Böyle bir ortamda bölgedeki ittifak ilişkilerinin durumuyla birlikte sahada ne gibi gelişmelerin yaşanabileceğini bölgeyi yakından takip eden araştırmacı gazeteci ve yazar Fehim Taştekin ile konuştuk:
‘TÜRKİYE'NİN OYUN PLANI ABD ÖNERİSİNDEN FARKLI'
Fehim Taştekin, ABD-Türkiye ilişkilerinin nereye gideceği konusunun belirsizlikler taşıdığı yorumunu yaparken, Türkiye'nin saldırması halinde ABD'nin daha fazla tepki vereceği Menbiç konusunda ABD'nin önerdiği ile Türkiye'nin oyun planı arasında farklar olduğunu belirtti:
"Bölgesel ‘resimde' çok değişken dinamikler var. Şu anda anladığımız kadarıyla herkes elinde birtakım kartlar saklıyor ve bir kısmını gösteriyor. Suriye ordusu Türkiye'nin Afrin'le uğraşıyor olmasını bir şekilde fırsat bilerek Ebu Duhur'u aldı ve Türkiye sınırlarına doğru operasyonu genişletiyor. Yani bir şekilde de Afrin'e yaklaşıyor. Kürtlerin çok sıkışması halinde Suriye Ordusu'na dönme ihtimali olabilir. Bununla ilgili pazarlıklar var. Suriye cephesine baktığımız zaman her türlü seçeneğe açık bir pozisyon aldıklarını görüyoruz. Ancak Türkiye-ABD ilişkilerinin nereye gideceği meselesi çok fazlasıyla belirsizlik barındırıyor. Ben bu tampon bölge meselesinin çok kolay bir şey olduğunu zannetmiyorum. Yani birazcık Türkiye'yi teskin etmeye dönük, operasyonu sınırlı tutmaya dönük bir hamle gibi geliyor. Sonuçta bu çok uzun zaman tartışılmış bir meseleydi. Türkiye'nin oyun planı ise ABD'nin önerisinden farklı. Yani Menbiç mesela çok açık bir şekilde deklare edildi. Menbiç, ABD'nin bir şekilde koruması altında. Yani bunu çok daha fazla büyütmek istemediler geçmişte de. Ama ABD askeri araçlarının orada bayrak dalgalandırması ve orada kurulan ortaklığı rayından çıkartacak bir boyut arz etmesi nedeniyle Menbiç için Afrin'e verilen tepkiden farklı bir tepki vermeleri muhtemel."
Taştekin, Afrin operasyonunda beklenilen ilerleme sağlanmamışken ve ne ile karşılaşılacağı bir soru işareti halinde dururken Menbiç'e yönelik bir adımın atılmasının büyük risk taşıyan ve kuşkuyla yaklaşılması gereken bir hamle olduğu yorumunu yaptı:
"Ankara'nın Menbiç adımını atması çok büyük bir risk ve büyük bir çatışma arz eder bu. Şu anda bunu söyleyen iradenin Afrin'i bitirmiş olması gerekirdi. Yani Afrin'de henüz hiçbir şey başarılabilmiş değil. Yani Afrin düşmüş değil, sınır şeritlerinde çatışmalar devam ediyor ve bu çatışmalar Raco, Cinderes gibi önemli yerlerin uzağında gerçekleşiyor. Haliyle bir kere Afrin'i henüz halletmemiş, daha Afrin'de neyle karşılaşacağını bilmeyen bir siyasi iradenin daha büyük bir coğrafyaya çatışmayı, savaşı taşıma hevesi son derece kuşkuyla yaklaşılması gereken bir şey. Yani gösterilecek direnç önemli. Bu direnci de göstereceklerini düşünüyorum yani yerelde Kürtlerin ve ortaklarının göstereceği direnç önemli. Tabii ki ABD'nin planlarını da burada başarısızlığa uğratacak bir müdahale olacağından ABD'nin tepkisi de farklı olacaktır. Ben her iki tarafın da bir çatışmayı göze alabileceğini zannetmiyorum yani bu çok büyük bir mesele haline gelebilir. Şu anki mevcut dengeler bu kadar büyük bir riski kaldıramaz. Yani Türkiye'nin hesabı önemli ölçüde Afrin'le bağlantılı. Afrin'de bir şey başarırsa bunu kendi açısından hesapları değiştirecek, dengeleri değiştirecek bir araca dönüştürmek istiyor. Elbette hedefi, çıtayı daha büyük bir yere koymaları retorik olarak anlaşılabilir bir şey ama sahanın gerçekleriyle uyuşan bir şey değil. Afrin bile aslında sahanın gerçekleriyle çok uyuşan bir şey değil. Burada henüz işler planlandığı gibi gitmiş değil, gitmiyor. Yani nerdeyse bir hafta olacak ve bu süre içerisinde baktığımız zaman Ankara'dan estirilen havanın sınırların ötesindeki gibi bir karşılığı olmadığını görüyoruz. Ama zorlu bir iş tabii ki, ben bu kadar basit olmadığını başından beri görüyorum ve vurgulamaya çalışıyorum."
Afrin operasyonun kapsamını büyütmesinin bir noktadan sonra Türkiye ile Rusya arasında ilişkileri teste tabi tutacağı yorumu yapan Taştekin'e göre Rusya'nın koşulları başlattığı çözüm sürecinin sekteye uğramayıp, başarıya ulaşması:
"Rusya açısından bazı koşullar var: Başlattıkları siyasi çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve bunun sekteye uğramaması. Ancak Türkiye'nin operasyonu Rusya'nın bir şekilde yeşil ışık gösterdiğinden daha fazla bir alana taşıması, kapsamını büyütmesi Rusya'nın da bir noktadan sonra işlerini bozacağı için Türkiye-Rusya ilişkileri bir teste tabi tutulacaktır. Ama mevcut şu anki aşama itibariyle ABD'ye karşı Rusya'nın, İran'ın ve Türkiye'nin yakınlaştığı bir hat var. Bu hat kırılgan bir hat olmakla birlikte, çıkarların örtüştüğü, hem de Kürtleri bir şekilde ABD'den uzaklaştıracak, Kürt-Amerikan ortaklığını bozacak sonuçlar üretmesi ya da Kürtlerin daha makul taleplerle Şam'la masaya dönmelerini sağlamaya çalışacaktır. Bu bakımdan bu durum Türkiye'nin mevcut Afrin planına Rusya'nın da İran'ın da sessiz kalmasını beraberinde getirmiş oldu. Bu bir ittifak ilişkisi ya da geleceğe dair bundan sonraki sahaya dair çözüm arayışlarında elbette bu üç ülke açısından önemli bir veriye dönüşebilir. Ama bu değişkenleri olan bir denklem. Baktığımız zaman Afrin Operasyonu Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyecek, Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyecek ya da Kürtlerin ABD ile ilişkilerini nasıl etkileyecek, bunların sonuçlarını gördükçe bu ittifakın ne kadar sağlam olup olmadığını daha rahat konuşabileceğiz."
Taştekin, ABD ile Türkiye ilişkilerinde ciddi bir güvensizlik olsa da askeri ortaklığın farklı bir zeminde devam ettiğine işaret etti:
"Bir kere Türkiye-ABD ilişkileri şu anda hiç olmadığı kadar hassas bir zemin üzerinde duruyor. Yani mesela geçtiğimiz günlerde Trump-Erdoğan görüşmesine baktığımız zaman bunu görüyoruz. Taraflar henüz hiçbir şekilde birbirlerini bir şeye ikna edebilmiş değiller, açıklamaları da birbirlerini yalanlar şeklinde farklı boyutlar içeriyor. Bunlar geçmişte olan şeyler değildi. Yani baktığımız zaman ciddi bir güvensizlik var. Ama ciddi bir birbirine bağımlılık da söz konusu. Yani her şeye rağmen ABD operasyonlarını Türkiye üzerinden yürütüyor. Bir şey değişmiş değil, askeri ortaklık farklı bir zeminde var olmaya devam ediyor. NATO bağlamındaki ortaklık devam ediyor. Bunlar çözülmesi kolay şeyler değil ama ilişkiler ciddi bir güvensizlik bağlamına oturdu, kolay kolay da izale edilecek bir şey gözükmüyor. Bekleyip görmekten başka çaremiz yok. Çok fazla büyük anlamlar çıkarmak, sonuçlar çıkarmak noktasında değiliz."
‘ABD'NİN KÜRTLER ÜZERİNDEN BÖLGEYE GİRMESİ ŞAM İÇİN ALARM NEDENİ'
Taştekin'e göre ABD'nin Kürtler üzerinden bölgeye girmesi Şam için bir alarm nedeni olmasına rağmen Kürtlerin Şam ile yol tutturmaları makul bir çözüm önerisi olarak hep vardı:
"Suriye yönetiminin Kürtlere yaklaşımı da belli güvensizlikler içeriyor. Baktığımız zaman belli kırmızı çizgilerin belirdiği yerler var. Bu son derece önemli. Bir kere ABD'nin Kürtler sayesinde ve Kürtler üzerinden bölgeye girmiş olmaları bir alarm nedenidir. Ama Kürtlerin coğrafyanın dayatmaları karşısında Şam'la bir yol tutturmaları makul bir çözüm önerisi olarak hep karşımızda olageldi."
"ABD Kürtlere ne getirebilir? Çok fazla bir şey getirebileceğini ben zannetmiyorum" diyen ve Kürtlerin de ABD'ye atfettikleri önemin sınırlı bir seçenek olduğunu dillendirdiklerini ifade eden Taştekin, Kürtlerin ABD ile ortaklık zeminine girmesi Şam ile olan işleri bozdu:
"ABD'nin ise Kürtlere çok sunabileceği bir şey yok. Benim kastettiğim, Rusya burada Kürtlerin fiili durumunu geleceğe taşıyacak birtakım formülleri Şam'a kabul ettirebilir. Bu şansa sahipti ama ABD ile ortaklık bunun zeminini biraz aşındırdı. Günün sonunda kuzeyde Türkiye güçlü bir şekilde müdahale kapasitesini korur ve kendini gösterirken, bir tarafta buradaki yapının geleceğe taşınmasını tek yolu var. Yani müzakerelerde Şam'la bir şekilde anlaşmak ve bunu geleceğe taşımak. ABD'nin bu bağlamda çok fazla sürdürebileceği bir şeyi yok. Yani Kürtler de esasen kendi aralarında tartışırken buradaki ABD'ye atfettikleri önemin son derece temkinli ya da sınırları olan bir seçenek olduğunu söylüyorlar. Yani bunu çok açık ve net bir şekilde dillendirmeseler de kendi içlerindeki tartışmalarda ABD ile ortaklığın kendilerine getireceklerinin sınırlarının belli olduğunu görüyorlar. ABD birtakım geleceğe yönelik hesaplar içerisinde. Şimdilik IŞİD'le mücadele çerçevesine oturttu bu ortaklığı. Suriye'nin geleceğini şekillendirmek, İran'ı bloke etmek ve daha da önemlisi ABD varlığını bölgede kalıcı kılma gündemleriyle hareket ediyorlar. Kürtler bu gündemin ne kadar ortağı olabilir, bu soruya yanıt vermeleri gerekiyor. Eğer bu gündemin ortağı olmayacaklarsa bu durumda Rusya'nın çözüm planına ikna olmaları gerekir. Ama baktığımız zaman Suriye Ordusu da Rusya'nın desteğini almışken, İran'ın güçlü bir şekilde sahada desteğini görürken ve çok önemli kazanımlar elde etmişken çok da taviz verebilir bir pozisyonda durmuyor. Yani ABD'nin bölgeye girmesi tutumunun çok sertleşmesine yol açtı. Bu da işleri epeyce bozdu. Baktığımız zaman ABD'nin askeri gücü bölgede yükselmeden önceki pozisyonda Kürtlerin sahip olduğu ya da kurdukları bu yapının nispeten bir ara formülle tanınabileceğine dair birtakım esnek yaklaşımlar vardı yani Şam'da bunu görüyorduk. Bu yaklaşımın birdenbire işte 'ABD'nin bölgede kalmasına aracı eden Kürtler' şeklinde bir ihanet çerçevesine oturtulduğunu gördük. Yani bu bağlamda ABD Kürtlere ne getirebilir? Çok fazla bir şey getirebileceğini ben zannetmiyorum. Yani Türkiye'yi frenleyen bir garantör durumu da geçicidir. Sonuçta günün sonunda ABD eğer o noktaya gelirse Kürtler mi yoksa Türkiye mi, elbette Türkiye'yi tercih edecektir. İş o noktaya gelmesin diye uğraşıyorlar. Yani Afrin için 'biz garantör değiliz' derken ki yaklaşımları budur. Esasen Türkiye'yi de korumak, Türkiye'yi de kollamak ya da Türkiye'yle ortaklığı fazla örselememek. Ama burada Kürtlerin bir şekilde karar vermesi gerekir. Yani Kürtler buna ikna oluyor mu diye sorarsak ben henüz ikna olduklarını zannetmiyorum. Yani Afrin'deki direnişi bir şekilde sürdürecekler. Burada yer yer Suriye Ordusu ile yakınlaşmalarının olduğunu göreceğiz. Suriye Ordusu'nun mesela sevkiyat hattını açık tutması önemli bir gösterge."
Taştekin, Kamışlı'da 5000 Suriye ordusu askerinin gözaltına alındığı iddialarına Suriye'nin şu an Afrin'i destekleyebilecek bir noktadayken böyle bir olayın şüpheli olduğunu yorumunu yaparak yanıt verdi:
"Kamışlı'da 5000 Suriye askerinin YPG tarafından gözaltına alındığı bilgisinden emin değilim. Doğrusu emin olmadığım için çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Şimdi o bölgede Suriye üssünün ya da Suriye askeri varlığının bitirilmesi, şu an Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu diye tanımlanan bu yapının çok da çıkarına değil. Yani orada korunması, Kamışlı'da askeri varlığını sürdürmesi, bir şeyin karşılığındaydı yani o karşılık bittiği anda elbette direk karşı karşıya gelme, çatışmanın önemli bir seçenek haline geldiği yeni bir evreye girmiş olur. Yani tarafların bundan kaçındıklarını düşünüyorum. Geçmişte çatışmalar olmadı değil ama her iki tarafın da çıkarına bu çatışmaları en kısa sürede bitirmekti ve bitirdiler. Şu anda Suriye Ordusu potansiyel olarak Afrin'i de bir şekilde destekleyecek noktadayken Kamışlı'da niye böylesine bir şeye girsinler doğrusu biraz şüpheliyim."
‘FETİHÇİ ANLAYIŞTAN VAZGEÇİLMEDİ'
Fehim Taştekin son olarak Türkiye'nin fetihçi bir anlayıştan vazgeçmeyerek, dış politikasında ‘kervan yolda düzülür' mantığının hakim olmasının riskler taşıdığı yorumu yaparken, ÖSO'yla girişilecek bir projenin sınır hatlarında ciddi sorunlara yol açacağını ve çözümün Şam yönetimiyle uzlaşmak olduğunu söyledi:
"Afrin ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne dair Türkiye'nin kafasında ne var, tam olarak bilmiyorum. Bir taraftan Fetih Suresi'nin okutulduğu bir anlayış var. Yani fetihçi anlayıştan bir türlü vazgeçmediklerini görüyoruz. Sanki 'kervan yolda düzülür', 'gün ola hayrola' mantığının dış politikada çok hâkim olduğunu görüyoruz. Yani böylesi bir yaklaşım var. Elbette risk var mı? Çok büyük. Bir kere bu bölgeleri birlikte tuttukları gruplar, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye tanımlanan bu gruplar ki bunlara çok önem atfediliyor, Cumhurbaşkanı sürekli bu gruplar için bütün bunların yapıldığını söylüyor, bu gruplar bölgenin gerçek sahipleri olarak niteliyor ve buraları onlara bırakılacağını söylüyor. Şimdi bu gruplar baktığımız zaman ya eski El-Kaideciler ya Selefi cihatçılar ya Müslüman Kardeşler gibi orta yolcu, İslamcı yapılardır. Bu yapılardaki kişilerde parayla tutulmuş adamlar ya da başıbozuk kişiler ve gönüllülerden oluşuyor. Şimdi bunlara emanet edilmiş ya da bunlar üzerinden inşa edilmiş bir proje kuşkusuz sınır hatlarında çok ciddi belalar açacak bir projedir. Bunun deneyimlerini farklı coğrafyalardan biliyoruz. Yani tarihsel deneyimleri olan bir müdahale biçimi. Bunun Türkiye'ye çok hayrı olmayacaktır. Uzun vadede Türkiye'nin bu bölgede kalması Türkiye'nin üzerindeki baskıları arttıracaktır. Şimdi herkes IŞİD'le mücadele çerçevesinde Suriye'de Türkiye'nin varlığını bir şekilde göz yumdu ama bu yarın değişecek ve Kıbrıs gibi de olmayacaktır. Haliyle Türkiye 'işgalci devlet' muamelesi görecek ve artan oranda baskılarla yüzleşecek. Yani hamasete çok fazla yerin olduğu bir coğrafyadan bahsedemeyiz. Erdoğan hala çok enteresan bir şekilde 'işgalci güç ‘olarak diye nitelendirse de —Suriye ordusu kendi topraklarında nasıl işgalci olur, bilmiyorum- en mantıklı çözüm Suriye yönetimiyle Şam'la bir şekilde uzlaşmak ve bu bölgede istikrarı sağlamaktır. Bu gruplarla, bindirilmiş kıtalarla bir çözüm getirmek mümkün değil."