Türkiye ve Arap medyasında farklı haberlere konu olan iddiaları, İdlib’deki son durum eşliğinde Prof. Mehmet Yuva ile konuştuk.
‘İDLİB’DEKİ TERÖR GRUPLARININ AĞIR ELEŞTİRİLERİ TÜRKİYE’NİN RUSYA İLE KOORDİNASYONUNUN SÜRDÜĞÜNÜ GÖSTERİYOR’
Prof. Mehmet Yuva’ya göre, Rusya ve Suriye hükümetleri Türkiye’nin Soçi ve Astana zirvelerinde İdlib’e yönelik verdiği teminatları yerine getiremediği kanaatine sahip. Buna karşılık Türkiye, Rusya ve İran’ın ‘koordineli çalışmalarının’ hala devam ettiğini kaydeden Yuva, buna gerekçe olarak da İdlib’deki el Kaide bağlantılı birçok örgütün Ankara’ya yönelik ağır suçlama ve eleştirilerinin işitilmesini gösterdi:
‘TÜRKİYE’NİN İDLİB’DE TEMİNATLARINI HAYATA GEÇİRMESİ ÇOK ZOR’
“Türkiye’nin vermiş olduğu teminatları hayata geçirmenin kolay olmayacağını söylüyorum genellikle. Bugün bunun doğur olduğu ortaya çıkmıştır. Zira sizin İdlib’de vermiş olduğunuz sözleri yerine getirebilmeniz için on binlerce karada askerinizin sahada olması gerekiyor. Rusya ve Suriye gibi önemli iki askeri gücün havadan karadan bütün imkanlarıyla başlatmış olduğu bu operasyonun bile uzun sürme ihtimali çok yüksek. Zira İdlib’in coğrafi konumunu yakından bilenler bilirler ki o dağlık vadide vs. hele ki 2015’ten günümüze kadar o bölgelere açılan tüneller, kazılan hendekler, mağaralar vs. göz önüne alındığında bu havadan da yapılan operasyonların aslında netice itibariyle çok önemli askeri sonuçlar elde etmediğini de görmekteyiz. Biz yıllardır Kandil ve Irak’ın birçok dağlarını bombalıyoruz ama hala bu iş kesin bir sonuca ulaşmış değil. İdlib’deki mevcut olan coğrafi konumu aslında Kandil bölgesine, Irak’ın kuzeyine benzetmek mümkün. Bu anlamıyla orada bu operasyonları temkinli, adım adım ve binlerce askerin yer alacağı bir kara operasyonu yapılmadan İdlib’de askeri anlamda nihai bir başarı elde etmek mümkün değil. Rusya ve Suriye’nin o bölgeyi Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çok daha iyi bilen kendi ülkelerinden bahsediyoruz. Suriye ordusunun, onlarla hareket eden milis kuvvetlerin, İdlib’in içinden bu kadar istihbarat alan bir ordunun buna rağmen askeri anlamda ortaya koyduğu tablo açıkken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bunu başarabilmesinin ihtimali zaten çok zayıf. Aslında Türkiye şunu arzuladı. Bu gözlem noktaları nihayetinde görüşerek, konuşarak, ikna ederek ya silah bıraktırma ya da özellikle bu ‘radikal’ olan unsurları belki de başka bir bölgeye kaydırarak, mesela Afrin üzerinden Fırat’ın doğusuna kaydırarak, tampon bölge olarak düşünülen bölgelere taşınması vs. düşünülüyordu. Ama geldiğimiz nokta itibariyle o örgütlerin o bölgeden çıkmak istemedikleri veya çıkmamak için birçok başka ülkeden talimat almış oldukları görülmektedir. Bu inatlaşma ve Türkiye’nin ikna edememesi sonucunda o örgütlerle ancak silah kullanılarak bunlara beyaz bayrak çektirme veya etkisiz hale getirme unsuru ortaya çıktı. Türkiye’nin bunu yapabilmesi mümkün değil. İki önemli sebebi var, bir tanesi askeri anlamda zor bir meseleden bahsediyoruz.
‘ÇÖZÜM TÜRKİYE’NİN RUSYA VE SURİYE İLE KOORDİNELİ HAREKET ETMESİ’
“İkincisi olarak da Türkiye’nin bu örgütlerle şu veya bu oranda bir bağı vardı, ilişkisi mevcuttu, görüşüyordu, konuşuyordu. Birbirileriyle en azından 2015’te İdlib düşürüldüğünde uzlaşma halindeydi. Şimdi bu örgütleri taciz etmek, oradan ayrılmaları yönünde ikna etmeye çalışmak o örgütlerin nazarında Türkiye’nin Rusya, İran, Suriye ile birlikte hareket ettiği inancını güçlendirir ki son merhalede bu örgütlerin Türkiye’ye karşı da orada terör eylemleri içinde olmasını beraberinde getirir. Bu radikal terör örgütlerinin ılımlı olarak kabul edilen diğer terör örgütleriyle çok yakın bağları var. Birbirilerine geçişlerinin kolay olduğu örgütlerden bahsetmekteyiz. Türkiye, HTŞ’ye karşı tavır aldığında aslında diğer örgütlere karşı da tavır almaktadır. Türkiye bunu denedi ve HTŞ’ye karşı birçok örgütü harekete geçirdi. Ama geldiğimiz noktada bunun başarısızlığa uğradığını görmekteyiz. Aksine HTŞ’yi güçlendirdiği, daha büyük bir toprak parçasına sahip olduğu ve kontrol altına aldığını görmekteyiz. Bu örgütler arasındaki organik bağdan mütevellittir. Onun için Türkiye bu saatten sonra İdlib’de yapılan siyasi açıklamalar dışlında ortaya bir şey koyamaz. O örgütlerle savaşmak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de o bölgede terör örgütlerine maruz bırakmak demektir. Ama şu olur; eğer Türk Silahlı Kuvvetleri bir bütün olarak Rusya ve Suriye ordusu ile birlikte hareket eder ve Suriye silahlı kuvvetleri ile bu işi birlikte koordine ederse, o zaman konumuz çok farklı bir mecraya girer ve konuyu çok farklı değerlendirmek mümkün olur.”
‘ESAD’IN MESAJLARIYLA İLGİLİ YAZIM YANLIŞ AKTARILDI’
“Geçen Çarşamba günü her yıl yapılan toplantının bir benzeri yapıldı. Bir araya geldiği basın mensupları, yazarlarla, siyasi uzmanlarla o toplantıda bizim dostlarımız vasıtasıyla ilettiğimiz sorularımıza bazı cevapları makaleme taşıdım. Türkiye önemli bir ülkedir. Türkiye ile iş birliğine ve birlikte çalışmaya hazırız. Zaten bu çalışmalar sadece Tahran ve Moskova üzerinden yürümemektedir. Bizzat Türk subayları ile Suriye subayları birçok noktada bir araya gelmişlerdir. Bu bir araya geldikleri mekanlarla ilgili de bilgi vermiştir. Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarı ve temsilcileriyle de birçok yerde ama en önemlisi Tahran’da bir araya gelindiğini açıkça ifade etmiştir. Bunun dışında da Suriye’nin egemenliğine ve çıkarlarına zarar vermediği takdirdi, buna saygı duyulduğu takdirde Erdoğan ile de görüşülebilir. Bunun altını çizerek tekrar ediyorum, zira Aydınlık Gazetesi de bunu daha farklı okumuş ve ana sayfasına Esad iki nokta ‘Erdoğan ile görüşmeye hazırız’ olarak taşımıştır. Tabii bundan istifade eden Yeni Akit gibi bazı gazeteler bunu Esad’ın bir aczi ve meşruiyetini kazanmak için Erdoğan’a muhtaç olduğu yönünde akla ziyan bir yorumda bulunmuşlar. Ama siz bu makaleyi bu şekilde anlar ve okursanız ve Esad’ın Erdoğan ile görüşmeye hazır olduğunu söylerseniz yeni Akit gazetesinin de diğerlerinin de yapacağı yoruma ortam hazırlamış olursunuz.. Makalemde de ifade ettiğim gibi ‘Suriye’nin egemenliği ve çıkarlarına uygun olacaksa, Erdoğan ile de görüşülebilir’ ifadesi vardır. Zira Suriye tarafı Erdoğan’ın 2023 yılına kadar Türkiye’nin devlet başkanı olduğunu bilmektedir. O tarihe kadar da Türkiye’de iktidar değişiminin olmayacağı yönünde belki bir görüşe sahiptir. Bu sebeple 2023’e kadar Suriye’de kanayan yaranın Türkiye-Suriye ilişkilerinin o tarihe kadar ertelenmesinin ne Suriye ne de Türkiye’nin çıkarına olmadığını da bilmektedirler. Bu sebeple de bu açıklamasını yaptığına inanıyorum. Zira Suriye tarafı diplomaside usta bir geçmişe ve geleneğe sahiptir. Bu konuda Suriye tarafı öfke ile kalkıp zararla oturacak cinsten diplomatik faaliyeti yapmaz.”
‘SURİYE DİPLOMASİSİ BÖLGENİN EN ZEKİ VE AKILLI DİPLOMASİSİ’
“Yakinen tanıdığımız için, yıllardır orada yaşadığımız için bilmekteyiz ki Suriye diplomasisi bölgenin ‘en zeki, en akıllı diplomasisini yürüten’ bir Suriye devletinden bahsetmekteyiz. Ki geldiğimiz sonuç itibariyle Suriye’nin ortaya koyduğu bu sabırlı, metanetli, öfke ile hareket etmeme hususu çok önemli siyasi kazanımlar elde etmiştir. Bugün Suriye’ye en büyük zararı veren Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri dahil devreye girmiştir ve Suriye tekrar masaya oturmak istediğini ve Suriye’nin yeniden imarına katkıda bulunmak istediklerini ifade etmektedirler. Suudi Arabistan Veliahdı Muhammed Bin Salman’ın yakında Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir araya gelecekleri yönünde duyumlar da mevcut. Bütün bunlar sadece Suriye’yi değil ayrıca Türkiye’yi de ilgilendiren konular. Zira Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye ile ilgili tavrı, görüşleri bellidir. Bölgede yürüttükleri politikaların Türkiye’yi daha çok abluka altına almak, zayıflatmak, kapana sıkıştırma politikalarının bina edildiğin görmekteyiz. Suriye’ye yapılan açılım da bu çerçevede okunmalıdır. Suriye Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu adımları neden attıklarını gayet iyi bilmektedir. Bunu bilmesine rağmen Türkiye’nin vermiş olduğu bütün zararlara rağmen, Türkiye’nin Suriye politikalarındaki bütün ciddi hatalarına rağmen Suriye tarafı Türkiye’yi hala önemsemektedir. Türkiye’nin iktidarı ile de muhalefeti ile de görüşmeye hazırlar. Zaten Türkiye’nin bu bölgenin önemli bir kuvveti olduğuna da müdrikler. Türkiyesiz bu sorunların çözülemeyeceğini ama bu sorunların daha da karmaşık hale ve işin içinden çıkılmaz hale ve kangrenleşecek sorunlar haline Türkiye sebebiyle gelebileceklerine müdrikler. Bugün Doğu Akdeniz’de çok önemli bir tatbikat söz konusu. Doğu Akdeniz’de bu kadar önemli yabancı bir kuvvetin donanmasına maruz kaldığı, Ege’de, Karadeniz’de, Suriye’nin kuzeyinde aynı kuvvetlerce bir açık saldırı haline gelen Türkiye’nin bu saatten sonra Amerika ile Suriye’nin kuzeyini, İdlib’i şu veya bu şekilde biraz Rusya ile veya biraz sahada mevcut olan örgütlerle yürütelim. İran ile şu konuda şunu yürütelim. Bütün bu enerjisini aslında sonuç alamayacağı ülkelerle yürütmekten ziyade bu meselenin bizatihi sahibi olan, ev sahibi ile bunu görüşerek, işbirliği yaparak çözme yönünde kararlı adımlar atabilse, kör politikalar uğruna Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermek yerine aslında Türkiye’nin muhalefetiyle de yani Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalif partileri de yanına alarak Türkiye’nin meselelerine ve bölge meselelerine birlikte tavır koyma ve birlikte çözme yönünde bir siyasi irade ortaya koysa, hem Türkiye hem de bölgenin menfaatine olacaktır diye düşünüyorum. Ama tek taraflı ben bilirim yalnız başıma hareket eder istediğim gibi çözerim mantığı son merhalede sadece iktidara değil iktidar üzerinden Türkiye’ye de büyük zararları olacaktır."