Ağustos ortalarında ise Suriye ordusunun İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun ve civarındaki topraklarını (Suriye’deki el Kaide) Heyet Tahrir üş Şam ile cihatçı gruplardan kurtarmayı başarmasıyla yeni bir sayfa açıldı. Türkiye’nin hayata geçiremediği Soçi mutabakatı uyarınca tesis edilmiş TSK’nın gözlem noktalarından birisi olan Morek böylelikle Suriye ve Rusya ordularının kontrol alanında kaldı. Bölgede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Ağustos’taki Moskova ziyaretiyle geçici ancak kırılgan bir ateşkes sağlanabilmiş görünüyor.
Türkiye’nin ABD ve Rusya arasındaki ‘dengeleme’ hedefli siyaseti ve sıkıntılarını Maltepe Üniversitesi’nden Prof. Hasan Ünal ile konuştuk:
‘DENGELEMENİN RUSYA TARAFI İYİ GİDİYOR’
Prof. Hasan Ünal’a göre, Türk dış politikasında ABD ve Rusya ile ilişkilerin ‘dengelenmesi’ girişiminin özellikle Rusya ayağı ‘yolunda gidiyor’. İki ülke ilişkilerinin askeri işbirliğini de içerecek şekilde gelişmesinin önemine dikkat çeken Ünal, Moskova’nın bu konuda ABD’den daha istekli olduğunu anımsattı:
“Dengelemenin bir tarafı fena gitmiyor. Yani Rusya ile ilişkiler geliştiriliyor. İki komşu ülke, çok büyük ticaret hacmi var. Bu ticari hacmine ilaveten son yıllarda siyasi konularda işbirliği yapılıyor. Bölgesel konularda ülkeler birbirlerine danışıyor, birbirlerine yakın politikalar izlemeye çalışıyor. Artı buna son bir boyut eklendi, askeri işbirliği. Bu askeri işbirliğinin de devamında fayda var. Çünkü Rusya bu alanda dünyanın en iyi silahlarını yapan bir ülke. Rus silahlarının Amerikan silahlarından geri olmadığını, belki çok daha ileri olduğu bazı alanlarda, Suriye savaşında da gördük. Ayrıca Rusya bu alanda çok daha istekli Türkiye’ye karşı. Ne bileyim, ‘SU-57’leri beraber üretelim’. Bu ne demek? Amerika’nın bize dönüp, ‘F-35’leri Ankara’da üretelim” demesi demek. Rusya aynı şekilde S-500’leri de beraber yapabiliriz diyor. Bence gerçekçi. Şimdi Türkiye işin doğrusu kendi milli muharip uçağını üretme yönünde de adımlar atacak. O daha iyi fikir olabilir. Veya bir ara çözümler olabilir. Bu teknik askeri bir konu. Dolayısıyla buna uzmanlar karar verecektir ama Rusya’nın bu konuda ABD’ye göre istekli olduğu çok açık bir şey.”
‘DENGELEMEYİ AMERİKA İLE İDEOLOJİK SAVAŞA TUTUŞMADAN YAPMALI’
Ancak Ünal’a göre ABD ile Rusya’yı dengeleme meselesi Washington’la ideolojik savaşa tutuşulmadan yürütülmeli. Türkiye’nin ABD’yi ‘1952’den beri tanıdığını’ özellikle silah alımı konusunda daha önceki yıllarda da sıkıntılar yaşandığını anımsatan Ünal, son dönemde de PYD’ye verilen destekle Ankara’da oluşturulan rahatsızlığı vurguladı:
“Biz Amerika’yı ta 1952 yılından beri tanıyoruz ve bu silahlar konusunda garip böyle sınırlamalar, ambargolar yaşatır bize ve bir bıkkınlık var aramızda, güvensizliğe dönüşmesi var. PYD’ye destek vermesi, Türkiye’nin dış politikasındaki önemli konuları ya görmezden gelmesi veya Türkiye’nin aleyhine denilebilecek durumlarla Türkiye’yi rahatsız etmesi var. Dolayısıyla çok kutupluluğa evrilen bir dünyada Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini koruması, geliştirmesi yerinde bir şey. Burada dengede bir sorun yok yani. Yalnız buradaki dengede şunu yapmak lazım, Amerika ile ideolojik bir savaşa tutuşmadan bunu yapmak lazım. Buna hiç gerek yok. Mesela İsrail ile ideolojik bir savaşa tutuşmadan bunu yapmak lazım.”
‘NATO’DAN ÇIKMIYORUZ AMA ABD’Yİ RUSYA’NIN ÜZERİNE GİDİLMEMESİ İÇİN UYARMAK LAZIM’
Türkiye’nin ‘NATO’dan çıkma’ seçeneğini tartışmadığını belirten Ünal, ancak Türkiye’nin önemli bir komşusu olan Rusya ile ilgili ABD dahil müttefiklerini ikaz edebileceğinin altını çizdi. Rusya’yı da anlamak gerektiğini söyleyen Ünal, “Niye Polonya’nın bilmem kimin kaprisleriyle böyle gidiyor? Bu nereye kadar gidecek” sorularının yerinde olacağı görüşünü dile getirdi:
“Biz NATO’dan çıkmıyoruz. Biz diyeceğiz ki aslında şunu da tartışmaya açmamız lazım. Mesela NATO’ya Amerika bir takım tasarılar getiriyor ve oradan pat pat pat geçiyor. Bunların çoğu da Rusya’nın canını sıkan tasarılar. Mesela şu da bir sonraki adımda gündeme getirilebilir Amerika’ya, eğer Amerika ile ilişkilerimizde Amerikan tarafından kaynaklanan anlayışsızlık devam ederse, deriz ki, ‘kardeşim siz niye bu Rusya’ya taktınız. Mesela Rusya’yı ben düşman algılamıyorum, benim çok yakın bir komşum, çok kapsamlı ilişki kuruyorum ve bu adamlarla kapsamlı işbirliği de yapılabilir. Belki NATO’nun genişletilmesi de yanlıştı. Yani Rusları da anlamamız lazım. Niye biz bunları kafadan bodoslama karşımıza alıyoruz. Niye Polonya’nın bilmem kimin kaprisleriyle böyle gidiyor? Bu nereye kadar gidecek? Yani Ukrayna’yı NATO üyesi mi yapacağız, Gürcistan’ı NATO üyesi mi yapacağız, komik olmayın’ demek lazım. Belki oraya da gelecek.”
‘HERKESLE KAVGA ETME POLİTİKASI SADECE TÜRKİYE’YE HAS ZANNEDİYORDUK’
ABD Başkanı Donald Trumpl’ın da Rusya politikalarını değiştirmeye çalıştığı ancak Amerikan devletini ikna edemediğini kaydeden Prof. Ünal, Washington’ın şu anda hem Çin’i hem Rusya’yı hem de Avrupa’yı karşısına alır görünüm sergilediğini belirtti. Ünal, “Bu aynı anda herkesle kavga etme politikasının sadece Türkiye’ye has olduğunu zannediyorduk, meğerse bulaşıcıymış” diye konuştu:
‘BİZİM İDLİB’DEKİ GRUPLARA BORCUMUZ, ONLARI KORUMA MECBURİYETİMİZ Mİ VAR?’
Hasan Ünal’a göre Türkiye’nin İdlib’de yapması gereken ‘açık’. “İdlib’deki bizim de terörist diye tanımladığımız gruplara bir borcumuz mu var, bunları koruma mecburiyetimiz mi var” diye soran Ünal, Türkiye’nin İdlib’deki mevcut durumun neden devamını istediğinin anlaşılmaz olduğunun altını çizdi:
“Türkiye’nin ne yapması gerektiğini sorarsanız fikir çok ama yaptırabilmek zor. Ben anlayamadım mesela İdlib’deki bizim de terörist diye tanımladığımız gruplara bir borcumuz mu var, bunları koruma mecburiyetimiz mi var. Yani bizim geçen yıl Rusya ile imzaladığımız Soçi mutabakatı işlemedi, çöktü. Biz o bölgeyi büyük ölçüde teröristlerden temizleyecektik, nasıl yapacaktık bilmiyorum, Türkiye’nin adını ‘silahlı muhalif’ koyduğu gruplar orada hakim olacaktı. Tam tersine bu terörist gruplar onları ezdiler ve İdlib’in neredeyse tamamına hakim oldular ve Rusya’yı da Suriye’yi de oralardan yaptıkları saldırılarla rahatsız ediyorlar. Suriye ordusunun karşılık vermesi lazım. Bir de Suriye ordusu açısından şöyle bir sıkıntı var. Suriye ordusu bütün yığınağını oraya getirdi ve orada bekliyor şimdi. Türkiye’nin bu mutabakatı yüzünden bir yıldır Suriye başka yerlere bir şey yapamıyor. Şimdi biz İdlib’deki mevcut durum niye devam etsin istiyoruz, bir, ne kadar devam etmesini istiyoruz, iki.”
‘ÖSO İÇİN OTONOM BÖLGELE İSTİYORSAK, O ZAMAN PYD DE GENİŞ OTONOMİ ALIR’
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TSK’nın siyasi çözüme kadar Suriye topraklarında kalacağını dile getirmişken, Prof. Ünal, ‘siyasi çözüm’ dayatmasının geçmişte Türkiye’ye karşı da kullanıldığını anımsattı. Suriye’nin milli ve üniter yapıda kalması istenmiyorsa tercihin ‘federalleşmesi’ olacağı sonucunun çıktığını anımsatan Ünal, örneğin ÖSO için otonom bölge talebi varsa, bunun PYD için de aynısının istenmesine yol açacağını anımsattı:
“O zaman şu soruyu soralım, Suriye’nin milli, üniter bir devlet yapısı var. Biz siyasi çözümden neyi anlıyoruz? Size bir örnek daha vereyim. Vaktiyle bize PKK ile mücadele konusunda bir sürü akıl veriliyordu, siyasi çözüm bulun diye. Biz bunları elimizin tersiyle ittik. ‘Biz terör örgütüne karşı askeri mücadele ile başarılı olamayacak bir ülke miyiz’ dedik. Biz bunları ezeriz dedik, ezdik de… Suriye’ye niye bunu yaptırmıyoruz? Eğer bir milli, üniter yapıya sahip Suriye’yi beğenmiyorsak, ki siyasi çözüm istiyorsak bu o anlama gelir, o zaman Suriye’nin federalleşmesini istiyoruz demektir. Ama o zaman bam teline gelelim, o zaman PYD’nin orada devletleşmesine nasıl engel olacağız? Eğer biz ÖSO için otonom bölgeler istiyorsak, o zaman PYD de geniş bir otonomi alır. O zaman biz niye PYD’ye karşı mücadele ediyoruz? Yahut etmiyoruz da bu mücadele lafta kalıyor. Bu soruların cevabının verilmesi lazım.”
‘SURİYE’NİN FEDERALLEŞMESİNİ İSTİYORSAK O ZAMAN AMERİKA İLE NİYE KAVGA EDİYORUZ?’
Ünal, Türkiye’nin ABD ile ‘güvenli bölge’ pazarlıkları da dahil olmak üzere izlediği politikanın Suriye’nin federalleşmesini istediği izlenimi yarattığına dikkat çekerek, “O zaman Amerika ile zaten niye kavga ediyoruz” sorusunu yöneltti:
“Bana sorarsanız en iyi Suriye mevcut milli üniter yapıdaki Suriye’dir. Bizim buna destek vermemiz lazım. Rusya ile ilişkilerimizdeki çıban başı da burada. Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğüne gerçek anlamda destek veriyor, destek vermenin ötesinde bunun için savaşıyor alanda. Biz ise toprak bütünlüğünü konuşuyoruz ama öyle şeyler söylüyor ve yapıyoruz ki buradan şöyle bir şey çıkıyor. Sanki Suriye’nin federalleşmesini istiyoruz. O zaman Amerika ile zaten niye kavga ediyoruz? O zaman PYD bırakın Fırat’ın doğusunu alsın, veya haritasını küçültmek için konuşalım. Belki de zaten bunu mu istiyoruz, bu güvenlikli bölge diyerek 40 değil 50 km’lik bir alanı aldık, girdik. Oradaki yerleşim yerleri de bizim kontrolümüzde, nüfus değişti, Ayn el Arap Kobani de kontrolümüze girdi, bunun ötesi PYD yine bizim komşumuz. Ne anladık? Hayır yani diyelim bunu yaptık, bilgisayar oyunu gibi yaptık. Ee ne oldu, PYD yine komşumuz. Oysa bizim ne, PYD burada olmamalı, olmayacak. Bu doğru bir politika…”
‘AMERİKA’DAN ZİYADE SURİYE DEVLETİ İLE UZLAŞMAYA İHTİYAÇ VAR’
Prof. Ünal’a göre Suriye topraklarındaki gelişmeler için ABD’den ziyade Suriye devleti ile uzlaşmaya ihtiyaç var. Şam’la anlaşıp topraklarını iade etmenin teröristlerden temizliğini Rusya ve Suriye ordularının yapmasını sağlayacağını söyleyen Ünal, bu sayede mülteci akınının da durdurulabileceğini vurguladı. Ünal aynı şekilde Fırat’ın doğusunda da ABD değil Suriye devletiyle anlaşmak gerektiğinin altını çizdi:
“Zaman zaman bazı bakanlarının açıklamaları var, unutmayın ki bize gelen sığınmacılar Misak-ı Milli’ye ait topraklardan geldi gibi, aslında uluslararası ilişkilerin ruhuna aykırı açıklamalar yaptıklarını görüyoruz. Ama o belki bakanların bu konuları bilmemesinden kaynaklanıyor. Aslında her bakanın böyle bir açıklama yapması mecburiyeti yok. Öbür tarafa gelirsek, bence bir uzlaşmaya gerek var burada ama Amerika’dan ziyade Suriye devleti ile uzlaşmaya ihtiyaç var. Şimdi birinci uzlaşma şu: Suriye ile uzlaşılmalı ki, bir İdlib uzlaşması çıkmalı ortaya. İdlib’de biz demeliyiz ki, ‘arkadaş burası senin toprağın, gel burayı teröristlerden temizle. Tamam ben bunu Soçi mutabakatıyla yapmaya çalıştım, olmadı’. Sana lojistik destek vereyim. Biz İdlib’den neden korkuyoruz? Eğer korkumuz buradan bir mülteci akını olacaksa, sınırlarımızı silahlı kuvvetlerimiz tutsun, Suriye’ye ve Rusya’ya destek sağlasın, onlar da operasyonlarını yapsın. Koridorlar Suriye’nin içine açılsın, falan filan. İki, biz Suriye’ye diyelim ki, ‘benim kontrol ettiğim, Fırat Kalkanı ve Afrin harekatlarıyla, toprakları da sana devredeyim. Sen buraya gel, kaymakam tayin et, doktor tayin et, öğretmen tayin et, şunu tayin et, bunu tayin et. Buraya gümrük memurları tayin et, yapılan sınır ticareti resmi belgelere dönüşsün. Patates alınıyorsa, zeytinyağı alınıyorsa, bunu kim alıyor, kime satıyor, bunlar bilinsin… Resmi yapalım çünkü yarın bunlar uluslararası mahkemelerde dava konusu olur. Daha önemlisi şu Fırat’ın doğusunda işbirliği yapalım.”
‘ABD İLE PYD’YE TÜRKİYE SURİYE İLE UZLAŞMAZ KOZUNU VERİRSENİZ…’
Ünal’a göre Türkiye’nin İdlib’deki grupları savunma ve Suriye devleti ile uzlaşmamaktaki ısrarı ABD ve PYD’nin elindeki en önemli koz:
‘TÜRK DIŞ POLİTİKASI GÖZDEN GEÇİRİLMELİ’
Prof. Ünal, Türkiye’nin itirazlara rağmen Fırat’ın doğusuna operasyona girişebileceği görüşünde. Ancak tek taraflı operasyon yerine Suriye hükümeti ile uzlaşmanın hayırlı olacağını dile getiren Ünal, dış politikanın yeni dönemde gözden geçirilmesi ve değişikliğe gidilmesinin tam zamanı olduğu görüşünü aktardı: