Şam, 2011'de çatışmalar başladığından beri diplomatik bir tecrit içinde bulunuyordu. Kimi ülkeler sadece güvenlik kaygılarıyla temsilciliklerini kapatırken kimileri de böylelikle Beşar Esad'ın iktidarda kalmasını kabul etmeyeceklerini gösteriyorlardı.
Sekiz yıl geçtikten sonra Esad hâlâ iktidarda ve Suriye hükümeti de müttefiklerinin desteğiyle ülkenin büyük bölümünde kontrolü tesis etmeyi başardı.
TÜRKİYE VE İRAN'A KARŞI
Ortaya çıkan tabloda Ortadoğu devletlerinin başlıca hedefi, İran'ın etkisini zayıflatmak ve Türkiye'nin, Suriye'nin kuzeydoğusunda askeri olarak yayılmasını engellemek. Middle East Eye'a göre, 'Ankara'nın artan ihtirasları bölgede giderek daha büyük huzursuzluğa neden oluyor.' Sitede belirtildiğine göre, görüşmelerden birinde İsrail'i temsil eden MOSSAD başkanı Yossi Koen, 'günümüzde İran'ın etkisinin epeyce kırılgan olduğunu, gerçek tehdidin Türkiye'den geldiğini' ifade etmiş.
Görüşmede üzerinde çalışılan dört maddelik önlem paketi esas itibariyle Ankara'ya karşı koymaya yönelikmiş. İstihbarat temsilcileri, Türkiye'nin Irak'taki etkisini de en aza indirmek konusunda anlaşmışlar.
Görüşmenin katılımcıları, bölgedeki diğer rakipleri olan İran'ı engellemek için, Tahran'ın Esad'a etkide bulunma imkânlarını elinden almaya niyetliler. Bunun yollarından biri de, Suriye'nin Arap Birliği'ne geri dönüşü.
'SEN BENİM KARDEŞİM DEĞİLSİN'
Suriye'nin Arap Birliği ile ilişkileri, 2012'de, yani çatışmaların başlamasının üzerinden altı ay geçtikten sonra tamamen bozulmuştu. Arap Birliği üyeleri, neredeyse oybirliğiyle, çatışmanın şiddet yoluyla çözülmesi girişimlerine karşı çıkmışlardı.
Suriye'nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerinin düzelmesinin işaretleri geçtiğimiz yıl ortaya çıkmıştı: Ürdün sınırı açılmış, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir de aralık ayında sekiz yıl aradan sonra ilk Arap Birliği üyesi yabancı bir ülke lideri olarak Şam'ı ziyaret etmişti.
BAE hükümeti de kasım ayında diplomatlarını Suriye başkentine göndermiş, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanlığı tarafından şu açıklama yapılmıştı: "Bu adım, BAE'nin iki kardeş ülke arasındaki ilişkileri yeniden tesis etme hedefinin altını çizmektedir."
Bahreyn Dışişleri Bakanı, aralık ayın sonunda, Suriye'deki 'elçiliklerinin faaliyete devam ettiğini' bildirmişti. Bahreyn, 2011'den beri Şam'da büyükelçi bulundurmuyordu. Bahreyn emirliği açıklamasında, Suriye'deki diplomatik misyonlarının tekrar faaliyete geçmesinin 'Suriye'nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü hedeflerine yönelik Arap ülkelerinin rolünün güçlendirilmesi ve aktive edilmesi, ayrıca Suriye'nin gelişmesine ve iç meselelerine dönük bölgesel müdahalelerin yaratacağı tehlikeyi bertaraf etmek' için zorunlu olduğunu belirtmişti.
Bunları büyük Batı ülkelerinin takip edip etmeyeceği henüz belirsiz. Şam'da sadece Çekya'nın elçiliği bulunuyor. Bu da esas olarak, 2012'de Suriye'deki misyonunu kapatan ABD'nin menfaatlerini temsil ediyor.
MOSKOVA NE DİYOR?
Rusya Bilimler Akademisi'ne bağlı Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Ulusal Araştırma Enstitüsü uzmanlarından, Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi'nde Doçent olan Vladimir Avatkov, Batı ülkelerinin Suriye'deki mevcut durumda söz sahibi olabilmek için uzlaşma aradığından emin. Avatkov şöyle diyor: "Esad, Suriye'nin meşru yöneticisi; teslim olmadı, terörist gruplarla mücadeleyi sürdürdü, siyasi ortamı biçimlendirdi; dolayısıyla şüphesiz ki siyasi süreçte yeri olmalıdır."
Ancak Avatkov'a göre, Ortadoğu ülkelerinin Suriye ile ilişkileri söz konusu olduğunda durum biraz farklı görünüyor. "İran ve Türkiye'nin eşit söz hakları var. Bu iki oyuncunun çabaları büyük ölçüde Moskova'nın pozisyonuna bağlı. Ankara'nın şu anda, ABD'nin Suriye'de yaptıklarından çoğunu üstlenmek için aktif girişimde bulunduğunu da hesaba katmak gerek. Bu, oldukça tehlikeli ve yapıcı olabileceği gibi yıkıcı da olabilir."
Avatkov şöyle devam ediyor: "Amerikalıların, güçlerini Suriye'den çıkmaları ve kenara çekilme girişimlerinden, ya bütünüyle farklı yönde bir eylem planına hazırlandıklarını, ya da burada asli bir katılımcı rolü üstlenemeyeceklerini kavradıklarını ve bu yüzden pek sevdikleri gibi başkasının elinden, yani mevcut durumda müttefikleri üzerinden oynamaya çalıştıklarını düşünmek gerek."
Avatkov, ortaya çıkan durumun 'Rusya ordusu ve Rusya diplomasisinin başarısı' olarak değerlendirilebileceğini de ekliyor. Zira Moskova için, Suriye hükümetinin zora dayanan yoldan değiştirilmesinin kabul edilemeyeceğini, sadece meşru bir iktidar değişimi olabileceğini bütün dünyaya göstermek, önemli. Ayrıca Rusya, Orta ve Yakın Doğu örneği üzerinden kendisini 'barışı tesis eden bir güç' olarak gösterme imkânına da sahip olacak.