Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Körfez turu öncesi İstanbul Atatürk Havalimanı'nda açıklamalarda bulundu:
Suriye, Irak, Libya, Filistin'de yaşanan acılar ortadadır. Mescid-i Aksa'da yaşananlar bunun bir örneğidir. Pervasızlıklar İslam dünyasını derinden üzmektedir.
Harem-i Şerif'e yönelik kısıtlamalar ile Müslümanların onurunun incitilmesi karşısında İslam dünyasının tepkisiz kalması beklenemez.
Kudüs'te yapılan hak ihlalleri Müslümanların da başkalarının haklarını ihlal etmesine asla gerekçe olamaz. Başka dinlere mensup insanların ibadethanelerine halel getirmek bizim medeniyetimizde asla yoktur. Tepkiler hukuk çerçevesinde ve ölçülü olmak zorundadır.
Mescid-i Aksa çevresinde sükunetin yeniden hakim olması için yoğun çaba sarfediyoruz. İsrail hukuka, insani değerlere uygun davranmalı. Bölgede gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçınmak gerekiyor.
İslam dünyasının yeni krizlere ihtiyacı yok. Katara krizinin çözümü için Kuveyt'in yürüttüğü arabuluculuk çalışmalarını destekliyoruz. Çözüme katkı sağlayacak her türlü girişimin arkasındayız.
Ziyaretimizin ilk durağı bölgenin büyüğü, akil devleti Suudi Arabistan'dır. Son yıllarda bu ülke ile ilişkilerimizi geliştirdik. Suriye meselesinde yakın diyalog içinde olduk. Ticari ilişkilerimizde de gelişme var. Körfez'in büyüğü olarak Katar krizinin çözümü için Suudi Arabistan kilit ülke.
İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak ben buradan bir kez daha mevcut İsrail yönetimini, yerleşik teamüllere, hukuka ve temel insani değerlere uygun davranmaya davet ediyorum. Bölgede gerilimi daha da tırmandıracak adımlardan kaçınmaları gerektiğinin altını tekrar çizmek istiyorum. Türkiye dün olduğu gibi bugün de bölgede barışın tesisi için çalışmaya, Filistinli kardeşlerimizin hak, özgürlük ve adalet mücadelelerini desteklemeye devam edecektir.
('Sabrımız tükendi' açıklaması yapan ve din Bild gazetesi için kaleme aldığı yazıda "Aldığımız önlemlerin hiçbiri Türkiye'deki insanlara ve Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli insanlara karşı alınan önlemler değildir" diyen Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'e) Türkiye'nin demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak içişlerine kimsenin karışmaya yetkisi yoktur. Gerek güvenlik, gerek yargı süreci içerisindeki atılmış adımları atmaya da kimsenin yetkisi yoktur. Türkiye'nin içinde ajan provakatörlük yapan, hatta hatta bunu diplomatik servislerini kullanmak suretiyle sürdürmeye gayret edenlere karşı tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti de elinden geleni yapacaktır.
Geçenlerde de söyledim. Türkiye'de bulunan Alman şirketlerinin hiçbirine karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ne soruşturması ne de kovuşturması, böyle bir şey de yoktur. Bunların hepside yalan, yanlış uydurma haberlerdir. Öyle bir şey yok. Ne var? Olan şu: Türk şirketlerinin yurt dışındaki bir çok ülkelerle ilgili yaptıkları, işte bu FETÖ ile iktisatlı olan bazı meşru olmayan bir girişimleri var. O tür şirketlere yönelik bir şeydir. Alman şirketlerine yönelik kesinlikle böyle bir şey yok. Ve 100 yılı aşkın bir süredir Türkiye'de faaliyette bulunan Alman şirketleri var. Siemens gibi, Bosch gibi. En ufak bir şey, bunlara karşı yapıldı mı? Yok böyle bir şey. Dolayısıyla kimse kimseyi, bu tür yalan yanlış haberlerle tehdide yönelmesin. Bu siyasetin içerisinde olan insanlara yakışmaz.
Türkiye Cumhuriyeti devletine darbe girişimde bulunan FETÖ terör örgütünün birçok mensubu şu anda Almanya'da cirit atıyor. Bunların isimleri verildi. Bütün bunlara yönelik aramızda suçluluların iadesi anlaşması olmasına rağmen bunlar bize iade edilmeyecek, siz sürekli olarak iki tane burada, bir tanesi tutuklu olmak kaydıyla, bir diğeri de şu anda gözaltı süresi henüz dolmadı bildiğim kadarıyla böyle bir süreçte olmasına rağmen, kalkıp bunlarla Türkiye'yi sıkıştıracaksınız, yok böyle bir şey.
Türkiye burada yargının gereği neyse bu yargı sürecini işletmektedir ama Almanya'da şu anda siyasetin içerisinde olanlar kalkıp da ekimde yapılacak seçimler için böyle bir, adeta pazar oluşturmaya çalışıyorlarsa o bizi pek de ilgilendirmiyor. O başka bir şey, bu başka bir şey.
Alman Dışişleri Bakanı'nın şahsında Alman yetkililerine şu ana kadar bir şeyi devamlı söyledim: Lütfen, bizler NATO'da beraberiz. Avrupa Birliği süreci içinde müzakereci bir devletiz. Dolayısıyla aramızdaki stratejik ortaklık yeni değil. Uzun zamandır olan bir ortaklığımız var. Bu ortaklığa gölge düşürecek herhangi bir adım atılmamalıdır.
('ABD'li üst düzey bir general olan Raymond Thomas, 2015 yılında YPG'ye "İsminizi değiştirmelisiniz" dediklerini, çok kısa sürede YPG'nin 'DSG'ye dönüştüğünü söyledi' haberinin sorulmasına üzerine) Ha Ali ha Veli, değişen bir şey var mı? Yok. Biz kimin kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Her ikisi de aynı ve bunların nerede, nasıl cirit attığı hepsi zaten ortada. Aslolan tabelayı değiştirmek değil, içeride ne var, budur. İsim değiştirmişler. Yok, bunları yutmak mümkün değil. Dostlar birbirini aldatmamalı.