‘TRUMP'IN SÖZLERİ KASIM'DAKİ ARA SEÇİMLERE YÖNELİK OLABİLİR'
Trump'ın sözlerinin Kasım ayında gerçekleşecek ara seçimlere az zaman kala sarf edildiğinin altını çizen Loğoğlu "Başkan Trump'ın yaptığı bu açıklamanın Amerikan iç politikası bakımından ilginç bir yönü var. Bir cumhuriyetçi başkanın, başka bir Cumhuriyetçi başkana çok ağır ifadelerle ve ağır bir şekilde yüklenmesi son derece ilginç. Bunun Cumhuriyetçi Parti içerisindeki dengeler açısında ne gibi sonuçları olur veya Kasım ayında yapılacak ara seçimlere ne gibi bir etkisi olur, bunu kestiremiyorum. Ama bu açıklamanın mutlaka bir etkisi olacaktır. Trump'ın herhalde kendine göre bir bildiği var ki durup dururken böyle bir çıkış yaptı" yorumunda bulundu.
Loğoğlu "Trump tüm ilişkileri, savaşları rakamlar üzerinden, maliyetleri itibariyle değerlendiriyor. Trump ‘şu kadar trilyon dolar harcandı' dediği zaman bu belki de Amerikan kamuoyu bakımından olumlu bir etki yapacaktır. Trump bu çıkışını ‘ABD bunları dışarıda harcamasa, ülke içerisinde harcasa bunun topluma çok daha olumlu etkisi olur' algısı oluşturmak adına yapıyor da olabilir" diye konuştu.
ABD Başkanı'nın açıklamalarının ‘tarihi gerçeklere uymadığını' söyleyen Loğoğlu "Trump'ın bu sözleri tarihi gerçekliğe uymuyor. ABD'nin Ortadoğu'ya, buna Afganistan, Pakistan, İran ve diğer ülkeleri katarsak, müdahil oluşu George W. Bush'tan çok daha evvelki yıllara dayanır. Dolayısıyla George W. Bush, ABD orada hiç yokken, ülkeyi oraya sokmuş değil. Böyle bir değerlendirme tarihi gerçeklere aykırı olur. Trump bunun yerine ‘Saddam Hüseyin'e yönelik savaş başlatılması gereksizdi, tutarsızdı, inandırıcı değildi veya yanlıştı. Bu savaş büyük felaketlere yol açtı' deseydi; o zaman açıklama daha inanılır bir çıkış olabilirdi. Ancak cepheden Bush'u Ortadoğu'ya sokmakla suçlaması inandırıcı değil" dedi.
Loğoğlu "İkinci önemli bir nokta daha var. Madem Trump'a göre bu, bu kadar yanlış bir şeydi; o zaman kendi yönetiminin Afganistan'dan, Irak'tan hatta Suriye'den çekileceğine dair neden en ufak bir işaret yok? Hatta Trump yönetimi, Afganistan için yeni bir strateji ortaya koydu, ona göre hareket ediyor. Yani Amerika hala Trump'ın gitmemesi gerektiğini söylediği yerlerde varlığını sürdürüyor. O nedenle de Trump'ın söylediğini objektif anlamda anlamak, kabullenmek mümkün değil" dedi.
‘TRUMP'IN TUTARLI OLDUĞU TEK KONU İRAN'DAKİ REJİMİ DEĞİŞTİRME SAPLANTISI'
Peki, Trump'ın bu sözleri ülkesini bölgeden çekme niyetine işaret ediyor olabilir mi? Loğoğlu bu soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Olabilir ancak Trump, Suriye'den çekilmeye ilişkin niyetini daha önce çok daha net şekilde ifade etmiş olsa da ABD, halen Suriye'de varlık gösteriyor. Hatta kendisinin tayin ettiği ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey kısa bir süre önce ‘ABD'nin Suriye'den çekilmeyeceğini, ABD'nin orada hala işi olduğunu' söyledi. Bu noktada Trump'la ilgili vurgu yapılması gereken konu, Trump'ın İran saplantısı. Trump, İran'la uğraşıyor. Trump, İran'la uğraşırken bir noktada Suriye ve İsrail'e yaklaşımları da İran'a olan bakış açısından etkileniyor. Evet belki, henüz İran'a yönelik askeri bir operasyon ufukta görünmese de gidişat böyle sürerse operasyon bile gündeme gelebilir" dedi ve şöyle ekledi:
"ABD'nin PYD/YPG ile ilişkileri ve YPG'nin Fırat'ın doğusundaki varlığının sürmesi Amerika'nın işine geliyor. Onlarla işbirliği yaparak olası bir İran saldırısı durumunda Türkiye'deki üsleri kullanamayacağına göre Fırat'ın doğusundan bu operasyon için yararlanmak isteyecektir. Yani Trump'ta tutarlılık ararsanız, çok yanılırsınız. Ben aramıyorum. Trump'ın tek tutarlı olduğu konu, İran konusu oldu. O da maalesef tehlikeli bir tutarlılık. Trump, bütün hukuk kaidelerini ihlal ederek İran'daki rejimi değiştirmeye çalışıyor. Trump, Suriye konusunda tutarsız, İran saplantısı konusunda da tutarlı."
ABD uzmanı Özdemir Akbal ise Trump'ın bu çıkışının kamuoyundaki ‘ABD'yi Evangelistler yönetiyor ve hepsi birbirine bağlıdır' söylemine boşa çıkardığına işaret etti.
Akbal "Trump'ın Bush tarafından gerçekleştirilen ve her ne kadar uluslararası kamuoyunda bir ‘müdahale' ifadesiyle yumuşatılmaya çalışılsa da, özellikle Irak'ta, tam bir ‘işgal' faaliyetine dönüşen faaliyetler içerisinde bulunmasının ‘uygun' olmadığını ifade etmesini bir kaç açıdan ele almak mümkün. Öncelikle Trump'ın bu sözleri, Türk kamuoyundaki ‘ABD'yi Evangelistler yönetiyor ve hepsi birbirine bağlıdır' söylemini ortadan kaldırıyor. Neticede Bush da Trump da Evangelist. Dolayısıyla bu söylemin Amerikan politikasını incelemede tam manasıyla bir gerçekliği olmadığını görüyoruz" dedi.
Trump'ın sert eleştirilerine rağmen Obama döneminde temeli atılan politikaları sürdürdüğüne işaret eden Akbal "Özelikle Obama hükümetinin, 2012'den itibaren almış olduğu, ABD'nin Afganistan ve Irak savaşlarının neticesinde yüklendiği ağır ekonomik yükün altından kalkabilmesi için bir kısıtlama politikası vardı. 5 Ocak 2012 tarihinde, Leon Panetta'nın ABD Savunma Bakanı olarak görev yaptığı dönemde ABD Savunma Bakanlığı, ABD'nin küresel ölçekte bu faaliyetlerinin özel kuvvetlerle, küçük operasyon birimleri halinde yürütüleceği; asıl problemin ise bölgesel müttefiklerin eliyle çözümleneceği şeklinde bir strateji belirlemiş. Trump, her ne kadar Obama yönetimini harekete varan sözlerle eleştirmiş olsa da aslında bu stratejik eğilimi devam ettiriyor."
Irak ve Afganistan'daki geniş çaplı harekâtın devam ettiğinin ve bunun ABD açısından ağır ekonomik yük olduğunun altını çizen Akbal "Böyle bir ağır yükün altından kurtulmak için ABD açısından bölgesel müttefiklerle birlikte hareket etme zorunluluğu doğuyor. Son dönemde, Trump'ın ‘Suriye'den çekilmek istiyoruz, çekileceğiz' şeklinde açıklamalarını da bundan yola çıkarak anlamlandırmak gerekiyor. Zira Trump'ın çekilmekten kastettiği şey, aslında tam olarak, Bush döneminde olduğu gibi Amerikan askerinin botlarının yere basarak işgal faaliyetleri gerçekleştirmeyeceği. Trump bunun yerine bölgedeki müttefik olarak seçmiş olduğu unsurlarla iş birliğine gidiyor" dedi ve şöyle devam etti:
"ABD bu bağlamda, özellikle Suudi Arabistan'la çok aktif bir işbirliği çabası içerine giriyor. Suudi Arabistan, ABD'ye Suriye politika konusunda ekonomik anlamda büyük bir yardımcı. Muhaliflerin yaklaşık 300 milyon dolarlık ödemesini Suudi Arabistan üstleniyor. ABD'nin istediği Türk basınına ‘Arap NATO'su' diye yansıyan yapıya benzer bir yapının Suriye'de yer alması. Ancak bu noktada ciddi sıkıntı var. Arap devletlerinin askeri faaliyet yürütme konusunda fazla bir etkinliği olmadı. Dolayısıyla Katar, Suudi Arabistan gibi ülkeler ekonomik yükü taşıyorlar. Peki, ABD'nin silahlı gücü kim olacak? Bu noktada da PYD terör örgütünün askeri kanadı YPG, bir aktör olarak ortaya çıkıyor. ABD'nin bitmek tükenmek bilmeyen bu yardım silsilesine devam etmesinin en önemli nedenlerinden birisi ABD'nin YPG yerine kendisinin askeri çıkarlarını savunabilecek herhangi bir unsur tespit edememiş olmaması. Trump'ın ‘Suriye'den çekileceğiz' sözleri, ABD'nin Suriye'deki etkisinden vazgeçmesi anlamına gelmiyor; tam tersine bu etkiyi bölgesel aktörler eliyle sürdürmek istemesi anlamına geliyor. Dolayısıyla Trump, Bush'u, süreci çok daha az kayıpla geride yönetmek yerine doğrudan faaliyete girmiş olmasından ve Irak'ta nasıl biteceği belli olmayan bir maceraya sürüklemiş olmasından dolayı eleştiriyor. Ayrıca bunu söyleyecek olmama şaşırsam da Trump'la bu konuda hemfikirim."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.