Uluslararası politikanın son derece hareketli geçtiği 2017'nin son hafasında yıl sonunda gelen yeni Amerikan yönetiminin ulusal güvenlik stratejisi belgesi ışığında küresel ve bölgesel gelişmeler değerlendiriliyor. Yeni oluşan dengeler ışığında 2018 yılında dünyayı ve Ortadoğu'yu nelerin beklediği konuşuluyor.
Türkiye'yi ilgilendiren olası bölgesel gelişmeleri yeni küresel dengeler ışığında ABC gazetesi yazarı, TELE1 TV yorumcusu gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk:
‘ABD YALNIZLAŞTI, RUSYA İTTİFAKLAR KURDU'
"2017 yılının ABD-Rusya bilek güreşi diye nitelenmesi bence yerinde bir tespittir. Bundan hareketle değerlendirmeler yapabiliriz. Bu bilek güreşinde Türkiye'ye çok yakın bir coğrafya olarak yakından ilgilendiren Suriye ve Irak cephelerinden başlayarak konuşursak dört önemli gelişmeye işaret edildiğini görüyoruz. Nedir bunlar? İlki 2017'nin ABD'nin kaybettiği, Rusya'nın kazandığı bir yıl olduğudur. İkincisi ABD savaşçılığının yerini Rusya'nın barışçılığının aldığı bir yıl olmasıdır. Üçüncü olarak ABD'nin bölgeyi bölücülüğünün yerine Rusya'nın bölgeyi birleştiriciliğinin yerini almasıdır ve bununla ilgili olarak dördüncüsü uluslararası cenahta ABD'nin yalnızlaştığı Rusya'nın ise ittifaklar kurduğu bir yıl olmasıdır. Şimdi bu dört maddeyi biraz detaylandıracak olursak karşımıza nelerin çıkacağına bakalım. ABD'nin Ulusal Güvenlik Belgesinden başlarsak —çünkü o, durumun nereye geldiğini anlatıyor- orada çok tipik olarak biraz önce söylediğimiz tespitlerdeki gibi ABD'nin yalnızlaştığı meselesinin o belgede de var olduğunu görüyoruz. ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, ABD'nin yalnızlaştığına işaret ediyor. Nasıl? Birincisi şu; ABD, Atlantik İttifakı'nın belirleyici gücü olarak Avrupa ile beraberdi. Oysa bu Güvenlik Belgesinden anlıyoruz ki NATO'ya yönelik kırılma eşiğindeki eleştiriler ve Avrupa'ya yönelik eleştiriler bir yalnızlığa işaret ediyor. Diğer yandan söz gelimi salt Türkiye üzerinden gidersek Obama döneminin savunma ve güvenlik belgelerinde 'örnek, müttefik ülke' olarak ismi geçen Türkiye'nin bu savunma-güvenlik belgesinde olmadığını görüyoruz."
‘ABD MÜTTEFİKLERİNİ TEKER TEKER KAYBETTİ'
"Diğer yandan ABD'nin bugüne kadar bir bölge ya da dünyaya ilişkin politikalarında ittifaklar kurmak, koalisyonlar kurmak şeklindeki Obama dönemine ait çizgisinin Trump ile birlikte 'gerekirse tek başımıza yapacağız' şeklindeki bir çizgiye gittiğini görüyoruz. Bu aslında ABD'nin yalnızlaştığını gösteriyor. Bunu biz 2017'de sahada da gördük. Nasıl gördük? En yakıcı örneği Suriye olduğu için oradan devam edelim. ABD Suriye'de 2011 yılında başlattığı iç savaşla ve derinleştirmeye çalıştığı o büyük krizle bir şekilde bir koalisyon kurmuştu, koalisyonla birlikte hareket ediyordu, müttefikleri vardı ve hatta Obama sahaya asker indirmeden bölgedeki "taşeronları" aracılığıyla bunu yürütmeyi esas alan bir çizgi izliyordu. Oysa bunun tersine ABD bir şekilde o ya da bu nedenle müttefiklerini teker teker kaybetti, karşılığında ise Rusya'nın Suriye, İran ile birlikte hareket ettiği ve en son Türkiye'yi de 'dostluk kervanına' kattığı yeni bir ittifak oluştu. Bunun aynısını biz Irak düzleminde de gördük. Eylül ayında bir referandum oldu. Barzani referandumu konusunda bölgesel bir ittifak oluştu. Rusya'nın bir motivasyonuyla İran'ın, Irak'ın, Türkiye'nin hatta Suriye'nin yan yana geldiği bir düzlem oluşturuldu."
‘ASTANA'DAKİ GÜVENLİK ODAĞI YERİNİ BARIŞ VE DEMOKRASİYE BIRAKTI'
"Organizasyonlar bağlamında da böyle yürüdü. Anımsayalım, ABD bir Cenevre Süreci başlatmıştı. Bu süreç esas olarak ABD'nin Suriye'yi parçalaması ve pasta dağıtması süreciydi. Ama bunun yerini Rusya'nın inisiyatifiyle önce bir —daha çok güvenlik esaslı- Astana Süreci izledi. Türkiye ve İran'ı da katarak ve garantör ülke yaparak Suriye'de inisiyatifi alan Rusya cephesi esas olarak ABD kuvvetlerinin desteklediği terör örgütlerini teker teker bastırarak Şam'ın egemenlik alanlarını yavaş yavaş arttırmış oldu ve nihayetinde bunun yerine son olarak Soçi'de diplomasinin esas olduğu yani Astana'daki güvenlik odağının yerini demokrasi ve barışın odak haline geldiği bir Soçi düzleminin aldığını görüyoruz. Yani organizasyonlar düzleminde de baktığımızda ABD'nin yalnızlaştığını yerine Rusya'nın birtakım yeni ittifaklar ve organizasyonlar kurarak inisiyatifi eline aldığı bir dönem oldu."
‘RUSYA VE ÇİN'İN ‘BAŞ DÜŞMAN' HALİNE GETİRİLDİĞİ YENİ ANLAYIŞ'
"Yine ABD'nin Ulusal Savunma Stratejisinden devam edersek karşımıza ABD-Rusya ilişkileri açısından bir de şu çıkıyor-ki o bence en önemlisi; Obama döneminin güvenlik ve savunma strateji belgelerinde şu esas vardı: Asya-Pasifik, ABD'nin 21. yüzyıldaki esas tehdit aldığı alandır yani Çin'dir. Çin'in büyüyen nüfusuna ve ekonomisine karşı bir denge oluşturabilmek için ABD 'daha geniş Batı' inşa etmelidir deniliyordu. 'Daha geniş Batıdan' kastedilen ise yine ABD'nin ünlü stratejisyeni Brzezinski'nin de kitaplarına yansıdığı kadarıyla 'daha geniş Batıdan' kastedilen Rusya'yı Batı ile iş birliği içerisinde değerlendirmekti. Yani Rusya eğer Batı ile iş birliği yaparsa, bu büyük iş birliğinin neticesinde Çin'e karşı ABD denge kurmuş olabilecekti. Şimdi bu stratejinin yerini yeni bir strateji almış durumda. Ne var şimdi Trump'ın bu yeni stratejisinde? Rusya'nın Çin ile birlikte rakip ülke olarak 'baş düşman' haline getirildiği yeni bir anlayış var. Bu bile aslında 2017'nin Rusya ve ABD açısından tam bir 'bilek güreşi' şeklinde yürüdüğünün en somut göstergesi oldu bana göre."
‘ABD'NİN SAVUNMADA OLDUĞU BİR SÜRECİN GETİREBİLECEKLERİ…'
"2018'de ABD açısından, ne yapabileceğini belirleyen temel mesele ABD'nin buna gücü olup olmadığı. Yani kâğıtlarda birtakım şeyler yazabilirsiniz, ‘hedefim şudur, bunu yapacağım şunu yapacağım' diyebilirsiniz ama mesele buna gücünüzün olup olmadığıdır. Ne diyordu Amerikan Savunma Belgesi? "Barışı güçle kazanacağız, barışı güçle koruyacağız diyor ve Amerikan nüfuzunu genişleteceğiz" diyordu. Fakat ABD'nin buna gücü var mı? 2017 aslında ABD'nin buna gücü olmadığını gösteriyor. Nitekim ABD'nin aslında yaptığı bu güvenlik belgesi ABD'nin bir savunmada olduğunu, yani taarruzda olmadığı bir süreci analiz ediyor. Aslında böyle bir dönem inşa etmenin zorunluluğunu resmediyor. Tabii kuşkusuz bir savunma stratejisi yapmış olmak taktik düzlemde hiç saldırı olmayacağı anlamına gelmez. Yani strateji ile taktiği ayırmak lazım. Stratejik düzlemde bu bir savunma belgesi olsa da taktik düzlemde yer yer saldırganlık gösterecektir. Çünkü netice itibariyle ABD emperyalist bir devlettir. Emperyalist tekellerin çıkarlarını çok da böyle savaşmadan, beyaz bayrak çekerek, geri geri giderek, Monroe Doktrini'ne kadar dönüp ABD sınırları içine kolayca çekilecek halleri yok."
‘ABD'NİN DOĞRUDAN RUSYA VE ÇİN İLE KARŞI KARŞIYA GELEBİLECEK GÜCÜ YOK'
"Yer yer Çin'in ve Rusya'nın bazı çıkarlarını sabote etmeye yönelik ve bu iki ülkenin çıkarlarının olduğu çeşitli bölgelerde zayıf bulundukları anlarda küçük yangınlar çıkarabileceklerdir. Bu noktadan baktığımızda da birincisi Ortadoğu'da İran merkezli bir cephe üretmeye çalışılacak. İran meselesi üzerinden bölge ülkelerini bölmeye çalışacak, Suudi Arabistan'ı destekleyerek Araplar arasındaki bir birlik oluşmasını engelleyecek adımları atmaya devam edecek. İsrail üzerinden bölgeyi kaşımaya devam edecek ve diğer yandan Çin ile ilgili olarak da Kuzey Kore konusunda ya da Güney Çin Denizi üzerindeki kimi bölgesel çıkarlar konusunda fırsat buldukça birtakım gövde gösterileri yapacak ve ABD oradaki müttefikleriyle yani Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleriyle boy göstermeye çalışacaktır. Ama son tahlilde ABD'nin mevcut durumu nedeniyle —her ne kadar savunma bütçesini 700 milyar dolara çıkartmış olsa da- doğrudan Çin ya da Rusya ile herhangi bir cephede karşı karşıya gelebilecek bir gücü yok. Bunu sadece diğer başka çıkarları öteleyebilmek adına küçük yangınlar çıkararak yürütmeye çalışacak."
‘SURİYE VE UKRAYNA CEPHELERİ'
''Biz, Suriye cephesiyle ilgili bu bilek güreşini aslında Ukrayna cephesindeki ilk başlayan bilek güreşinin bir devamı olarak gördük. Yani Ukrayna cephesinde ABD ile Rusya doğrudan karşı karşıya geldiğinde ve ABD hiç tahmin etmediği şeklinde Rusya'nın Kırım'ı koparma hamlesiyle karşılaştığında iki şey yapmak istedi. İlk olarak yeni bir sahada Rusya ile karşı karşıya kalınca Rusya'nın iki cephede birden bu mücadeleyi yürütemeyeceğini düşünerek Suriye cephesinde Rusya'yı bilek güreşine davet etmiş oldu. İkinci olarak ABD enerji, petrol, doğal gaz gibi nedenlerle, ekonomisi buna bağımlı olan Rusya'yı petrol fiyatlarını düşürerek köşeye sıkıştırabileceğini düşündü. Bu ikisi de ABD açısından planladığı gibi olmadı. Tersine Rusya da sahaya girdiği andan itibaren Suriye'de inisiyatifi aldı ve ABD'nin inisiyatif alanını daralttı. Diğer yandan petrol fiyatları düştüğünde Rusya ekonomisi zorluklar çekse de ayakta kalmayı sürdürdü ve tersine o petrol fiyatlarından etkilenen başta Suudi Arabistan olmak üzere ABD'nin kendi müttefikleri oldu."
‘ABD, KÖRFEZ EKSENLİ YENİ MÜCADELE İÇİN UKRAYNA'DA KIŞKIRTMA PEŞİNDE'
"Şimdi ABD, Rusya'daki ya da Irak'taki ya da Katar düzlemli yeni Körfez eksenli yeni mücadeleye bir derinlik katabilmek için tekrar Ukrayna'da birtakım kışkırtmalar peşinde. Bugün Ukrayna'ya verilen silahlar, ya da çeşitli ABD'li generallerin ‘Rusya ile her an çarpışılabilecekmiş gibi hazır olun' şeklinde özellikle İskandinavya bölgesindeki kimi askeri birliklerine verdirilen demeçlerle birlikte birtakım kışkırtma eylemleri yeni süreçte Rusya'yı biraz sindirmeye yönelik hamleler olarak görülüyor. Ama herhalde süreç Kremlin'de güç eksenli analiz edildiğinde, bu tür kışkırtmaların bir sonucunun olmayacağı gayet iyi görülüyordur ki Rusya, Suriye'de Soçi düzleminde belirlediği o barış masasını kurma kararlılığını gösteriyor ve bunun altyapı çalışmalarını devam ettiriyor."
‘TÜRKİYE ABD MEVZİSİNDEN TARAFSIZLIĞA ÇEKİLDİ'
"Türkiye açısından yakıcı olan birinci sorun PKK terörü. İkinci sorun da bu ilk sorunla ilgili olarak ABD'nin bölgede kurmaya çalışacağı, Irak ya da Suriye'nin kuzeyinde kurmaya çalışacağı tampon coğrafyalar. Şimdi bu iki mesele nedeniyle 2017 yılı Türkiye'nin Rusya'yla yakınlaşma yılı oldu. Çünkü tehdit doğrudan müttefiki üzerinden —ABD üzerinden- gelmeye başlayınca Türkiye buna mecbur kaldı ve Rusya'yla birtakım ittifaklar yürütmeye başladı-Tabii bu ittifakların ne kadar yürüyebileceği biraz da ittifakları yürüten öznelerin ideolojik durumlarıyla ilgili-. Kuşkusuz AKP hükümeti 15 yıldır Türkiye'yi yönetiyor, daha doğrusu iyi yönetemiyor. Bu durum Türkiye'yi son dönemde denge aramak zorunda bırakan, bir bacağı ABD'deyken bir bacağını da Rusya'ya atarak, ikisi arasındaki dengeden yararlanarak iktidarını sürdürmeye yönelten birtakım politikalara götürdü. Kuşkusuz ülkeler burada kendi çıkarlarını göz önünde bulundurarak bundan yararlanmaya çalışırlar ve anladığımız kadarıyla Rusya da bunu yapıyor. Yani Rusya, Türkiye'nin bu durumunu Suriye'de barışı hızla kotarabilmenin bir aracı olarak görüp bundan yararlanmaya çalışıyor ki bu normaldir. Çünkü Türkiye'nin terazinin hangi sıkletinde olduğu Suriye'deki çarpışmada çok tayin ediciydi. Yani Türkiye'nin 910 kilometrelik sınırı, bu sınırı Suriye'nin aleyhine mi lehine mi açık ya da kapalı tutacağı gibi konular başta olmak üzere pek çok etken Suriye'deki savaşın terazisini çok etkiliyordu. İşte Rusya, buradaki meselede Türkiye'nin bazı açmazlarını, Suriye barışını kazanma stratejisine eklemleyerek Erdoğan'a bazı zorunlu olduğu noktalarda el uzatarak Türkiye'yi önce ABD'nin mevziisinden tarafsızlığa doğru çekmiş oldu, daha sonra da Astana sürecinde de Suriye cephesine getirtti. Tabii yine de Türkiye başka ideolojik angajmanları nedeniyle hala Esad ile barışmadı, hala Ankara-Şam ekseninde bir iş birliği oluşamadı. Rusya bunu sağlamaya gayet ediyor."
‘TÜRKİYE İLE RUSYA'NIN PYD'YE BAKIŞI ARASINDA UÇURUM VAR'
"Soçi, yeni bir tartışmanın olabileceği bir nokta yine PYD nedeniyle. Çünkü Türkiye ve Rusya'nın PYD'ye bakışı arasında bir uçurum var. Rusya Türkiye'den daha farklı olarak PYD'yi ABD'den en azından ABD'nin denetiminde tam olmayan, daha çok Suriye cephesine çekmeyi esas alan ve toplamdan bazı haklar hatta maksimum özerklik de vererek Suriye'nin bütünlüğü içerisinde tutmaya yönelik bir strateji uyguluyor. Bu strateji nedeniyle Rusya'nın PYD'ye yaklaşımıyla Türkiye'nin hatta İran'ın yaklaşımı arasında büyük makas var. 2018 yılı Ocak ayı sonlarında başlayacak Soçi Zirvesi ile birlikte bu makasın açılacağını mı yoksa kapanacağını mı göreceğiz ve bu aynı zamanda Suriye'deki gidişi de tayin edecek. 2018'in ilk aylarında savaşın bu cephesi bizler ve bütün bölge açısından tayin edici olarak görülüyor. Bunun nasıl olacağını kestirmek şimdiden çok güç. İlk eldeki bilgiler Rusya'nın şimdilik Türkiye'nin itirazlarını kabul ederek PYD'yi Soçi'deki zirveye çağırmayacağı ama toplamda, stratejisinde PYD'nin de masada olması gerektiği fikrinde bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Bunu belki ilerleyen aşamalarda, Soçi'nin devamında yavaş yavaş sağlamaya çalışacaklardır diye düşünüyorum."