Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit'te "Seçimin ardından" başlığıyla yayımlanan yazısında "Seçimin sonuçları büyük ölçüde belli oldu. Belli olmayan birkaç il ya da ilçede bugünlerde belli olacak. Sonuçta 1. parti yine AK Parti. CHP daha az zarar edince bayram yapıyor. HDP çözülmüş. İyi Parti buharlaşmış. Durum bu" ifadesini kullandı.
Dilipak şöyle devam etti:
Bugün artık öyle bir şey yok. İtiraz konusunda tek kafa karıştıran şey, o sandık kurulundaki AK Parti ve MHP üyesi neredeydi ve ne yapıyordu. Aslında seçime giderken birçok şey AK Partinin beklentisi üstünde lehineydi, ama umduğunu bulamadı.. Kılıçdaroğlu'nun Yeni Zelanda açıklaması, Netanyahu'nun sözleri, AP'nin Türkiye ile müzakerelerin dondurulması kararı, Yeni Zelanda saldırısı, CHP'nin PKK ve İyi Parti ile kurduğu ittifak, her şey AK Partinin lehineydi. Ekonomide ciddi bir dalgalanma olmadı.
Pazarda da fiyatlar bir şekilde dengelendi. Peki, ne oldu da, sonuç böyle oldu. Onu seçime giderken ve seçim sonrası yazdım. Kimseye derdimi anlatamadım. Dostları kızdırma, gücendirme pahasına yazdım. Başka ne yapabilirdim.
'SEÇİMİN BÜTÜN YÜKÜ ERDOĞAN'IN ÜZERİNDEYDİ'
Seçime doğru giderken, hep yapılanlar ve yapılacak olanlardan söz edildi ama halkın kafasındaki ‘suali mukadderler'e net bir cevap verilmedi. Aday profili düşüktü. Beklentilerin çok altındaydı. Bunlar milletin kalbine değil, sinirine dokundular. Bütün bunları yazdık ama gidişat değişmedi.
Birçok teşkilatta, samimi bir şekilde işe sarılmadı. ‘Eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil' bir şekilde, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir kampanya yürütüldü. Söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir. Sosyal medyada dolaşan söylentilerin derin bir tahrip gücü var. Ve seçimden sonra da bu söylentiler artarak devam ediyor. Bu seçimde STK'lar, cemaat yapıları, kanaat önderleri ve medya buharlaştı. Etkin bir rol üslenemediler ve inanılır, ciddi bir danışma ve rehberlik yapmaktan uzaktılar.
Bu süreç de ‘Muhafazakâr / Başörtülü Feministler' ve ‘Muhafazakâr / Başörtülü Kemalistler' ciddi bir rahatsızlık konusu idi. Solcular bizi laikleştiremedi ama AK Parti içindeki AKP'liler Sekülerleşme / Sekülerleştirme konusunda solculardan çok daha başarılı idiler.
AK Parti'nin bir muhalefetsizlik sorunu var. Birileri bu vahim durumu daha da derinleştirmek istercesine, özeleştiriyi bile engelleme gayretine girdi sanki. Bunları tek tek defalarca yazdım. Evet, toplumun her kesiminde
FETÖ davalarının savsaklandığı, masum kişilerin suçlanıp, gerçek suçluların korundukları, serbest bırakıldıkları ya da bazı kişilerin üzerine hiç gidilmediği gibi bir izlenimleri var.
Şimdi bir kere daha ‘milletimizin verdiği mesajı aldık' deme zamanı. Milletle inatlaşılmaz. Sonuçta siyaset vekâlet müessesesidir. Siyaset varlık ve meşruiyetini milletin iradesinden alır. Eğer mesaj alındı ise, parti teşkilatının da, bürokrasinin de bakanların da önemli ölçüde yenilenmesi gerek.
Yine bir takım şaibeli isimler seçildiler. AK Parti kendi için bir sonraki seçimin (Beka sorunu değil) ‘Hayat-Memat sorunu' haline gelmesini istemiyorsa, bu adamların elini tutması gerek. AK Partililer de gözlerini bu adamların üzerinden eksik etmemesi gerek. Yoksa yerler ve bu işin faturası partinin önüne konur. Bu iş sadece Binali ve Özhaseki konusu değil. Seçilen il ve ilçelerin riskli başkanlarının yakın takibe alınması gerek.
'O DA HARCANIR'
Bunların başkan yardımcıları, özel kalemleri ve genel sekreterleri, daire başkanları ve genel müdürlerinin daha güvenilir kişilerden seçilmesi gerek. Yoksa memlekete de yazık olur, AK Parti'ye de. Bu iş sonuna kadar Erdoğan'ın karizması ile götürülemez. O da harcanır.
Erdoğan kararlı bir şekilde bakanlıklarda, bürokraside, teşkilatlarda bir temizlik harekatı başlatmalıdır. Yoksa gelecek günler geçen günleri aratır, onu söyleyeyim.
Eğer kriz derinleşecek olursa AK Partiden de gidenler olacaktır.. AK Parti ve CHP tabanından milletvekillerinin katılımını hedefleyen yeni siyasi oluşumlar yeniden gündeme gelecektir. Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz. Kaos planlayıcıları boş durmayacaklar.
İktidara yakın merkezden ve yerel yönetimlerden iş alan, kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyen bir takım ‘tuzu kuru' işadamları yavaş yavaş ortalıktan kaybolmaya başlayacaklardır. Bu işler hep böyledir: Ayaktaysan elini öperler ya da alkışlarlar. Oturdun mu, ya da sarsıldın mı saldırıya uğrarsın, düştün mü vururlar. Tabi bunlar kara gün dostu değilse. Kara gün dostları acı söylüyor diye uzaklaştırılmış, dışlanmışsa, o zaman yapacak fazla bir şey yok.
Ebû Müslim Abdurrahman bin Müslim El-Horasanî, İranlı Müslüman bir devlet adamıdır.. Emevî Devleti'nin yıkılışı ve Abbasî Devleti'nin kuruluşu sırasında önemli roller üstlenmiştir. O Emevi devletinin yıkılışı ile ilgili önemli bir tesbitte bulunur ve der ki ‘Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve onları kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar.
Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlarını düşman ettiler. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.' Cahil, zalim, müfsid, paraya, kadına, makama düşkün, kumarbaz kişilerden uzak durmak gerek. Onları, Allah'ın yardımının ulaşmasının önündeki en büyük engellerdendir. Şimdi yeniden karar verme zamanıdır. ‘La galibe illallah' deme zamanıdır. Hayır da şer de Allah'ın iradesi içindedir. Şimdi Allah'ın rızasına yönelme zamanıdır.
Hem değil mi ki, ‘Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelenlerde Allah hayır murat etmiş olabilir'. Adalet herkes için, her zaman ve her yerde. Adalet mülkün temelidir. Hak nerede tecelli ederse orada duralım. Bir kişi ya da topluluğa olan öfkemiz bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Selam ve dua ile."