Irak'taki seçimlerle birlikte ortaya çıkan tabloyu, ülke üzerindeki ABD-İran çekişmesini bölgeyi yakından takip eden gazeteci İslam Özkan ile konuştuk.
‘IRAK'TAKİ SEÇİMLERDE MERAK EDİLEN ŞEY ABD YA DA İRAN'IN DESTEKLEDİĞİ GRUPLARDAN HANGİSİNİN ÖN PLANA ÇIKACAĞIYDI'
İslam Özkan, Irak'taki seçimlerde Sadr'ın Sairun ittifakıyla, Hekim'in Hikmet Partisi'nin mezhebi ittifaklardan uzaklaşma eğilimine sahip olduğunu ve seçimlerle alakalı olarak asıl merak edilen şeyin ABD ya da İran'ın desteklediği gruplardan hangisinin ön plana çıkacağı sorusu olduğunu dile getirdi:
Özkan, yolsuzlukla mücadele konusunun Irak seçimlerinde birinci başlık hale geldiğini ve bu konuyla birlikte ABD-İran çekişmesinin seçim sürecine damgasını vurduğu yorumunu yaptı:
"Burada ABD'nin ‘desteklediği' gruplar derken, bu grupları ABD'cilikle suçlamak yanlış. Sadr ve Hekim'in kendine has çıkışları var, bunun Irak'ın yapısıyla da ilgisi var. Maliki'ye karşı yapılan gösteriler sırasında IŞİD'in Irak geneline hakim olması yönünde eleştiriler yapıldı. Ama genel olarak eleştiriler hep mezhepçi siyaset yapıldığı yönündeydi ve genel olarak Irak'ın hem Sünni hem Şii hem de diğer gruplara ilgili olarak yöneltilen bir eleştiriydi. Artık bu mezhepçi siyasetten uzaklaşılması gerektiği ve Irak'ın ihtiyaçları doğrultusunda yolsuzluğun tamamen ortadan kaldırılması bu seçimlerin birincil başlığı haline geldi denilebilir. Yolsuzlukla mücadele Irak halkının en çok konuştuğu konulardan birisiydi. Onun dışında fakirlikle mücadele ve belki de aynı derecede Irak'ta IŞİD'den geri alınmış bölgelerle alakalı oalrak yeniden inşa ve imar meselesi var. Bu üç başlık Irak'taki seçimlerle alakalı olarak öncelikliydi. Dolayısıyla Irak sosyolojisi hem Sadr'ı, hem Hekim'i hem de diğerlerini aslında mezhep olgusundan uzak, Irak'ın sorunlarına daha fazla eğilmeye dönük bir siyaset izlemeye itti. Ama hiçbir zaman İran-ABD çekişmesinin de Irak sosyolojisinden bütünüyle bağımsız olduğunu söyleyemeyeceğiz. Bu iki faktör yani Irak'ın kendi ihtiyaçları, Irak sosyolojisinin geldiği nokta ve İran-ABD çekişmesinin bu sürece damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. ABD'nin söz konusu grupları desteklemesinin nedeni bunların ABD'ye eğilimli olmasından değil bunların artık İran ekseninden yavaş yavaş uzaklaşmış olmaya başlamalarıdır."
Irak'ta devlet kurumlarının çökmesiyle ortaya çıkan yolsuzlukların çok ciddi boyutlara vardığını söyleyen Özkan'a göre bu durum seçimlere ilgiyi azalttı:
"Yolsuzluklarla mücadele çok önemli bir başlık fakat bu konu hakkında şunu söylemek lazım: İşgalden sonra devlet tamamen dağıldı. ‘Establishment' dediğimiz devlet kurumu tamamen çöktü. Bu ABD'nin tercihleriyle de yakından alakalıydı. Var olan kurumlar tamamen ortadan kaldırılınca oturmuş az çok devlet kurumları yerine ABD'nin sömürge valisi tarafından yeniden bir inşa faaliyeti tercih edilince devlet kendini yeniden inşa etmekte zorlandı. Yolsuzlukları tetikleyen şeylerden birisi budur. Böyle bir yolsuzluk gerçeği zaten Saddam Hüseyin döneminden beri var olan bir şey. Bu kadar kökleşmiş bir şeyi birden bire değiştirmenin zorluğu ortada. Diğer bir sebep olarak Irak'taki siyasetçilerin basiretsizliğiyle birlikte Irak'taki —dış güçlerin desteğiyle- şehirlerinin IŞİD'in eline geçmiş olması ve bunun neticesinde yolsuzlukla mücadele ya da ülkenin ihtiyaçlarına eğilmenin birincil öncelikten çıkıp bunun yerine IŞİD ile mücadelenin askeri veya siyasi hususların birinci sıraya yükselmesi gibi sebepler yolsuzlukla mücadeledeki başarısızlığın en temel sebeplerinden birisidir. Ama gerçekten çok ciddi bir sorun olduğunu söylemek lazım. Başka ülkelerdeki yolsuzluklardan başka bir boyutta gerçekleştirilen olaylar var. Irak ordusunda 50 bin hayalet askerden bahsediliyordu. Bu hayalet şahıslar adına kaydedilmiş isimler adına başkaları maaş alıyor. Yani 50 bin askerin maaşı başka yerlere gidiyordu. Bu durumdaki bir yolsuzluğun boyutlarını tasavvur etmek zor. Buna benzer olarak petrol gelirlerinin dağıtım noktasında yolsuzluklar söz konusu oluyordu. Bu da sadece Irak Merkezi Hükümeti için değil Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi için de geçerli. Orada da peşmerge maaşlarıyla ilgili hususlar dile getiriliyordu. Şu ana kadar yolsuzlukla mücadele başarısız oldu. Irak halkının seçimlere ilgiyi düşük göstermesinin nedenlerinin birisi de bu."
IŞİD ile savaş süresince önemli başarılara imza atan İran destekli Haşdi Şabi güçlerinin seçimlere Fetih İttifakı ismiyle girerek ikinci sırada yer almasının önemli bir başarı olduğunu söyleyen Özkan'a göre Irak ordusuna bağlanan Haşdi Şabi'nin seçimlere girmesinin etkilerinin ne olacağı önümüzdeki süreçte görüelcek:
"Fetih ittifakı yani Haşdi Şabi ilk defa seçimlere giriyor. İlk defa seçimlere giren partinin ikinci sırada olması hatta seçimleri kazanacak kadar iddialı olması önemli bir husus. Dolayısıyla var olan siyasi partiler içerisinden süzülerek Haşdi Şabi'nin bu noktaya gelmesini önemsemek lazım. Bu sadece İran desteğiyle açıklanamaz. Fetih İttifakının ve Hadi el-Amiri'nin buradaki başarısının büyük ölçüde IŞİD ile mücadelen kaynaklanan nedenlere dayandığını ifade etmek lazım. Burada bazı gözlemciler ve uzmanlar Haşdi Şabi'nin seçimlere katılmasını eleştirel olarak değerlendirmişti. Çünkü sonuç olarak Irak ordusunun bir parçasından bahsediyoruz. Anayasal bir duruma getirilmiş yarı paramiliter güçlerden bunlar. Netice itibariyle Haşdi Şabi resmi bir yapı ve Irak ordusunun bir parçası. Dolayısıyla bir anlamda askerin siyasete girmesi gibi bir şey ortaya çıktı. Dolayısıyla burada ciddi handikapların meydana gelmesi gibi bir durum söz konusu. Gerçekten Haşdi Şabi ve diğer gruplar Irak'ta çok önemli işler başardılar. Ama netice itibariyle askeri bir yapının siyasete girmesinin handikaplarını uzun uzun anlatmaya gerek yok ama birtakım sakıncaları var. Bir tarafta elde edilmiş önemli başarılar var. Hatta Amiri bir defasında ‘biz birinci geldik oylarımızda oynamalar yapmasınlar' ifadesinde bulundu ama daha sonra o iddiaları geri çekti. Parlamentoda 47 sandalye aldılar. Bu önemli bir başarı ama önümüzdeki süreçte Haşdi Şabi'nin siyasete girmesinin ne tür etkilerinin olacağını göreceğiz."
Irak'taki seçimlerde birinci sırayı elde eden Sairun İttifakı'nın lideri olan Mukteda Sadr'ın Irak'ın bağımsız bir ülke olduğunu ve ayrı bir sosyolojiye sahip olduğunu savunduğunu söyleyen Özkan'a göre Sadr'ın hükümet kurması durumunda İran nüfuzunun azalması söz konusu olabilir:
"Sadr ile ilgili önemli tartışmalar var. Genel eğilime bakıldığında Sadr'ın İran etkisinden uzaklaşacağı söyleniyor ve diğer yandan Suudi Arabistan ve ABD'nin de Sadr ile müttefiklerini desteklediği ifade ediliyor. Bu noktada Sadr'ın kimlerle koalisyon kuracağı da önemli. İyad Allavi gibi 19 sandalye kazanmış seküler gruplarla birlikte ona yakın bir sayıda sandalye kazanan Hekim de yine aynı şekilde bu ittifaka girebilir. Bunun yanına başka partileri de alacaktır. Hangi partilerle ittifak yapılacağı meselesi önemli. Bu noktada İbadi'nin —İran'a yakın bir isim olarak görülüyor ise de- her kesime açık bir yapı olduğunu ifade etmek lazım. İbadi, Maliki ile beraber Davet Partisi'nin bileşenlerindendir. Maliki'den sonra görevi devralan İbadi, Haşdi Şabi ile uyumlu bir tablo ortaya koydu. Ama bundan sonraki süreçte Irak'ın ihtiyaçları başka bir yöne eviriliyor şeklinde bir algıya sahip olur da ABD tarafından kendisine sunulan imkanları daha değerli bulup adım atarsa o zaman işin rengi değişir ve Sadr grubu öne çıkar. Bu da tabii İran etkisinin azalması anlamına geliyor. Yani Maliki döneminde de hem ABD hem İran'ın etkisi üst düzeydeydi. Şu anda Haşdi Şabi'nin ortaya koyduğu performans ve bunun İran destekli olması, İran'ın finanse ettiği gruplardan oluşması, bunların her birinin ifade ettiği şeyler. Dolayısıyla yani İran'ın etkisi son dönemde seçimlerden hemen önce üst düzeye varmıştı. Özellikle Şii gruplar açısıından bunu söylemek lazım. Sadr'ın Haşdi Şabi grupları arasında Barış Tugayları şeklinde konumlanışı vardı. Fakat bu tugaylar hiçbir zaman Bedr Tugayları gibi bu kadar çok ön saflarda ve aktif olarak yer almadı. Hatta birçok grup tarafından pasif bir rol almakla eleştirildi. Sadr aslıdna başından beri bu tavrını bilinçli olarak ortaya koydu. İdeolojik bir yöneliminin olduğu başından beri söyleniyordu. Nispeten Arap milliyetçisi ve İran'ın Irak üzerindeki nüfuzuna karşı bir isim olarak nitelendiriliyordu. Sadr yıllar boyu, 2006'dan sonra belli süreçlerde ara ara İran'da kaldı. Dini donanımını tamamlamak ve tahsilini gerçekleştirmek anlamında Şiilikte Ayetullah olana kadar herkes talebedir. En üst merciye çıkana kadar dini sürecini tamamlamakla hükümlüdür. Sadr da bu amaçla İran'a gitti uzun süre ve orada kaldı. İran ile bağları olmakla birlikte Sadr şunu tasavvur ediyor: Irak bağımsız bir ülkedir, kendisine has birtakım sosylojisi var. İran ile de dost olmak durumundayız, Sadr'ın İran'ın Haşdi Şabi üzerinden IŞİD'e karşı mücadelede verdiği desteğe de şükran duyduğunu düşünüyorum ancak bununla birlikte farklı bir yönelimin gerekli olduğunu ve IŞİD'in temizlendikten sonra öncelik olarak yolsuzlukla mücadele, Irak'ın yeniden inşası ve fakirlikle mücadele gibi birtakım şeylere yöneleceğini düşünüyorum. Bu amaçla da Sadr hükümeti —kurulaabilirse- bakanlar teknokratlar dediğimiz siyasi-politik boyutu öne çıkmayan ama işlerinde liyakat sahibi olan kişiler olacak. Hummalı bir faaliyete geçilecek. Bu süreç İran'ın nüfuzunun azalmasını beraberinde getirebilir. Ama hiçbir zaman İran'ın nüfuzunun tamamen ortadan kalkacağını düşünmek mümkün değil."
İslam Özkan son olarak İbadi'nin komşu ülkelerle ilişkide başlattığı yeni sürecin Sadr'ın tarafından devam ettirileceğini ve bölge ülkeleriyle ekonomik entegrasyonu güçlendirecek adımların atılacağını düşüncesini dile getirdi:
"Sadr, komşu ülkelerin büyükelçileriyle bir toplantı düzenlendi. Türkiye de bunların araısndaydı. Onlara Irak'ın bundan sonraki süreçte komşularına ihtiyacı olduğu ve onlarla iyi geçinmesi gerektiği ile ilgili mesajlar verdi. Bu mesajlar netti. Sadr'ın ne yapmak istediğini göstermesi bakımından da böyleydi. Sadr eğer hükümeti kurarsa yani Suudi Arabistan olsun diğer ülkeler olsun daha dengeli bir politika izleyecek. Özellikle daha çok Maliki döneminde Türkiye ile Irak üzerinde var olan sert söylem —Türk askeri varlığı üzerinden gündeme gelen atışmaların- yerine, Sadr'ın eğer hükümet kurabilirse komşularla daha dengeli siyaset durumana geçeceği yönünde mesaj vermeye devam edeceğini söylemek lazım. Ama aslında bu Sadr'ın başlattığı bir süreç değil. İbadi'nin Türkiye'ye, Maliki'den sonraki süreçte daha dengeli mesajlar vermesiyle aslında seçimlerden önce de İbadi tarafından bu sürecin başlatıldığını görüyoruz. Dolayısıyla Sadr da başlamış olan bu yönelimi, bölge ülkeleriyle iyi ilişki ekonomik entegrasyon durumunu güçlendirerek devam ettirecektir."