Suriye'nin bir yandan Menbiç'te diplomatik çabalara; öte yandan da Suriye ordusunun hız kesmeyen operasyonlarına tanık olduğu bir dönemde, akıllarda birkaç önemli soru var. Yüzde 52,40 oyla cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın yeni dönemdeki Suriye politikası ne olacak? Türkiye, 24 Haziran sonrası dönemde, Suriye hükümetiyle doğrudan bir temas kuracak mı? Erdoğan, İnce'nin vaat ettiğine benzer şekilde Suriyelileri "davul zurnalarla" evlerine gönderebilecek mi? Konuya ilişkin olası senaryoları 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü uzmanı Dr. Yasin Atlıoğlu ve Menbiç yakınlarında Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Uzmanı Oytun Orhan, Sputnik'e değerlendirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ve İYİ Parti adayı Meral Akşener'in Şam'la yeniden diyalog vaadinde bulunduklarının altını çizen Atlıoğlu "AK Parti'nin Suriye politikasında köklü bir değişim olacağını zannetmiyorum. Mevcut politika sürdürülecektir. Ancak iktidardaki partinin de Suriyelilerle ilgili bazı kaygıları olduğunu söylemek mümkün. Özellikle son 6-7 ay olmak üzere, gerek Afrin gerek Cerablus operasyonları sırasında, orada güvenli bölge oluşturup Suriyelilerin bir kısmını oraya yerleştirme meselesi iktidar partisi tarafından gündeme getirildi. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Suriyelilerin geri dönüşü konusunda birtakım gelişmeler yaşanabilir" dedi.
‘CERABLUS VEYA AFRİN YETERLİ DEĞİL ÖNEMLİ OLAN ÇOK İNSANIN DÖNEBİLECEĞİ HALEP GİBİ BÜYÜK ŞEHİRLERİN KURTARILMASI'
Suriye'ye yüksek sayıda dönüşlerin yaşanmasının, ancak büyük şehirlerin militanlardan kurtarılmasına bağlı olduğunu söyleyen Atlıoğlu "Ancak Suriyelilerin ülkelerine dönüşü, Suriye'deki savaştaki gelişmelerle ve Türkiye'nin Rusya'yla kurduğu ittifakın ne kadar süreceğiyle de ilgili. İdlib meselesinin nasıl çözüleceği de önemli bir diğer konu. Türkiye'nin Şam'la dolaylı temas kurulduğu çok yaygın bir görüş. Ancak önemli olan bunun doğrudan bir temasa dönüşüp dönüşmeyeceği. Orada meşru yönetim olarak Esad yönetimi duruyor. 3,5 milyon Suriyeli ise şu an Türkiye'de. Bu kadar insanın ülkesine dönebilmesi için Suriye'deki yönetimle doğrudan bir temas gerekli. Cerablus ve Afrin'e baktığımızda çok fazla insanı alabilecek yerler değil. Suriye ordusunun Halep'i almasından sonra, Suriye'ye gidenlerin sayısı, Cerablus ve Afrin operasyonlarının ardından ülkesine dönen insan sayısından çok daha fazla. Çünkü büyük şehirlerin insan kapasitesi çok fazla. Ve önemli olan bu şehirlerin yeniden canlandırılması" diye konuştu.
Bir noktadan sonra Türk ve Şam yönetimlerinin doğrudan diyalog aşamasına geçmesini olası gören Atlıoğlu "Türkiye'nin Suriyelilerin dönüşü için muhatap bulması şart. Bu, bir süre daha Rusya ve İran üzerinden götürülse de; iktidar partilerinin bir noktadan sonra muhalefet partilerinin söylediği noktaya geleceğini düşünüyorum. Çünkü konjonktür bunu gerektiriyor. Zira Şam'daki hükümetin tamamen tasfiyesi gibi bir durum en azından kısa vadede mümkün görünmüyor. Bu yüzden Türkiye ve Suriye arasında diyalogun bir zaman mutlaka kurulacağına inanıyorum" ifadelerini kullandı.
‘İDLİB'TE 1-2 MİLYON SİVİL BİR ÇATIŞMA DURUMUNDA TÜRKİYE'YE GELİRSE MÜLTECİ KRİZİ DAHA DA BÜYÜR'
Lübnan'da da Mayıs'ta yapılan seçimlerin hemen ardından Suriyeli mülteciler konusuna yoğunlaşıldığına işaret eden Atlıoğlu "Orada henüz hükümet kurulamasa da, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için Şam'la doğrudan temas kurulması, orada da tartışılan konuların başında yer alıyor. Türkiye'de de bu konular hem kamuoyunda hem hükümet nezdinde tartışılacaktır. Çünkü artık 2012 yılından farklı olarak rejimin gideceğini düşünmüyor. Şu an hiç bir ülke böyle düşünmüyor. Bu hükümeti yok sayarak, sorunu çözemeyiz. Türkiye yarın Menbiç'i de alabilir. Ama buralar kapasite anlamında yeterli değil. Üstelik Türkiye'nin 3.5 milyon Suriyelinin tamamını vatandaşlığa alma gibi bir lüksü de olmadığını düşünüyorum. Yarın öbür gün Türkiye'nin Suriyeli azınlık gibi bir sorunu da ortaya çıkabilir. En azından devlet bunu stratejik planlamalarında düşünmek zorunda. Yarın öbür gün, İdlib'teki çatışmanın sonucuna göre bu kriz daha da büyüyebilir. İdlib'te toplanan sivil insan sayısının 1-2 milyon gibi rakamlarla ifade ediliyor. Bu insanların gelme ihtimali var. Mülteci krizinin daha da büyümemesi için geçici çözümleri bir kenara bırakıp Suriye'deki barışın sağlanmasına yönelik adımların asıl çözüm olduğunu düşünüyorum" diye ekledi.
Oytun Orhan'a göre ise yeni hükümeti, kamuoyu baskısının asgari olacağı bir dönem bekliyor ve bu dönemin dış politikalara önemli yansımaları olacak. Orhan "Her ne kadar iktidar partisi değişmeyecek olsa da, Cumhurbaşkanı değişmemiş olsa da; yeni yönetimin önünde çok fazla iç politika kaygısı gözetmeyeceği bir 5 yıl olacak. Bunun dış politikaya yansımaları olacaktır. Ama dış politikada süreklilik de olacak. Örneğin Suriye'de siyasi çözüm noktasında Rusya ve İran'la yapılan işbirliğinin etkili şekilde sürdürüleceğini söyleyebilirim. Münbiç ve Fırat'ın doğusu konularında ise ABD'yle mutabakat üzerinden bir çözüm planı hayata geçirilmeye çalışılacaktır. Erdoğan'ın güçlü bir şekilde iktidara gelip 5 yıl boyunca görevde kalmayı garantilemiş olması sebebiyle hem Amerika hem Rusya Erdoğan'la çalışma konusunda daha istekli olacaklardır. Belki bir değişiklik olacağı beklentisiyle Türkiye'ye taviz verme konusunda daha çekingen olan Amerika'nın yeni dönemde Türkiye'nin Münbiç ve Fırat'ın doğusu konusundaki baskılarına direnme şansı azalabilir. O anlamda Türk hükümetinin eli biraz daha güçlenecektir" dedi.
Mülteciler konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemlerinde ufak değişimler olduğunun altını çizen Orhan "Mültecilerin derhal ülkelerine gönderileceğini söylemiyor Erdoğan ama Suriye'de acilen barışın sağlanıp Türkiye'deki Suriyelilerin evlerine dönüş koşullarının hazırlanacağı yönünde bir söylemi var. Suriye'de ateşkesin sağlanması konusunda çok yoğun bir çaba içerisinde olduğu ortada" ifadelerini kullandı.
Seçim sonuçlarının AK Parti'nin dış politika önceliklerinin başında gelen PKK'yla mücadele konusunda onay niteliğinde olduğunu savunan Orhan "Kuzey Irak'ta, Kandil'de ve Sincar'daki operasyonların artması beklenebilir. Münbiç ve Fırat'ın doğusu konusundaki YPG hakimiyetine dönük Türkiye baskısı artabilir. PKK'ya yönelik askeri tedbirler de aynen uygulanmaya devam edecektir" diye konuştu.
Orhan, Türkiye'nin Suriye politikasındaki önemli belirleyicilerden birisi olan "Esad'la diyalog ihtimali" konusunda çok umutlu değil:
"Türkiye doğrudan olmasa da Esad yönetimiyle koordinasyon halinde. Suriye her ne kadar Astana'nın doğrudan parçası olmasa da Rusya arabuluculuk rolü üstlenmişti. Ben Türkiye'nin yeni dönemde de Esad ve Erdoğan arasında görüşme gerçekleşmesi beklentisinin oldukça iyimser bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bu konuda çok büyük beklenti içine girilmemeli. Bu tür bir bağlantı ya üçüncü ülkeler aracılığıyla ya da devletin ilgili kurumları aracılığıyla gerçekleşebilir. Bunun ötesinde yakın işbirliği ve irtibatı mümkün görmüyorum"