'SIKI YÖNETİM MAHKEMELERİ DIŞINDA PEK AZ RASTLADIM'
Bülent Utku'nun ifadeleri şöyle:
"33 yıllık meslek yaşantımda, düzenlediğiniz tensip zaptı gibi bir metinle, sıkıyönetim mahkemeleri dışında pek az rastladım. Zamanın koşullarını, ruhunu sadece 15 Temmuz darbe girişimi ve bu darbe girişimine karşı alınan önlemlerle açıklamak yetersiz kalır.
Kısaca iddianameye inanmayın, beraatimi istiyorum diyebilirdim. Öyle yapmayacağım. Ancak düzenlediğiniz tensip zaptı, heyetinizin iddianameye inandığını gösteriyor. Erdoğan, "Hapisteki gazetecilere ilişkin "144'ü terör, 4'ü adi suçlardan içerde” dedi. Dosyamıza göz atılması her şeyi anlatıyor.
Bülent Utku savunmasına devam ederken mahkeme başkanının, "Size yönelik suçlamalarla ne ilgisi var?" demesi üzerine "Sizin istediğiniz gibi yapayım?" diyerek cevap verdi.
Utku, şöyle devam etti:
Erdoğan 'cezaevindeki 177 kişiden sadece 2'si sarı basın kartı sahibidir' diyor. Sadece bu dosyadaki 9 kişinin sarı basın kartı vardır.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça cezaevine konuldular. Açlık grevi günlerce sürerken tutuklanmayı haklı-makul görecek hiçbr mazeret yoktur. İnsanların 'cesaret hakkı' vardır. Ben bu hakkımı sonuna kadar kullanacağım. Ama bazı kişiler için bu 'hak' bir 'görev'dir. Bu görevleri yerine getireceklerin başında da hukukçular ve gazeteciler gelir. Davetim onlaradır. 'Cesaret hakkını' kullanmaktan çekinmesinler.
'SAVCI MURAT İNAM HERKESİ KANDIRMAYA ÇALIŞIYOR'
Cumhuriyet 'cesur olma hakkını' kullanan gazetelerdendir. Çekinmeden sözünü söyler. Objektif, bağımsızdır. Çok bedeller ödemiştir. Cumhuriyet operasyonu 18/08/2016 tarihli 'RESEN SORUŞTURMA BAŞLATMA TUTANAĞI' ile Savcı Murat İnam tarafından başlatılmıştır. Tutanakta soruşturmaya resen başlandığı yazılı ise de kimse buna inanmasın. Savcı Murat İnam, herkesi kandırmaya kalkıyor. Savcı Murat İnam operasyon başlatmak için Aydın Engin'in yazısı dışında başka bir haber ve yazıyı gerekçe olarak göstermemektedir.
Dosyadaki 8 yazının PKK ile ilgili olmadığı görünüyor. Savcının FETÖ+PKK için operasyona başlama nedeni toplumda yaratılmak istenen algı. Cumhuriyet gazetesinin FETÖ ile ilintili olduğu algısının yalnız başına yaratılması yeterli bulunmamış, buna PKK da eklenmiştir.
Matbaa, bastığı gazetenin her nüshasını savcılığa teslim eder, basın savcısı bakar, suç varsa dava açar. Böyle açılan hiçbir dava yoktur. Daha önce suçlama konusu yapılmayan haber ve yazılar daha sonra suçlama konusu olunca sormalı, “şimdiye kadar neden dava açmadın?
Görevin bu operasyon için atanan Murat İnam’a verilmesinin nedeni, müebbetle yargılanması nedeniyle iradesinin ipotek altında olmasıdır. Cumhuriyet soruşturmasının başlangıcı 18.08.2016 olsa da operasyon fikri 29 Mayıs 2015 tarihli MİT TIR'ları haberine dayanıyor.
Soruşturma FETÖ PKK'den yürütülürken DHKP-C sonradan eklenmiştir. Ahmet Şık'ın tutuklanması FETÖ-PKK'den iken neden iddianamede DHKP-C suçlaması bunların yerini almıştır? Gazetenin manipülasyon ile insanları etkilediği iddia edilmişse de bu yolu seçenin operasyon yapanların olduğunu dosya ele vermektedir. Gazetenin FETÖ ile ilişkilendirilmesine kimse inanmaz. Buna pratiklerimiz engeldir. Bu nedenle dosyaya PKK, giderek DHKP/C de eklenmiştir. DHKP/C ile ilgili suçlama, vakıftakilere karşı ileri sürülmüşse, yönetici olmayanlara karşı da ileri sürülmesinin nedeni nedir?
'RAPOR YOK TESPİT VAR DENİLDİ'
Peki, gazetede o tarihte çalışmaya başlamamış olan kişi için DHKP/C suçlaması getirilmesinin mantığını kim, nasıl izah edebilir? FETÖ’ye, PKK’ye destek için girişilen çaba beyhude demektir. Üstelik bu, hukuksal-yasal-mantıksal unsurlardan yoksun bir çabadır. TEM’in gönderdiği yazıda rapor yok tespit var denmiştir. Hal böyle iken, iddianamede rapor denilebilmektedir. Cezaevinde örgütü sordular FETÖ ve PKK dedim. 'Olmaz!' dediler. Tutanakta FETÖ/PDY,PKK/KCK yazılıydı FETÖ’yü seçtiler sorun çözüldü!
'BİLİRKİŞİLERDEN SADECE İKİSİNİN ADI VE SOYADI BELLİ'
Sonuç olarak heyetinizin kabul ettiği iddianame daha sanıkların görevlerinin ne olduğunu dahi doğru yazamamış bir iddianamedir. Bilirkişilerden ikisinin sadece adı ve soyadı belli. Resmi bilirkişi olup olmadıkları ve uzmanlıklarının ne olduğu belli değil. Savcılıktan, bilirkişi isimlerinin tarafıma bildirilmesini istedim. Kısıtlılık nedeniyle reddedildi. İtirazim da kabul edilmedi.
Avukatlar EFT'lere sebebini yazarlar. EFT’leri kuşkulu saymak ancak marazi bir yaklaşımın ürünü olabilir ya da suç yükleme kastının ürünü. CMK 69'a göre, bilirkişilerin adlarının ve soyadlarının, engel sebepler olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilmesi gerekir.
'YAYIN POLİTİKASI DEĞİŞİMİ BAŞLIKLI BÖLÜME VERİLECEK TEK CEVABIM: SANE NE'
İddianamenin “Yayın Politikası Değişimi” başlıklı bölümüne verilecek tek cevabın, “Sana Ne!” olduğunu düşünüyorum. Gazetenin yayın politikasının değişip değişmemesi savcıları değil, okuyucuları ilgilendiren bir husustur.
Gözaltındayken arkamızdan yazı yazan fırsatçı ve kafatasçı Hikmet Çiçek ve Oktay Yıldırım ile mesleki faaliyetlerimi tartışacak değilim.
'DÜNDAR'IN GÖREVİ İÇİN BALBAY'IN İMZASI VAR, BİZİ SUÇLAYAN DA O'
Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine atanmasına ilişkin vakıf kararında Mustafa Balbay’ın imzası var. Bizi suçlayan da o. Mustafa Balbay, 2 Haziran 2017'de Silivri'ye beni ziyarete geldi, kendisine 'seninle görüşmeyeceğim' diyerek geri döndüm. Balbay’ın 'Cumhuriyet'te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekilinin yazı yazması yasak' tweeti delil.