Türkiye'nin dış politikadaki görünümünü, iki büyük güç ile ilişkilerinden hareketle eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu'yla konuştuk:
‘ABD İLE SORUNLAR YUMAK HALİNE GELDİ'
Loğoğlu, Başbakan Yıldırım'ın ABD'ye ani ziyaretinde Başkan Donald Trump'a vekalet eden yardımcısı Mike Pence tarafından ağırlanmasının ‘mevcut gerginliklerin daha fazla artırılmaması, ateşin düşürülmesi için yapıldığı' görüşünde. ABD yönetimleriyle geçmişte de sorunlar yaşandığını ancak bugünkünün farkının sorunların üst üste ve karmaşık bir hal alması olduğunu belirten Loğoğlu şu değerlendirmede bulundu:
"ABD ile olan sorunlar zaman içerisinde çözülebilecek ve çözülmesi gereken konular. Eskiden sorunlarla karşılaşıldığında olanlarla bugünkü durum arasındaki fark şu: Eskiden bugüne yakın büyük sorunların yani silah ambargosu, haşhaş ekimi, füze krizi gibi sorunların ayrı ayrı yani tek tek oluşmasıydı. Dolayısıyla bunları yönetmek daha kolay oluyordu. Bugünkü durumdaysa hem ikili ilişkilerde hem de bölgesel ve uluslararası planda ortaya çıkan sorunlar üst üste birikti ve karmaşık bir yumak haline geldi. O nedenle ABD ile yaşanılan sorunlarda geçmişten farklı bir tabloya sahip olduğumuz kesin."
Başbakan Yıldırım'ın ABD'ye gerçekleştirdiği ziyaret öncesinde sonuç alma yönünde bir beklentisinin olmadığını düşünen Loğoğlu'na göre, yine de bu ziyaret gerginliklerin daha fazla artmaması yönünde bir irade beyanı olarak fayda sağladı:
"Bu ilişkilerin biraz da sabır işi olduğunu bilmek gerekiyor. Türkiye ve ABD arasındaki ilişki her iki taraf içinde önemli bir pozisyonda. Nitekim bu önem Başbakan Yıldırım'ın ziyareti sırasında da Başkan yardımcısı Pence 'Türkiye ile ABD arasındaki kalıcı, sürekli stratejik ortaklığın devam edeceğini söyledi ve ilişkilerde yeni bir sayfa açılması gerektiğini vurguladı. Bu açıklamalar önemsiz şeyler değil ama diğer yandan buradan herhangi bir sonuç çıkmadığı da söylenebilir. Bu da doğru. Fakat Başbakan Yıldırım'ın, ABD'ye hareketine ‘şu meseleyi halledeceğim, şu meselede ABD istediğimizi verecek' gibi bir beklentiyle ABD'ye gittiğini düşünmüyorum. Bu ziyaretten bir sonuç alınamayacağı çok açıktı. Türkiye'nin menfaatlerinden, geleceğinden söz ediyoruz. Ziyarete bir de olumlu açıdan bakmaya çalışırsak; bu ziyaretteki sonuç karşılıklı bir gönül alma, gerginliklerin daha fazla artmaması için bir irade beyanı yönünde oldu. Temasların ve yüksek seviyedeki görüşmelerin devam edeceği anlaşıldı. Ayrıca ben bu ziyaretin iki alanda fayda sağladığını düşünüyorum. Birincisi medyaya çok yansımasa da ticari ve ekonomik ilişkiler bakımından iki ülkenin ne seviyede olduklarını biliniyor. Başbakan'ın ziyaretinde, yanında bu açıdan önemli bir ekip vardı. Bunların temasları herhalde Türkiye için birtakım sonuçlar doğuracaktır. İkinci olarak vize krizi meselesinde son günlerde adım adım bir yumuşama görülüyor. Geçtiğimiz günlerde alınacak başvuruların kapsamı genişletilmiş. Bu da bir sonuç olarak ortaya çıkıyor ama yine de 'sonuçlar' açısından sabırlı olmak gerekiyor."
Ankara Astana ile İdlib'e müdahil olmuşken ve YPG/SDG ile ilgili kaygılar dile getirilirken Rusya ve ABD liderlerinin APEC zirvesindeki ortak bildirisi Türkiye'nin pozisyonunu nasıl etkiler? Rusya ve ABD liderlerinin ortak bildirisini ‘parametreleri değiştirici' diye niteleyen Loğoğlu, iki büyük ülkenin direksiyona birlikte oturduklarını söyleyerek bunun Türkiye'nin ve bir ölçüde İran'ın manevra sahasının daralması anlamına geldiği değerlendirmesini yaptı:
"ABD'yle ilişkilerde hükümetin atacağı ve atması gereken adımların önemi büyük. Çünkü Putin ve Trump arasında APEC zirvesinde varılan anlaşma ve yayınlanan ortak metine göre Rusya ve ABD'nin, Suriye'de direksiyona birlikte oturduklarını görüyoruz. Yani Suriye parametreleri bu anlaşmadan sonra değişmiş oldu. Daha önce de bu iki ülke bazı konularda işbirliği yapıyordu fakat bu sefer çok ayrıntılı bir şekilde belirlenmiş bir ortak noktaya varmış oldular. Bu Suriye'nin hem bugününü hem de yarınını belirleyecek kıvamda bir anlaşma oldu. Türkiye'nin bu durumu dikkate alıp, siyasetinin odağına oturtması gerekiyor. Bu anlaşma Suriye'de Türkiye'nin ve bir ölçüde İran'ın manevra sahasını daraltmıştır. Yani bundan sonra Türkiye, atacağı her adımda Rusya ve ABD'nin tavırlarını dikkate almak zorunda. Suriye'nin kuzey batısındaki çatışmasızlık bölgeleri bakımından Astana süreci tabii ki önemli ama Putin-Trump görüşmesinin detaylarında da gördük ki, ağırlık Cenevre Sürecine, ağırlık Ürdün'ün de içinde olduğu güneydeki çatışmasızlık bölgelerine veriliyor. Esad'ın Cenevre görüşmelerinde taraf olacağından söz ediliyor, Suriye'de Kürtlerin de dahil olmak üzere bütün tarafların Cenevre sürecine katılmaları gerektiği çağrısı yapılıyor. Bu bakımdan Türkiye'nin Suriye politikasını, Esad'a ve Kürtlere bakış açısını yeni bir değerlendirmeye tabi tutması gerekiyor. Türkiye'nin Suriye'deki mevcut askeri kazanımlarını konsolide etmesi ve bu yeni parametreyle oluşan Rusya-ABD ortaklığının nasıl gelişeceğini yeni bir hamle yapmadan görmesi gerekiyor."
'TÜRKİYE BARIŞ VE MÜZAKEREDEN YANA AĞIRLIK KOYMALI'
Türkiye'nin hatalı adımlara rağmen bölgede stratejik bir değere sahip, her aktörle konuşabilecek bir aktör olduğunu söyleyen Loğoğlu, bu potansiyalin bölgede gerginlikleri yatıştırıcı bir rolle, barıştan ve müzakereden yana ağırlık koyarak kullanması gerektiği düşüncesinde:
"Mevcut durumda bölgede olayların çok hızlı geliştiğini gören ve bunlara müdahil olduğunu için bir şeyler yapmaya çalışan bir Türkiye var. Dikkat edilirse Başbakan Yıldırım ABD'yi ziyaret etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya'yı. Rusya'dan sonra Kuveyt, ardından da Katar'a gidecek. Bütün bunlar şunları gösteriyor: Türkiye aslında fazla içinde olmaması gereken bir ortama girdiği için artık olumlu bir şeyler yapmak istiyor —doğru olan da budur- Ama bu olumlu şeylerin Suudi Arabistan, Katar ve özellikle Kuveyt ile görüşülerek yapılması da ayrı bir önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'dan aldığı mesajlarla Kuveyt'e ve sonra Katar'a gidiyor. Türkiye ağırlıkları olan bir ülkedir. Her şeye rağmen Suudi Arabistan'daki gelişmelere karşın —ki şu ana kadar yaşananları iç iş olarak görmekte hükümet- ilişkiler devam ediyor. Bölge ülkesi olması bakımından bölgedeki bütün ülkelerle bire bir konuşabilecek potansiyele sahip tek ülke Türkiye. Bu önemli stratejik bir değerdir. Bunun hükümet ve Cumhurbaşkanı tarafından iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü Katar Krizinin hafifletilmesi, Suudi Arabistan'ın özellikle İran'a yönelik gerginliği arttıracak adımlar atmamasının sağlanması, Lübnan'ın yatıştırılması için Türkiye'nin barıştan ve müzakereden yana ağırlığını koyması gerekiyor."
Loğoğlu, ortak bildirinin ardından ABD ve Rusya'nın Türkiye'nin yeni operasyonlarına olumlu tepki vermeyeceği görüşünde. Bu yüzden de Türkiye'nin çıkarlarını korumaya yönelik rasyonel adımlar atması gerektiğini vurguladı:
"Türkiye'nin yapması gereken Suriye'deki askeri kazanımlarını konsolide etmek ve gelişmeleri sabırla beklemek olmalıdır. Çünkü yeni operasyonlara ABD ve Rusya'nın olumlu tepki vereceğini düşünmüyorum. Bu yeni oluşan koşulda ABD ve Rusya taraflarını aynı anda anlamak, iki tarafın olası tepkilerini ölçmek ama her koşulda Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak rasyonel adımlar atmak hatta bazen buna uygun olarak hiç adım atılmaması gerekiyor."