İnsanlığın avcı toplayıcı döneminde yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12.000 yıl öncesinde bu yapıların nasıl tasarlandığı sorusunun cevaplanamadığını ifade eden Demirdöven, "Mısır'daki pramitlerin nasıl yapıldığı çözülememişken şimdi de Göbeklitepe'nin gizemi karşımıza çıktı, bütün antropolojik tarih değişecek" dedi.
Prof. Schmidt‘in Göbeklitepe için ‘Tarihin kara deliği' ifadesini kullandığını vurgulayan Demirdöven, "Havva'nın yasak elmayı yediği yer burası olabilir, bundan sonra tüm paradigmalar değişecek" diye konuştu.
‘BABA, KAYNAK ANLAMINA GELİR'
Kaan Demirdöven, "Her insanın ilk doğumu bedenen annesinin karnından doğumudur. İkinci doğum ise akılda doğumdur ve bu kez onu doğuran kişiye baba denir. Çünkü baba, kaynak anlamına gelir. Bu yüzden her şövalye, krala babası gözüyle bakardı, çünkü onun aklıyla doğmuşlardı. Bir de üçüncü bir doğum vardır, ruhta doğum. Bunun için kişinin tüm varlığından, geçmişinden, hayallerinden, umut ve unvanlarından vazgeçmesi gerekir" dedi.
‘Göbeklitepe'nin Yas Bulutları'nda Kaan Demirdöven, okuyucuyu, ‘Eski Dünya'ya götürüyor. Kitap, Akınış yasasının yazılı olduğu kutsal kitabı korumakla görevli Irmak Şovalyeleri'nin sonuncusu Pir Gulam'ın hazin hikayesini anlatıyor.
Demirdöven'e göre, bir insan öteki uğruna yaşamından vazgeçmeyi göze alırsa ölüm ona bir daha dokunamaz, o kişi artık ölümsüz olur. Anadolu'daki bu davranışa ‘balçık sevdası' deniyor. Bu inanış doğrultusunda ‘balçıktan yaratılan her insan kardeştir'.
Kitaplarını yazarken ve ana kahramanı oluştururken, romanda anlattığı olaya girebilmesi için, hep bir ritüel uyguladığını söyleyen Demirdöven, ‘Göbeklitepe'nin Yas Bulutları'nda şövalye Pir Gulam'ı anlayabilmek için bir süre değirmende yaşamış; ‘Mabedin Sırrı'nı yazarken, romandaki kahraman otelde yaşadığından 2 yıl boyunca otelde kalmış.