Türkiye, Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Operasyonu'nun 58. gününde ilçe merkezini ele geçirirken, hükümet çevrelerinden yapılan açıklamalarda sıradaki hedefin Menbiç, Tel Rıfat ve Irak'taki Şengal olduğu söyleniyor. Operasyon yapılacağı söylenen bu yerlerde Menbiç'te ABD askerlerinin, Tel Rıfat'ta ise Suriye ordusu güçlerinin bulunduğunu bilinirken, Şengal için ise Irak'tan olumsuz yönde bir açıklama geldi.
Diğer yandan Avrupa'dan Afrin'deki duruma ilişkin tepkiler gelirken Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ise geçtiğimiz günlerde Tagesspiegel gazetesine yazdığı bir yazıda Türkiye'nin Afrin operasyonu ile Batı'dan uzaklaşarak yüksek bir bedel ödemeye hazır olduğunu, ancak AB'nin buna izin vermemesi gerektiğini belirtti.
Tüm bu gelişmelerle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Avrupa Birliği liderleri arasında Varna'da düzenlenecek zirveyi, Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seyrini superhaber.tv sitesi yazarı, gazeteci-yazar Metehan Demir ile konuştuk.
Metehan Demir, Afrin'in kontrol edilmesiyle Türkiye açısından işin ‘şakasının' olmadığının görüldüğünü söylerken, Tel Rıfat ve Sincar gibi yerlere yapılacağı söylenen operasyonlar için ‘yok, olmayacak' demek yanlış olur dedi ve ABD'nin başından beri başarısız olduğu Suriye politikasında yönünü Türkiye'ye dönmesinin şaşırtıcı olmayacağı yorumunda bulundu:
"ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler ‘her an her şey olabilir' dönemine girdi. Çok beklenmedik gelişmeler de olabilir büyük krizler de beraberinde gelebilir. Ama ikisinin arasındaki bir noktaya gelmeyecek. Çünkü Türkiye açısından bazı söylemler Afrin harekâtı öncesinde iç politika söylemleri şeklinde değerlendirilebilirdi ama Afrin'in kontrol altına alınmasından sonra Menbiç, Tel Rıfat ile ilgili söylenilenlerinin daha dikkatle dinlenmesi gerektiği ortaya çıktı. Yani Afrin meselesinde Türkiye açısından işin şakasının olmadığı görüldü. Şimdi gündemde güney kanadının kontrol altına alınması için İdlib, Tel Rıfat ile eksikliğin giderilmesi, oradan da Doğu Guta'ya kadar giden hatta Kuzey Irak'ın Sincar bölgesine uzanabilecek operasyon ile güvenlik kuşağının tamamlanması gibi şeyler gündemde. Bundan sonra ‘yok, olmayacak' demek yanlış olur. Afrin'de kurulacak sistemin güvenlik alt yapısının oluşturulması, adım adım bu sürecin önümüze gelmesi demek. Öncelikle ben İdlib ve Tel Rıfat ile hareketlerin gerçekleştirileceğini ve sonrasında da yavaş yavaş Fırat'ın doğu-batı ekseninde ilerleneceğini düşünüyorum. ABD, PYD-YPG ekseninde yani Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir eksende ısrarını devam ettirince Türkiye, Afrin'e kadar geldi ve ABD'nin bu bölgede tutunabileceği son dal kırılmış oldu. ABD, başından beri Suriye politikalarında çok başarılı olmadığı için ve bu yüzden kendisine güçlü bir müttefik aradığı için —bu da Rusya ve İran olmayacağına göre- mecburen yönünü Türkiye'yi doğru çevirmesi şaşırtıcı olmamalı. Bu da ABD için Menbiç'te bir iş birliğini zorunlu olarak getirecektir. ABD, Rusya'ya dengeyi çok kaptırdı. Türkiye'yi de çok karşısına aldı. Tek iş birliği yapabileceği kendisine yakın Türkiye kaldığı için stratejik bir zorunluluktan dolayı yönünü mecburen Türkiye'ye çevirecektir. Ama Türkiye bunun şartlarını nasıl belirler, iş birliği mi olur ya da Türkiye adına orada bir şeyler mi yapılır, bunlar önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki mekanizmalardan çıkacak sonuçlara göre belirlenecek."
Demir, Kuzey Irak'taki referandumun Bağdat ile Ankara arasında stratejik bir ortaklık yarattığını ve iki ülke arasındaki ilişkilerin kötü olmadığını söylerken, bölgedeki dengelerin değişken olduğu uyarısını yaptı:
"Ben Bağdat yönetimiyle şu an Türkiye'nin ilişkilerinin kötü olmadığını düşünüyorum. Bağdat aceleyle Sincar ile ilgili bu harekâtı gerçekleştirdi ama Bağdat ile Ankara'nın Irak ile ilgili başka projeksiyonları olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin güçlenmesine neden olan Kuzey Irak'taki referandum ısrarıydı. Bu referandumdan sonra stratejik bir ortaklık geldi beraberinde. Zamanında Bağdat ile sert gergin rüzgarlar esiyordu. Ama bu referandum iki tarafı birbirine yaklaştırdı. Bölgede dengeler değişken ve zemin kaygan."
‘KONTROL ALTINA ALINAN YERLER BÖLGEDE ETKİNLİK SAĞLAYACAK'
Türkiye'nin Suriye sınırı ile ilgili güvenlik kaygılarına değinen Demir'e göre Türkiye ‘buraları ben tutmazsam başkaları tutuyor ve buralardan bana saldırılar oluyor' tarzında bir güvenlik politikası geliştirdi ve bu politikayla birlikte kontrol altına alınan bölgeler Türkiye'nin bölgede daha etkin söz söylemesini sağlayacak:
"Irak'ın kafasındaki ajanda nasıl olur bilmiyorum ama Afrin'den haritayı o tarafa doğru açarsak Türkiye'nin buralarda başından beri yaptığı buraları kontrol altına alınması ile beraber işgal ve sürekli burada kalmakla ilgili değil. Türkiye'nin güneyi ile ilgili Suriye'deki bu otorite boşluğundan kaynaklanan süreçle birlikte çok endişeleri vardı. Türkiye ‘buraları ben tutmazsam buraları başkaları tutuyor ve buralardan bana saldırılar oluyor' diye bir güvenlik politikası geliştirdi. Bu politika üzerinden de Afrin'den İdlib'e, El bab-Cerablus bölgesinde güvenlik koridoru oluşturuyor. Bununla birlikte Türkiye'nin bölgede daha etkin söz söyleme ya da artık söz söyleyince daha çok dikkate alınması gibi bir averaj kat sayısı da olacak."
Menbiç için masadaki diplomatik manevra yeteneğinin çok önemli olduğunu belirten Demir'e göre çok kaygan bir zeminde yürüyecek bu süreçte Türkiye'nin ABD ve Rusya taraflarıyla nasıl konuşacağı çok önemli:
"Türkiye devam eder ama tabii bu konjonktürel müttefikler ile bugün Rusya ile belki yarın ABD ile sonra yine tekrar Rusya ile devam eder. Şüphesiz ki Afrin harekâtında Rusya ile yakın iş birliği çok dikkat çekti. Bu iki ülke için de önemliydi. Ama bundan sonra Menbiç'te hem Rusya hem ABD olacak. Oranın daha farklı konjonktürel özellikleri de var. Orada saha ile birlikte masadaki diplomatik manevra yeteneğinin de çok önemli olacağını düşünüyorum. Çünkü karşısında dünyanın iki büyük devi var. Bu süreç Türkiye'nin en önemli hassas diplomasi süreçlerinden biri olacaktır. Bence burada masada sağlanacak esneklik kabiliyetli başarılar, sahadaki başarıyı perçinleyecektir. Önce her şey masada başlayacak. Bakalım Türkiye iki tarafla nasıl konuşacak. Çünkü zemin çok kaygan."
‘TEL RIFAT'TAKİ MESELESİ RUSYA İLE İSTİŞARELERLE ŞEKİLLENİR'
Ülkeler arasındaki menfaatler çatışmasının ortasında Suriye'nin laboratuvar haline getirildiğini söyleyen Demir'e göre güvenlik endişeleri nedeniyle operasyonlar gerçekleştiren Türkiye'nin Tel Rıfat'a yapacağı olası bir operasyonda orada bulunan Suriye güçleriyle alakalı mesele Rusya ile yapılacak istişareler çerçevesinde şekillenir:
"Bu coğrafyada herkes gidebildiği kadar gidiyor. Rusya, ABD, İngiltere, Almanya için, herkes için durum böyle. Herkes Suriye'yi bir laboratuvar haline getirdi. Bu durum menfaatler çarpışmasının ortasında oldu. Türkiye bu işten en çok zarar gören ülke. Sonuçta Türkiye, Suriye'nin sınır ülkesi. Üç buçuk milyon Suriyeliden bahsediyoruz. Türkiye bu konuda ciddi fedakarlıklar içine girdi. Ama önümüzdeki dönemde Türkiye'nin karşısına ciddi güvenlik endişeleri çıkmaması için Türkiye'nin düşüncesi şöyle: Eğer Türkiye, Afrin'e harekât yapmasaydı, Afrin'den Türkiye'ye harekât olabilirdi. Bu düşünce hep vardı. Türkiye, Afrin'in ikinci bir Kandil olması yolunda ciddi bir endişeye sahipti ve bu harekâtı o yüzden yaptı. Tel Rıfat ise aradaki bağlantı noktasıdır. Afrin ile El Bab bölgesini düşünürsek ikisi arasında bir kontak noktasıdır. Oranın zaten kontrol altına alınması gerekiyordu. Bu olacak. Ama Suriye rejim güçlerinin orada bir mevcudiyeti söz konusu. Bunlar Rusya ile yapılacak istişareler çerçevesinde şekillenir. Çünkü Rusya'nın bölgede etkisi ve belirleme gücü Esad yönetimi anlamında ve diğer gruplar anlamında kritik. Belki Türkiye, Rusya ile burada Suriye'de devam eden iş birliğine bir noktadan sonra devam edebilir gibi geliyor."
Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin üyeliği sürecinde ‘mış' gibi davrandığına dikkat çeken Demir'e göre Türkiye, bu durumun farkındaydı ve şu an AB'nin üyelik sürecini bitirip, kendisini haksız duruma düşürmesi bekleniyor:
"Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde, AB'nin ilişkileri bitirmesi anlamında uluslararası alanda bu hatayı yaparak haksız duruma düşmesi için bekleme noktasında. Türkiye ‘bu saatten sonra köprüleri atıyorum sen beni istemeden ben bırakıyorum süreci' demeyecektir. Bir ara aslında düşünülüyordu ama artık Türkiye, ‘AB bu hatayı yapacaksa kendisi yapsın tüm dünyaya bunu kendisi anlatsın ve bunun sonuçlarına kendisi katlansın' tezinde. Türkiye'nin üyeliği sürecinde AB hep ‘mış' gibi yaptı. Türkiye de bu durumun farkında olmasına rağmen amaçtan ziyade en azından bunu bir proje olarak, AB prensiplerini özümseme anlamında araç olarak kullandı. Fakat artık tabi Avrupa'da yükselen milliyetçilik akımlarının da etkisiyle söylemler daha da sertleşiyor."
‘TÜRKİYE-AB SORUNLARININ AŞILMASI BUGÜNDEN YARINA MÜMKÜN DEĞİL'
Demir, AB ile Türkiye arasında birçok ciddi sorunun bulunduğu belirtti ve bu sorunların bugünden yarına aşılmasının mümkün olmadığı yorumunu yaptı:
"Aslında AB ile Türkiye arasındaki meseleler daha çok AB'nin menfaati merkezine oturan ciddi kritik meseleler. Göçmen sorunu var. Üç buçuk milyon Suriyeli var. Avrupa kara kara düşünüyor. Türkiye'nin iyi niyeti bozulduğunda, kapılar açıldığında bu mülteciler ‘oraya yağmur' gibi gelir. İkincisi vize serbestisinin daha önce anlaşmalarda resmen yazıya dökülmese de verilmiş sözler anlamında gündemde olması konuşuluyordu. Bu da tutulmadı. AB'nin mültecilerle ilgili verdiği yardım sözünü tutmaması da Türkiye'nin not ettiği ve karşı çıktığı noktalardan birisi. Bunları yan yana koyduğumu zaman hepsinin çok büyük ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz. Zaten bunların aşılması bugünden yarına mümkün değil."
Demir, tüm siyasi krizlere rağmen Avrupa'nın Türkiye ile ticaret hacminin ciddi boyutlara ulaştığına dikkat çekti ve Avrupa Birliği'nin eylemlerinin Ankara'da etkisini kaybettiği görüşünü dile getirdi:
"Ama Türkiye'nin aslında ekonomik göstergelerine baktığımız zaman AB ülkeleri ile özellikle Almanya ile krizler yaşansa da çok ciddi bir ticaret hacmi olduğu görülüyor. Bu gerilimler tırmanıştayken, işin siyasi boyutu böyleyken, ekonomik boyutunda da göstergeler çok kötü değil diye görüyoruz. Gelen turizm rezervasyonlarına bakıyoruz tekrar büyüyor. AB'deki —ilginçtir ki Avusturya başı çekiyor- ırkçı söylemler sürse de bunları bu işe kurban ediyormuş gibi görünse de iş reel politikte, ekonomik planda devam ediyor. Bana kalırsa AB'de bugünden yarına bir şey olmayacak. Varna ‘muharebesi' tarihi bir hesaplaşma gibi çevriliyor ama ortada net olan bir şey var: AB'den nasıl sinyal gelirse gelsin Türkiye tarafında AB'nin seyir defterinde, rotada çok büyük bir değişiklik olacak gibi algılanmıyor. Artık AB eylemleri Türkiye ve Ankara'da etkisini kaybetmiş durumda."
‘AB, ESKİ GÜCÜNDE DEĞİL'
Demir, Batı ile büyük krizlerin yeni olmadığını, geçmişte de benzer durumlar yaşandığını fakat böyle durumlarda yumuşamanın ortaya çıkabildiğini belirtti ve Avrupa Birliği'nin artık eski gücünde olmadığı söyleyerek, Türkiye ile ilgili ağır açıklamalar yapılsa bile ne kadar ciddi adım atılır bilinmez yorumunu yaptı:
"Yaptırım lafı uzunca bir süreden beri konuşuluyor. ABD ile, Avrupa ile Batı ile çok büyük krizler geçmişte de yaşandı. Yakın dönemde de gerilerde de örnekleri var. Ama tam kırılma, kopma noktası yaşandığı zamanlarda inanılmaz bir yumuşama da ortaya çıkabiliyor. İngiliz basınına baktığımız zaman Türkiye'nin bu kadar karşıya alınmasının Avrupa'nın ne kadar menfaatine olduğu yönünde fikirler bazı analizlerde cümlelerin arasına konuluyor. Türkiye bir Suriye değil, Irak değil. Türkiye farklı büyük bir coğrafya ve pek çok farklı dinamikleri var. Artıları da var. Türkiye'nin kaybedilmesi ve farklı bir şekilde karşılarına çıkması onlar için çok iyi olmaz. Çünkü AB eski gücünde değil. Birçok üyesi var, kendi içinde birçok tartışması var. İngiltere'nin ayrılmasının şokunu yaşıyorlar hala. O nedenle İngiltere'nin perde arkasında Türkiye'ye yaklaşması ve bir blok oluşturma çalışmaları da çok konuşuluyor. Bunlar yan yana geldiği zaman Avrupa, Türkiye karşısında ağır açıklamalar yapsa da reel politikte ne kadar ciddi adımlar atabilir bunu bilmiyorum."
‘İSPANYA ÖRNEĞİNDE AB'NİN NASIL TARAFLI DAVRANDIĞINI GÖRDÜK'
Metehan Demir son olarak Avrupa Birliği'nin İspanya örneğinde görüldüğü üzere insan hakları ihlalleri konusunda taraflı hareket ettiğini ve bu konuları işine geldiği zaman gündeme getirdiğini söyledi ve AB'nin Türkiye'nin üye ülkelere nazaran daha fazla hak ettiği bir çok konuda hakkını teslim etmediği görüşünü dile getirdi:
"Kopenhag kriterleri, insan hakları ihlalleri gibi meseleler AB'nin Türkiye'nin önüne 20 yıldır sürekli getirdiği konular. AB bunları işine geldiği zaman gündeme getirir, işine gelmediği zaman farklı açılardan değerlendirir. İspanya örneğinde AB'nin nasıl taraflı davrandığını gördük. Keşke o saygınlığını hiç kaybetmeseydi. Ama artık bugün AB'nin söylemleri Ankara'da ne kadar ses getiriyor merak ediyorum. Dikkate bile alınmıyor. Eskiden gazetelerde manşet olurdu, şimdi normal Kıbrıs meselesi gibi aralarda küçük puntolarla çıkıyor ve etkisi çok fazla olmuyor. Türkiye keşke üye olabilseydi. Türkiye'nin üye olmasında kriterler deniliyor bunlar önemli kriterler ama Türkiye'nin hak ettiği birçok şeyin de teslim edilmediği ortadadır. Bulgaristan, Romanya'ya, AB'nin bazı ülkeleriyle yan yana koyduğumuz zaman Türkiye'nin çok daha fazla artıları vardır. Eksileri de var ama artılarının hakkı teslim edilmedi. O nedenle AB, Türkiye nazarında itibarını ve ses getirebilirlik kat sayısını kaybetti."