Türkiye, mayıs ayındaki hızlı diplomasi trafiğinin ardından Suriye ve Ortadoğu politikalarında daha sessiz bir döneme girdi. Bir yandan Suriye ve Irak'taki gelişmeler ile ABD'nin Rakka operasyonu içi DSG/YPG'yi silahsızlandırması sonrası olası hamleler tartışılıyor. Diğer yandan Trump'ın ziyareti sonrası Körfez ülkelerindeki kapışma ve İran karşıtı cephe. Türkiye merceğinden bölgedeki son gelişmeleri ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Hüseyin Bağcı ile konuştuk.
Diplomatik açıdan çok kritik bir sürece girildiğini ve bu durumun hem Türkiye hem Avrupa hem de ABD açısından büyük önem taşıdığını söyleyen Prof. Bağcı, NATO zirvesinde Türkiye'nin ABD ve diğer ülkelere Rakka operasyonu, Ortadoğu'daki yeni dengeler, bilgi aktarımı ve gözlem yapma konularında daha fazla işbirliği sunacağı görüşüde. ABD için Türkiyesiz bir politika yürütmenin Ortadoğu'da çok zor olduğunu belirten Bağcı, "Trump yönetiminin Türkiye ile ilgili olarak en büyük özelliği, Türkiye'yi Ortadoğu'da vazgeçilmez olarak görmesi" saptamasını yaptı. Trump yönetiminin asker kanadının da bunun farkında olduğunu kaydeden Prof. Bağcı, resmin sorunlu yanlarına dair ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Sorun şu ki; Türkiye ve ABD arasında hem YPG hem de Mısır konusunda görüş ayrılığı var. ABD'ye göre YPG terörist değil. Buna karşılık Mısır'daki Müslüman Kardeşler terörist. Oysa Türkiye için tam tersi söz konusu. Yani burada çok önemli bir algılama farklılığı var ve bu algılama farklılığının ortadan kalkması ABD açısından söz konusu değil. Geri adım atmak zorunda kalan herhalde Türkiye olacak. Türkiye için iki opsiyon var; ya ABD'nin görüşünü kabul etmek, ya da ABD'nin görüşünü kabul etmek. Çünkü bu koşullarda ABD'nin Türkiye'nin görüşünü kabul etmesi çok zor görünüyor ve yeni yönetimin anlayışı bu."
ABD Irak ve Suriye'de operasyonlarını bitirir, geri çekilirse bu durumun Kürtler için sorun olacağı tespitini yapan Bağcı, Kürtlerin ABD'nin bölgeden çekilmesini istemediği görüşünde:
"Amerikalılar bölgeden çıktıkları anda geriye kalanlar Araplar, İranlılar ve Türkler olacak. Bu nedenle Kürtlerin işi zor olacak. Kürtlerin durumunu koruyabilmeleri için ABD'nin bu coğrafyada kalıcı olması lazım. Böyle bir durum söz konusu değilse, o zaman ikinci durum ve B planı olan Rusya'nın bu konumu üstlenmesi söz konusu olacak. Rusya, Suriye'nin içerisinde zaten komşumuz konumunda. Bu nedenle öyle gözüküyor ki, ABD ve Rusya arasındaki anlaşma ve gelişmeler bölgenin diğer ülkelerini de doğrudan etkileyecek. Bu ülkeler içinde en fazla etkilenecek olan Türkiye olacak. Türkiye'nin devre dışı kalacağını düşünmüyorum ama denklemin dışına atılma durumu da söz konusu ABD ile görüş ayrılığı devam ettiği sürece."
Arap coğrafyasındaki gerginliklerde Türkiye'nin taraf olmaması gerektiğinin altını çizen Bağcı, Türkiye'nin genel ideolojisinin Araplardan farklı olduğunu belirtti. Suudi Arabistan'ın ABD desteği ile bölgede liderliğe oynadığını belirten Bağcı, "Türkiye'nin Arap kavgalarına girmemesi gerekiyor. Bir Arap atasözü şöyle der; ben kardeşime karşıyım. Kardeşim ve ben diğerine karşıyız. Kardeşim, yeğenlerim ve ben karşı kabileye karşıyız. Bizler ve karşı kabile hep birlikte yabancılara karşıyız. Böyle bir dolaşım var ve bu nedenle de kimin dost, kimin düşman olduğunu ayırt etmek zor. Türkiye'nin bu gibi tartışmalara girdiğinde payına düşen kardan çok zarar olacaktır" vurgusu yaptı. Bunun bir örneğinin Filistin'de görüldüğünü anımsatan Bağcı, "Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki kavgada Türkiye taraf oldu ve kaybeden taraf oldu. Mahmud Abbas hala ABD'nin en sevdiği siyasi lider konumunda" diye ekledi.
Bağcı'ya göre Suudi Arabistan'ın büyük hedefleri olduğu kesin. Yeni Kral ile birlikte Suudilerin bölgede çok daha fazla rol alma arzusunda olduklarını ve Türkiye'den ziyade İran ile hesapları bulunduğunu anımsatan Bağcı, Ankara'nın genel ideolojik hattının Arap politikası ile aynı olmadığını savundu. Bağcı şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye sadece Arap tartışmalarının içinde yer almaya başlayan bir siyasi arayışa girdi ve onun da Arap Baharı ile birlikte ne kadar tehlikeli olacağı hem Mısır hem de Suriye örneklerinde açık bir şekilde görülüyor. ABD'nin açık bir şekilde Ortadoğu'da en önem verdiği ülke İsrail'dir. Suudi Arabistan ise 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzalayarak ABD'nin kendisine güvenlik sağlamasını garanti altına almıştır önümüzdeki 10 yılda. Katar veya bir başka ülke ile Suudi Arabistan'ın benzer tartışmalara girmesi bir sürpriz olmayacaktır. Suudi Arabistan'ın bölgesel güç olma yolunda, özellikle askeri anlamda bir hedefi olduğunu görüyoruz ve burada ABD'yi yanında istiyor. ABD ise destek verirken Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin de düzelmesini olmazsa olmaz bir koşul olarak ortaya atıyor."
Türkiye'nin dış politikada genel ideolojisinin Batı ile birlikte hareket etmek olduğuna dikkat çeken Bağcı, Arap coğrafyasını kastederek "Bu ülkelerle Türkiye'nin yakınlaşması, İslami ideoloji açısından bir benzerlik ise, o zaman hükümetler bazında bunu düşünmek lazım çünkü devlet bazında böyle bir dönüşüm yok" görüşünde. ürkiye'nin Ortadoğu'da 2015'e kadar izlenen politikalar nedeniyle pozisyon kaybettiğini ve eski pozisyonuna dönmek istediğini aktaran Bağcı, şu saptamaları yaptı:
"İdeolojik yakınlaşma meselesi Arap Birliği'nin Arap Baharı'nın bitmesi ile birlikte büyük oranda sona erdi. Zaten Başbakan Yıldırım iktidara gelir gelmez Davutoğlu politikalarından geriye dönüleceğinin işaretlerini verdi. Bu nedenle ideolojik yaklaşım belki 2015'e kadar önemliydi. Bu çerçevede bakıldığında Türkiye kendine Ortadoğu'da bir yer aramaktan çok, başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerini yeniden değerlendirerek bu coğrafyada tekrar etkin ve güvenilir olma arayışı içine girdi. Cumhurbaşkanı'nın çok fazla İslamcı açıklamalarının da gerek içeride gerekse dışarıda rağbet görmediği de belli. Türkiye'nin şu anda Müslüman Kardeşler ile olan ilişkisi nedir sorusuna verilecek yanıt minimum düzeyde olduğudur. Oysa 2013 yılında Müslüman Kardeşler ile ilişkisi en üst düzeydeydi. Bu konuda belki Yasin Aktay, Müslüman Kardeşler ile ilgili konuşacaklardan biridir AKP içerisinde. Çünkü bütün o süreç içerisinde o ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunan ve yönlendiren kişiydi. Türkiye Arap dünyasındaki gelişmelere ne kadar müdahil olmalı, ne kadar yakınlaşmalı sorularını sormak lazım."
Diğer yandan Prof. Bağcı, Cumhurbaşkanı'nı Katar ve Suudi Arabistan ziyaretlerinden sonra durup dururken Pers milliyetçiliğinden söz etmesinin, tamamıyla Suudi Arabistan'ın kullandığı terminolojiyi kullanmak anlamına geldiğini hatırlattı. Bağcı'ya göre, Türkiye Suudilere yakın duruyor:
"Cumhurbaşkanı'nın söylemlerinden Müslümanlık öncesi İran'ın politikalarına gönderme yaptığı anlaşılır çünkü şimdiye kadar İran'ın din devrimi ihracı yaptığı üzerinden sürekli konuşuluyordu. İran Müslüman olduktan sonra Pers milliyetçiliği yapmadı. Cumhurbaşkanı'nı söylemleri Suudilere yakın ve bu da İran ve Suudi Arabistan arasında Yemen'de yaşanan tartışmaları gündeme getirir. Burada Türkiye Suudilerin mi İran'ın mı yanında sorusuna verilecek yanıt Cumhurbaşkanı'nın görüşüne göre Suudi Arabistan ile birlikte olmaktan geçiyor. Zaten bu nedenle İran'ın Cumhurbaşkanı Hamaney, son dönemde Türkiye ile ilgili çok eleştiren açıklamalarda bulundu. Suudi Arabistan için de ABD'nin ‘Ortadoğu'daki marabası' kavramını kullandı. Bunlar önemli kavramlar, cümleler ve bu cümlelerin zamanlaması da çok önemli. İran ve ABD arasında gerginliğin yaşandığı bir dönemde, ABD'nin böyle bir kavramı kullanması ve 110 milyar dolarlık silah anlaşması sonrasında gündeme gelmesi Ortadoğu'da, İran ve Suudiler arasındaki bir gerginliğin beklenmesi gerektiği sonucunu ortaya çıkarır. Bütün bu dengeleri göz önüne aldığımızda, Türkiye'nin kafasının karışık olduğunu görüyoruz. Kime ne kadar yakınlaşacak tam olarak belirlemiş değil."
Körfezde yaşanan karışıklık konusunda Suudilerin ABD desteği ile bölgenin yeni ‘efendisi' olmaya çalıştığını ve İran etkisinden çekindiğini belirten Bağcı, şöyle devam etti:
"Suudi Arabistan daha büyük elbette ama Katar parası olmasına rağmen ülke olarak küçük ve askeri yeteneği zayıf bir ülke. Fakat Katar sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok bölgesinde büyük şehirleri neredeyse satın alan bir ülke ve parayı uluslararası alanda dağıtarak etki artırımına gidiyor. Suudi Arabistan'ın ise dış politika hedefleri var yani Yemen'de başta olmak üzere İran ve Şii görüşünü destekleyen bütün grupları kontrol altında tutma eğilimi içerisinde. Çünkü kendi içinde ve bölgede de Şiiler var. Bu Şiilerin, İran'ın da son yıllarda güçlenmesiyle birlikte destek görmeye başlamaları, Suudi Arabistan'ı büyük oranda rahatsız etti. Öte yandan ABD desteği Suudileri çok güçlendirdi, bu yüzden bölgenin yeni ‘efendisi' gibi ortalıkta dolaşmaya başladı ve Türkiye de Ortadoğu'dan devre dışı kaldı, buradaki bölgesel güç yeteneğini Suudi Arabistan'a kaptırmış gibi gözüküyor şu aşamada."