Afrin ve Münbiç'e yönelik operasyon ihtimalinin gündeme gelmesi yeni bir gelişme değil. Ancak Türkiye'nin itirazlarına ve ABD Başkanı Donald Trump'ın DSG'ye silah göndermeyeceklerine dair açıklamasına rağmen Washington'ın DSG'ye yönelik hız kesmeyen silah yardımı sebebiyle Ankara bir kez daha böyle bir operasyonu ivedilikle gerçekleştirme yönündeki niyetini açıkça ve güçlü bir şekilde ortaya koydu. Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'yi kast ettiği "Bizim stratejik ortak olarak bildiğimiz dostlar, kalkıp da terör örgütlerine her türlü silah desteğini veriyorlarsa, biz kendileriyle neyi konuşacağız?" şeklindeki ifadeleri de Türkiye'nin bu güçlü isteğine işaret eder nitelikteydi. Peki ikinci bir ‘Fırat Kalkanı Harekâtı' gerçekleşir veya başka bir deyişle bu harekât Afrin ve Münbiç'e uzanır mı?
Konuyu Sputnik'e değerlendiren ilk isim Strateji Uzmanı Naim Babüroğlu oldu. Türkiye'nin olası bir operasyon hamlesi için öne çıkan iki adresin Menbiç ve Afrin olduğuna işaret eden Babüroğlu "PKK, bölgede yaklaşık 600 kilometrelik bir sınır bölgesini kontrol ediyor, oraları işgal etmiş durumda. Türkiye'nin Afrin'e yönelik bir operasyon için Rusya ile, Menbiç veya Fırat'ın doğusunda herhangi bir noktaya yönelik operasyon için ABD ile uzlaşması gerekir. Türkiye ABD veya Rusya'yla uzlaşmadan bir operasyon icra edebilir mi? Risk almak suretiyle, evet. Ancak risk alacağı için Türkiye'nin şu an itibarıyla böyle bir adım atacağını zannetmiyorum" dedi ve ekledi:
"Kısacası ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini Rusya'yla anlaşarak Afrin'e yönelik bir operasyonun habercisi olarak görüyorum. Ancak, altını yeniden çizmek gerekir ki, yakın zamanda böyle bir operasyon gerçekleşeceğini değerlendirmiyorum."
Afrin'e yönelik bir operasyonun tek başına Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehdidi bertaraf etmeyeceğine işaret eden Babüroğlu "Suriye'nin topraklarının yüzde 30'u ve enerji kaynaklarının yüzde 50'si PYD/PKK'ya teslim edilmiş durumda. Şu anda bölgede 60 bin PYD'li var ve ABD bu sayıyı 100 bine çıkarma niyetinde. Bu Türkiye açısından bir beka sorunu. Ancak yalnızca Afrin'e yönelik bir operasyon ülkenin karşı karşıya olduğu beka sorununu çözmez; böyle bir operasyon ancak Hatay ve Kilis sınırını emniyete alır ve bu noktalardan terörist giriş-çıkışlarını engeller" dedi.
Süleyman Şah Türbesi'nin çoktan yerine geri götürülmüş olması gerektiğine işaret eden Babüroğlu şunları ekledi:
"Bana kalırsa, Türkiye ABD'ye rağmen bir operasyon gerçekleştirmek için risk almalı. Ben bunu daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum. Türkiye, keşke Süleyman Şah Türbesi'ni 6-7 ay hatta bir yıl önce yerine taşısaydı. Böylelikle Menbiç'in bir bölümünü kontrol altına alacaktı. Böylece Fırat'ın doğusundan Süleyman Şah Türbesi'ne kadar 37 kilometrelik bir koridor açmış olacaktı."
Erdoğan'ın sözleriyle gündeme gelen PYD'ye dönük operasyon ihtimalini Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim ise Güvenlik Uzmanı ve eski asker Abdullah Ağar oldu. Türkiye'nin bir süredir küresel güçleri karşısına almamak için böyle bir operasyonu askıya alıp, diplomasiye yöneldiğine işaret eden Ağar "Fırat Kalkanı Harekâtı yapılmadan önce Türkiye, Fırat Kalkanı'yla ilgili uluslararası görüşmelerde, yaklaşık 5 bin kilometrelik bir alanda etki üreteceği konuşulmuş olmalı ki Sayın Erdoğan da hedefin 5 bin kilometre olduğunu açıkladı. Bu hedefin temel gerekçesi de Suriye'deki sivil savaştan etkilenen masumların ve Türkiye'de sayıları 3,5 milyona ulaşan sığınmacıların güvenli bir alana yaşam alanına kavuşturulmasıydı. Ama ABD verdiği sözü tutmadı. Türkiye ise özellikle Menbiç ve Tel Rıfat bölgesinde rejimin de ortaya koyduğu etkiyle beraber, küresel güçlerle mücadeleye girişmemek ve büyük bir riskle karşılaşmamak adına ortaya çıkan dominasyonları kerhen de olsa kabul etti ve sorunu diplomatik anlamda ve diğer siyasi gelişmelere bağlı olarak çözmeyi planladı. Ancak süreç şu ana kadar Türkiye'nin planladığı gibi gitmedi, sorun daha da büyüdü" dedi.
Hamlenin halihazırda Türkiye'deki sığınmacılara güvenli bir alan sağlamak açısından hayati öneme sahip olduğuna işaret eden Ağar "Ankara, ülkede bulunan yaklaşık 3,5 milyon sığınmacının Suriye'de güvenli bir alana ihtiyacı olduğunu ve bunun için de önceliğin Fırat'ın batısındaki alan olduğunun farkında" diye konuştu.
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki PKK gücünün kırılmasının önem verdiğine işaret eden Ağar "Suriyeli Kürtlerin pozisyonunun Türkiye'yi tehdit etmeyecek şekilde tanımlanması gerek, Ankara bunun farkında. Bunun için ise Suriye'de yaşayan Kürt ve bir kısım Sünni Arap'ın PKK güdümünden kurtarılmalı. Bu hem Türkiye'nin güvenliği ve Suriye'nin bütünlüğü açısından önemli. Daha önce DEAŞ çok büyük bir sorundu ancak Batı dünyası hala çok iyi anlayamasa da PKK şu an daha da büyük bir sorun. Sonuçta Türkiye'nin üniter yapısına, toprak bütünlüğü ve güvenliğini tehdit eden bir yapı var ve ABD bu yapıyı korsan bir devlete dönüştürmek için sürekli adım atıyor" ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:
"Türkiye ve ABD, özellikle Trump iktidara geldikten sonra, çok daha keskin bir şekilde karşıt saflarda yer alıyor ve iki taraf arasındaki bu açı giderek genişliyor. Aradaki açının genişlemesi, bir kırılmayla beraber başka bir boyuta evrilebilir veya tamamen başka bir fotoğraf ortaya çıkarabilir. Bu fotoğrafın sonunda, eğer ki bir denge ortaya çıkmazsa, ABD YPG/PKK ya Türkiye arasında tercih yapmak zorunda kalacak. ABD şu an hem YPG/PKK hem Türkiye üzerinden oyun oynayabileceğini zannediyor. Bu küresel bir taktik. Ama Türkiye bu konuda açıkçası ABD'nin tehdidine karşı dirençli çıktı. Türkiye bir şekilde bölgesel anlamda bir iş birliği, İran, Irak ve Suriye merkezi hükümeti ve Rusya'yla işbirliği üretirse Afrin ve Menbiç'te bambaşka fotoğraf ortaya çıkacaktır. Ancak yine de bununla ilgili bir öngörü için erken. Türkiye, konjonktüre ve uluslararası anlamdaki müzakerelere göre bir operasyon gerçekleştirebilir ama yine de bu konuyla ilgili ihtiyatlı konuşmakta fayda var."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.