik anlamda doğru bir kararı. Bazen siyasi atmosfer savunma sanayi alanlarını da etkiliyor. Yıllar önce Avrupa Birliği sürecinde Türkiye, Amerika’dan Skorsky helikopterler almıştı. Ama hiçbir işe yaramıyordu bence. Avrupa Birliğin’den de Eurocopter helikopterlerini aldı. Güneydoğu’da kullanılamıyor bile, o kadar kötü yani. Siyasi bir atmosferin beraberinde getirdiği kararlar da zorunluluk haline gelebiliyor. S-400 meselesinde böyle değil. Türkiye, Çin ile görüştü, Avrupa Birliği’nde İtalya ve Fransa ile görüşülüyor hala. Bu oldu ki S-400 de Hindistan, Suudi Arabistan gibi Amerika’nın çok yakını olarak bilinen ciddi görüşmeler yapıyorlar. Demek ki bu bir akılla ilgili bir karar. Ama Amerika’ya bakıldığı zaman 13 Kasım tarihinde Patriot meselesi Amerikalılar tarafından kapanmaz. Türkiye’nin Patriot da alınsın sözcüğü yenecek. Çünkü 100 milyar dolar gibi bir ticaret hacminden bahsediyoruz. Herkes F-35 ile S-400’ü birbirine bağlantılı sanıyor. Ben F-35 meselesinin ayrı bir düzlemde yürüdüğünü düşünüyorum. F-35 meselesi yolunda gider gibi görünüyor. Çünkü F-35’de Türkiye’nin 900 küsur parçayla alt yüklenici konumunu da unutmayalım. Zaten 7-7.5 yıl geciken bir F-35 savaş uçağı projesi var. Zaten katılımcıları irrite eden geç kaldık diye kızdıran bir durum var. Türkiye’nin de 900 parçalık katılımından çekilmesi başka alternatif aranması 2.5 yıl daha en az gecikme getirir. Bunlar öyle kolay karşılanacak şeyler değil. Bence F-35 projesi, S-400’den bağımsız yürür. S-400’ün çözümlerinin formülasyonları farklı çünkü."
'HER KRİZDE YAPTIRIM SOPASI CİDDİ RAHATSIZLIĞA ULAŞTI'
Demir ABD ile her krizde yaptırım sopasının sallanmasının da Ankara'da artık ciddi bir rahatsızlık yarattığını kaydetti. Demir'e göre bu meselenin sonlandırılması gerektiği, aksi halde ilişkilerin bir daha geriye dönülmemek üzere zarar göreceği ayrıca Amerikan tarafına iletildi:
"Her krizde yaptırım sopasının Amerika tarafından gündeme getirilmesi Ankara’da artık ciddi bir rahatsızlığa ulaştı. Zaten rahatsızlık yaratıyordu ama artık çok irrite etti son durumda. En ufak krizde bak şöyle olur anlamında. İlginç bir psikoloji oldu Türkiye’de. Trump’ın tweetleri eskiden daha farklı algılanıyordu, şimdi Trump ayrı bir kategoriye girdi Türkiye’de. Amerikan yönetiminin söyledikleriyle daha yakından ilgileniyorlar. Senatörlerin ayrı hazırladığı paketler var, Türkiye’ye şu gelsin, bu gelsin, Trump’tan bağımsız, onlar da çok büyük rahatsızlık yaratıyor. Yaptırımlar konusundaki tehdit meselesini kökten çözmek için Amerikalılarla ayrı bir düzlemde görüştü. Bu konuda açıkça bu işin sonlandırılması gerektiğini yoksa ilişkilerin bir daha geriye dönülmemek üzere ciddi zarar göreceğini, tehdidin güven kırılmasının en büyüğünü yarattığını bizzat söylediler diye biliyorum.”