Guaido, Venezüella ordusunu, af yasası dahil her türlü yöntemi deneyerek tarafına çekmek için uğraşıyor. Ancak, Bolivar Cumhuriyeti'nin Silahlı Kuvvetleri, Başkan Maduro'ya sadık kalmaya devam ediyor. Muhalefet temsilcileri, Maduro yönetimi ile müzakere masasına oturmak istemiyor. Onlar ayrıca, Meksika ve Uruguay hükümetlerinin 7 Şubat'ta Montevideo'da Venezüella'daki durumu çözmek için uluslararası bir konferans düzenlenmesi önerisini de reddettiler.
Esas olarak muhalefet, Venezüella'nın meşru hükümeti ile hiçbir diyalog kurmadan iktidarın hemen Guaido'ya verilmesini isteyen Amerika Birleşik Devletleri'ne güvenmekte. İki gün önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Maduro ve danışmanlarına, muhalefet tarafından kontrol edilen parlamentonun hazırlamış olduğu af yasasından yararlanıp ülkeyi bir an önce terk etmelerini ve "hayatlarının geri kalan kısmını bir deniz kenarında mutlu mesut geçirmelerini" tavsiye etti.
TBMM Türkiye-Venezuela Dostluk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Serkan Bayram, konuyla ilgili Sputnik'in sorularını yanıtladı.
Venezüella'da şu anda yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Batılı ülkeler Venezüella'da ne yapmaya çalışıyorlar?
— Venezüella'da sayın Maduro, seçilmiş bir başkan, yani oranın halkı tarafından demokratik yollarla iş başına getirilmiş bir başkan. Küresel güçlerin demokrasi dışı yollarla onu göndermeye çalışması, tamamen uluslararası hukukun ihlalidir. Çünkü küresel gücün oraya vali, büyükelçi atar gibi "ben buraya başkan atıyorum" demesi, yıllardır demokrasi mücadelesini veren ülkeler açısından kabul edilemez bir durum. Batı bu konuda bir tezatlık içinde. Mesela, Avrupa Birliği üyesi bir ülke tarafından Venezüella'ya müdahaleyi eleştiren bir açıklama yapıldı. Yani Batılı ülkeler kendi aralarında bir çelişki içinde.
Yine bazı Latin Amerika ülkeleri küresel gücün hamlelerine destek olurken kendi içinde çelişkilidir. Demokratik yollarla gelen ve % 68 oy almış bir başkanın görevinin devam etmesi gerekir. Seçimle gelen seçimle gider. Sağ olsun Rusya, Çin, İran, Küba, Meksika ve ülkemiz Türkiye olarak Maduro'nun yanındayız. Biz demokrasiden yanayız. Seçim gelir, seçimle halk gereğini yapar. Ona bir şey denmez, ama seçim dışı müdahalelere biz hep karşıyız. Geçmişte bizim ülkemizde de çok ciddi müdahaleler oldu, askeri darbeler oldu. 15 Temmuz'da da Türkiye bir darbe girişimine maruz kaldı…
Bazı uzmanlar, şu anda Venezüella'da yaşanan olaylar ile 2,5 yıl önce Türkiye'de yaşanan darbe girişimi arasında bir paralellik görüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gerçekten benzerlikler var mı? Varsa, hangi konularda?
— Bizim mazimizde 1960'ta, 1971'de, 1980'de, 1997'de darbeler ve en son da 15 Temmuz 2016'da darbe girişimi oldu. Son darbe girişimi, dış ve küresel güçlerin ülkemizde yapmış olduğu bir operasyondu. 15 Temmuz, ordumuz içinde bulunan hainlerin dış güçlerin desteğiyle ülkemizde siyasi iktidarı ele geçirme projesiydi. Ama aziz Türk milleti buna geçit vermedi. Şimdi bu minvalde Venezüella'da da bu şekilde alternatif birileri tayin ederek mevcut seçilmiş sayın Maduro'yu indirmeye kalkmaktalar. Orada da halkın % 68 oyunu almış bir başkan var, seçimler de yeni yapılmış. Gerçek görevinin başında. "Ben istemiyorum, sevmiyorum, ben bunu atıyorum" şeklinde bir yol yok. Böyle bir yöntem olamaz. Herkes mevcut kuralları bilecek. Kimse "dünyayı ben yönetirim", "dünyayı ben dizayn ederim" şeklinde bir dünya kabadayılığına bürünmesin.
Peki Türkiye, Venezüella'daki olaylarla ilgili BM nezdinde gerekli çalışmalarda bulunacak mı?
Şimdi Batı'nın tek yanlı olarak Venezüella'ya karşı yaptırımlar uygulamaya başladığını görüyoruz. Bu tür yaptırımları Batı, daha önce Türkiye'ye karşı da uygulamaya çalıştı. Uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler sistemi açısından bu tür adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?