Yapılan savunma ve taleplerle ilgili olarak duruşma savcısının görüşünü açıklamasının ardından heyet müzakereye çekilecek. Tutuklu sanıkların durumları ile diğer talepleri değerlendirecek mahkeme ara kararı verecek.
Bugün duruşmayı Yıldıray Çınar @ycinar çiziyor.#CumhuriyetDavası 5. gün pic.twitter.com/Ar5PPlaPPF
— Fatih Polat (@fpolat69) 28 Temmuz 2017
BERAAT TALEPLERİ REDDEDİLDİ
Öte yandan Cumhuriyet'te yer alan habere göre, Av. Ali Rıza Dizdar, "Bu dosyada kişilerin özgürlüğünün kısıtlanmasını gerektiren herhangi bir delil toplanmamıştır. Derhal beraat verilmeli" dedi.
Mahkeme başkanı, derhal beraat koşullarının oluşmadığını, yargılamanın devamını gerektiren olgular olduğunu söyledi.
— Alican Uludağ (@alicanuludag) July 28, 2017
Mahkeme başkanı talebi reddetti. Cumhuriyet muhabiri Alican Uludağ, "Mahkeme başkanı, derhal beraat koşullarının oluşmadığını, yargılamanın devamını gerektiren olgular olduğunu söyledi" paylaşımında bulundu.
KADRİ GÜRSEL'İN AVUKATI KOYUNCU: VAKIF YÖNETİMİNDE YER ALMADI HİÇ
Kadri Gürsel'in avukatı İlkan Koyuncu, iddianamede Cumhuriyet Vakfı'nda 2013 öncesinde 'usülsüzlükler olduğu' iddiasını hatırlatırken "Kadri Gürsel, 2013 öncesinde Milliyet gazetesinde çalışıyordu. Vakıf yönetiminde hiç yer almamıştır" dedi. Koyuncu, sözlerine şöyle devam etti:
İddianamede somut suçlama yok. Önce kendimizi suçlayıp sonra savunacağız. Müvekkil vakıfta hiçbir zaman görev almamıştır. Yenigün haber ajansında bir görevi yoktur. Basın kanunu kapsamında suç duyurusu da yok.
Kadri Gürsel 2016 Mayıs'ında Cumhuriyet'te yazı yazmaya başladı. Sadece 12 Temmuz'da bir yazı yazdı. Ne 'FETÖ', ne darbe geçiyordu. Müvekkilimi arayanlardan biri Nazlı Ilıcak. Programına müvekkilimi konuk almış. Ilıcak'ın telefonu Turkuaz medyaya ve Sedat Albayrak adına kayıtlı. Onların ifadesi neden alınmamış? (Kadri Gürsel'e yönelik ByLock suçlamalarına dair) Müvekkilim sadece aranmış, SMS atılmış.
Biz buraya Norveç'ten gelmedik. Bugün buradan adalet fışkırsın demiyoruz, bunun olmayacağını biliyoruz ama hiç değilse bir kırıntı bekliyoruz. Ancak hukuksuzluktan da ölüyoruz. 9 aydır tutukluyuz. Cemaat örgüttür diyen Kadri Gürsel sanık, Fethullah Gülen'in kitaplarını okudum diyen tanık. 9 aydır tutuklu olan biziz.
KADRİ GÜRSEL'İN AVUKATI TOKUÇ: VERECEĞİNİZ KARAR KAMU VİCDANINI RAHATLATSIN
Kadri Gürsel'in avukatlarından Vecihi Tokuç da, heyete dönerek "Vereceğiniz karar kamu vicdanını rahatlatsın. Yargılanan gazeteci yok sözü kamu vicdanını rahatsız ediyor. Bu salonda gazeteciler, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanıyor" dedi.
KADRİ GÜRSEL'İN AVUKATI BAYRAKTAR: BU DAVA, BASIN BAYRAMININ KUTLANMASI İÇİN SEBEP OLSUN
Kadri Gürsel'in avukatlarından Köksal Bayraktar da basının hür ve sansürlenemez olduğunu vurgularken şunları söyledi:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basın da düşünce özgürlüğüne sahiptir. Anayasa'da var. Yeni basın kanunu sansür edilemez'i kaldırdı. Ama ben bugün mahkemenin de basın hürdür dediğini biliyorum. İnsanın düşüncesi sınırlanamaz. Düşünce özgürlüğü var ise basın özgürlüğü vardır, ikisi birbirinden ayrılamaz. Basın Kanunu'nda yayın danışmanı yok dediniz. Yeni Basın Karunu 11. madde eser sahibi sorumludur diyor. Ama iktidar mutlaka birilerini cezalandırmak istediği için sorumlu müdür yanına yayın müdürü vb. de eklemiş. Kadri Gürsel'in gazetedeki statüsü Basın Kanunu çerçevesinde belirlenmiştir ve serbest bir statüdür, sorumluluğu yoktur. 'Nerede bizim silahlarımız, top, tüfeğimiz?' İddianamedeki suçlamalar bunu düşündürüyor. Basın bayramı 114 yıldan bu yana kutlanıyor. Bu dava, bu bayramın kutlanması için sebep olsun. Basın bu suçları işlemeye elverişli değildir. Çetin Özek "İşlenmek istenen suça elverişli cebir şiddet gerekir" der. Ellerinde silah yok. Müvekkilim IPI üyesidir. IPI'ya 120 ülke üyedir. 1500 gazeteci temsil ediliyor ve bu insanları temsil eden kişilerin arasına Kadri Gürsel seçildi."
Avukat Köksal Bayraktar sözlerini tahliye talebi ile bitirdi.
Gazetenin yazarlarından Hikmet Çetinkaya'nın avukatı Kaan Karcıoğlu, savcılığın ciddi bir soruşturma yapma gereği duyması halinde takipsizlik sonucu alınacağını vurgularken "Adliye iş yükünden de kurtulmuş olacaktı. Müvekkilimiz 15 Temmuz'dan önce yazdığı yazılarda tehlike konusunda uyarıcı olmuştur" dedi.
HİKMET ÇETİNKAYA'NIN AVUKATI ODER: SMS İLE ÖRGÜT YARATILACAKSA BAYRAMLARDA BİR SÜRÜ ATILIYOR
Yine Çetinkaya'nın avukatlarından Burak Oder, "ByLock'lu telefondan aranmış olmanın delil olduğunu anlatmayacağım, nasıl bir algı yaratılmak istendiğini anlatacağım. Delil diye karşımıza konulanlar, kendi vukuu dışında bir vakıayı anlatma kabiliyetine sahip değiller. Müvekkilime SMS atılmış. Eğer sms ile örgüt yaratılacaksa bayramlarda bir sürü SMS atılıyor. Hikmet Çetinkaya iddianameye göre 'Bylock'cu bir polis memuru ile görüşmüş. Numarayı aradık karakol çıktı. Çetinkaya, davada yardım ettiği iddia edilen örgütlerden aldığı tehditler nedeniyle koruma altındadır, o nedenle polisi aramıştır. Hikmet Çetinkaya'yı arayan numaralardan biri 0850'li numara. Bu bile iddianameye girmiş" diye konuştu.
AHMET ŞIK'IN AVUKATI ATALAY: TİPİK BİR AHMET ŞIK SORGUSU
Gazetenin muhabirlerinden Ahmet Şık'ın avukatı Can Atalay, dosyaya bakan herhangi bir hakimin Şık ile ilgili tahliye kararı vermesi gerektiğini söylerken, şunları ifade etti:
"Ahmet Şık, tutuklanana kadar el konulan bir eşya yok. Neden bunları anlatıyorum. Ahmet Şık'ın bu davaya dahil edilmesinin nedeni bir tweet. İfade Terörle Mücücadele Şubesi'nde Savcı tarafından alındı.Yasak sorgu yöntemidir.Tutanakta imzası olmayan sivil biri ifadeyi takip etti. Tweetler meselesi en acı ve eğlenceli olanı. Aynı konuda Anadolu Adliyesi'nde 7 Kasım'da ifade verdik çıktık. Şikayetçi Antep'ten gazeteci. Tipik bir Ahmet Şık sorgusu oldu ve tutukluluğa sevkten farklı bir gerekçe gösterildi."
Avukat Atalay, Şık için tahliye talebi ile konuşmasını bitirdi.
Şık'tan sonra Güray Öz'ün avukatı Adil Demirci savunmaya başlayacakken mahkeme başkanı "Müvekkilinizin bir rahatsızlığı mı var?" diye sordu. Avukat Demirci, "Bu gerekçeye dayanmayacağız" dedi ve şöyle konuştu:
"Soruşturma nasıl özensiz yapıldıysa bu iddianame de dil bakımından özensiz. Çok fazla yazım hatası var. Bir okur mektubunun dilekçesinin yönetimin değişmiş olduğuna dair delil olmasının ne kadar yersiz olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. Bu iddianame ve eldeki delillerin hukuki dayanaktan yoksun olduğunun örnekleridir. Öz'ün tahliyesini talep ediyorum."
KEMAL GÜNGÖR'ÜN AVUKATI BELEN: İSTİHBARAT TEŞKİLATININ BİLMEDİĞİNİ BEN Mİ BİLECEĞİM?
Demirci'nin savunmasından sonra Cumhuriyet'in avukatlarından Mustafa Kemal Güngör'ün avukatı Bahri Belen, savunmasında şunları söyledi:
Mustafa Kemal Güngör'ün avukatı olarak görülüyorum ama tüm sanıkların müdafiyim. Cumhuriyet Vakfı gazete çıkarmak amacıyla kurulmuştur. Herkes cemaat ve hizmet hareketinin iktidarın parçası olduğunu biliyordu ama 15 Temmuz'a kadar silahlı bir örgüt olduğunu bilmiyorduk. Sonra 'Kandırıldık, rabbimiz bizi affetsin' dediler. Bunlar da işbirliği yapmış, kendileri itiraf etti ama onlar hakkında bir soruşturma ve kovuşturma mümkün olmadı. İddianamede 'Örgüt adına faaliyet' diyor. Bu mantığa göre ben de şunu sorarım, 'İstihbarat teşkilatının bilmediği örgütü ben mi bileceğim de onun adına faaliyette bulunacağım?'
Can Dündar bunlardan korktuğu için değil devlet onun canını koruyamayacağını söylediği için yurt dışına gitti. Devlet yasak koymadı Can Dündar 'ın gitmesine.
'HAKİMLERE SAVCILARA KIZAMIYORUM, TAHLİYE KARARI VERENLER İHRAÇ EDİLİYOR'
Hakimlere, savcılara kızamıyorum. Çünkü tahliye veren hakimler, tahliye isteyen savcılar ihraç ediliyorlar ve haklarında davalar açılıyor. İşiniz zor, hakimlik ve savcılık tarihine bir not düşülmeli; ülkemizde hukuk güvenliği ve adalet için umut olacak bir karar talep ediyorum.
AVUKAT SELEK: BYLOCK SUÇLAMALARI 10 MİLYON İNSANI SANIK DURUMUNA GETİREBİLİR
Yemek arasının ardından tekrar başlayan duruşmada mahkeme başkanı saat 21.00'e kadar ara karar verebilmek için ifadelerin kısa tutulmasını istedi. Bundan sonra söz alan Avukat Alp Selek, 60 yıla yakın mesleğini yaptığını söylerken "İlk kez böyle iddianame gördüm" dedi ve şunları ifade etti:
"Böyle yoktan suç yaratan iddianame hayatımda görmedim. Böyle sualler sorulmasını hala anlamıyorum. Bu tür sualler bu davanın bir amacının olduğunu gösterir. 'ByLock'la telefon görüşmesi yapma var. Ben buna hiç önem vermiyorum. Size her telefon geldiğinde 'Bana şöyle telefon geldi, ByLock'cu olup olmadığını bilmiyorum' diye savcılığa bildirmeniz gerekir. ByLock suçlamaları ile 5-10 milyon insan sanık konumuna getirilebilir. Vakıf iddiaları için İstanbul ağır asliye ticaret mahkemesi kurulsun orada açılsın bu davalar. Müvekkillerimin hepsinin beraat etmesini istiyorum."
Gazetenin avukatlarından Fikret İlkiz, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları raporlarına dikkat çekerken, 'keyfi tutuklamalarının Türkiye'nin karşısına geleceğini' söyledi. İlkiz, şunları ifade etti:
"Size BM raporu çevirisi sunuyorum. O raporda sözü geçenler bu salonda tutuklu olan arkadaşlarımız. 81 ülkenin tanıdığı bu konseyi tanıyoruz ve ne isterse yerine getirmeliyiz. Toplantıda 181 ülke bakana bu davayı sorabilir. Raporda bu tutuklama keyfidir denilirse o zaman bu başvuru doğrudan doğruya BM Yüksek Komiserliğine gider. Bu 'şikayet' mekanizmasına, hakkı ihlal edilenler, insan hakları grupları ya da ihlal hakkında bilgisi bulunan kişi ve gruplar da başvurabilir. 'Bu tutuklama keyfidir' denirse bu başvuru doğrudan BM İnsan Hakları Konseyi'ne yapılır. Konsey başvuruyu kabul ederse çalışma grubu oluşur. Bu çalışma sonucunda hangi ülke hükümeti olursa olsun yanıt vermek zorundadır."
Avukat Fikret İlkiz.
— Fatih Polat (@fpolat69) 28 Temmuz 2017
Çizer: Yıldıray Çınar pic.twitter.com/L4jqC8q0b7
'ALTERNATİF NOBEL ÖDÜLÜNÜ CUMHURİYET'E VERENLER BM'YE BAŞVURU YAPTI'
Avukat İlkiz, sözlerinin ardından gazetenin tutuklu yazarı Hakan Kara'ya 'Alternatif Nobel Ödülü' hakkında bilgi aktarması için söz verilmesini istedi. Kara, şunları söyledi:
"Eylül 2016'da Cumhuriyet olarak basın alanında Alternatif Nobel Ödülü aldık, Kasım 2016'da tutuklandık. Cumhuriyet, araştırmacı gazetecilik konusu ve çevreye verdiği önem dolayısıyla aldı bu ödülü. Türkiye aldı. Alternatif Nobel Ödülü; çevre, savaş, kadın hakları, fakirlik, açlık, hastalıklar konusunda çaba gösteren insanları ödüllendiriyor. Ödülü veren Doğru Yaşam Vakfı, insanların doğaya uygun yaşam sürmeyi teşvik eden, çok saygın bir grup. Türkiye'de ilk defa Cumhuriyet'e verildi. Ödül verildikten bir ay sonra tutuklandık. Alternatif Nobel Ödülü bize gerçekten yakıştı. Böyle ödüller çok verilmiyor. Aldık müzemize koyduk. İşte Birleşmiş Milletler'e başvuruyu bize bu ödülü veren grup yaptı."
Kara'nın ifadeleri üzerine açıklamalarına devam eden İlkiz, şöyle devam etti:
Bu rapordaki soru şu: Hürriyetten yoksul kılma hangi durumlarda ihlaldir? Çalışma grubunun özellikle tutuklamayla ilgili 5 ayrı kategorisi var. Bunu değerlendirirken de 'Cumhuriyet Vakfı'nın senedi AİHS'e dayanır. Vakıf Senedi, 'Onları AİHS'e göre hareket etmeyi emreder.' diyor. Karardan okuyorum: 'Cumhuriyet 1924'ten bu yana tüm engellere rağmen kendisini basın özgürlüğünü savunmaya adamıştır. Gazete beyanını AİHS'ten almakta, insan hakları ve demokratik Türkiye için mücadele etmektedir. Bu nedenle haber yaparken gazete çalışanlarının çeşitli risklerde aldığını görüyoruz. Cumhuriyet için bağımsızlığın her şeyden önemli olduğu 1924'ten bu yana savunmuştur. Okurları ile ayakta kalır' 2 Şubat 2017'de Çalışma Grubu hükümete ulaştığı zaman, Hükümet süre stedi. 11 Nisan 2017'de hükümet görüşünü bildirdi. Hükümetin görüşü AYM'ye verdiği görüşün birebir aynısıdır. Bunun üzerine hükümete uyguladığınız tedbirler 'orantılı mıdır, demokrasiye uygun mudur, yasallık ilkesine sahip midir' diye sordular. Hükümet, 'Biz gözaltı süresini mecburen 30 gün yaptık. Gözaltı süresini 4-5 günle sınırladık' dedi. Avukatları ile görüşemiyorlar diye sorulduğunda ise 'Hayır avukatları ile görüştüler' yanıtını verdi. Hatta 'bizde bu anlamda bir sınırlama yoktur, 15 Temmuz’un gerekçesi ile uyumludur önlemlerimiz' dediler. Anayasa Mahkemesi bir gün karar verirse hükümet görüşünü bu dosyaya sunacağız. BM Çalışma Grubu, en uygun çözümün, bir an önce serbest bırakılmasını ve uluslararası hukuka uygun olarak tazminat ve diğer haklarının verilmesini talep etmektedir. Ve hükümetten sonuca ilişkin bilgi istiyor. Yani ne sonuç çıkarsa çıksın, hükümetin bunu Çalışma Grubu'na iletmesini istiyor. Hiçbir şey olmasa bile bugün ne karar çıkarsa çıksın hükümetin görevi bunu çalışma grubuna bildirmektedir.
'VERİN HEPSİNİ BİZE, NE ZAMAN İSTERSENİZ GELİRLER YİNE'
Avukat İlkiz, tahliye talebini şu sözlerle ifade etti:
"Verin hepsini bize. Ne zaman isterseniz gelirler yine. Sabuncu çok izin yaptı, Günay'ın daha fazla cezaevi anısı olmasın, Ahmet Şık da daha fazla cezaevini mesken tutmasın.Verin hepsini."
AVUKAT DEMİR: TÜRK YARGISI DERS ÇIKARMIŞ MIDIR ACABA?
Gazetenin bir diğer avukatı Fehmi Demir, iddianamenin hukuki olmadığını belirtti ve şu ifadeleri kullandı:
"Gazeteciler özgürlüklerinden yoksun kaldıktan 9 ay sonra nihayet kendilerini ifade etme ve yanıt verme olanağı bulmuşlardır. Bu sözde yargılamanın sonuna kadar tek bir söz söylenmese dahi, iddianamenin hukuki bir metin olduğunu söyleyecek tek kişi bulamayız. Bu iddianame hukuki metin değildir. Silivri davalarından biliyoruz. Önce medya algı oluşturur, kişiler itibarsızlaştırılır, gece yarısı evler basılır ki kamuoyu için inandırıcı olsun. Acaba Türk yargısı tüm bu olaylardan sonra, ki bu olaylara katılmış polisler, savcılar, yargılanıyorlar- ders çıkarmış mıdır? Cem Küçük daha dün gazetede, bu davanın yargıcı gibi beyanlarda bulunuyor. Bir kısım arkadaşımızı infaz ediyor. Böyle tanık olabilir mi? Dürüst yargılama olabilir mi?
'İDDİANAMEYİ HAZIRLAYAN SAVCI HALKIN ADALET DUYGUSUNU RENCİDE ETTİ'
İddianameyi hazırlayan Savcı Murat İnam sadece buradakileri özgürlüğünden mahrum etmedi, tüm halkın adalet duygusunu rencide etti. Tutuklamalar hukuka uygun değildir. Hepiniz biliyorsunuz, buradakilerin hiçbiri kaçmayacak. Tutuklama kararında hiçbir gerekçe yok. Sanıklar yalvarıyorlar "Bana suçumu verin" diye, biz de yalvarıyoruz 'Gerekçeyi verin' diye."
Duruşmada bugüne dek Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Bülent Utku, Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Avukat M. Kemal Güngör, Okur Temsilcisi Güray Öz, köşe yazarları Kadri Gürsel, Hakan Kara, Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, muhabir Ahmet Şık, çizer Musa Kart, gazetenin eski muhasebe müdürü Bülent Yener ve halefi Günseli Özatalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ve Twitter'da Jeansbiri adlı hesabı kullanmakla suçlanan Ahmet Kemal Aydoğdu iddianamede yer alan suçlamalara yanıt verdi. Almanya'da bulunan eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ise duruşmaya katılmadı.
Gazete çalışanlarına yönelik iddianame, tutuklamalardan 156 gün sonra hazırlandı. Gazeteye yönelik soruşturmayı başlatan, ancak daha sonra hakkında ‘FETÖ' davası açılan Murat İnam'ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı.
İddianamede, Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay'ın, "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.
Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik'in "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" ve "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya'nın da "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" ve "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi.
Ahmet Şık'ın ise "PKK ve DHKP/C" silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek" suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.