Körfez’de dikkatler Suudi Arabistan odaklı gelişmelere çevrilirken, düğümün bir ayağını da Lübnan’daki gelişmeler oluşturuyor. Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın ülkesindeki rakip prensler, bakanlar ve işadamlarına yönelik tasfiye hamlesinin hemen öncesinde Riyad ile çok sıkı ilişkileri bulunan Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifasının gelmesi dikkat çekmişti. Üstelik Hariri, istifasını ülkesinde değil, Riyad’da Suudilerin el-Arabiya televizyon kanalı aracılığıyla açıklamıştı. Hariri’nin tıpkı 2005’te suikastla öldürülmüş babası Refik Hariri gibi tehdit altında olduğu ve Hizbullah ile İran’a suçlamalar yöneltmesi dikkat çekerken, istifa Lübnan’da da tüm dünyada da şaşkınlıkla karşılandı. Öyle ki Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Hariri'nin istifasını ülkeye dönene kadar kabul edemeyeceğini açıkladı. Bu kararının müsebbibinin ise Suudi Arabistan olduğu yorumları öne çıktı.
Bu istifa ve Lübnan’ı odak alacak şekilde Suudi Arabistan ile İran arasında yeniden tırmalan gerilimi araştırmacı yazar ve Yakın Doğu Haber sitesi kurucusu Alptekin Dursunoğlu'yla konuştuk:
Alptekin Dursunoğlu öncelikle Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin istifasının İranlı yetkililerle konuşup, ülkesindeki duruma katkıları için teşekkür etmesinden saatler sonra gelmesine dikkat çekti. Hariri’nin ardından Suudi başkenti Riyad'a gittiğini belirten Dursunoğlu, istifanın da burada verilmiş olmasının kararın Lübnan başbakanına ait olmadığının işareti olduğu görüşünde:
“Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin istifası, onun kendisine ait bir karar değil. Bu çok açık gözüküyor. Hariri can güvenliğinin olmadığını, babasının suikaste uğradığı döneme benzer bir havanın hakim olduğunu belirttikten sonra hedef olarak İran'ı gösterdi. İran'ın Lübnan'ı ve bölgeyi tehdit ettiğini, müdahale ettiği her yerde fitnenin, yıkımın yaşandığını söyledi ve İran'ın ellerinin kesileceğini ifade etti. Yani bu istifasını hem can güvenliğiyle hem de bölgede İran'ın etkisiyle izah etmeye çalıştı. Tabii bu arada Hizbullah'ın silahını Suriye halkına yönelttiğini iddia etti. Bu noktaya kadar durumun normal olduğunu düşünebiliriz. Hariri'nin söyledikleri zaten Suudi Arabistan'ın Lübnan'daki ve bölgedeki tüm müttefiklerinin genel argümanıydı. Ancak burada dikkat çekici bir nokta var: Saad Hariri bu açıklamadan yaklaşık 12 saat önce İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney'in dış politika baş danışmanı olan Ali Ekber Velayeti'yle görüşmüştü ve bu görüşmede Lübnan'a olan desteklerinden dolayı İran'a teşekkür etmişti. Bu durum Hariri'nin bu görüşmeden 12 saat sonra Riyad'a gidip İran'ı hedef gösyeren gerekçelerle istifa etmesinin Hariri'ye ait bir davranış olmadığının çok açık bir kanıtıdır.”
‘ÜLKESİNDE İSTİFA ETMEMESİ İZAHI MÜMKÜN OLMAYAN BİR DURUM'
Dursunoğlu, normal koşullarda cumhurbaşkanına sunacağı resmi yazıyla istifa etmesi gereken Saad Hariri'nin istifasını Riyad’da ve Suudi yayın kuruluşu el-Arabiya’nın canlı yayında açıklamasına dikkat çekti:
'İSTİFANIN ARKASINDAKİ İSİM SUUDİ BAKAN SAMİR SEBHAN'
Dursunoğlu'na göre Saad Hariri'nin istifasının arkasındaki isim, kendisinin görüşmeler yapıp paralel açıklamalarda bulunduğu Suudi Bakan Samir Sebhan:
“Bu istifasının arkasındaki isim Suudi Arabistan Körfez-Arap İşleri Devlet Bakanı Samir Sebhan'dır. Çünkü Samir Sebhan çok paralel bir şekilde 4-5 gün önce Lübnan'da Hizbullah'ın yaptıklarına karşı Lübnan hükümetinin sessiz kalmasına karşı hayretler içerisinde olduğunu söylemişti ve Hariri, Sebhan ile yaptığı görüşmeden sonra onla çok benzer açıklamalar yapıp istifa ettiğini söyledi. Bu istifanın arkasında çok açık bir şekilde Samir Sebhan var.”
'2015’TE YEMEN'DE MANSUR HADİ'NİN İSTİFASINA BENZİYOR’
“Burada doğal olarak istifa sözkonusu olduğu için akla hemen Yemen geliyor. Hatırlanacağı üzere 2015 yılında Suudiler önce Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'yi istifa ettirdiler-Kaldı ki Hadi'nin zaten görev süresi dolmuştu, yani uzatılmış olan görev süresi dahi dolmuştu- ve bir ay sonra Husiler, Hadi'nin istifa etmemesi gerektiğini, ülkenin otorite boşluğu içerisinde kalacağını bu yüzden görevine devam etmesi gerektiğini söylemişlerdi ama kararından caydıramamışlardı. Husiler bunun üzerine ülkede yürütme konumunda bulunun cumhurbaşkanlığını makamının boş kalmaması için Cumhurbaşkanlığı konseyi kurmak üzere temaslarda bulunmuşlardı. BM'nin Yemen özel temsilcisinin Husilerin bu girişiminin diğer gruplar tarafından kabul edildiğini açıkladığı gün Mansur Hadi, Sana'dan Aden'e gitti ve Cumhurbaşkanlığını tekrar aldığını yani istifasını geri aldığını açıkladı. Ardından da bilindiği gibi kendisi tarafından askeri müdahale çağrısı yaptı. Bu çağrı Suudilerin 24 Mart 2015'ten beri devam eden Yemen saldırısının başlangıcı oldu. Şimdi böylesine bir istifa örneği mevcut olduğu için Hariri'nin istifası ile Yemen'deki senaryo Lübnan'da da mı tekrar edilecek sorusu gündeme geliyor. Fakat hem Suriye hem Irak'taki hem de bölgedeki gelişmelere genel olarak bakıldığında kişisel olarak ben Suudilerle beraber İsrail'in hedefinin de bu olmadığını düşünüyorum.”
‘SUUDİ ARABİSTAN-İSRAİL EKSENİ’
2015 yılında Suudi Arabistan ve İran açısından bölgede çok olumlu bir atmosfer bulunduğuna dikkat çeken Dursunoğlu, iki ülke arasındaki görüşmelerin o konjonktürde ve İran'a karşı savunma amaçlı başladığını anımsattı. Ancak Dursunoğlu, bugün artık durumun değişmiş olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
'İSRAİLLİLERİN TABİRİYLE SURİYE'DE OMLET YENİDEN YUMURTA OLDU'
Dursunoğlu'na göre İsrail ve müttefiklerinin beklediklerinin aksine Suriye'de bölünme riski kalmadı ve bu güçler için evdeki hesap çarşıya uymadı, bu yüzden de son gelişmeler biraz da mağlubiyet cephesinin yeni hamlesine yorullamı:
“Fakat 2016'nın Aralık’ından itibaren yani Halep'in onların tabiriyle 'düşmesinden' ve devlet kontrolüne geçmesinden sonra Suriye'nin bölünme riski çok ciddi bir biçimde azaldı. Azaldıktan sonra şimdi Suriye günümüz itibariyle topraklarının büyük kısmında hakimiyetini sağlamış durumda. İsraillilerin tabiriyle o omlet Suriye yeniden yumurta olmuş durumda. Irak'ta da aynı şekilde Kürdistan'ın bağımsızlığı ile Irak'ın parçalanacağı düşünülüyordu ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Burada da çok büyük bir şey kaybettiler.”
'İSRAİL TEDİRGİNLİKLE ABD'YE BASKI YAPIYOR'
“İsrail hem Irak'tan dolayı hem Suriye'den dolayı çok ciddi bir tedirginlik yaşıyor. ABD'ye bu konuda çok ciddi bir baskı kurmaya çalışıyor. Fakat ABD, İsrail'in İran üzerinden sert bir biçimde dile getirdiği tepkileri rağmen Ürdün'de Rusya ile birlikte anlaşmaya varmak durumunda kalıyor. İsrail, ABD üzerinde bu konularda baskı kurmaya çalışıyor. Aynı baskılar Suudi Arabistan içinde geçerli.”
'ABD'NİN ÇARESİZLİĞİNDEN DOLAYI SUUDİLERLE İSRAİL KENDİLERİ DENKLEM KURMAYA ÇALIŞIYORLAR'
Dursunoğlu'na göre İsrail ve Suudi Arabistan'ın kendi denklemlerini kurmaya ve buna liderlik etmeye ABD'yi mecbur etmeye çalışmalarının nedeni ABD'nin etkisizliği:
“Fakat ABD'nin çaresizliğinden dolayı ABD'nin bir şey yapamamasından dolayı Suudi Arabistan ve İsrail kendileri bir denklem kurarak ve ABD'yi bu denklemde lider olmaya mecbur ederek kendilerine yol açmaya çalışıyorlar. Şimdi Saad Hariri'nin istifası her ne kadar Suudi Arabistan ABD planı gibi yorumlansa da ben buna çok katılmıyorum.”
'HİZBULLAH'I DEVRE DIŞI BIRAKACAK BİR FORMÜL LÜBNAN'DA İMKANSIZ GÖZÜKÜYOR'
Lübnan'ın son dönemde istikrarlı bir yapıya kavuşmasında Hizbullah'ın payının büyük olduğunu ülkedeki herkesin gördüğünü ve kimsenin bir sene öncesinin Lübnan'ına dönmek istemeyeceğini söyleyen Dursunoğlu'na göre bu sebeplerden dolayı Hizbullah'ı devre dışı bırakacak bir formül imkansız gözüküyor:
'İSRAİL VE SUUD ABD'NİN HİÇBİR ŞEY YAPAMAYACAĞINI GÖRDÜ'
Dursunoğlu'na göre ABD'nin Suriye ve Irak'taki pratiklerinden sahada etkisiz kaldığı taraflar açısından görüldü:
“Saad Hariri, Suudi Arabistan'ın Lübnan içindeki hem en güçlü hem en güvenebileceği müttefikiydi. Bu açıdan bakıldığında Hariri yetersiz kaldığı için böyle bir formüle geçildiğini düşünmüyorum. Bence Hariri'yi kurban ederek, Lübnan Hükümetini böyle sabote edeceklerini düşündükleri için böyle yapıyorlar. Ama burada İsrail'in beklentisi de şu: her iki tarafında açıklamalarında olmakla birlikte özellikle İsrail'in açıklamalarında uluslararası müdahale çağrısı çok bariz bir şekilde hissediliyor. Burada uluslararası toplum derken bu BM GK olamayacağı için ABD kastediliyor olabilir. ABD'nin Suriye ve Irak'ta neler yapabileceğini daha doğrusu hiçbir şey yapamayacağını onlar da görmüş durumdalar.”
'LÜBNAN'I İSTİKRARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞACAK BİR SÜREÇ BAŞLATILABİLİR'
Alptekin Dursunoğlu son olarak iç savaş boyutuna varacak gelişmeler olmasa da İsrail ve Suudi Arabistan tarafından Lübnan'ı siyasi açıdan istikrarsızlaşmaya yönelik bir sürecin başlatılabileceğini söyledi: