ANKARA, WASHINGTON'IN TUTUMUNDAN ‘RAHATSIZ'
Ankara'nın Washington'a yanıtıysa gecikmedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay "Ucuz tehditlere karşı tahammülümüz yok" dedi ve Türk yargısının bağımsızlığına işaret etti. ABD'li yetkililere tepki gösteren bir diğer isim olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise "NATO müttefiki olan ülkemize yönelik kullanılan tehditkâr dilin kabul edilmesi mümkün değildir" diyerek ABD'yi ikili ilişkilerde yapıcı zemine çağırdı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da tepkisini ABD'li yetkililerin yaptığı gibi tepkisini Twitter'dan verdi. Çavuşoğlu "Hiç kimse bize talimat veremez. Kimsenin tehdidine de boyun eğecek değiliz. Hukuk kuralları istisnasız herkes için geçerlidir" şeklinde sert sözler sarf etti. Çavuşoğlu, bu açıklamasının ardından da ABD'li mevkidaşı Mike Pompeo ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek Türkiye'nin yapılan açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı iletti.
Peki, Türkiye bundan sonraki süreçte ne yapmalı? Ankara'dan gelen bu tepkiler yeterli mi? Ya da ABD'nin Türkiye üzerinde giderek artan ve ekonomik yaptırımlar uygulama boyutuna taşınan baskısına karşı ne yapılmalı? Konuyu Emekli Büyükelçi Uluç Özülker ve Gazeteci Mehmet Ali Güller Sputnik'e değerlendirdi.
Brunson meselesinin Türkiye ile ABD arasındaki sorun yığınının sadece görünen kısmı olduğunun altını çizen Emekli Büyükelçi Uluç Özülker "Brunson olayı kişisel planda Trump ve çevresinin Evangelist ruh ve anlayışla yaklaşıp tamamen dini açıdan ortaya attıkları bir baskı unsurudur. Bu sorun devletlerarası mesele olabilecek bir sorun değildir, olamaz da. Haklı veya haksızdır ama neticede alt tarafı bir rahip tutuklanmıştır. ABD, FETÖ'yle ilgili hiçbir adım atmazken, burada ne idüğü belirsiz bir rahip yüzünden iki ülkenin ilişkilerini dinamitleme noktasına gidebilmek ve bunu da dini motiflerin sonucu olarak yapabilmek ne akla ne mantığa hiçbir şekilde uygun düşmüyor. Dolayısıyla bir noktada bu konuyla ilgili uzlaşıya varılacağını öngörüyorum. Eğer böyle bir uzlaşı olmazsa karşılıklı bir bilek güreşi başlar ve bu bilek güreşi her iki tarafa da ciddi zarar verir" değerlendirmesinde bulundu.
‘TÜRKİYE, SURİYE'DE ESAD'LA ANLAŞIRSA ABD NE YAPACAK?'
Peki bu süreçten ABD tarafının göreceği zarar ne olur? Özülker bu soruyu "Meselenin çok fazla boyutu var. Bunlardan biri İncirlik Üssü meselesi. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı BRICS Zirvesi'nde blok ülkelerine BRICS'i ‘BRICS + T'ye dönüştürme çağrısında bulundu. Meselenin bir diğer önemli boyutu da Suriye. Türkiye, Suriye'de Esad'la anlaşarak Amerikan varlığına çok ciddi zarar verebilir. ABD, orada eğittiği birkaç bin DSG'liyle mi Türkiye'ye karşı gelebilecek? Kısacası, biz müttefik olarak gördüğümüz ABD'ye, Suriye'deki haksız mevcudiyetine rağmen, uzlaşmacı bir tutum sergiliyoruz; ABD ise önümüzdeki sorunları artırdıkça artıyor. Peki Türkiye bir noktadan sonra ‘Ben, Rusya ve Esad ile birlikte bir başka politika uygulama yoluna gidiyorum' dese; ABD ne yapacak? Savaş mı açacak? ABD bunu düşünmeli. Dolayısıyla ben Brunson olayı bir bahane ve Türkiye üzerinde baskıya dönüşmüş durumda. Bunu bir blöf olarak görmek mümkün. Türkiye'den kolay kolay vazgeçemezler" diye yanıtladı.
Türkiye ve ABD arasında dört temel sorun olduğuna işaret eden Özülker "Bunlardan birincisi, İran'a yönelik ambargolarla, Rusya'ya uygulanması planlanan ağırlaştırılmış yaptırımlar. Türkiye, İran'a yönelik yaptırımlara uymayacağını zaten beyan etti. Türkiye'ye gelen ABD'li heyetle yapılan görüşmelerin sonucunda Türkiye'nin, kendisinin zarar görecek olması sebebiyle bu ambargolara uymayacağı anlaşıldı. Neticede Türkiye'nin İran'dan aldığı doğalgaz kesilse, kışın Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu biter. Dolayısıyla komşuluk ilişkileri önemli. Aynı şekilde Ekim ayı itibariyle Rusya'ya yönelik ağırlaştırılmış ambargoya da gidiyorlar. Türkiye, Rusya ambargosuna topyekûn uyarsa yine çok büyük zarar görür. Üstelik de bu kadar gelişmekte olan ilişkiler söz konusuyken… Bu sebeple Amerika'nın keyfi olacak diye Türkiye'nin zarar görmesinin mümkün olmaması lazım" ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE KENDİSİNE SAVAŞ AÇILIRSA ELİNDEKİ KOZLARI KULLANMAKTAN ÇEKİNMEZ'
Türkiye ve ABD arasındaki temel sorunları aktaran Özülker, F-35 ile FETÖ meselesinin de iki ülke arasında "çözümlenemeyecek şekilde devam eden" iki sorun olduğuna değinerek şöyle devam etti:
"Bir yandan da F-35 konusu var. 900 milyon dolar parasını ödemişiz. Bütün uçakları ısmarlamışız, eğitimler sürüyor. Şimdi de ABD Kongresi 3 ay içinde ‘ABD ne kadar zarar görür?' şeklinde bir rapor verilmesini istiyor. S-400'lerin alımıyla ilgili casusluk iddiası ortaya atıyorlar, saçma bir iddia. Kısacası bu sorun da, çözümlenemeyecek şekilde devam eden sorunlar arasında. Üçüncü sorun FETÖ meselesi. Zira FETÖ meselesi çözümlenmeden Türkiye- ABD ilişkileri düze çıkmaz. Dördüncü önemli mesele daha var. Şu sıralar herkesle kavgalı olan Amerika, eğer şu an blöf yapmıyorsa ve gerçekten tehditlerini uygularsa o zaman çok büyük bir ihtimalle Batı blokunda ciddi bir çatlama başlar. O zaman İncirlik Üssü'nden NATO'ya kadar bir sürü sorun olur. Türkiye, NATO'da ABD'nin hiçbir kararını geçirmez. ABD'nin getirdiği her kararı veto eder. Türkiye ‘hayır' dedikten sonra ABD ne yapabilir? Savaş mı açacak? ABD yaptırımları uygulamaya giderse, Türkiye de elindeki kozu kullanır. Sistemi haklı olarak kilitler. Bakın, Güney Kıbrıs Türkiye'nin ‘hayır' demesiyle ne NATO'ya ne Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'ne (OECD) girebildi. Dolayısıyla böyle bir durumda Türkiye (NATO'nun) dışında kalmak yerine, içeride kalır. Güçlerimiz denk olmasa da, dünya da 20'nci yüzyıl dünyası değil. Alternatifler var. Türkiye'ye böyle bir savaş açılırsa, Türkiye'nin de elinde başvurabileceği bir hayli koz var" diye konuştu.
"Türkiye-ABD arasındaki gerilim düzelebilir olmaktan çıktı mı?" sorusuna yanıt veren Gazeteci Mehmet Ali Güller "Pence'in ‘Rahip serbest bırakılmazsa Türkiye'ye ekonomik ambargo uygulayacağız' açıklamasında her ne kadar ABD iç politikasındaki güç mücadelesinin bir rolü de olsa, bu açıklama kesinlikle kabul edilemez. Böyle bir açıklamaya aynı sertlikte ve eylemle yanıt verilmeli. Çünkü eş zamanlı şekilde ABD Kongresi kararlar alarak eylemli hareket etmektedir. AKP iktidarı bu tehdit karşısında Pastör Brunson'ı serbest bırakırsa, tüm dünyaya öncelikle Brunson'ı bir koz, bir rehin olarak tuttuğunu göstermiş olacak ki, bu oldukça önemli bir ‘devlet ciddiyeti' kaybı sorunu doğuracaktır. İkincisi ABD tehdidini kabul eden bir iktidar, bölgede daha bağımsız davranabilme iddiasını kaybetmiş olacaktır" açıklamasında bulundu.
Pence'in açıklamasında, ABD iç politikasının bir etkisi olsa da, meselenin bunun ötesinde olduğuna işaret eden Güller "Meselenin esası, Türkiye'nin bölgesel çıkarlarıyla ABD'nin bölgemizdeki çıkarlarının tamamen karşı karşıya olmasıdır. İktidarını en başından ABD'nin bölge politikalarına borçlu olan AKP hükümeti bu gerçek karşısında bir süredir denge politikası uygulamaya çalışıyor. ABD ile Rusya arasında dengecilik yaparak kendisine alan açmaya çalışıyor. Fakat bu dengecilik sürekli sorun yaratıyor. Zira AKP'nin özel ajandası nedeniyle ve o ajandanın gereği olarak Rusya'nın müttefiki olan Suriye'ye hâlâ düşmanlık yaparak, Türkiye'yi sürekli ABD planlarına eklemlenebilme riskiyle karşı karşıya getiriyor. ABD Suriye'ye askeri saldırı yaptığı anda AKP'nin hızla füze sahibine göre konumlanması ve ABD'yi alkışlaması gibi örneklerde görüleceği gibi dengecilik büyük riskler taşıyor. Ve stratejik konumlar gereği, gittikçe yürütülemez hale geliyor" dedi.
Türkiye'nin "ciddi bir yol ayrımında' olduğuna işaret eden Güller "Türkiye, aslında bu nedenle ciddi bir yol ayrımına geliyor. Suriye'yle anlaşmak ve ABD'nin Türkiye'ye tehditlerine karşı eylemli yanıt vermek gerekiyor. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye'ye yaptırım uygulayan ABD yönetimi o yıllarda lafla değil, eylemle yola getirilmişti. Ambargonun kaldırılması için devreye giren ABD'ye daha yakın Türk siyasetçiler ambargoyu kaldırtamamış, ama ABD'ye mesafeli Türk siyasetçilerin cesurca ABD'nin 21 üssünü kapatmasıyla, ABD ambargoyu kaldırmak zorunda kalmıştı. Benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. F-35 iptali, kredi verdirmeme girişimleri, ekonomik ambargo tehditleri… Tüm bu tehditlerin çaresi sosyal medya mesajı değil, etkili eylemdir" dedi.
Güller "Türkiye öncelikle İncirlik üzerinden ABD'ye yanıt vermeli: 20 Temmuz 2015 tarihinde ABD'yle imzaladığı İncirlik Mutabakatı'nı yırtıp atmalı, İncirlik'teki ABD uçuşlarını durdurmalı ve İncirlik'i ABD'ye kapatmalı. Bunu elbette İran'ı hedef alan Kürecik Radarı gibi tesislerin kapatılması izlemeli. Böylece Türk devleti, Amerikan devleti ile eşitler temelinde ve havuçsuz-sopasız bir normal ilişki kurma şansını yakalayacaktır" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Brunson'ın tutukluğunu ev hapsine çevirmesinin, çeşitli çevrelerin iddia ettiğinin aksine, iki ülkenin ilişkilerini daha da fazla gerilime sürükleyen gelişmeler tarafından takip edildiğinin hatırlatılması üzerine Güller "Ortada tutuklular üzerinden bir pazarlık olduğu görülüyor. Ve yine görülüyor ki, Ankara pazarlıkta el yükseltmek için Pastör Brunson'ı tahliye etmedi, ara aşama olarak ev hapsine aldı. Bu ise Erdoğan'la Trump'ın yapmak istediğinin aksine, Türk-Amerikan ilişkilerini daha da gerdi. Zira Washington'da sadece Trump iktidarı yok, bir de etkili bir Kongre iktidarı var. Kongre'deki güçlü olan bir yapı Trump hükümetinin aksine Türkiye'yle ilişkilerde sertlik yanlısı bir tutum sergilemeye çalışıyor. Önceki haftalarda F-35 konusunda yaşanan ambargo talepleri bu yapının politikasıydı. Pastör Brunson'ın tahliye yerine ev hapsine alınması, Kongre'yle Türkiye pazarlığı yapan Trump hükümetinin elini zayıflattı ve ABD Başkan Yardımcısı Pence bu nedenle kararın hemen ardından yüksek perdeden Türkiye karşıtı açıklamalar yaptı" yorumunda bulundu.