Her ikisi de geniş özerkliği soluyan Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde 25 Eylül'de, İspanya'ya bağlı Katalonya Özerk Bölgesi'nde ise 1 Ekim'de bağımsızlık referandumlarının düzenlenmesi kararları hem Ortadoğu hem de Avrupa'da ‘yeni ulus devlet' tartışmalarını canlandırdı.
Özellikle BM Şartı'nda —ve bir dizi uluslararası belgede- belirli koşullarla birlikte yer alan ‘kendi kaderini tayin hakkı' nedir, bu hakka dayanak olan tarihsel zemin ve kavramın gelişmesinin temelleri nelere dayandığını, Prof. İlhan Uzgel ile konuştuk.
‘SÖMÜRGECİLİKTEN ÇIKIŞTA ABD VE BOLŞEVİKLER DİLE GETİRDİ
Prof. İlhan Uzgel, ‘ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının' (self-determinasyon) Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan tarihsel bir hak olduğunu vurgularken, bu hakkı o günün koşullarında bir tarafta ABD diğer tarafta da Bolşeviklerin dile getirdiklerini söyledi. Uzgel, bu hakkın İkinci Dünya Savaşı sonrasında sona eren sömürgecilik döneminde gündeme taşınmasına dikkat çekti:
‘HUKUKAN BİR KERE KULLANILABİLİR, KKTC KULLANAMIYOR'
Uzgel, ‘kendi kaderini tayin hakkının' hukuken sadece bir kereye mahsus olduğunu söylerken, bunun günümüzdeki tartışmalarda da etkili olduğunu anımsattı:
"Fakat burada şöyle bir husus var; burada bu hak kabul ediliyor ama yalnızca bir kez kullanılabiliyor. Güncel bir örnek verilirse; KKTC'deki Kıbrıslı Türler, Kosova bağımsız olduğunda ‘Biz de ayrılalım o zaman' dediler. Kıbrıs self determinasyon hakkını 1960'ta topluca kullanmış sayılıyor. Kıbrıslılar bu hakkı bir kere olmak üzere İngiltere'den kopmak için kullanabilir çünkü o zaman sömürgeydi. Bundan sonra bir devlet kurarlarsa, bunu bir daha kullanamazlar ve hukuk da bunu söylüyor."
‘BOŞNAKLAR AYRILINCA, SIRPLAR O ZAMAN BİZ DE AYRILIRIZ DEDİLER'
Uzgel, BM Şartı'nda geçen tanımıyla ‘kendi kaderini tayin hakkının' kullanımında da iki kriter bulunduğunu vurguladı. Uzgel, bunları bu hakkın egemen devletlerin anayasalarında yer alıp almaması ile söz konusu ülkenin sömürge olup olmaması olduğunu belirtti. Uzgel, aksi takdirde dünyanın her yerinde her farklı grubun ayrı devlet olmasının yolunun açılacağını belirterek şu izahı getirdi:
‘LENİN BOŞANMA HAKKI DEDİ, BÖLÜNMEYİ ENGELLEMEK İÇİN KULLANDI'
Uzgel, ‘kendi kaderini tayin hakkını' en güçlü dile getirenin Sovyetler Birliği'nin kurucularından Lenin olduğunu belirtirken, bunun da nedenlerini şöyle izah etti:
"‘Kendi kaderini tayin hakkı' var mı, yok mu diye bakılırken, iki noktaya dikkat edilmesi gerekir; birincisi bu kararı alacak olan bir sömürge mi?— ki genelde artık sömürge olmuyorlar-, ikincisi de anayasasında bu hak var mı? Bu hak Sovyet Anayasası'nda vardı ama Sovyetler bunu Lenin döneminden itibaren şöyle formüle ettiler; her ulusun ayrılma hakkı vardır, hatta Lenin buna boşanma hakkı dedi ama bu hakkı Sovyetlerde kalmak için kullandıklarını belirtti. Dolayısıyla bir taraftan kendi kaderini tayin hakkı olduğu söylenirken, diğer taraftan da bölünme engellenmiş oluyor."
‘IKBY'NİN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI SÖYLEMİ HUKUKİ DEĞİL SİYASİ'
Hukuki alt zemine bakılırsa, Irak Kürdistanı'ndaki Kürtlerin, geçmişte Irak'ın tamamıyla birlikte sömürge olduğunu ve bu hakkının o dönemde kullanıldığını, bugün ayrılma hakkının ise anayasalarında yer almadığını ifade eden Uzgel'e göre Irak Kürdistanı'nın aldığı referandum kararının hukuki değil siyasi:
"Tarihsel arka plandan çıkıp günümüzdeki uygulamalara bakarsak, önümüzde gelişmiş bir AB ülkesi olan ispanya ve bir Ortadoğu ülkesi olan Irak var. IKYB'ye bakarsak; orası eski bir sömürge değil, Irak'ın bir parçası ve Irak tamamıyla bir sömürgeydi. Öte yandan anayasalarına böyle bir hak yok ve hukuki açıdan böyle bir haktan söz edilemez. Fakat en son noktada işin içine siyaset girer."
‘AĞIR İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VARSA SÖZ EDİLEBİLİR AMA…'
Uzgel, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkından iki kriter dışında ağır insan hakları ihlalleri söz konusuyla mümkün olabileceğini, ancak bunun da tartışmalı olduğunu belirtti:
‘İSRAİL SESSİZ KALSAYDI DAHA İYİ OLURDU'
Uzgel, diğer yandan Iraklı Kürtlerin yüzyıllardır devletsiz halk oldukları söyleminin de söz konusu edilebileceğini belirtse de "Fakat bu siyasi bir karar olur" diye ekledi. IKBY etrafındaki tartışmalarda bölge ülkelerinin pozisyonlarına da dikkat çeken Uzgel, Kürtlere İsrail'in destek vermesinin sorunlu bir görüntü yarattığı görüşünü dile getirdi:
‘QUEBEC'TE BAĞIMSIZLIK SADECE EYALETİ DEĞİL TÜM ÜLKEYİ İLGİLENDİRİR DEDİLER'
Uzgel Çekoslavakya gibi ‘barışçı bölünme' söz konusu değilse, ülkelerden ayrılmanın önünün açılmasının talepleri yoğunlaştırıp kaos yaratacağını bu yüzden uluslararası hukukun buna geçit vermediğini belirtti. Irak Kürtleri gibi Ezidilerin de Türkmenlerin de ayrılık talep edebileceklerini vurgulayan Uzgel Kanada Quebec'te bağımsızlık referandumunun kadece Qeubeclileri değil bütün Kanada'yı ilgilendirecek bir mesele olduğu için referandumun ülke genelinde yapılması doğrultusunda karar çıktığını anlattı. Uzgel, İspanya örneğinde de Katalanların ayrılma gerekçelerinin çok geniş bir özerkliği solumalarına rağmen zenginliği paylaşmak istemiyor olmaları olduğunu belirtti:
"Eğer Çekoslovakya gibi iki taraf anlaşmazsa, devletlerin bölünmesine uluslararası hukukun izin vermesi mümkün değil. Eğer bunun yolu açılırsa, bütün dünyada bu tür talepler görülür. Hatta ırak Kürdistanı'ndaki Ezidi ya da Türkmenler de Kürtlerden ayrılarak, başka bir devlet kurmak isteyebilirler. Mesela Kanada'da Quebec ayrılmak istedi ve buna sadece kendilerinin değil, federasyonu oluşturan bütün birimlerde referandum yapılarak karar verilebileceği belirtildi. Çünkü onların ayrılmasının bütün ülkeyi etkileyeceği vurgulandı ve Federal Mahkeme böyle bir karar verdi. Özerklik alanı çok geniş bir kavramdır. İspanya'daki ise rasyonel bir ayrılıkçılıktır ve burada da zenginliği paylaşmak istemiyorlar. Ülkenin daha gelişmiş bölgeleri geri kalanları finanse ettiklerini düşünüyorlar ve bu milliyetçiliği besleyen bir şeye dönüşüyor. Katalonya İspanya'nın ilk sanayileşen bölgesi ve iktisadi olarak İspanya'nın tümünden daha iyi durumda şu anda. Dolayısıyla bu zenginliği kendi içinde tutmak istiyor."
‘MARKSİZM'DE YOKTUR, SOSYALİZM TEORİSİNDE ÖNEMLİDİR ÇÜNKÜ…'
Dünya solunun en az sınıf meselesi kadar, kendi kaderini tayin hakkına kafa yorduğunu anlatan Uzgel, sol hareketlerin dünyanın her yerinde ilkesel olarak ezilen grupların kendi kaderlerini tayin haklarında yanlarında olduklarını vurguladı. Uzgel, bunun altında da ‘Batılı ülkelerde yaşayanlara, bütün ezilen sınıflara, ulusal gruplara eşitlikçi bir düzen getirme mesajı verilmesinin' yattığına dikkat çekti: