ABD Başkanı Donald Trump ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) lideri Kim Yong-Un arasında ikinci zirve Vietnam'ın başkenit Hanoi'de gerçekleştirildi. Ancak sekiz ay önceki tarihi Singapur zirvesinin ardından bu kez daha somut anlaşma koşulları umutları hayata geçirilemedi.
Trump-Kim zirvesi ve Asya jeopolitiğindeki son gelişmeleri akademisyen Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.
‘KİM JONG-UN, ZİRVEDE ABD'DEN YAPTIRIMLARDAN BİRKAÇ TANESİNİ KALDIRARAK JEST YAPMASINI İSTEDİ'
Dr. Barış Adıbelli'ye göre, zirvenin başarısız kalmasında Trump'ın Kuzey Kore'ye taviz vermeye yanaşmaması etkili oldu. Adıbelli, Amerikan tarafının Kuzey Kore'nin kendilerine diz çöktüğü, ne isterlerse yapılacağı gibi yanlış bir izlenime kapılmasının da bu tutumda etkili olabileceğini vurguladı. Adıbelli, diğer yandan Kuzey Kore liderliğinin geçmişte altı görüşmelerle müzakere yürütürken, artık ABD ile tek konuşan olmak gibi bir kazanım sahibi olduğunun da altını çizdi:
‘BÜTÜN MADEN ŞİRKETLERİ KUZEY KORE İÇİN SIRADA BEKLİYOR'
Adıbelli'ye göre Korelerin barışı ve birleşmesi çabucak çözülebilecek bir mesele değilken, Güney Kore açısından Amerikan askeri varlığının da arzu edilir bir ekonomik faydası var. Adıbelli, ABD yönetiminin ise Kuzey ile özel olarak ilgilenmesinin asıl sebebinin çevreleme politikası yürütülen Çin'in hemen dibindeki jeopolitik konumunun yanı sıra zengin yeraltı kaynakları olduğunu belirtirken, Batı'daki pek çok maden şirketinin bu ülkenin pazarına girmeyi arzuladığını aktardı:
"Güney Kore halkı, özellikle bu (Amerikan) askerlerinin yaşadığı bölgelerdeki halk buna karşı. Ekonomik olarak eğer onlar giderse, buralar hayalet şehre döner diyor. Kuzey Kore o kadar da tecrit edilmiş değil. Jimmy Carter ziyaret etti Kuzey Kore'yi. Madeleine Albright, Clinton dönemi Dışişleri Bakanı ziyaret etti ve Clinton'ın kendisi 2009'da ziyaret etti. Dolayısıyla da Amerikalıların bu kadar dediği gibi çok da dışa kapattık, inzivaya çekilmiş münzevi bir krallık derler Kuzey Kore'ye, şeklinde bir devlet değil. Giden gelen çok.Trump'ın Kim Jong-un'u sürekli övmesi, iltifatlarda bulunması, ‘çok akıllı lider, ileriyi gören zeki bir lider'… Trump aslında ağzındaki baklayı çıkardı ağzından basın toplantısında. ‘Kuzey Kore inanılmaz bir potansiyeli var' dedi. Yeraltı kaynakları inanılmaz. Şu an için 20 milyar dolar deniyor. Altından tutun demire kadar bakir madenler var. Avrupa, bütün maden şirketleri sırada bekliyor Kuzey Kore'de. Ancak başka bir şey daha dedi. Rusya ve Çin arasında hemen yanı başında Güney Kore, Japonya var. İnanılmaz bir konumda. Jeopolitik konumunu söylüyor. Buradan anladık ki Amerika Birleşik Devletleri'nin Kuzey Kore ile ilgilenmesinin ana nedeni jeopolitik konumu. Yani Çin'in yanı başında olması. ABD'nin Çin'i çevreleme politikası yürüttüğünü biliyoruz."
ABD Başkanı'nın Koreler meselesinde işe hızlı başladığını ancak daha sonra ağırdan almaya karar verdiğinin anlaşıldığını belirten Adıbelli, Trump'ın ‘Acele etmeyeceğiz' sözlerinin politika değişikliğine işaret ettiği görüşünde. Adıbelli, Nixon döneminde de Çin ile iştigal politikasının uzun bir sürece yayıldığını anımsatırken, bu sürecin Asya jeopolitiğinde Amerikan müttefiki Japonya'nın sıkıntılı duruşuna yol açtığını dile getirdi:
Trump şunu dedi, ‘Umutluyum, Kuzey Kore ile gelecekte devam edeceğiz, bu uzun bir süreç. Acele etmeyeceğiz' dedi. Çok ilginç. Demek ki politikayı değiştirdi. Birlikte hemen bitirelim bu işi demiyor. İki lider de bir anlaşma imzalamama kararı aldık diyor. O da günü kurtarma adına bir manevra. Anlaşamadılar, bu kadar basit. Bu zirvelerde bir çırpıda bir şeyler olmaz. Buna Amerika Birleşik Devletleri'nden bir örnek vereyim. Kendileri sürekli, bir ‘Bazen masadan kalkmak en doğru şeydir, bazen hiç anlaşma imzalamamak kötü bir anlaşma imzalamaktan daha iyidir' düşüncesindeler. Amerikan medyası Gorbaçov görüşmesine hep atıfta bulundu. Amerika Birleşik Devletleri deneyimli bir ülke. Şöyle ki 1971'e dönelim. Henry Kissinger, Çin'e gitti, ilişkilerin normalleştirilmesi için süreç başlattı. 1972'de Mao ile Pekin'de görüştü. Ama diplomatik ilişkiler 1979'da kuruldu. İki ülke birbirlerine elçi gönderdi. Arada 7 yıllık bir süreç var. Bu uzun bir süreç, ABD'nin bunu bilmesi lazım. Kuzey Kore ile nihayetinde neredeyse 70 yıla yakın büyük bir düşmanlığınız var. Bu kadar zamandır hiçbir resmi temasınız yok. Onun için bir gecede olmaması zaten doğal. Nükleer tesislerde artık deneme yapmayacağını, füze fırlatmayacağı konusunda söz verdi. Ancak şimdi Japonya'da tepki var. Zirveden önce şöyle bir açıklama yaptı Japonya: ‘Eğer bu zirvenin sonucunda yaptırımlar kalkarsa biz yaptırımlarımızı kaldırmayacağız, uygulamaya devam edeceğiz'. Buradan anlaşılıyor ki Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri, bu konuda ayrılmış."
Adıbelli, Güney Kore'nin Kuzey Kore ile barış için attığı adımlarla öne çıktığını ancak Trump'ın bütün artıları kendisinde toplamak istediğini de kaydetti. Ancak bu noktada asıl kilit unsurun Çin olduğunu vurgulayan Adıbelli, Trump'ın da Pekin yönetimine yaptığı atfa dikkat çekti.
"Güney Kore bana göre son yılların en önemli diplomatik başarısının izahı. Yani hem barış dalını uzattı, zeytin dalı uzattı. Gerçekten Kim Jong-un da buna karşılık verdi. Aslında iki ülkenin yarattığı bir sinerjiden faydalanan bir Amerika var. Trump ortamı kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Ama çalışırken şu dakikaya kadar Güney Kore etkindi. Ama bu süreçte Güney Kore dışlandı. Güney Kore lideri, Kuzey Kore'yi ziyaret etti. 2018'in sonbaharı veya sonlarına doğru Kim Jong-un Seul'u ziyaret edecekti. Ama Kim Jong-un ziyaret etmedi. ‘Ziyaret edemedik, kusura bakmayın' deyip geçiştirdi. Pompeo'nun sürekli gidip gelmeleri, karşılıklı birbirlerini suçlamaları ama kapalı kapılar ardında Pyongyang'ta neler konuşuluyor bilmiyoruz. Güney Kore'ye Amerika'nın bir dahli var mıdır, yok mudur bilmiyoruz. Anladığım kadarıyla Trump bütün artıları kendinde toplamak istiyor. Güney Kore'yi de bu işe ortak etmek istemiyor. Güney Koreliler sürece güzel bakıyorlar. Ama Güney Korelilerde muhalif kanat iktidarı destekliyor ama diğer taraftan nükleer programdan bir kere vazgeçmedi. Güney Kore'nin aslında endişesi Kuzey Kore'nin nükleer programı değil. Asıl endişesi Çin ile olan işbirliği. Mesele burada Çin. Yolların Roma'ya çıktığı gibi burada da yollar kapılar Pekin'e çıkıyor. Trump bile basın toplantısında dedi ki ‘Bundan sonraki süreçte Çin'e çok iş düşüyor'. Şi Cinping'i övdü, dünyanın ve Asya'nın çok saygı duyduğu bir lider dedi. Dolayısıyla onun katkıları çok. O zaman masaya üçüncü olarak Çin'i getireceğiz.
Rusya'nın da ABD'nin Kore Yarımadası'nda istediği pozisyonun farkında olduğunu belirten Adıbelli, Moskova'nın Asya-Pasifik'te Japonya ile Kuril Adaları'na dair barış için attığı adımlara dikkat çekerek burada bir denge politikası uygulanma çabasına dikkat çekti. Adıbelli'ye göre Rusya Korelerin barışı konusunda ise çok aktif davranmasa da Çin ile birlikte önemli bir tarihsel aktör:
"Hep Kuzey Kore'ye odaklandığımız zaman Rusya'nın attığı çok stratejik bir adımı görmedik. Rusya, Amerika Birleşik Devletleri'nin Kore Yarımadası'nda ele geçirmek istediği pozisyonun farkında. Rusya, Japonya ile yeni bir süreç başlatıyor. Şinzo Abe ile görüşen Putin, bunu bir gece çözeriz, barış anlaşmasını bir gecede imzalarız, Kurillerle ilgili yani aramızdaki sorunu çözeriz dedi. Rusya, Japonya'nın bu mevcut durumdan rahatsızlığının çok farkında. Rusya'nın da artık Pasifik'te yeni bir stratejisi oluşuyor. Dolayısıyla Rusya'da bölgede yeni bir denge, denklem içerisine girerek burada Amerika Birleşik Devletleri'nin oluşturmaya çalıştığı sisteme karşı bir denge, yeni bir sistem kurmayı amaçlıyor. Rusya'nın Çin ile ilişkileri gayet iyi. Belki bunun daha ilerisinde başka ülkelerle Asya-Pasifik'te daha geniş ilişkiler kuracak. Kore meselesi Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında ortaya çıkan bir sorun. Dolayısıyla Rusya'ya oradan gelen bir miras. Bir Kuzey Kore kadar bir Güney Kore kadar bir Çin kadar hatta Çin'den daha fazla Rusya'ya da bir söz söyleme hakkı düşüyor. Rusya'nın da masada belki olması gerekiyordu. Bir bütün olarak bakarsak Sovyetler Birliği var. Fakat Rusya çok fazla aktif olarak bu polemik yaratan şeylere girmek istemiyor. Rusya bana düşeni ben yaparım diyor, özellikle Kuzey Kore tarafında duruyor. ‘İnsani yardımdan tutun öteki yaptırımların izin verdiği her şekliyle biz Kuzey Kore'nin yanındayız'. Hatta Kuzey Kore'nin Trump ile tartışmaları alevlendiğinde, ‘Kuzey Kore'ye askeri müdahalesine izin vermeyeceğiz' şeklinde de konuşuyor. Tahmin ediyorum Rusya ile Çin de muhakkak bu konuda istişare ediyorlar. Bu bağlamda Kuzey Kore'nin eli güçlü. Zira Kim Jong-un'un tek başına hareket etmediğini zaten biliyoruz. 4 defa Çin'i ziyaret ettiler. Hatta bu son ziyaretinde 60 saatlik bir tren yolculuğu ile geldi. Bu yolculukta hangi Çinli yetkililerle görüşüldü bilmiyoruz. Önceki zirveye Çin havayolları ile gitti, Çin başbakanının uçağıyla. Kendi havayollarına güvenmiyor. Kuzey Kore içinde de bu işe muhalif olan kesim var, ‘Neden Amerika ile diyalog kuruyoruz?' şeklinde. Özellikle eski kuşak devrimciler bunu anlamakta zorlanıyorlar. Dedesi Kim İl-Sung'un mirasına ihanet ediyor deniyor. Hatta bir ara darbe gibi birtakım söylentiler de oldu. Ancak 38 tane general değiştirildi, eski kuşak emekli edildi. Kendi hızlı treni ile gitmesinin nedeni de bu, kendi uçağına güvenmiyor."
Diğer yandan Asya'daki diğer ‘düşman kardeşler' Hindistan ile Pakistan arasındaki son askeri çatışma halini değerlendiren Adıbelli'ye göre bu krizde de Çin'le ve Pakistan'ın önemli rolü bulunan Kuşak ve Yol girişimiyle ilgili hesapların izi var:
"Komplolardan gidersek, Amerika Birleşik Devletleri'nin ortak paydada çıktığını görürüz. Geçen yıl hemen aynı bölgede Keşmir'in hemen yanında Butan Krallığı var Hindistan'ın eyaleti gibi bir şey. Orada Çin ile sınır olan bir yayla var. Çin ile Hindistan da geçen gün orada karşı karşıya geldiler. Demek ki Hindistan'da bu son dönemde saldırgan bir dış politika var. 2017'de 19. Çin Komünist Partisi Kongresinde Şi Cinping'in yeni Çin'i ilan ettiğinde yani artık dünya lideri olacak ve her yeri alacağız şeklinde özetleyebileceğimiz yeni Çin beraberinde Kuşak ve Yol'u da getirdi. Kuşak ve Yol, 2013'te ortaya çıktı. Ama 2017'de farklı bir anlam kazandı. Yeni Çin'in hem ideolojik hem ekonomik alt tabanını oluşturacak. Yani yeni bir Çin dünya düzeni. Pakistan ile Çin arasındaki ilişkiler Çin-Pakistan ekonomik koridoru ve bunun Hindistan'da yarattığı rahatsızlık. Yani sadece uçak ihlali, Keşmir'de terör kampları meselesinden daha büyük. Burası gerçekten Hint Okyanusu'nda Çin'in lehine denge değiştirebilecek bir konumu var. Hürmüz Boğazı'nın ağzında Gvadar Liman'ı var ve Çin buraya bir donanma üssü inşa etti. Hindistan'ın burada yürüttüğü strateji aslında Amerika Birleşik Devletleri'nin yararına bir strateji. Geçen haftalarda İran'da bir terör saldırısı oldu. İran kimi suçladı? Pakistan'ı suçladı buradaki gericilere destek veriyor diye. Hindistan, Pakistan topraklarını hangi amaçla bombaladı, terör kamplarını. Trump da teröre destek veriyor diye Pakistan'a yardımı kesmişti. Buradaki hedef şu Pakistan'ı bir şekilde teröre destek veren bir terör devleti gibi bir tecrit altına almak en azından öyle yansıtarak Çin ile Pakistan arasındaki o ekonomik koridorun istikrarını bozmak. Bunun aslında arka planında Çin'in bölgedeki Kuşak ve Yol büyük bir şekilde etkili."
Trump'ın başkan olmasının hemen ardından geliştirilen ulusal güvenlik stratejisinde Asya-Pasifik adlandırmasının yerini Hint-Pasifik'in aldığını belirten Adıbelli, Pakistan ile Hindistan'ın yakın zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü'nün üyeleri olarak kabul edildiğini anımsattı. Ancak Adıbelli, temel felsefesi barış, güvenlik ve istikrar olan ŞİÖ'nün iki üyesinin bir anda kapışmasının örgüte verdiği zararın altını çizenken, son gelişmelerin ŞİÖ'nün itibarını yerle bir ettiğini vurguladı:
"Trump gelir gelmez ulusal güvenlik stratejisini geliştirdi ve Asya-Pasifik bölgesinin adını Hint-Pasifik diye değiştirdi. Şimdi Hint-Pasifik deniyor. Hindistan bir köprü başı oldu. İki ülke de geçen yıl Şanghay İşbirliği Örgütü'ne kabul edildi. Pakistan da, Hindistan da. Şanghay İşbirliği Örgütü'nün temel felsefesi bölgesel güvenlik, barış ve istikrar. Şimdi iki üyenin arasında en azından askeri konularda diyalogun sağlanmaması durumu mevcut. Dünyaya kendinizi yeni bir güvenlik örgütü olarak, felsefesi olan bir yer olarak tanımlarken, iki nükleer güç üyeniz neredeyse nükleer savaşın eşiğine gelmiş şekilde birbirleriyle çatışma halindeler. Bu sadece Hindistan'ın attığı adımlardan dolayı hangi sonuçlar ortaya çıktı? Bir, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün itibarını yerle bir etti. İki, Pakistan'ı bir terör devleti haline getirme adımı. Üç, Pakistan'ı saldırgan hale getirdi. Dört, Kuşak ve Yol'un istikrarını bozuyor, Çin'i zorluyor. Nihayetinde Hindistan, Pakistan'ı Çin'in bir şekilde destek verdiği konusunda Çin'i de gündeme çekmeye çalıştı. Burada bir taşla birçok kuş vuruluyor. Jeopolitik olarak baktığımız zaman bu kimin işine yarayacak? Şanghay İşbirliği Örgütü'nün itibarı gitti. Kuşak ve Yol'u zorluyorsunuz ve Hindistan artık ben buradayım diye bir meydan okuma yapıyor. Daha önce Hindistan güçlü değildi."
Ardıbelli'ye göre ABD yönetimi özellikle Trump ile birlikte Asya-Pasifik'te önemli açılımlar yapıyor. Kuzey Kore ile gerçekleştirilen zirve için Vietnam'ın seçilmesinin de tesadüf olmadığını belirten Adıbelli'ye göre, Washington Pyongyan'a ‘Siz de Vietnam olabilirsiniz' mesajı veriyor. Adıbelli, dünyanın ABD'nin darbe ile tehdit ettiği Venezüela'ya odaklandığı bir sırada asıl gelişmelerin Asya'da yaşandığını da belirtirken, Çin'in Kuşak ve Yol girişiminin kolaylıkla icra edilmesine geçit verilmeyeceğinin anlaşıldığını vurguladı:
Niye Kuzey Kore ile Amerika Birleşik Devletleri görüşmesi Vietnam'da yapıldı? Trump, Kuzey Kore kadar Vietnam'dan da bahsetti bu zirvede. Bu zirve ya Kuzey Kore ile gerçek bir zirveydi. Ya da Vietnam'ın reklamını yapmak için Amerika Birleşik Devletleri'nin yine her zamanki gibi icat ettiği bir strateji. 2-3 yıldan beri Amerika Birleşik Devletleri ambargoları kaldırdı. Geçen yıl 35 milyar dolar doğrudan Amerika'dan gelen yatırım. Şimdi bazı firmalar, şirketler bu ziyareti yaptı diye bir anlaşma daha var, 10 milyar dolar. Amerika Birleşik Devletleri ne diyor Kuzey Kore'ye? Vietnam modeli. Onlar da komünist onlarla da düşmandık, bugün çok iyiyiz, senle de aynısı olabilir. Sen de bir Vietnam olabilirsin. Trump ve Amerika Birleşik Devletleri, Asya-Pasifik'te inanılmaz açılımlardalar. Şu anda Asya-Pasifik'te yürütülen politika ne Avrupa'da var ne Ortadoğu'da var. İran ile nükleer anlaşmanın bozulması, Venezüella'daki mesele vs. bakınca Asya'daki olayları gölgeleme adına sessiz sedasız buralarda. Daha Avustralya, Yeni Zelanda, Filipinleri konuşmadık. Burada bir açık Japonya var. Orada Amerikan yönetimi nasıl bir politika izleyecek? Japonya ve Güney Kore çünkü bütün bu olaylarda dışlanmışlık hissediyorlar. Ama Trump şunu söyledi biraz önce basın toplantısında: ‘Güney Kore'yi koruyacağız'. Bu ara Tayvan'a da gözünü dikmiş durumda. Soğuk savaşın başında bir general, ‘Tayvan, Amerika Birleşik Devletleri için batmayan bir uçak gemisi' demişti. İlk uçak gemisi orada kullanıldı, sonra Kıbrıs'ta ve başka yerlerde de kullanıldı. Buradaki bütün olaylar zincirleme birbirine bağlı. Çatışma çok ileriye gitmez. Hindistan bir meydan okuma yaptı, burada Şanghay İşbirliği Örgütü'nü bekliyorum ben. Kuşak ve Yol sanıldığı gibi öyle çok masum şekilde istediği güzergahta elini kolunu sallayabilir şekilde gider meselesine ABD bir virgül attı. İran da sürece dahil ediliyor. Çünkü İran, biliniyor ki Pakistan ile anlaşamıyor bazı konularda. Hindistan ile İran, Pakistan'ı sıkıştırıyor, düşünebilir misiniz? Pakistan'ın bir bölgesi Gvadar Liman'ının olduğu yer. Oradaki bölücüler biraz Pakistan'a karşı ayaklanıyor gibi. Pakistan, bunun arkasında da Hindistan ile İran var diyor. Çok karmaşık bir yapı var aslında."