Uçak kriziyle ilişkileri kopma noktasına gelen iki ülke krizi, tahmin edilmeyecek kadar hızlı bir sürede geride bıraktı. İlişkilerin on yıllar boyunca düzelmeyeceği yönündeki genel kanının aksine, Erdoğan, Mayıs 2016'da Türkiye'yle normalleşmek istediklerini ifade eden Rusya Lideri Putin'e özür dileyerek karşılık verdi. İki liderin 29 Haziran'daki telefonda görüşmesini, Rusya ve Türkiye arasındaki tarifeli uçuşlara getirilen yasağın iptali takip etti. 9 Ağustos tarihine gelindiğindeyse de Putin ve Erdoğan, Rusya'nın St Petersburg kentinde, uçak krizinin ardından ilk defa yüz yüze görüştü. Aynı ay, iki ülke arasındaki charter uçuşlara yönelik yasak kaldırıldı.
TARİHİ PROJE: TÜRK AKIMI
İki ülkeyi stratejik ortaklığa doğru götüren bir diğer kilometre taşıysa Rus doğalgazını Türkiye'ye ve Avrupa pazarlarına taşıyacak olan Türk Akımı projesinin hayata geçirilmesi için siyasi mutabakatla sonuçlanan görüşme oldu. Rusya Lideri Putin'in Ankara ziyaretinin hemen ardından Türk Akımı projesine ilişkin hükümetler arası anlaşma imzalandı. Anlaşma, her biri 15.75 milyar metreküp doğal gaz sevkiyatı kapasiteli olacak iki hattın inşasının önünü açtı.
Kasım 2016'da Türkiye, Rusya'dan alacağı S-400 hava savunma sistemine ilişkin çalışmaları hızlandırdıklarını açıkladı. S-400 anlaşmasının gündeme gelmesi, Türkiye'nin değişen güvenlik ve tehdit algılamasını ortaya koyar nitelikteydi. Keza, Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Kasım'da yaptığı bir açıklamada, Türkiye'nin, AB yerine Rusya ve Çin'in başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üye olabileceğini söylemesi de….
Tam bu dönemdeki iki ülke arasındaki iş birliğine Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a yönelik suikast düzenlenmesi bile engel olamadı. Hatta Karlov'un cenazesinin ülkesine gönderildiği tören esnada; Türkiye, İran ve Rusya'nın dışişleri bakanları, Suriye üzerine gerçekleştirilen ilk üçlü görüşmenin sonuçlarını basın toplantısıyla açıklıyordu. Bu tarihi ‘Moskova Deklarasyonu, üç ülkeyi Suriye hükümeti ile muhalifler arasında sağlanacak barış anlaşmasının garantörü yaptı. 2012 yılından beri devam eden Cenevre görüşmelerinin aksine, Astana görüşmelerinde katedilen mesafe Batılı güçleri, Suriye denkleminin dışına itmekte önemli rol oynadı.
2017'nin Eylül ayına gelindiğindeyse, Türkiye, Rusya'dan S-400 anlaşmasını, başta ABD olmak üzere pek çok Batı ülkesinin itirazlarına rağmen imza atarak, uzun vadeli güvenlik politikasındaki değişikliğin en önemli sinyalini verdi. İmzalanan bu anlaşma hem hava savunma sistemine sahip olmayan Türkiye'nin kendisine tehdit olarak gördüğü Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'deki olası Kürt oluşumlarına hem de Suriye'de Türkiye'nin PKK'nın Suriye kolu olarak gördüğü YPG'ye yönelik ağır silah desteğini sürdüren ABD'ye karşı elini güçlendirmiş oldu. Tam da bu dönemde, altıncı turu gerçekleşen Astan görüşmeleri, İdlib'te dördüncü bir gerilimi azaltma bölgesi kurulması üzerinde mutabakat sağlandı.
Tüm bu gelişmelerden dolayı büyük önem arz eden 28 Eylül Erdoğan-Putin görüşmesi, hem bölgesel gelişmeleri hem de ikili ilişkileri nasıl şekillendirecek? Görüşme Türkiye ve Rusya arasında yeni fasıllar açılmasını tetikleyecek mi? Konuyu Sputnik'e değerlendiren Enerji Piyasaları ve Politikaları Enstitüsü (EPPEN) Başkanı Dr. Volkan Özdemir'e göre görüşme, iki ülkenin ilişkilerini ileri taşıması için çok önemli bir fırsat:
"Kasım 2015'teki jet krizinden önceki dönemde, yani Sovyetler Birliği'nin yıkıldığı dönemden bugüne kadar, Türkiye ve Rusya'nın ikili ilişkileri ‘zirvede' görülüyordu. Ancak ticari ilişkilerdeki zirve, ilişkilerde zirvede olunduğunu anlamına gelmiyor. Geçen sene Ağustos'la başlayan dönemde iki ülke arasında başta Suriye olmak üzere ortak siyasi ve askeri ilişkiler gelişmeye başladı. Bu tarih itibarıyla, siyasi ve askeri alanlarda çok ciddi bir anlaşma potansiyelinin temeli atıldı. Bunun Suriye'de çok ciddi yansımaları oldu. S-400 alımı da, Türkiye, Rusya, İran, Suriye ve Irak, bölgesel konularda önemli ölçüde mutabakatı da bunun sonucu. Kritik bir noktaya geldik. Önceden ticaret ön plandaydı, şimdiyse askeri ve politik konulardaki iş birliği."
Astana görüşmelerinin de Rusya ve Türkiye'nin ilişkilerinin gidişatı konusunda önemli bir gösterge olduğuna işaret eden Özdemir " Putin ve Erdoğan'ın görüşmesi, bir sonraki yıl için önemli ipuçlarını içerecek. Halihazırda Rusya ve Türkiye stratejik iş birliği noktasında, ittifak noktasında değil. Bunun ittifak noktasına gelinmesi de;Türkiye'den çok Rusya'nın politikasına bağlı. Bu süreçte Rusya belirleyici olacak. Çünkü Türkiye'nin Rusya'ya siyasi ve askeri anlamda yakınlaşmasındaki en önemli sebep Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'deki gelişmeler; oradaki Kürt devletçikleri yapılanması. Türkiye, NATO müttefiklerinin bu iki devletçiği desteklediğini ve yeni bir itifak kurması gerektiğinin farkında.. Tam da bu noktada, eğer Rusya, Türkiye'ye karşı PYD'ye yönelik destek vermezse, o zaman bu ilişki stratejik ittifak noktasına ulaşır" ifadelerini kullandı.
Deyr-ez Zor'daki durumun Rusya'nın tutumunda belirleyici olacağına işaret eden Özdemir "Şu an orada ABD destekli PYD, IŞİD ve Rusya'nın desteklediği rejim güçleri ve İran çarpışıyor. Buradaki gelişmeler de, Rusya ve Türkiye'nin stratejik iş birliğine doğru evrilip evrilmeyeceğinde belirleyici olacak" şeklinde değerlendirmede bulundu.
Son bir yıl içinde Rusya-Türkiye temaslarının nasıl geliştiğini ve önümüzdeki ziyaret sırasında ikili ilişkiler ve Suriye gibi konular dışında gündemde daha hangi meselelerin olabileceğini Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Türkiye Sektörü Başkanı Doç. Dr. Nataliya Ulçenko ise, Putin'in bu hafta yapacağı Türkiye ziyarette IKBY'deki referandumunda önemli yer tutacağına değindi:
"Putin'in ziyareti esnasında Kürt sorununun da gündemde olacağını düşünüyorum. IKBY'de yapılan referandum dolayısıyla Türkiye'nin endişeli olduğu açık. Rusya'nın bununla ilgili tutumunun büyük önemi var. Türkiye'nin bu konuda Rusya ile diyalog geliştireceğini ve tarafların birtakım iş birliği noktalarının var olduğunu düşünüyorum."
‘TARAFLAR BİRBİRİNE DOĞRU ADIM ATMAYA HAZIR'
Son bir sene içerisinde Rusya-Türkiye ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşandığına işaret eden Ulçenko "Bu dönemin koşulsuz bir başarı dönemi olduğu söylenemez. Ancak yine de bu zaman dilimi içinde ikili temaslarda bir yığın önemli pozitif gelişme yaşandı. Bunları belki de Türkiye'nin dış politika sisteminde devam eden temel vektörlerin farklılaştırılması sürecinin bir sonucu olarak görmek mümkün. Batı vektörünün gözden geçirilmesi sürecinde sergilenen kritik yaklaşımın sonucu, bizim ikili ilişkilerimizde ek açılımların yaşanması için yeni koşullar oluşturdu. Son bir sene içerisinde gelişen Rusya-Türkiye ilişkilerinin dinamiği, bütün anlaşmazlıklara rağmen tarafların, birbirini duymaya ve birbirine doğru adım atmaya hazır olduğunu gösterdi" dedi ve şöyle devam etti:
"Örneğin, Türk domateslerinin Rus piyasasına girmesi konusundaki Moskova'nın tutumu uzun zamandır belli ölçüde tavizsiz görünüyordu. Ancak zamanla bu konuda da tavizlerin olabileceği ve iş birliğinin geliştirilmesi konusunda belli birtakım imkanların olabileceği anlaşıldı.Diğer bir sürpriz, Rus S-400 sistemlerinin Türkiye'ye sevkiyatı ile ilgili başlatılan iş birliğiyle yaşandı. Türkiye'nin bir NATO ülkesi olduğu ve genellikle Batı standartlı silahlarla çalıştığı gerçeği göz önünde bulundurulursa bunun adeta imkansız olduğu düşünülüyordu. Ancak burada da tarafların aralarındaki diyalog ve iş birliğini geliştirmek için belli birtakım imkanlara sahip olduğu anlaşıldı. Bence son dönemde gelişen Rusya-Türkiye temaslarının en önemli özelliklerinden biri, ikili ilişkilerde yapıcı işbirliği ruhunun varlığı ve tarafların, zıt tutumları nedeniyle diyalogun imkansız görünen alanlarda iş birliğine doğru adımlar atmalarıdır."
Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Koordinatör Yardımcısı Dmitriy Savelyev ise Sputnik'e yaptığı açıklamada iki ülkenin uzun vadeli bir ortaklık kurma amacında olduğuna değindi:
"Bugün Rusya ile Türkiye arasındaki işbirliği dinamik bir şekilde gelişmektedir: taraflar kendi tutumlarını net olarak belirtiyorlar ve karşılıklı olarak fayda sağlamak amacıyla birbirinin en güçlü taraflarını kullanmaya çalışıyorlar. Bu durum hem ekonomik alanı için hem de siyasi alan için geçerlidir. Türkiye, coğrafi olarak Avrupa ile Asya'nın sınırında bulunmaktadır. Bu yüzden siyasi arenada çok önemli bir oyuncudur. Bugünkü siyasi gerçekler Slav ile Türk halkları arasında sıkı bir birliği gerektirirler. Ve bu, dünyanın küresel boyutlarda transformasyondan geçtiği bu dönemde özellikle çok önemlidir. Bugün Avrasya'da güçlü kıtasal bir blokun oluşum sürecini yaşıyoruz. Rusya ve Türkiye bu eğilimi doğru tespit ettiler. Ve özellikle son bir sene içinde ikili temaslarda yaşanan gelişmeler bize şunu gösteriyor ki, Rusya ve Türkiye uzun vadeli ciddi ve karşılıklı yarara dayanan bir ortaklık kurmanın peşinde ki, bunu sağlayacak bütün koşullar mevcut."