ABD'de ana akım medyaya olan güvenin hızla azalmasının arkasında üç temel sebep olduğuna işaret eden Doster "ABD Başkanı Trump'ın ana akın medyasıyla olan kavgası, ABD yurttaşlarını, seçmenlerini belli ki etkilemiş. Seçmenin ana akım medyaya olan güveninin azalmasındaki bir diğer etken, ABD'deki son başkanlık seçimlerinde ana akım medyanın Trump'ın kaybedeceği yönündeki öngörülerinin tam tersinin çıkmış olması. Üçüncü olarak ise, ana akım medyanın hem demokratların adayı olan Hillary Clinton'ı açıktan desteklemesi, hem de halkın yıllardır dışişleri bakanı, New York senatörü ve First Lady olarak tanıdığı Clinton'ı adeta bir ‘kurtarıcı' olarak pazarlaması bu güveni düşürmüşe benziyor" dedi.
Sosyal medyanın güç kazanmasının da ana akım medyaya güvenirliğini kaybettirdiğine işaret eden Doster "Dünya çapında genel olarak sosyal medyanın güçlenmesiyle birlikte basılı gazete dergi tirajlarının düşüşü, dünyadaki eğilimin de ABD'dekinden çok farklı olmadığını ortaya koyuyor" diye ekledi.
‘SEÇİM DÖNEMİ AMERİKAN MEDYASINDA BÜYÜK OYUN DÖNDÜ'
Araştırma sonuçlarını Sputnik'e değerlendiren bir diğer isimse "Türkiye'de Gazetecilik Masalı" isimli kitabın yazarı ve Gazeteci Ümit Alan oldu. Amerikan ana-akım medyasının büyük ölçüde Demokratların elinde ve ABD Başkanı Donald Trump'ın karşısında olduğunu hatırlatan Alan "Hatırlayacak olursak ‘Post-Truth' yani ‘hakikat sonrası' tartışmaları da Amerika'da başlamıştı. Yani hakikatten ziyade ‘algı' ön planda tutulması süreci. Özellikle 2016 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri sürecinde medyaya güven konusunda önemli oranda düşüş yaşandığını tahmin ediyorum. Zira o dönemde büyük oyunlar döndü" ifadelerini kullandı.
‘Hakikatten kopuş' sürecinin iki tarafı olduğunu ifade eden Alan "Birincisi; medyanın bu kopuşa hizmet ettiğini düşünenler. İkincisiyse kendi kanaatlerinin doğrultusundaki yalanların pesinde koşanlar. Yani medya bir yerden sonra gerçeği bile verse, insanlar kendi gerçeğiyle örtüşmeyince onu kabullenmek istemiyor. Özellikle sosyal medya, insanlara kendi düşündükleri şeylerin gerçek olduğunu hissettirecek yanılsamalarla dolu" dedi.
Alan "Özetle; medya güvensizlik olgusunu artık sadece medya kuruluşlarına sorumluluk yükleyerek anlayamayız. Evet elbette bir yere kadar sorumlulukları var ama artık haber tüketicisinin de sorumlulukları var. İnsan rasyonel bir varlık değil ve kendi kanaatlerini gerçek sanma konusunda ciddi zaafları var. Çağımızın gazeteciliğinin önündeki en büyük problem bu bence" ifadelerini kullandı.
‘KAVGA UZUN SÜRECEK'
Ana akım medyaya yönelik güvensizlik konusunda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki farkın nedenlerini de analiz eden Alan "Amerika halkı Trump'ı ve Cumhuriyetçileri seçti. Amerikan medyasıysa ezici çoğunlukla Demokratları destekledi. Dolayısıyla daha çok Cumhuriyetçilerin medyaya tepkili ve güvensiz olması kadar doğal bir şey yok. Hatta Trump, ‘NY Times, CNN, NBC, ABC, CBS) benim değil, Amerikan halkının düşmanıdır' dedi. Bu kitleler, Trump konusunda hayal kırıklığına uğrarlarsa bu oran değişebilir de. Örneğin; Emerson College tarafından yapılan bir araştırmaya göre Amerikalıların yüzde 36'sı medyanın Trump'a çok sert davrandığını düşünüyor. Trump'a normal davranıldığını düşünen yüzde 31'e ve yeterince sert davranılmadığını düşünen yüzde 28'e göre, çok sert davranıldığını düşünenlerin oranı yüksek. Trump'ın medyayla bir kavgası var. Haliyle Amerika gibi ülkelerde kendi medyanı oluşturma süreci de öyle Türkiye'deki kadar hızlı ve kolay işlemiyor. Bu kavga uzun sürecek, kimin kazanacağını da zaman gösterecek" diye ekledi.