Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) ve İsviçre Büyükelçiliği iş birliğinde gerçekleştiren 'Suriyeli Mülteciler ve Türkiye’deki Medya Algısı' araştırmasının sonuçları düzenlenen bir toplantı ile kamuoyuna açıklandı. Gazeteci Muharrem Sarıkaya da raporu değerlendiren bir konuşma yaptı.
HUGO Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan, raporu açıklarken yaptığı konuşmasında, 10 Ağustos itibariyle Türkiye’de 3 milyon 210 bin 51 Suriyeli olduğunu, Suriyeli olmayan mültecilerin sayısı da 315 bini aştığını söyledi. Erdoğan, “Türkiye’de şu an 3,5 milyon mülteci bulunuyor bu 80 milyonluk Türkiye nüfusunun yüzde 4,5’na geliyor. Bunun bütün alanlara etki edeceği çok açık, ekonomi, sosyal, siyasal alana da. Dolayısıyla Türkiye’nin buna kendisini hazırlaması gerekiyor” dedi.
'BU KADAR AZ OLAY OLMASI BİR ŞANS AMA…'
Türkiye’de sosyal kabul düzeyinin olağanüstü yüksek olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Murat Erdoğan, “Bu kadar kısa zamanda 2011’de 58 bin mülteci varken 2017’de 3,5 milyon mülteci olan bir ülkede bu kadar az olay olması bir şans, bunu iyi görmek lazım. Ama bunun kırılgan olduğunu çok da sürdürülebilir olmadığını da hemen ekliyoruz” diye konuştu.
MEDYANIN ROLÜ ÖNEMLİ AMA ÇÖZÜM MERCİ MEDYA DEĞİL, SİYASET
“Ama sorumluluk, çözüm merci medya değil, siyaset, siyaset alanıdır. Medyanın toplumda var olanı ortaya koymak sorumluluğu da var ama bu sorumluluğu yerine getirirken dikkatli olmak, insanları rencide etmemek ve rencide etmemek ve nefret söylemini üretmemek yükümlülüğü de var. Biz her şeye rağmen Türk medyasının bugüne kadar 3,5 milyon mülteci sayısına rağmen yine de dikkatli davrandığını, bu konuda daha rencide edici ve nefret söylemi üreten yazıların sınırlı kaldığını düşünüyoruz. Ama iyi bir iletişim stratejisi olmazsa sürdürülebilir olmadığını ve medyanın aynı zamanda bu çatışmanın kaynağı haline de dönüşebileceğine dair endişelerimiz olduğunu söylüyoruz.”
TÜRK MEDYASININ İLGİSİ SON DERECE SINIRLI
Raporda, farklı mecralardaki Türk medyası organlarının mülteciler konusundaki tavır, algı ve haber dilinin incelenmesi ve analizi sonrası ortaya çıkan bulgulardan bazıları şöyle yer aldı:
- -Türkiye’deki mülteciler konusu Türk medyasının ilgisini hala yetirince çekemiyor. Türkiye, Nisan 2011’den sonra başlayan ve bugün 3,2 milyonu Suriyeli olmak üzere 3,5 milyonu aşan mülteciye ev sahipliği yaparak dünyada en fazla mülteci barındıran ülke haline gelmesine ve mültecilerin % 92’sinden fazlasının kentlerde yaşıyor olmasına rağmen medyanın ilgisi son derece sınırlı kalmıştır.
MÜLTECİLERDEN ÇOK SURİYE YÖNETİMİNİN DURUMU HABERLEŞTİRİLDİ
Raporda, Türkiye’de 2011-2016 arasında mültecilerden çok daha fazla Suriye yönetiminin durumunun ele alındığı ve haberleştirildiği ifade edilirken şöyle devam edili:
- - Türkiye’deki mültecilere Türk medyasının ilgisi 2016 ve özellikle 2017’de belirgin bir artış göstermiştir.
DUYGUSAL ZEMİNDE ELE ALINIYOR
- -Mülteci konusu son derece duygusal bir zeminde ele alınıyor, yaratacağı ekonomik, sosyal siyasal etkiler son derece sınırlı ele alınmaktadır.
İKTİDARA YAKIN MEDYA İLE MUHALEFET ARASINDAKİ FARKLAR
- -Hükümete yakın medya kuruluşları ile muhalefettekiler arasında mülteciler değil daha çok Suriye politikası bağlamında tartışmalar yaşanmaktadır.
- -Mülteciler konusu iktidara yakın olan medyada bir ‘fedakârlık, dayanışma, cömertlik ve iyilik’ alanı olarak dile gelirken, muhalefete göre konu bir ‘öngörüsüzlük’ ve ‘yanlışlıklar yumağı’dır.
ANALİZ YERİNE YAŞANAN OLAYI HABERLEŞTİRME REFLEKSİ
- —Türk medyası analiz değil daha çok yaşanan bir olayı haberleştirme üzerine refleks gösteriyor. Özellikle yerel medya konuyu ya yardım dağıtım konusunu öne çıkararak ya da yaşanan tekil olaylar üzerinden ele alıyor.
DIŞ POLİTİKA ÖNCELİKLİ YAKLAŞIM
- - Mülteci konusu sadece insani değil aynı zamanda hükümetin dış politikası ile çok yakından ilişkili olduğu için eleştiri konuları hükümetin dış politikasına yöneliyor. Bu durum pro-goverment medya kurumlarında ise tersinden bir savunmayı beraberinde getirmektedir. Burada ‘Türkiye bu kadar fedakarlık yaparken, başkalarına malzeme olacak olumsuzluklar ortaya konulmamalı’ yaklaşımı egemen olmaktadır.
HÜKÜMETE YAKIN MEDYADA KAMPLAR
- Hükümete yakın medyanın özellikle son derece yüksek standartları olan mülteci kamplarından görüntüler vermeyi tercih ettikleri gözlenmektedir.
MÜLTECİLER KAÇIŞ VE KAZALARLA HABER OLUYOR
- Türkiye’de mülteciler konusunun medyada ele alınmasının önemli bir bölümü mültecilerin Türkiye’den kaçışları ve bu çerçevede yaşanan kazalarla ilişkilidir.
SOSYAL MEDYA ENDİŞENİN MECRASI
- Sosyal Medya, Suriyeliler konusundaki toplumdaki yaygın endişenin mecrası haline gelmektedir.
MEDYANIN İLGİSİNİ ÇEKEN KIRILMA NOKTALARI
- Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye gelişleri Nisan 2011 itibari ile başlamıştır. 6 yılı aşan bu sürece bakıldığında, medyasının da kısa süreli ilgisini çeken birkaç önemli kırılma noktası ve konsantrasyon alanı olduğu gözlenmektedir: 2011-2012: İnsanlık Dramı- “Destek Zamanı”; 2013-2014: “Esad Rejiminin Geleceği”; 2014-2015: “Avrupa’ya Büyük Kaçış”; 2015: “Aylan Bebek”; 2015: “Türkiye-AB Anlaşma Müzakereleri”; 2016: “Vatandaşlık”; 2016-2017: Fırat Kalkanı Operasyonu ile bölgedeki güvenliğin sağlanmasına yönelik tartışmalar; 2017: Toplumsal gerginlikler.
Hacettepe Üniversitesi HUGO Müdürü Doç.Dr Murat Erdoğan 'Suriyeli Mülteciler ve Türkiye'de Medya Algısı' projesinin sonuçlarını açıklıyor. pic.twitter.com/fjiPOo4LSe
— yurdagül şimşek (@yurdagulsimsek) 22 Ağustos 2017
HABER DİLİ KONUSUNDA YETERİNCE BİLGİLİ OLUNMAMASI ETKİLİ
- Mülteciler konusu Türkiye medyası tarafından –özellikle de Avrupa’daki medya ile karşılaştırıldığında- çok büyük ölçüde gözardı (ignore) edilen bir konu olmuştur. Haberlerde kullanılan dilde zaman zaman ‘kaçak mülteciler’, ‘yasadışı yollarla sınırdan geçen kaçaklar’ gibi nitelemelere de yer verildiği, bu anlamda bir anlamda mültecilerin ‘suçlu’ olarak sunulduğu da gözlenmektedir. Ancak burada medyanın olumsuzlaştırıcı kavramları kullanmasında, niyetten daha fazla haber dili konusunda da yeterince bilgili olmamasının etkili olduğu gözlenmektedir.