Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurları ile birlikte Afrin ilçe merkezini de kontrol altına alırken, Afrin’den sonra harekatın duracağı yahut Menbiç ve diğer bölgelere sıranın geleceği yönünde çelişkili açıklamalar geliyor. Diğer yandan Ankara’da Afrin’in toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları uyarınca Suriye hükümetine iade edilmeyeceği açıkça dile getirilirken, buradaki nüfus değişikliğiyle ÖSO’yu oluşturan İslamcı gruplar için masada koza çevrileceği kaygıları da yükseliyor.
Tüm bu gelişmelerle birlikte Afrin’deki TSK ve ÖSO kontrolünün dengelerde nasıl bir değişiklik yarattığını ve Türkiye’nin Suriye toprakları hakkındaki söylemlerini Suriye-Türkiye Dostluk Komitesi Koordinatörü Şam Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Yuva ile konuştuk.
Mehmet Yuva, Afrin’deki durumun oluşmasının dış faktörleri arasında ABD’nin bu bölgeye katkı yapamaz hale gelmesiyle, Rusya’nın burada bulunan güçlerini çekmesinin önemine işaret etti:
“Afrin’deki durumun oluşmasının iç ve dış faktörleri var. Dış faktörleri itibariyle özellikle YPG’nin itimat ettiği ABD’nin Afrin’de çok önemli katkılar yapamaz duruma düşmüş olmasını söyleyebiliriz. ABD, Türkiye’nin operasyon ısrarına rağmen Afrin’e daha çok kuvvet yığma daha çok silah gönderme yönünde bir karar alsaydı en azından bu Afrin sahasında TSK ile ABD’nin karşı karşıya gelmesini de beraberinde getirirdi. Bu sebeple ABD sadece çelişkili açıklamalar yapmak durumunda kaldı. En başlarda ‘Afrin’de yokuz dolayısıyla oradaki sahadan sorumlu değiliz, biz esas itibariyle Menbiç ve Fırat’ın doğusundayız’ açıklamalarını yapmış olmalarına rağmen askeri operasyonların gidişatı sürecinde ABD’den farklı açıklamalar gelmeye başladı. Bu sefer YPG’nin baskısı sonucunda bazı açıklamalar yapıldığını ve ABD’nin kendi bölgesinden Afrin’e çok sayıda militanın geçmekte olduğunu ve buna izin vermek zorunda kaldıklarına yönelik açıklamalar yapıldı. İlk olarak ABD’nin Afrin’de bir desteğinin olmaması-olamaması ve ikinci olarak Afrin’de hem askeri hem başka askeri güçler bulunduran Rusya’nın bölgeden çekilmesi, operasyonun bu şekilde gerçekleşmesinde etkili oldu. YPG’nin iddia ettiği gibi ‘Rusya ihanet etmiştir ve yarı yolda bırakmıştır’ açıklaması çok mantıklı değil. Zira Rusya ısrarla YPG’nin Suriye devleti ile ile yani meşru devletle görüşerek bu meseleyi halletmesi yönünde çaba harcadı ama YPG’yi ikna edemedi. En nihayetinde oradan çekilmesi kaydıyla TSK’nın önünü açmış oldu.”
‘YPG, ABD İLE ÇOK YAKIN OLDUĞU İÇİN SURİYE DEVLETİ’NİN DESTEĞİNİ ALAMADI’
“Diğer bir faktör de Suriye devletinin YPG ile sahada olmamasıdır ve YPG’ye destek vermemesidir. Bunun iki önemli sebebi var: ABD ile çok yakın ilişkide olup onunla birlikte hareket etmesi ve onun projelerinde görev yapan piyon örgüt olarak kabul edilmesi. Uzun yıllar bunun önlenmesi ve ABD ile hareket edilmesinin engellenmesi için çok çaba harcandı ama bu başarılamadı. Bu sebeple hem Esad’ın ‘ABD ile hareket eden örgütler vatan hainidir’ demesi fakat diğer yandan Afrin özelinde hem Hmeymim Hava Üssünde hem Halep’te yapılan toplantılar esnasında YPG’nin en azından verdiği sözleri yerine getirmesi konusunda tutarlı olmadığı ve bu sözleri yerine getiremeyeceği ortaya çıktı. Suriye devletinin bazı şartları vardı. Bu şartları yerine getirmedikleri için ve başka bir çözüm ve metot kabul ettikleri için Suriye devletinin de desteğini alamadılar. Operasyon sürecinde oraya doğru harekete geçen milis kuvvetlerinin Suriye ordusunun askeri olmadığı ama bölgeye yakın yerlerden intikal etmiş milis gruplar olduğunu söyledik. Bunun arkası gelmedi.”
‘TSK OPERASYONUN PLANLAMASINI ÇOK İYİ ORGANİZE ETMİŞ’
Yuva, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin operasyonunun planlamasını çok iyi organize ettiğini ve askeri operasyon öncesi yapılması gereken çalışmaları profesyonelce yaptığını söyledi:
‘YPG’NİN YALPALAMALARI ONA YÖNELİK GÜVENİ SARSMIŞTI’
Afrin’in düşmesinde YPG içi dinamiklere de değinen Yuva, YPG’nin Afrin’deki kontrolünün en başında yeni şeyler yapmaya çalışsa da daha sonra halk tarafından tıpkı şimdi kendisinin ÖSO’ya yaptığı gibi ‘yağmacı’ suçlamalarıyla karşılaştığına ve diğer devletler arasındaki çelişkilerden yararlanmak siyasetinin kendisine olan güveni sarsmış olduğuna dikkat çekti:
“Bütün bu faktörleri dikkate aldığımızda bir iç faktörü de hesaba katmak gerekiyor. Türkiye medyasında da bu konuya ilişkin ciddi bir katkı ve araştırma yapılmadı. Aslında Afrin halkı daha önce propaganda edildiği gibi YPG’nin varlığından hoşnut, onun çalışmaları doğrultusunda katkı yapanbir pozisyonda değil. O bölgeyi hem yakinen tanıyan hem de birçok öğrencisini yetiştirmiş bir hoca olarak o öğrencilerden, sahanın içinden aldığımız bilgilere binaen YPG’nin bugün ÖSO’yu yağmacılıkla suçladığı propagandasını Afrin’deki nüfus YPG’ye yönelik olarak yapmaktaydı. Keyfi davranışlar, keyfi tutuklamalar, tutuklananların serbest bırakılması için şantaj ve para karşılığı rüşvet almalar, gençlerin zorla silah altına alınması gibi şeyler yapılıyordu. 2012-2015 yılları arasında o bölgede YPG mevcut eski rejimden farklı olarak yeni şeyler yapmaya çalıştı. Zira her örgüt kontrol ettiği bölgede eski rejimden farklı olduğunu ispatlamak ve göstermek açısından oraya birçok yeni şeyler yaparlar. Yeni semboller, yeni okullar, Kürtçe eğitim, yeni sloganlar gibi şeyler bir müddet insanları heyecanlandırır. Ama bir müddet sonra asayişi, ekonomiyi, adaleti ilgilendiren konular söz konusu olduğunda bu konularda başarılı olmadıklarını görmekteyiz. Bu iç faktörler. Ayrıca yapı itibariyle sürekli mevcut devletlerin ve orduların çelişkilerinden yararlanmaya yönelik gösterdikleri yalpalamalar, bir ABD ile bir Rusya ile bir Suriye ile bazen Türkiye ile —hatırlarsanız geçmişte Salih Müslim’in ortaya koyduğu tavır-, sonra Avrupa devletlerinden destek arayışları gibi dalgalanmalar bu örgüte yönelik güveni de sarsmıştır. Bütün bu faktörleri bir arada ele almakta fayda var.”
‘TÜRKİYE’DEN MUĞLAK VE ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR GÜVENSİZLİK KAYNAĞI’
“Benim takip ettiğim kadarıyla bu bölgelerin geleceği ile ilgili Türkiye hükümet çevrelerinden konu ile ilgili çok net açıklamalar duymamaktayız. Muğlak ve çelişkiler arz eden çok farklı açıklamalar duymaktayız. Zira burayı iade etmeyeceğiz sözüne karşılık AKP’nin TBMM’deki Komisyon Başkanı’nın ‘orası temizlendikten sonra Suriye’nin resmi devletine terk edilecektir’ yönünde açıklamaları var. Öbür taraftan burayı birlikte çalıştığımız ÖSO’ya terk edeceğiz şeklinde açıklamalar var. Cumhurbaşkanı’nın ‘Fırat Kalkanında ne yaptıysak aynısını Afrin’de de yapacağız’ sözüne atfen söylüyorum. Orada ne yapılmıştı? O bölgeye Türkiye’de eğitilen polis, kolluk kuvvetleri gönderilmişti. Bölgenin Türkiye ile ticari ilişkileri bağlanmıştı yani bir ortak ekonomik entegrasyon bölgesi oluşturulmuştur. Zaten Türkiye’nin iki hükümet anlayışına uygun olarak hem Suriye devletini İstanbul’da resmi olarak ağırlamak ama aynı zamanda da sürgündeki hükümet olarak kabul ettiği Antep merkezli Suriye hükümetinin de faaliyetini destekleriz yaklaşımı onunla birlikte hareket ederek ama sahada özellikle Antep merkezli sürgündeki hükümet olarak kabul ettiği hükümetin kurumlarını TSK’nın kontrol altına aldığı bölgelere taşıması, hatta İçişleri Bakanı Soylu tarafından oralara kaymakam atadık gibi açıklamalar yaptı. Bu açıklamalarla birlikte Afrin zaferi sonrasında daha fazla artan gördüğümüz şekilde afişlere ‘rehberimiz Kur’an hedefimiz Turan’dan, yeni Osmanlıcılığa, oradan ‘zaten orası ecdat toprağıydı’, Misak-ı Milli sınırlarının tartışmaya açılması, Lozan’ın tartışmaya açılması gibi konular hiç şüphesiz tedirginlik yaratmaktadır, güvensizlik kaynağıdır.”
‘SURİYE HÜKÜMETİNİN KENDİSİNİ TERÖRİST GÖREN BİR SİYASİ OTORİTEYİ BM’YE ŞİKAYET ETMESİ GAYET NORMAL’
Yuva, Suriye’deki hükümetin kendisinden izin almadan ülkesine giren bir orduyu ülkesinde kabul etmemesinin ve bu durumu Birleşmiş Milletler’e şikayet etmesinin normalliğine vurgu yaptı:
“Hiç şüphesiz Suriye hükümetinin bu açıklamaları duyup hele ki kendisi ile görüşmeyen kendisini terörist olarak gören ve ‘niye bunlarla görüşeceğiz’ ekseninden hareket eden bu operasyonu ve operasyon arkasındaki siyasi otoriteyi BM’ye şikâyet etmesi gayet doğal ve normaldir. Fakat Suriye’deki reel durumu izah etmemektedir. Suriye’deki meşru hükümetin uluslararası hukuk çerçevesinde kendisinden izin almadan bir orduyu, bir devleti kabul etmemesi, işgalci görmesi ve onu uluslararası kurumlara şikâyet etmesi gayet hukukidir. Suriye devleti TSK’yı Afrin’de işgalci olarak nitelendiriyor. ÖSO’yu terör örgütü olarak görüyor. Diğer yandan orasını aslında uzun vadede Hatay süreci misali 1936-39 Hatay’da ne yaşadıysa şimdi bu bölgelerin Türkiye’ye ilhak edileceği açıklamalarını Suriye’de duyuyoruz, tartışıyoruz.”
Fırat Kalkanı başladıktan sonra Doğu Halep’in, Afrin operasyonu başladığında da Guta’nın temizlenmesine başlandığına dikkat çeken Yuva’ya göre Guta’nın temizlenmesi ABD ve İsrail’in güney cephesinden tamamen beyaz bayrak çekmesi anlamına gelecek:
“Doğu Halep ile ilgili olarak tespit ettiğimiz önemli bir olgu vardı. Orada kesinlikle Rusya, İran, Türkiye’nin birlikte beraber bazı şeyleri planladığı karara bağladığı ama Türkiye ile Suriye’nin direk görüşmeden bu çalışmaların yapıldığı, bu direk görüşmelerin bu aşamada aslında her iki taraf açısından da çok kabul görmediği söylenebilir. Yani sadece Türkiye’nin Suriye ile değil her iki tarafın bence bilinçli olarak bu süreci yaşadıkları yönünde emareler görüyorum. Doğu Halep’te yaşadığımız örneği neden verdim? Dikkat ediniz, ne zamanki Fırat Kalkanı operasyonu başladı Doğu Halep meselesi bitti. Ne zamanki Afrin operasyonu başladı Suriye’nin başkenti Şam’ı ilgilendiren en önemli bölge olan Guta bölgesi yavaş yavaş temizlenmeye başladı. Bunlar kesinlikle bağlantılı meseleler. Guta’nın askeri başarısını sadece Rusya’nın aldığı ‘burayı mutlaka temizleyeceğiz’ kararı ile açıklayamayız. Çünkü Guta, İsrail ve ABD için çok önemli bir bölge, güney cephesi için çok önemli. O bölgenin temizlenmesi demek İsrail ve ABD’nin güney cephesinden tamamen beyaz bayrak çekmesi demek. Oradaki tüm örgütlerin mahvına yol açan bir süreç demek. Bu süreci eğer Türkiye irade göstermeseydi, Rusya ile İran ile anlaşmasaydı ve Suriye ordusunun oradaki operasyonuna yeşil ışık yakmasaydı Türkiye’deki medyanın tavrı Türkiye’nin bizatihi kendisinin tavrı çok daha farklı olurdu. Son merhalede bunu engelleyemezdi bunu engelleyecek güce sahip olamazdı ama başka bölgelerde sıkıntılar yaratabilirdi.”
‘TÜRKİYE PARÇASI OLMASAYDI SURİYE’DE BU İŞLER BU KADAR KOLAY YAPILAMAZDI’
Suriye ordusunun bir bölgeye saldırı yaptığında başka bir bölgeden saldırıya uğramaya başladığına vurgu yapıp, Guta’da operasyon devam ederken İdlib’te herhangi bir saldırının yaşanmadığına dikkat çeken Yuva’ya göre Türkiye bunun parçası olmasaydı bu işlerin yapılması bu kadar kolay olmazdı:
“Ama dikkat ediniz İdlib çok mafsal bir bölge. Niye? Çünkü eğer Suriye ordusu İdlib’de rahat ise bunun bazı sebepleri vardır. Çünkü Suriye’nin en önemli örgütlerinin ve binlerce silahlı militanın olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. Daha önceki dönemlerde Suriye ordusu herhangi bir yerde operasyon yapmaya kalktığında İdlib’den hareketle yüzlerce militan Suriye ordusunun kontrolündeki bölgelere saldırılarda bulunduğunu görürdük. Ama dikkat edin şimdi Doğu Guta temizlenirken ve oradaki en önemli örgütler rafa kaldırılırken ve İdlib’e gitmek zorunda kalırken, bütün nidalarına rağmen ‘başka bölgelerde cephelerde açın, başka bölgelere saldırın’ nidalarına rağmen İdlib’den herhangi bir saldırı olmamıştır. Aksine Suriye kaplanları olarak bilinen askeri özel birliğin İdlib’ten Guta’ya götürüldüğü ve Guta’nın temizlenmesinin hızlanmasında önemli bir aktör olduğunu görmekteyiz. Türkiye eğer bunun parçası olmasaydı bu işlerin Suriye’de bu kadar kolay yapılması mümkün olmazdı.”
‘KAFALARIN KARIŞIK OLMASININ SEBEBİ ÖSO İLE İLGİLİ’
Herkesin sahada birlikte hareket ettiği bir örgüt olduğunu ve karşı tarafı terörist olmakla suçladığını dile getiren Yuva’ya göre başka devletlerle birlikte hareket edip Suriye’ye saldırması mümkün gözüken ÖSO kafa karışıklığının sebebini oluşturuyor:
“Buna rağmen bu farklı açıklamalar ve kafaların karışık olmasının sebebi ne ile ilgilidir? ÖSO ile ilgilidir. Türkiye tarafı da benim tahminim Suriye tarafı da bunu yavaş yavaş görüyor, Rusya da. Bu ÖSO’nun Türkiye tarafından kullanılmaması halinde istismar edilmemesi halinde (istismar Arapça’da onu kendi hedefleri doğrultusunda istihdam etmek demektir) bunu yapmadığı takdirde bu önemli bir fasıl olan önemli bir grup olan ve kendi çatısı altında onlarca örgütle temsil edilen bu örgütün başka bölgelerde başka devletlerle ve ordularla birlikte hareket ederek Suriye’ye Rusya’ya İran kuvvetlerine saldırması çok mümkündür. ABD ile birlikte hareket etmesi de mümkündür. Zira geçmiş dönemde YPG ile ÖSO’nun iş birliği yaptığını biliyoruz. Herkesin sahada kendisine bağlı birlikte hareket ettiği örgütler var ve her taraf diğer tarafı terör örgütü olarak görmektedir.”
‘YENİ OSMANLICILIK SÖYLEMLERİNİN GERÇEKLEŞMESİ HİÇBİR ŞEKİLDE MÜMKÜN DEĞİL’
Mehmet Yuva, Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını yaşatan süreç ile bugünkü sürecin çok farlı olduğunu söylerken, yeni Osmanlıcılık söylemlerinin hiçbir şekilde gerçekleşemeyeceğini belirtti ve önümüzdeki günlerde İstanbul’da düzenlenecek zirve ile Suriye’deki sürecin farklı bir boyut kazanacağını sözlerine ekledi:
“4 Nisan tarihinde İstanbul’da gerçekleşecek olan üçlü zirveden sonra Suriye’deki sürecin de farklı bir boyut kazanacağını hep birlikte göreceğiz. Özetle ve kıssadan hisse olarak Suriye sahasında önemli ve ciddi bir Rus-Türk iş birliği olduğunu görüyoruz. Bu çok önemli. İkinci husus Afrin meselesinde Türkiye’nin Turancılık, yeni Osmanlıcılık söylemleri iç politikaya yöneliktir. Bunun gerçekleşmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Yaşadığımız 2018 süreci şartları Hatay’ın ilhakını yaşatan süreçten çok farklıdır. Böyle bir girişim Türkiye’nin Rusya, İran ve Suriye ile savaşması ve muazzam kazanımlarını kaybetmesi demektir. Çünkü sadece bir siyasi kamplaşmadan bahsetmiyoruz. Ekonomik çıkarlar da söz konusudur. Türkiye’nin ekonomik çıkarlarına baktığımızda ticaretinde ilk üçte olan ülkelerin Çin, Rusya ve Almanya olduğunu görüyoruz. İki önemli ekonomik pazar ile bu kadar haşır neşir olmuş Türkiye’nin yeni Osmanlıcılık tavırları için Afrin gibi bir bölgeyi veya Menbiç’i veya Cerablus’u veya Fırat’ın doğusunda ABD ne vadettiyse koparacağı topraklara mukabil Türkiye’nin bu iki önemli ekonomik pazarını ve iki önemli askeri siyasi partnerini kaybetmesi hangi ülkenin çıkarına? Hangi siyasi otoritenin aklına uygun olur?”
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.