Musa Özuğurlu, Cemal Kaşıkçı'nın Arap aleminde tanınan bir kişilik olmasına dikkat çekerek Arap dünyasının Kaşıkçı olayına en başından beri ilgiyle yaklaştığını vurguladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin basınında Riyad'ın olayda sorumluluğu olmadığı yorumlarının yapıldığını anlatan Özuğurlu, aradaki müttefiklik ilişkisini anımsatarak Arap aleminin son yıllarda kendi içinde ikiye bölünmüşlüğüne dikkat çekti:
"Aslında sadece bu konuyla ilgili değil ama genel itibariyle son yıllardaki gelişmeler neticesinde Arap dünyasında iki grup oluştu diyebiliriz. Hele bu ihvan tartışmasıyla beraber bir tarafta Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap emirlikleri gibi ülkeler ve Lübnan'ın bir kısmı, bir tarafta da yine aynı şekilde Katar ve Türkiye'yi görebiliyoruz. Bu ülkelerin basınlarının da yine Kaşıkçı meselesine bu açılardan baktığını genel olarak söyleyebiliriz. Şöyle bir şey var. Çok ilginçtir Kaşıkçı meselesi Türk basınında çıkmadan önce ‘Arabi 21' isimli bir internet sitesi var. Olayın ikinci günüydü, orada Türk polisinin daha konsolosluğa girip arama yaptığı yönünde bir iddia söz konusuydu. Sonrasında yavaş yavaş mesele oturmaya başladı. Arap dünyası aslında ilk baştan bu konuya ilgi gösterdi. Çünkü Kaşıkçı Arap dünyasında tanınan bir isim. Kendisi de bir medya figürü. hele hele son dönemde daha muhalif birtakım söylemler kullanmaya başlayınca büyük ihtimalle takipçi sayısı daha fazla arttı. Kendisine daha ilgi duyulmaya başlandı. Suudi Arabistan' da aslında daha önce de muhalif Twitter hesabı vardı ve milyonlarca takipçisi vardı. Bu tür isimlere çok ilgi duyuluyor. Böyle bir isim olunca da hemen Arap basını buna ilgi gösterdi. Fakat iki taraflı bir karşıtlık söz konusu. Mesela Bahreyn, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin basınında şöyle bir şey var: Suudi Arabistan'a yönelik bir komplo olduğu ve aslında bu meselede Suudi Arabistan'ın bir sorumluluğunun olmadığı yönünde yorumlar söz konusu."
Körfez ülkeleri arasında Kuveyt'in Kaşıkçı olayı üzerinden siyasi bir angajmana girmekten imtina ettiğine vurgu yapan Özuğurlu'ya göre kimi zaman arabulucu olarak ortaya çıkan bu ülke son olayda da temkinli davranıyor:
"Bir akil ülke pozisyonunu da koruyorlar. Burada Kuveyt aslında çok siyasi bir angajmana girmek istemiyor. Sadece meseleye ticari bakıyor. Kendisi halinde bir ülke olarak devam etmeye çalışıyor. Hatta Katar ile Suudi Arabistan arasındaki bu problem olduğu zaman aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti de söz konusuydu o dönemlerde ve Kuveyt'e de gitti. Ve Kuveyt'ten bir ricada bulunuldu. Paranın bulunabilmesi için. İran ile ilgili olarak bile Suudi Arabistan gibi ya da Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler elbette kendi diplomatik kanalları da var ama Kuveyt'i böyle görüyorlar. Kuveyt bir yandan Suudi Arabistan'ı bir lider olarak gören bir ülke diğer yandan herhangi bir sorun olduğu zaman bunu bir şekilde yumuşatma görevini de üstleniyor. Dolayısıyla şu sıralarda Kuveyt basınına da baktığımız zaman aynı minvalde birtakım yorumları görebiliyorum."
Özuğurlu, Türkiye'nin Müslüman Kardeşler'e desteğinden dolayı Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) cephe almasını anımsatırken, 15 Temmuz darbe girişiminde bu ülkenin rolüne atıf yapılmasını andı. Özuğurlu, Birleşik Arap Emirlikleri'nin bölgedeki özel konumuna da dikkat çekti:
"Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan'ın bir gücü var. Birleşik Arap Emirlikleri gerçekten Suudi Arabistan'dan çok daha önce aslında Batı'ya ya da Batı'nın teknolojisine ya da ileri birtakım teknik imkânlarına ulaşmış ve bunları nasıl kullanacağını da ele almış olan bir ülke. Hatta polis teşkilatı da aynı şekildedir. Ortadoğu'da birtakım olaylar meydana geldiğinde ya da örgütler bazında da olsun bilinen Arap Bahar'ında yaşana birtakım çatışmalarda Birleşik Arap Emirlikleri'nin böyle bir pozisyonu var ve bir istihbari çalışma içerisinde de bulunabiliyorlar. Bu nedenle etkili bir şekilde tavır da alıyorlar. Bu tavır Suudi Arabistan ile birlikte, katıksız bir şekilde. Ama aynı zamanda cesaretli bir şekilde açıklamalarda da bulunabiliyorlar. Ki bu olay sonrasında Birleşik Arap Emirlikleri'nin Türkiye de dâhil olmak üzere çok sayıda yönetimi de eleştirdiğini görebiliyoruz. Çünkü Müslüman Kardeşler meselesine geldiğimiz zaman Birleşik Arap Emirlikleri'nin böyle bir şeye tahammülü yok ve dolayısıyla Türkiye'ye karşı doğrudan cephe almış durumda ki daha önce Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında birtakım atışmalar olduğunu biliyoruz. Türkiye zaten 15 Temmuz ile ilgili olarak orayı da suçluyor."
Özuğurlu'ya göre Kaşıkçı olayının Şam ile Riyad arasındaki ilişkilerde etkisi ise etkileri söz konusu. Şam'ın daha önce İran koşulu nedeniyle Riyad'dan gelen teklifleri geri çevirdiğini belirten Özuğurlu, Riyad'ın olası yapıcı adımının ise otomatik olarak reddedilmeyeceği görüşünü dile getirdi:
"Son olarak Moskova'dan bir heyetin Riyad'a gittiğini biliyoruz. Suriye'de siyasi çözüm ya da yeni yapılanma ile ilgili temaslarda bulunmak üzere burada Moskova ve Şam'ın birlikte mi hareket ettiği yoksa Moskova'nın kendi başına bir inisiyatif mi aldığı sorusunun cevabını bilmiyorum. Ama her durumda elbette Şam'ın istediği bir çerçevede gitti oraya Moskova. Fakat onun hemen sonrasında Suudi Arabistan'ın bir yüz milyon dolarlık daha PYD'ye yardım ettiği yönünde bir haber çıktı. Ne derece doğru bilemiyoruz ama dünya basını doğru kabul etti. Yalanlanmadı zaten bu. Dolayısıyla orada işlerin çok da diyalog sürecine girdiği gibi olmadığını çıkartabiliriz buradan. Ama şu da var. Suudi Arabistan daha önce de Beşar Esad'a İran'ı bırakması halinde bütün şu andaki yıkımın bedelini karşılayacağı teklifinde bulunmuştu. Fakat Esad bunu kabul etmedi. Suudi Arabistan'ın herhangi bir şekilde yapıcı olarak Suriye ile ilgili bir adım atması halinde Suriye'nin bunu reddedeceğini kesinlikle düşünmemek lazım. Bir yandan da açıklamalar yapıldığı zaman bu ister Suudi Arabistan olsun ister Amerika Birleşik Devletleri olsun fark etmez, Suriye'den aynı sertlikle bir yanıt geliyor. Suriye diplomasisinin geleneğinde var bu. Buradan baktığımız zaman da Suudi Arabistan ile son günlerde tam da bir diyalog aşamasına geçileceği anda Kaşıkçı meselesinin patlaması sonrası belki de birtakım her ülke bunu bir kart, bir fırsat olarak gördüğü için yeniden kendi ilişkilerini dizayn etme fırsatı olarak gördü. Bu nedenle kartların yeniden karıldığını düşünebiliriz ve dolayısıyla Suriye'nin Suudi Arabistan'a yönelik pozisyonunu da bu etkiliyordur. Bu cevaplaşmaların ben bu genel çerçeveden dolayı olduğunu düşünüyorum."
Özuğurlu, Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki uçurumu artıran nedenin Ankara'nın Müslüman Kardeşler'e sempatiyle bakması olduğunu da anımsatırken, iki ülkenin tarih boyunca ilişkilerinin kolay olmadığının altını çizdii:
"Suudi Arabistan ile Türkiye arasında tarihsel hem siyasi hem de dini bir çekişme var. Bir mücadele var. Bu hilafetin Osmanlı döneminde Yavuz döneminde getirilmesinden bu yana o zamanlar bir yandan hilafet Şam illerindeydi, Emeviler, Abbasiler daha sonrasında başkalarına doğru gitti bu. Şöyle bir şey var. Suudi Arabistan, Mekke ve Medine'yi 1940, 1950'lerden sonra aldı tekrar ve bunu Türkiye'ye bir şekilde yedirmek istemiyor. Ama Müslüman Kardeşler aslında hilafetin Türkiye'nin hakkı olduğunu iddia ediyor. Müslüman Kardeşler'in ilk bildirisinde bu vardı. 1920'lerde kurulduğu zaman ilk bildirisinde aslında hilafetin eski statüsüne kavuşturulması gerektiği, İstanbul'a dönemsi gerektiği gibi birtakım ifadeleri vardır. Burada Suudi Arabistan ile Müslüman Kardeşler arasındaki bu rekabet diğer yandan Müslüman Kardeşler'in Türkiye tarafında yer alması ya da Türkiye'nin Müslüman Kardeşler'e sempatiyle bakması aynı zamanda bir laiklik deneyimi olan bir ülke olarak da Müslüman Kardeşler'i daha yumuşak Müslüman olarak görmesi Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki uçurumu artıran sebeplerden. İki ülkenin de son dönemlerde özellikle siyasi konularda çekişme içerisinde olduğunu ve aynı zamanda Amerika'nın ikisinin de çok yakın stratejik müttefiki olduğunu düşünecek olursak ve son dönemde Amerika'nın Suudi Arabistan'a yaklaştığını düşünecek olursak aralarındaki rekabet birçok açıdan belirginleşmiş oluyor. Hem tarihsel hem de özellikle dinsel olarak aralarında problem var. Bir zamanlar Suudi Arabistan Rabıta Örgütü'nün Türkiye'de birtakım kliklere yardım ettiği yönünde iddialar var. Uğur Mumcu'nun da bu yönde araştırmaları var. Ama Suudi Arabistan ile Türkiye arasında hiçbir zaman için karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki olmadı. Her zaman için birbirlerini kollayan, birbirlerine hiçbir şekilde güvenmeyen iki ortak ilişkisiydi bu. Ve bugün de aslında bunun tezahürlerini görebiliyoruz.