"Türkiye hükümetinin ABD, Fransa ve İngiltere'nin Suriye'ye yönelik saldırılarına ilişkin açıklamasının, Türkiye'nin tarihine, geçmişine ve coğrafyasına uygun bir açıklama olmadığı kanaatindeyiz. Hiçbir komşumuzun veya hiçbir İslam ülkesinin emperyal güçler tarafından, gerekçesi ne olursa olsun, uluslararası hukuka aykırı bir biçimde hedef alınması kabul edilebilir değil. Macron'un ‘Türkiye'yle Rusya'nın arasını açtık' şeklindeki yaklaşımı da bu saldırının hedefleri arasında Türkiye'nin de olduğunun bir ispatı niteliğinde. Bu süreç yalnızca Suriye'yle ilgili değil; Suriye, Türkiye, İran ve Irak'ı içerisine alan bir süreçtir. ABD, Fransa, İngiltere ve İsrail, Suriye'de hedefine ulaştıktan sonra geriye İran ve Türkiye kalıyor. Türkiye hükümetinin bu gerçeği göz ardı etmemesi lazım."
Türkiye'nin hem kendisinin hem de bölgenin güvenliği için Astana süreciyle kurulan ve üçlü zirvelerle pekişen siyasi çözüm sürecine bağlı kalmasının gereğini savunan Bitmez "Astana süreciyle başlayan ve Soçi ile Ankara'da devam eden zirvelerle Suriye'nin geleceğine ilişkin bir mutabakata varılması ve geçiş dönemine ilişkin planlamaların yapılmış olması bölge açısından sevindirici bir durumdur. En azından o bölgeye yönelik emperyal hedefleri zirvede olan devletlerin tesirinin dışında bir çözüm önerisi büyük bir başarıdır. Bu saldırıyı Astana zirvesinin başarısına gölge düşürmeyi, garantör ülkelerin arasını açmayı hedefleyen bir saldırı olarak görmek mümkün. Amerika, Suriye'de yaşayan mazlumların huzura, refaha kavuşmasını önceleyerek Suriye'ye saldırmıyor; bilakis bölgeye yönelik kendi planlarını gerçekleştirmek için oraya saldırıyor. (ABD) tam süreçten devre dışı kalacakken kendisini yeniden bu devreye alma noktasında bir girişim içerisine girmiş durumda" dedi.
Bitmez "Türkiye'nin, resmi ideolojisinin koymuş olduğu kırmızı çizgileri tehdit eden terör örgütlerini destekleyen Amerika'nın yanında yer almak yerine; kendisinin ve bölge insanının maslahatını önceleyerek bölgedeki ülkelerle bir iş birliğine gitmesi gerek. PKK/PYD'ye silah veren Amerika'nın politikalarını hayata geçirecek bir konuma düşmektense, bölgenin çıkarlarını önceleyen bir konumda olmalıyız. Zira gözümüzün içine baka baka PYD'ye destek veren, onlara verdiği silahları kullandıran ve eğiten ABD'yi desteklemek, Suriye'nin kuzeyindeki PKK/PYD'yi güçlendirmeye açık açık ve dosdoğru destek vermek demektir" diye ekledi.
Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan da, Türkiye'nin Suriye'de bölge ülkelerinin katılımıyla sağlanmış olan siyasi çözüm süresine bağlı kalmasını destekleyen isimler arasında. Vatan Partili Reyhan'a göre Türkiye, Suriye politikalarında kendi güvenliğini ve çıkarlarını önceleyen bir politika gütmeli:
"Türkiye, Suriye konusunda herhangi bir ülkenin çıkar ve menfaatleri doğrultusunda hareket etmemeli, kendi ülkesinin insanlarını, ekonomisini ve güvenliğini düşünerek hareket etmeli. Böyle düşündüğümüz zamansa Türkiye'nin çıkarının Besar Esad yönetimiyle sağlanan birlik ve bütünlükte olduğunu görüyoruz. Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye yönelik büyük bir tehdit olan PKK/PYD ile mücadeleyi doğru düzgün ve kararlı şekilde sürdürmek, Türkiye'nin Suriye'yle iş birliğine bağlıdır. Bunu da mümkün kılan en önemli unsurlardan birisi de Türkiye'nin Rusya ve İran'la iş birliğini sürdürmesi, hatta bu üçlü görüşmelerin Suriye'nin de katılımıyla dörtlü görüşmeler halini almasıdır. Türkiye bu konuda oyunbozan olmak yerine Suriye'nin de sürece katılımında ısrarcı olmalıdır. Kısacası Türkiye, Suriye'nin bütünlüğü konusunda inisiyatif almalıdır. Zira bu dört ülkenin işbirliği hem Suriye hem Türkiye'nin geleceği için hayatidir. Bu yüzden (Türk hükümeti yetkilileri) Rusya ve İran'da güvensizlik yaratacak açıklamalardan kaçınılmalıdır. Bu açıklamalar Türkiye'nin ulusal güvenliğine fayda sağlamaz."
Türkiye'nin sınır bütünlüğünü tehdit eden PKK/PYD'ye yönelik mücadelesini Suriye hükümetiyle işbirliği içerisinde yürütmesi gerektiğinin altını çizen Reyhan "Aklı başında bütün devletler Suriye'nin geleceğinde Beşar Esad haricinde bir başka olasılık olmadığını görmek zorunda. Çünkü eğer Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanacaksa bunu sağlayacak ikinci bir güç yok. Zaten PKK/PYD bildiğiniz gibi zaten Suriye'yi parçalamak üzere kurulmuş ve Suriye'nin kuzeyinde kendi fiili yönetimini kurmuş bir örgüt. Aynı şekilde, diğer hiçbir İslamcı grup, Suriye'nin laik kültürünü temsil etmiyor ve halkı birleştirme vasfına sahip değil. Yalnızca Beşar Esad, oradaki bütün dini ve etnik kimlikleri ve mezhepleri birleştirebilecek kabiliyete sahip. Uzun süre Suriye'yi işgal etmiş ve ülkeyi manda yönetimi altında tutmuş olması itibarıyla Suriye'yi bilen bir ülke olan Fransa'nın da bir süre sonra ABD ile hareket etmekten vazgeçeceğini düşünüyoruz. Ki kendi içlerinde de bu tartışmalar sürüyor" dedi.
‘ALMANYA VE FRANSA ADIM ADIM ABD ÖNCÜLÜĞÜNDEKİ ATLANTİK BLOKUNDAN UZAKLAŞIYOR'
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere çeşitli Batılı ülkelerin, ABD öncülüğündeki bloktan kopmanın sinyallerini verdiğine değinen Reyhan "Dünyada çok köklü bir dönüşüm yaşıyoruz. Amerika'nın temsil ettiği tek kutup değil, çok sayıda kutup var. Bu kutuplardan en önemlisi de ismi Şangay İşbirliği Örgütü olarak da bilinen Asya-Avrasya ülkeleri. Burada çok ciddi bir ekonomik ve askeri potansiyel var. Ve aslında Avrupa siyasetinde de bu konu çok ciddi olarak tartışılıyor. Tabii Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkeler Atlantik kampında ve NATO üyesi ülkeler ve bu yüzden bu ülkelerin hızlı bir şekilde yüzünü Asya'ya dönmesini beklemek mümkün değil. Ancak bunun nüvelerinin oluştuğunu söyleyebiliriz" dedi ve şöyle devam etti:
"Aslında Macron da Rusya, Türkiye ve İran'la görüşeceğini söyleyerek tam da bu olası kopuşu ifade ediyor. Eğer Rusya, Türkiye ve İran çizgilerinde ısrar ederlerse, başta Almanya ve Fransa olmak üzere çeşitli ülkeleri ABD'den koparmaları mümkündür. Bu ülkelerin de ekonomilerinin gelecekleri aslında Asya ülkeleriyle birlikten geçiyor. Bu ülkelerin içerisinde bu yönde siyaset yapan ve ‘Amerika'ya karşı daha bağımsız olarak başka ittifak seçenekleri arayalım' diyen siyasi partiler, başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa'nın her yerinde güçleniyor. Bu yüzden her ne kadar Fransa bugün Amerikan safında yer alarak Suriye'ye yönelik saldırıyı desteklese de; yarın Rusya, Türkiye ve İran'ın kararlı tutumu bu ülkeleri kendi safına çekebilir. Nitekim Almanya, İtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri de bu safta yer almamayı tercih ettiler. Özellikle Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmesinin ardından ABD giderek daha çok yalnızlaşıyor. Avrupa ülkelerinde birtakım kararsızlıklar olsa da bunlar giderilebilir."
Macron'un ‘Türkiye ve Rusya'nın arasını açtık' sözlerinin gerçekliği olmadığını ve Batı'nın girişimlerinin Türkiye-Rusya ilişkilerine zarar veremeyeceğine değinen Reyhan "Türkiye'nin Rusya ve İran'la kurduğu; önce Astana'ya sonra Soçi'ye ve son olarak Ankara'a ve daha ileri zamanlarda da Tahran'a taşınacak olan ilişkiler, günlük aksaklılar veya Batı ülkelerinin provokasyonuyla zarar görecek ilişkiler değildir; stratejik ilişkilerdir. Aynı FETÖ eliyle uygulanan Batı provokasyonunun sonucu olan uçak krizi örneğinin de gösterdiği gibi iki ülke arasındaki stratejik iş birliğini bozma ihtimali yoktur. Macron, Fransa'nın parlak çocuğu olarak ortaya çıkarılan bir isim. Ama herhalde siyasi tecrübesi de pek olmadığı için, aslında uluslararası yeri olmayan ifşaatları rahatlıkla yapıyor. Aslında bu da iyi oldu çünkü Türkiye hükümeti açısından bu sözler uyarıcı niteliğinde olmalı. Zira daha geçtiğimiz günlerde Suriye'nin kuzeyindeki PYD/PKK unsurlarını desteklediğini açıklayan ve geçtiğimiz günlerde onları Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlayan Macron'un amaçlarını bu kadar açık bir şekilde ifşa etmesinin AKP hükümeti açısından da uyarıcı olması gerektiğini düşünüyoruz. Ama dediğim gibi bu stratejik süreç ve Türkiye-Rusya ilişkileri günlük bir takım açıklamalarla bozulabilecek nitelikte değil" dedi.
‘BU GİRİŞİMLER TÜRKİYE VE RUSYA'YI BEKLENENİN AKSİNE YAKINLAŞTIRACAKTIR'
Batılı ülkelerin Suriye'ye yönelik saldırısının AK Partililer arasında bile tam olarak desteklenmediğine değinen Reyhan "Macron'un böyle bir açıklama yapmasının birden çok sebebi olabilir. Birincisi Macron'un siyasi tecrübesizliği olabilir. Hakikaten şapkadan çıkan tavşan gibi iktidara geldi. Fransız devlet geleneğini de, diplomasiyi de herhalde bilmiyor rahatlıkla bu tarz şeyleri ağzından kaçırabiliyor. Yaptığı bu ifşaatın Türkiye ve Rusya'yı daha yaklaştırdığının da farkında değil. Fakat doğruyu ifade ettiğine hiç şüphe yok. Çünkü Türkiye'yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan hükümeti bir anda Esad kaprisinden, takıntısından dolayı, kendini bir anda ABD'nin yanında buldu. Bu da hiç şüphesiz ki Türkiye'nin gerçek müttefikleri olan Rusya ve İran öncülüğündeki asya blokunda hükümete yönelik bir güvensizliğe yol açtı. Fakat biz hükümet medyasını da takip ediyoruz ve orada çok önemli kalemler de bu tuzağın farkında. AKP içerisinde de Suriye'ye yönelik saldırıyla ilgili bir görüş birliği yok. Hükümet yetkilileri her ne kadar Suriye'nin füzelerle vurulmasından memnuniyetini açıklasa da hatta bunu yetersiz bulduğunu söylese de hükümet yanlısı bir takım yazarlar ve hatta siyasetçiler bile bunun Türkiye ve Rusya'nın arasını bozmak için yapılmış bir provokasyon olduğunu belirttiler. Demek ki hükümet içerisinde de herkes bu saldırıyı alkışlar vaziyette değil. Kafa karışıklı var. AKP içerisinde Türkiye'nin Rusya ve İran'la müttefikliğini savunan vatansever unsurlar bu saldırının karşısında" diye ekledi.