‘ANKARA, TAHRAN BİLDİRİSİNİ TAM OLARAK BENİMSEMEDİ, BU HABERİN DOĞRU OLMA İHTİMALİNİ DİKKATE ALMAK GEREKİR'
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz'a göre söz konusu iddia henüz doğrulanmasa da, bu haberin doğru olma ihtimalini dikkate almak gerekir. Yavuz "Söz konusu haberi okudum ve dikkatimi de çekti. Haber henüz doğrulanmadı ancak genel politikaya baktığımızda Tahran Zirvesi'nde kaleme alınan metnin Türkiye'yi yönetenler tarafından tam olarak benimsenmeden imzalandığını söylemek mümkün. Dolayısıyla böyle bir haberin gerçek olma ihtimalini dikkate almak gerekir diye düşünüyorum" yorumunda bulundu.
Türkiye'nin İdlib'de Astana süreci dışında bir çözüm arama ihtimalinin ülkeyi "felakete sürükleyebileceğine" işaret eden Yavuz "Böyle bir tavır benimsenirse bu, Astana sürecinin ruhundan önemli ölçüde ayrılmak anlamına gelir. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Batı basınında yayınlanan metninde öne çıkan ‘insan hakkı' gibi ifadeler bende, (Ankara'nın) başka bir süreci başlatmak istediği intibası bıraktı. Dolayısıyla İdlib sorunu, iyimser bir yaklaşımla Astana süreci kapsamında altına imza atılan bildiri çerçevesinde çözülebilir. Sorun böyle çözülürse; Türkiye'nin lehine, çıkarına olur. Ancak zihinsel arka planda başka bir çözüm olduğuna dair ipuçları da var. Ve başka bir çözüm benimsendiği takdirde bu kaotik bir ortama yol açabilir; bu çözüm hiç beklenmedik şekilde Türkiye'yi bataklığın içine sürükleyebilir" dedi.
Türkiye'nin İdlib'de 12 kontrol noktası olduğunu hatırlatan Emekli Tümgeneral Yavuz "Rusya veya rejimin müdahalesine rağmen orayı elde tutma gibi bir anlayış öne çıkabilir. Özgür Suriye Ordusu'nun çatışmasıyla bölgeyi tamamen kontrol altına almak ve bu arada hedef olarak da HTŞ'yi göstermek gibi hem terör örgütleriyle mücadele eden hem de İdlib'i rejim güçlerine bırakmama gibi ikili bir anlayış ortaya çıkabilir. Eğer bu senaryo gerçekleşirse; ben bundan iyimser bir şey çıkmayacağını düşünenlerdenim" vurgusu yaptı.
Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı'nın "terör koridorunu kesme" amaçlı olduğunu ancak İdlib'deki durumun farklı olduğuna işaret eden Yavuz "Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı, doğu-batı istikametinde genişleyerek Akdeniz'e kadar ulaşmayı amaçlayan bir koridor inşasına karşı vurulmuş bir setti. Dolayısıyla beka sorunu da bu koridorun varlığından kaynaklıydı. Türkiye bu koridoru yukarıdan kestiğine göre bu koridorun aşağıdan bir parçası olmayan ve içerisinde BM'nin de ‘terörist' olarak tanımladığı unsurların bulunduğu yerin rejim tarafından temizlenmesi, bu koridorun nihayetlenmeyeceği anlamına da gelir. O bakımdan, bölgede terör unsurlarından temizlenerek rejimin elini geçmesi, bir anlamda o bölgenin istikrarı anlamına gelir" ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE İÇİN ASIL BEKA SORUNU İDLİB MESELESİ DEĞİL SURİYE'NİN PARÇALANMASIDIR'
İdlib'in Türkiye açısından "beka değil güvenlik meselesi" olduğunun altını çizen Yavuz şöyle devam etti:
"Elbette, oradan Türkiye'ye göç gelebilir veya o teröristlerin sınırlarımızdan sızarak ülke için ileride tehdit oluşturması söz konusu olabilir. Ayrıca oradaki teröristlerin, başka grupların veya dış güçlerin bizim oradaki gözlem noktalarımızdan herhangi birine saldırıda bulunması ihtimali, Türkiye'yi daha büyük bir çatışma içerisine de çekebilir. Bu ihtimaller sebebiyle orası bizim için bir güvenlik sorunu, ancak konunun beka ile birebir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Türkiye açısından beka sorunu yaratan Suriye'nin bölünüp parçalanması ihtimalidir. Suriye'nin parçalanmasını engelleyen her adım ve Suriye devletinin topraklarına egemen olması, bu beka sorununu ortadan kaldıracaktır ve sizin de bunu desteklemeniz lazım. Milli çıkarlarımız bence bu yönde. Ancak benim milli çıkar tasnifimle başkalarının milli çıkar tasnifi arasında fark olduğunu görüyorum. Ve esas çatışma alanı da burasıdır. Yoksa biz de başka ülkelerin menfaatlerini savunuyor değiliz."
Yavuz "Eğer konuya ‘İdlib'i teröristlerden temizleyip ÖSO'yu oraya yerleştiririz' diye bakılırsa veya böyle bir strateji varsa —ki onun izlerini görüyoruz- bu çok sağlıklı olmaz. Çünkü bu, çok büyük problemleri doğurur. Ben bunu Suriye'nin yakın geçmişini incelemiş bir insan olarak söylüyorum. Suriye'nin bugün içinde bulunduğu durumun esas sebeplerinden birisi, Suriye'nin geçmişteki yanlış politikalarının olumsuz sonuçlar doğurması. Bunların en önemlilerinden birisi Suriye'nin Lübnan'ın içişlerine karışarak Lübnan'da bir bataklığa batması, bunun kendi ekonomisine zarar vermesi ve sürecin, Suriye'nin kendi sorunlarının çözümüne harcayacağı kaynakları dışarıda harcamasıyla sonuçlanması. Bizim de Fırat'ın doğusunda uzun süre uğraşacağımız zaten ortada. Eğer bir de Fırat'ın batısıyla uğraşmaya kalkarsak kendimizi büyük zorluk içerisine atmış oluruz. Benim meseleye farklı bakışımın sebebi budur" diye ekledi.