''Atalay'ın taşıdığı sıfat, gazete içinde icra ettiği görev ve fonksiyonu dikkate alındığında dinlenmeyen sanıkların dosyadaki önemi ve Atalay ile aralarındaki eylemsel bağ yönünden kuvvetli suç şüphesi bulunması ve ve delil karartma şüphesi bulunması.''
'EDİTORYAL BAĞIMSIZLIK'
Atalay savunmasında şu vurguyu yaptı:
''Yani gazetenin içeriğine, yayınına, haberlerine, yazılara ilişkin önceden bir denetim, kontrol görevim olduğu kanaatinde heyetiniz. Oysa ben sorgumda belirtmiştim. Dinlediğiniz diğer sanıklara, iddia tanıklarına, eski genel yayın yönetmenlerine de sordunuz. Hep aynı cevabı aldınız: Burası Cumhuriyet gazetesi… Burada editoryal bağımsızlık vardır. Burada yönetim kurulu üyeleri, icra kurulu üyeleri yayınları, gazeteyi önceden denetleyip, kontrol etmez, edemez… Manşetlere, hangi haberlerin yayınlanıp yayınlanmayacağına, ne şekilde yayınlanacağına, köşe yazarlarının yazılarına karışılmaz. Ertesi gün çıkacak gazete önceden yönetim kurulunun bilgisine ve onayına sunulmaz. Hep böyleydi; umuyor ve diliyorum ki bundan sonra da, gelecekte de böyle olur.''
Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı şu görüşü dile getirdi:
''Siyasi iktidar, Cumhuriyet'in bağımsız ve özgür bir basın kuruluşu olarak yayıncılık yapmasından, iktidar güdümüne girmemesinden, gerçeklerin, siyasi otoritenin olmasını emrettiği gibi değil de aslında olduğu gibi olduğunu kamuoyuna aktarmasından fevkalade rahatsızdır. Bunun hesabı sorulmakta, bedeli ödetilmektedir. Cumhuriyet gazetesini kapatmanın, bu ülkenin en eski, kadim, uluslararası düzeyde tanınmış, güvenilir ve saygın bir gazetesini kapatmanın ulusal ve uluslararası zeminde yaratacağı tepki göze alınmamıştır. Bu nedenle gazetenin kapatılarak susturulması yerine gazeteden ayrılmış ama siyasi iktidara yaslanarak, bu gazeteyi tekrar ele geçirmek isteyen bazı kifayetsiz muhterislere devretmek daha iyi bir tercih olarak görülmüştür. Bu plan uygulamaya konulmuştur. Bu yargılamaya neden olan operasyonun, soruşturmanın arkasında yatan hesap budur. Ama bilinsin ki bu hesap tutmamıştır… Tutmayacaktır.''
Bu kez savunma makamında duayen hukuk profesörü Duygun Yarsuvat da yer aldı. Avukat Yarsuvat şunları söyledi:
''Akın Atalay istese kaçabilirdi ama kaçmadı. Tahliye talebi hep aynı gerekçeyle reddedildi. 'Tanıklar dinlenmedi, hala kaçak olanlar var' denildi. Aynı talepleri bugün de yapacağız, tutukluluk haline bir son verilmezse bu talepleri yinelemeye devam edeceğiz.''
BALBAY ÖRNEĞİ
Kaçmış olan sanıklar sebep gösterilerek tahliye talebinin reddedilmesine bir AYM kararıyla yanıt veren Yarsuvat, şu örneği verdi:
''2010'da Mustafa Balbay kararının 110 nolu paragrafı: Mahkemenin 22.7.2012 tarihli kararında yer alan, dava kapsamında yargılanan sanıklardan birkaçının kaçması ya da kaçmaya teşebbüs etmesi yine bazı sanıkların delilleri karatma teşebbüsünde bulunması gerekçeleri diğer sanıkların da bunu yapacaklarına dair bir karine olarak değerlendirilemez. AYM diyor ki: Aksi takdirde masumiyet karinesi ve bununla bağlantılı olan kişi hürriyetlerinin zedelendiği açıktır.''
''Davada tüm deliller toplandı, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. İddia makamı da biliyordu ki, esas hakkında mütalaasını veriyor. Tüm tanıklar dinlenmiştir. Dinlenecek başka bir tanık yoktur'' diye devam eden Yarsuvat, ''Müvekiller 2013-2016 arası için yargılanıyor. Demek ki vakfın kötüye gitmesi bu yöneticilerin yüzünden değil. Zaten sayın başkan, Türkiye'de ileriye giden ticari kurum var mı? Hepsi mali kaynak aramaktadır. Bugün kürselleşmiş olan dünyada sermaye her taraftan alınıyor ve kullanılıyor. Eğer bu mantıkla hareket edersek tüm Türkiye'nin ya da Türkiye'nin büyük kısmının suç işlemiş olduğu sonucuna varmamız gerekir'' değerlendirmesini de yaptı.
'DELİLLER TOPLANDI, TUTUKLULUĞA GEREK YOK'
Yarsuvat şu toparlamayı yaptı:
''Tutukluluk halinin devamı için somut delil yoktur. Ülkemizde fikir gazeteciliğine örnek teşkil eden gazetenin yöneticisi olan Atalay'ın kişi hürriyeti bu sebeplerden dolayı kısıtlandı. Geçen celse üç kişiden ikisini serbest bıraktınız. Deliller toplanmıştır, tutukluluk durumuna gerek yoktur dediniz. Bir haftada hiçbir şey değişmedi. Dosyaya yeni delil gelmedi. Araştırılmasına da karar vermediniz… Bu süre kanunlarımızda yer aldığına göre makul bir süre midir? Hayır değildir. Kamu menfaati var mıdır? Hayır yoktur. Bu nedenle heyetinizden tutukluluk halinin kaldırılmasını talep ediyoruz.''
7.5-15 YIL ARASI HAPİS TALEBİ
Öncesinde Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, yazarlar Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Hakan Kara, Kadri Gürsel, Okur Temsilcisi Güray Öz, muhabir Ahmet Şık, avukatlar Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, çizer Musa Kart, yönetici Önder Çelik'e 'örgüte yardım' suçlamasından (TCK 220/7) 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep etti.
Bölükbaşı, Atalay'ın tutukluluğun devamı yönünde karar verilmesini istedi. Kitap Eki Yönetmeni Turhan Günay ile yöneticiler Günseli Özaltay ve Bülent Yener'in bu suçlamadan beraat etmeleri yönünde karar verilmesini talep etti.